ÜLKEMDEKİ TİLKİLERE

Hüseyin ŞİNASİ - 29.04.2011

               


     Bir varmış, bir yokmuş, Uzun ve soğuk kış gecelerinde sıcacık sobalarının başında, ninelerimiz masal anlatmaya başlarken hep böyle derlerdi.  Bir varmış bir yokmuş. Zamanın birinde bir tilki varmış, çok kurnaz, yalancı, çok riyakâr, bir o kadar da istismarcı biriymiş. Kendinden güçlü olanlara durmadan kuyruksallayan çekinmeyen, onların bir dediğini iki etmeyen hazıra konmakta üstüne olmayan bir tipmiş. Her önüne geleni kandırır, sonra onlarla günlerce dalga geçer dururmuş.

Az gitmiş, uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Tilkinin foyası ortaya çıkmış. Tam açlıktan ölmek üzere iken karşısına bir kurt çıkmış. Kurdun yakaladığı birkaç tavuktan birini istemiş. Kurt ise tilkinin niyetini anlamış ve kimseden bir şey istemeden, kimseye boyun eğmeden koşup yorularak elde ettiği yiyeceğini kimseyle paylaşmak sevmediğini söylemiş. Sonra,  tilkiye bir güzel nasihat verip yanından kovarken "Aklın varsa git kendi yiyeceğini kendin bul, öyle kurdun, kuşun rızkına da göz dikme" demiş.

Kurdun bu sözlerine çok içerleyen tilki, arkasına bakmadan oracıktan uzaklaşmış. Ama yine de aklı kurdun ağzındaki tavuklarda takılıp kalmış. Kendi kendine: " Ben de bu âlemin tilkisi isem, senden bunun intikamını alırım. ”demiş.

Kurdun yanından hızla uzaklaşan tilki, o hırsla kendini dağlara vurmuş. Kimi zaman köylere dalmış, önüne kim gelmişse, kurdun nasıl bir kötü olduğunu o riyakâr üslubuyla anlatmaya başlamış. Tilkinin anlattıklarına inananlar olmuş, inanmayanlar da olmuş.  İçlerinden kimileri, tilkidir ne yapsa yeridir, gülüp geçmişler. Kurdu tanıyanlar tilkinin bu haline gülmüşler.

Kurnaz dikkuyruk tilki bakmış ki, nere gitse tilkiliği yüzüne vuruluyor. Sonra düşünüp taşınıp, karşılaştığı ilk çakala halini anlatmaya karar vermiş. Çakal, tilkiye kılık değiştirmesini ve başka bir mekâna geçmesini tavsiye etmiş. Tilki yeni mekânına giderken, arkasına AB, önüne de ABD yazdırmış. Yeni kılığı ile bir köye dalarken, yol üstünde bir nohut bulmuş. Bir yolda bulduğu nohuda, bir de kendi haline bakmış. Bu nohudun karnını doyuramaya yetmeyeceğine, ancak bununla birisini kandırması gerektiğine inanmış ve önüne ilk çıkan evin kapısını çalmış.

Kapıyı bir gelin açmış ve tilkiye ne istediğini sormuş. Tilki gelini uzunca bir süre süzdükten sonra, elindeki nohudu uzatırken, "Ey gelin, benim yolum çok uzun. Arkamda da hain bir kurt var. Beni kovalayıp duruyor. Bu nohut bana yük oldu, taşımaktan yoruldum. Sana bu nohudu, emanet bıraksam. Gidip geleceğim yerden sonra, senden emanetimi alsam olur mu?" demiş.

Gelin, bir yalvar yakar olmuş dikkuyruk tilkiye bakmış, bir de nohuda bakmış. Pek bir şey anlamamış. Ama ‘arkanda AB, önünde ABD olduktan sonra seni daha bu kurtlar çok kovalar’ deyip, yine de tilkinin elindeki nohudu alıp saklamaya karar vermiş. Götürüp mutfak tereğinin bir köşesine koymuş. Ama gelin görün ki, evin yaramaz çocuğu orayı burayı karıştırırken mutfak dolabındaki nohudu bulmuş ve bulduğu gibi kalmamış mideye indirmiş.

