Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
İzmir büyükşehir belediye başkanı, ülkenin en temiz, en dürüst belediye başkanları arasında sayılıyor… O kadar ki, 2009 yerel seçimlerinde rakibi olan AKP’li başkan adayı Taha Aksoy, Başkan Aziz Kocaoğlu’nu her şekilde tenkit edebileceğini fakat dürüstlüğüne hiçbir şey söyleyemeyeceğini TV ekranlarından itiraf etmişti.
Amma velâkin seçimlere 40 gün kala İzmir belediyesinde büyük bir operasyon başlatıldı. 100’den fazla kişinin ifadesine başvurulmuş, 40’ın üzerinde kişi de gözaltına alınmış. Bilgisayarlara ve çuvallar dolusu evraka el konmuş.
Tabii seçimler yaklaştı diye polis işine ara vermeyecek… Bir yerde suç, hatta şüphe varsa elbette üzerine gidecek. Nitekim aslında operasyon aylar öncesinden başlamış. Yapılan ihbarlar üzerine, polis elemanları belediyeye temizlikçi, çaycı gibi çeşitli kimliklerle “sızmış”lar… Gizli kamera yerleştirme ve türlü istihbarat yöntemleriyle bilgi toplamışlar. İş olgunlaşınca da seçimlere çeyrek kala düğmeye basmışlar.
Buraya kadar anormal bir şey gözükmüyor… Da insanın kafasına şu sual takılıyor: Polis, gayet dürüst olarak bilinen CHP’li bir belediyede aylar süren gizli çalışmalar yapıp, operasyon başlatıyor da, niçin yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkan AKP’li Kayseri, Elazığ gibi belediyeler için kılını kıpırdatmıyor?
Bu noktada aklımıza bir soru daha geliyor: Türkiye’de en uzun süre belediye başkanlığı yapan Adana eski belediye başkanı Aytaç Durak, bilindiği gibi AKP’den MHP’ye geçmişti. Kader bu ya; kısa bir süre sonra da İçişleri Bakanlığınca görevden alınmıştı. Sebep; yolsuzluk iddialarıydı! Durak, 5 yılı AKP rozeti altında, toplam 25 senelik belediye başkanlığı sırasında hiç yolsuzluğa bulaşmamıştı da, iktidar partisinden ayrılıp MHP’li olduktan hemen sonra mı yolsuzluk yapmaya başlamıştı?
Yani şu yaşananlar İçişleri Bakanlığının tarafsızlığı konusunda sizi “tatmin” ediyor mu?
“Halk için emniyet, adalet için hizmet” özdeyişini araçlarına, binalarına kocaman harflerle yazan polisin icraatlarının hakikaten “adalate hizmet” ettiğine inanmak kolay mı?
Nasıl oluyor da, ülkede en fazla belediye başkanlığına sahip olan ve haklarında en fazla yolsuzluk iddiaları bulunan AKP’li belediyelerden hiçbirisine bir operasyon yapıl(a)mıyor, AKP’li bir tane başkan hakkında bile soruşturma açıl(a)mıyor?
x x x
TÜKENDİĞİNİN RESMİ
“Üçkağıtçının Allah’ı”…
“Soyguncunun Allah’ı”…
Bunun gibi tamlamalar toplumda sık sık kullanılıyor. Bendeniz de tasvip etmem ve kullanmam fakat benzer sözlerin, yakın çevrem dâhil her yerde çok sık kullanıldığına şahit olurum.
Toplumun bu “dil”inden etkilenmiş olsa gerek Kılıçdaroğlu da, bir seçim konuşmasında iktidarı kastederek “statükonun Allah’ı” benzetmesini yaptı.
Başbakan fırsatı kaçırmadı… Vay efendim, Allah-ü Teala’ya nasıl dil uzatırsın… Nasıl aşağılarsın… Vs. gibi sözlerle hücum etti.
Elbette hiçbir aşağılama, dil uzatma söz konusu değil... Sayın Kılıçdaroğlu, toplumda çok yaygın olarak kullanılan bir tamlamayla, sözlerini kuvvetlendirmek istedi. Başka kelimeler kullansa daha iyi olurdu. Fakat bu o kadar büyütülecek, hâşâ Allah’a dil uzatılıyor şeklinde abartılacak, saptırılacak bir durum mudur?
Buradan anlıyoruz ki Erdoğan’ın, meydanlarda söyleyeceği fazla bir şey kalmamış. Tabii millete vereceği bir şey de yok artık.
İşin daha komik tarafı; Sayın Başbakan’a göre; bu sözleri sarf ettiği için, Kılıçdaroğlu o koltukta 1 gün bile oturmamalıymış!
Kılıçdaroğlu, oturduğu koltukla Erdoğan’ı bayağı bir tedirgin ediyor, anlaşılan!
Kalksa da kurtulsa!
Önceki yazılar