Büyüklere bir masal, oy almanın yolu.
Bu sene havalar daha neden ısınmadı derken, işte sıcaklar kendini göstermeye başladı bile. Öbür taraftan 12 Haziran seçimlerine de sayılı günler kaldı, seçim meydanları da şenlenmeye başladı. Ama Anamur’da bu seçimde nedense kimsenin neşesi yok ki, daha bir hareketlenme yok gibi. Belki çalışmalar ve hazırlıklar yapılıyor, sokaklara yansımıyor olabilir. Bu durumu birkaç kez yazdık, yine tekrarlayalım. Muhalefet kanadının bu sessizliği, olup bitenleri sineye çekmiş hali hep iktidarın işine yarar.
Basın yayın organlarında anketler yayınlanıyor. Anket kuruluşları AKP’yi %45-52 arası bir yerlere oturtuyor. Yine aynı anketlerde vatandaşa soruluyor. Halinden memnun musun? Büyük bir kesim memnun değilim diyor. Ülkenin sorunları nedir diye soruluyor. İşsizlik, yoksulluk, terör, yolsuzluk, hukuksuzluk sıralaması değişmiyor. Bu sorunların üstesinden gelemeyen iktidar, %45-52 çıkıyor. Burada bir mantık hatası yok mu sizce? Mantık hatası vardır diyenlere söyleyecek bir şeyimiz yok. Ama bir yanlışlık yoktur, olması gereken budur diyenlere küçük bir hikâyemiz olacak.
“Stalin en şedit cinayetlerini planladığı çalışma odasına yakın dostlarını toplamış sohbet ediyordu. Votka şişelerinin biri gidip, diğeri geliyordu. Kafalar iyice dumanlanmıştı.
Stalin kan çanağına dönmüş gözlerini etrafında dalkavukluk yarışına girmiş adamlarına çevirerek sordu: - Saçını ihtilalda, halk içinde, devlet yönetiminde, bürokraside ağartmış dostlarım... Söyleyin bakalım halkın yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalıdır? Her dumanlı kafadan bir ses çıktı. Kimisi adaletten, haktan söz etti. Kimisi demokrasiden. Kimisi sürgünden, sehpadan, hapisten...
Kitlesel cinayetlerin deha çapındaki katili Stalin, beğenmedi adamlarının izahatlarını... Bir kadeh daha votka çekerek şöyle dedi: - Yönetimi eline geçiren hükümdarın Tanrıdan pek farkı yoktur! Halkın karşınızda baş eğip durması için ne yapmanız gerektiğini durun da şu beyinsiz kafalarınıza çivi gibi çakayım... Hemen hizmetçileri çağırıp emretti. - Çabuk bana bir tavuk getirin... Aceleyle bir tavuk kapıp getirdi adamları... Stalin, kafaları iyice dumanlanmış adamlarının gözleri önünde başladı canlı canlı tüylerini yolmaya tavuğun, Bütün tüyleri yolunup cascavlak kalan tavuğu odanın ortasına salıverdi, lider... – Şimdi izleyin bakalım nereye gidecek bu şaşkın tavuk...
Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye aralık kapıdan dışarı canını atayım diyor, soğuktan tir tir titriyor... Masaların altına giriyor, köşeli masa ayakları canını yakıyor... Duvar diplerine koşuyor teleksiz, tüysüz kanatları yara bere içinde kalıyor... Şömineye yaklaşıyor tüysüz derisi kavruluyor... Çaresiz, tüylerini yolan Stalin'in bacakları arasına saklanıp, sığınıyor... O zaman Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp önüne tane tane atıveriyor yolunmuş tavuğun... Yemlenen tavuk, Stalin nereye yönelse peşinden koşuveriyor.
Ağızları bir karış açık kalan dostlarına bakıp, pos bıyıklarının altından gülerek şöyle diyor Stalin: - Gördünüz mü, Halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak... O zaman yönetmek kolay olur... Stalin'in sofra dostları hayretler içinde kalıp " Vay anasını birader. Adamdaki akıla bak..." diye başlarını salladılar...
Bu olay gerçekten olmuş mu, yoksa uydurulmuş bir şey mi bilmem. Ancak halkın neden hala despotları, kralları, diktatörleri ve sahtekarları el üstünde tuttuğu, bunlara oy verdiğini çok güzel açıklayan güzel bir hikâye.