Bir süre sonra, tilki geri gelip gelinin kapısını yeniden çalmış. Kapıyı açınca tilkiyi karşısında görmüş. Kısa bir hoşbeşten sonra emanet bıraktığı nohudu istemiş. Bu arada gelin ne yapsın, ezilmiş büzülmüş? Tilkiye nohudu çocuğun bilmeden yediğini söylemiş. Ama tilki bu, nohudum da nohudum deyip tutturmuş. Bunun üzerine gelin de çaresiz tilkiye nohudu tarladan alıp verebileceğini söylemiş. Yolda giderken tilkiye kurda ne yaptığını sormuş. Tilki derin bir ah çektikten sonra kurdun peşine aslanı ve çakalı taktığını, kurtlar arasına nifak soktuğunu, bu nedenle artık kurdun kendine zarar veremeyeceğini uzun uzun anlatmış. Gelin kıs kıs güldükten sonra, senden korkulur deyip bir nohut yerine, bir avuç nohut vermiş.

Bir nohut yerine bir avuç nohut olarak alan tilki, bir başka evin kapısını çalmış. Bu evde yalnız başına bir nine yaşarmış. Kapıyı açınca karşısında tilkiyi görmüş. Yaşlı kadın, tilkiye ne istediğini sormuş. Tilki, geline oynadığı oyunun aynısını nineye de oynamış. Elindeki nohutları yaşlı kadına emanet bırakıp gitmiş. Tilkiden aldığı bir avuç nohudu masanın üstüne koyup, işine dönmüş. Ama ninenin tavuklarından  biri gelip masanın üstündeki nohutları bir güzel yemiş.

Yine aradan günler aylar geçmiş, tilki dönüp dolaşıp gelmiş. Yaşlı kadının kapısını çalmış. Fazla uzatmadan emanet verdiği nohutları geri istemiş. Nine çaresiz nohudu tavuklar yedi, istersen sana başka şey vereyim demiş. Tilki tamam o zaman, ben de o zaman nohudu yiyen tavuğu isterim demiş. Bu arada yaşlı kadını korkutmak için arkasında aslanların çakalların olduğunu söylemeyi de ihmal etmemiş. Nine beni aslanlarla, çakallarla korkutamazsın demişse de yine de ezile büzüle tutup tavuğu tilkiye vermiş.

 Tilki yaşlı kadından aldığı tavuğu ağzına kıstırıp kırlara doğru gitmiş. Tam iştahla tavuğu yiyeceği sırada, bakmış ki, uzakta bir çoban koyunlarını otlatıyor. Hemen tilkiliğini hatırlamış ve bir parlak fikir gelmiş aklına. Gelin ve nineye oynadığı oyunu çobana da oynamaya karar vermiş. Varmış çobanın yanına oturmuş. Demiş ki, "çoban kardeş, ben uzun bir yola gidiyorum. Yol boyu bu tavuğu taşımak bana ağır gelecek. Sana emanet bıraksam, yolumu gidip geldikten sonra, tavuğumu senden geri alsam olur mu, demiş? Çoban yanı başında ki köpeğin hırlayıp gürlemesine aldırış etmeden tamam, olur demiş. Tilki tavuğu çobana bırakıp oradan uzaklaşmış. Uzunca bir zaman oraya hiç uğramamış. Çoban "aman" demiş tilki gelecek tavuğunu geri alacak, olur şey değil. Çoban böyle düşünmüş, sonra kalkıp tavuğu bir güzel kesip köpeğinin önüne atmış. Köpek bir hamlede tavuğu midesine indirmiştir.

Bir zaman sonra tilkinin geldiğini uzaktan gören çoban, tilkiye zarar vermesin diye hemen köpeğini bağlamış. Böylece çok rahat bir şekilde çobanın karşısına dikilen tilki; çoban kardeş gittiğim yolu dönüp geldim, benim emanet bıraktığım tavuğu ver." der. Çoban çaresiz: tavuk yok, kayboldu" dese de inandıramaz. Tilki tutturur tavuğum da tavuğum diye. Bunun üzerine çoban gel seninle helalleşelim der. Tilki ise bir koyun verirsen olur der. Çoban hemen yerden bir taşa sarılmak ister tilkiye atmak için. Bakar ki taş yerinden oynamıyor kendi kendine bu dağda da taşlar bağlanmış tilki serbest bırakılmış der. Çaresizlik içinde tilkinin zorlamasıyla tilkiye bir koyun vermeyi kabul eder. Sürüden ayırdığı koyunu tilkiye verir, tilki koyunu önüne katar oradan uzaklaşır.

         Yol boyunca kendi kendine konuşmaya başlar. Bir nohut buldum, geline verdim, gelinden bir avuç nohut aldım. Nineye bir avuç nohut verdim, bir tavuk aldım, çobana bir tavuk verdim, çobandan bir koyun aldım" çok karlı bir iş yaptım diye kibirlenmeğe başlar. Bende bu akıl ve kurnazlık varken her şey benim olmalı diyerek bir köye varır 
Köyde bir evin kapısını çalar. Çaldığı evin kapısını, hamile kadın açar. Tilki hamile kadını görünce, aklına yine önceden oynadığı oyunlar gelir. Hamile kadına koyunu emanet eder "ben yoluma gideyim geleyim de koyunumu alayım" der. Daha sonra oradan ayrılıp başka bir kurnazlık yapmak için durmak yok kurnazlığa devam der.

Bizim kurnaz tilki gidip geledursun. Biz hamile kadından haber verelim. Hamile kadının canı et çekermiş. Hiç vakit kaybetmeden koyunu kesip kazana doldurmuş. Sonra bir güzel kesip ve pişirdiği koynunun etini yemiş. Gel zaman git zaman sonra tilki çıkıp gelmiş. Kapıyı çalmış, koyununu istemiş. Hamile kadın ise, olanı biteni olduğu gibi anlatmış. Evinde hiçbir canlı olmadığını da söylemiş. Tilkinin gözü kadının boynundaki, gerdanlığa ilişmiş Tilki bu sefer hamile kadınla pazarlığa başlamış, altın gerdanlığını bana verirsen sana zararım dokunmaz.  Yoksa arkamdaki aslanların çakalların önüne atarım seni diye tehditler savurmaya başlamış. Kadın, tilkinin şerrinden kurtulmak doğacak çocuğunu kurtarmak için tilkinin teklifini kabul etmek zorunda kalmış.     Gelinden aldığı gerdanlığı büyük bir iştahla kuyruğuna dolayan tilki, yine yola devam der. Daha önce açken rastladığı kurdu aramaya koyulur ve sonunda bulur. Kurt tilkinin kuyruğundaki altını görünce sormuş. Bu gerdanlığı nerden buldun? Tilki de yalan çok. Falan köyün filan suyun feşmekân kenarına giderim, orada suyun içine kuyruğumu salar, sabaha dek beklerim. Akan suyun içinde gelen altınlar kuyruğuma takılır, çeker çıkartırım. Götürür şehirde bozdururum ve canım ne isterse onu alır yerim demiş.

Kurt tilkiyi dinledikten sonra desene her şey bedava, salla kuyruğu al altını ver sarrafa, git kasaba al canının istediği kadar et, doyur karnını yan gel yat. Tilki yaptıklarının kurt tarafından onaylandığını düşünerek kuyruğunu bir sağa bir sola sallayıp ben sana demiştim bende bu akıl, bu kurnazlık olduktan sonra elde edemediğim şey yoktur.

Kurt tilkinin yalanlarından artık sıkılmıştır pençesini atar atmaz tilkiyi ayaklarının altına alır olup biteni anlatmasını ister. Tilkiyi can korkusu sarmıştır artık kurdun karşısında hazır ola geçen tilki olup biteni bülbül gibi anlatır. Kurt peşine taktığı tilkiyi haklarını gasp ettiği yerlere götürür kuyruğundaki altınları bir güzel hak sahiplerine iade eder. Tilki, kendi yandaşlarına bu olayı anlatırken tilki olalı böyle bir zulüm görmedim der.

Tilkiler, biliniz ki kurtlar henüz son sözünü henüz söylememişlerdir.

 

Tarih: 29.04.2011 Okunma: 888

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

özgür deniz

27.02.2011 - 15:32

Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Profesör Dr. Necmettin Erbakan’ın hakkın rahmetine kavuşup ebedi âleme irtihalini öğrendik. Allah’tan ailesine ve sevenlerine sabırlar diliyorum. Başları sağolsun. Hakeza milletimizin ve ümmetinde başı sağolsun. Zira basit ve sıradan bir lider ve siyasi figür değildi. Allah taksiratını affetsin ve mekânını cennet kılsın. Âmin.

özgür deniz

27.02.2011 - 15:32

Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Profesör Dr. Necmettin Erbakan’ın hakkın rahmetine kavuşup ebedi âleme irtihalini öğrendik. Allah’tan ailesine ve sevenlerine sabırlar diliyorum. Başları sağolsun. Hakeza milletimizin ve ümmetinde başı sağolsun. Zira basit ve sıradan bir lider ve siyasi figür değildi. Allah taksiratını affetsin ve mekânını cennet kılsın. Âmin.