Kuran’da, mülksüzlüğü ya da mülkte kesin eşitliği onaylayan ya da onayladığı anlamı çıkan tek bir ayet kim gösterebilir? Evet, buyurun madem bu kadar inat ediyorsunuz bana tek bir delil, en ufak bir delil gösterin size selam durmazsam ve sizin sözlerinizi tereddütsüz ittihaz etmezsem hainim. Ama bunu asla yapamayacaksınız ve zaten yapamıyorsunuz da. Vallahi, billahi, tallahi bunu yapamayacaksınız. Çünkü hiçbir veriniz, hüccet diye sunduğunuz hiçbir ayet sizi kesinlikle onaylamıyor ama onayladığını sanıyorsunuz. Ve böyle olunca da, gidip tahrifata uğramış kaynaklardan (İncil-Tevrat) destek bulma girişimine soyunuyorsunuz. Oysa bu yönlü insanların (Feurbech-Marks) teoremlerinin temelini de, zaten o tahrif ve tahrip edilmiş kaynaklar oluşturmaktadır. Yani kaynaklarınız geçersizdir, hükümsüzdür. Zaten o kaynaklar katliam kaynaklarıdır, vahiy kaynakları değil. Fakat gurur inadı yapıyorsunuz. Ama benim dediklerime baştan sona bütün kitap delildir. Bunu övünmek için söylemiyorum, zira bu gerçek olandır. Yani yoksa muhtaç ve eksik bir insan olarak övünmek kime ne kazandırır ki? Hatta ilmimiz ne? Velâkin dostlar, bu minvalde sunduğunuz hiçbir ayet sizin söylediklerinizi onaylamıyor. Sadece siz, kuru mantığın kurbanı oluyorsunuz bence. Olayın derinine inmiyorsunuz ve kalıbına göre algılıyor, öylece de yorumluyorsunuz. Ya da işinize öyle geliyor! Ama siz böyle yapmakla bazı toplulukların yanlışlarında ısrarcı olmalarına neden oluyorsunuz ve gerçek adalet devrimi gecikiyor. Oysa insanlara gerçek adalet devriminin nerede ve hangi temellerde olması gerektiğini söylemek zorundasınız. Ve nerede durulursa, hangi temellerde hareket edilirse gerçek adalet devriminin olamayacağını izah etmelisiniz. İnsanlarda bu muhakkak olan gerçeğe göre pozisyonunu belirlemeli ve eylemlerini gerçekleştirmelidirler. Boş yere, olmayacak şeyler peşinde ömür tüketmemelidirler ve lüzumsuz yere özbenliklerine yabancılaşacak maceralara tevessül etmemelidirler. Sonra da kendilerinin haklı olduğu sanısıyla, diğer insanları itham edip onlara küfretmemelidirler. Çünkü yaşadığımız hayatta, buna bizatihi şahit oluyoruz. Adam yanlış ve bu yanlışta bile isteye ısrar ediyor ve doğru olanlarında yanlış olmasını istiyor ve bu olmayınca da şiddete başvuruyor. Sizde zımnen buna destek oluyorsunuz işte dostlar. Ne kadar acı bir durum! Oysa nesilleri heba ediyorsunuz, göz göre göre.
‘’Sana ilimden bir nasip geldikten sonra, hak konusunda seninle tartışana de ki: "Gelin; oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, öz benliklerimizi ve öz benliklerinizi çağıralım, mübâhele edelim de Allah'ın lanetini yalancılar üzerine salalım." Ali İmran-61
Şimdi noluyor? Mutlak mülksüzlük ya da mülkte kesin eşitlik ciddi bir kesimi ötelemeyi doğuruyor spontane olarak. Herkes kazandığını mutlak şekilde paylaşmalıdır ve mülkte tam eşit olmalıdır derseniz, bu düşüncede (mutlak mülksüzlük-komünizm) olanları yürüdükleri yolda çivilersiniz ve çiviliyorsunuz da ama çok ciddi bir kesimi de (mutlak mülkçüleri, hatta istikamet üzere olanları bile) ötelemiş olursunuz ve oluyorsunuz da. Herkes istediği şekilde, dilediği yoldan kazanır ve kazandığında mutlak tasarruf hakkına sahiptir derseniz, bu seferde bu düşüncede (mutlak mülklülük-kapitalizm) olanları yürüdükleri yolda çivilersiniz ve mutlak mülksüzleri, yine istikamet üzeri olanları ötelemiş olursunuz. Ve bu bence derin bir oyundur, bizimde görmediğimiz ellerin hazırladığı. Çünkü burada ki, iflah olmaz ayrılık asla halkların hayrına olmamaktadır ve birileri bu ayrılıktan haz almakta, yarar sağlamaktadır haince. Ne demeliyiz öyleyse? İnsanların kazanmasının, yaşam hakları olduğunu söylemeliyiz. Kazandıkları üzerinde kısmi tasarruf hakları olduğunu söylemeliyiz. Ama sahip oldukları şeylerin bir emanet olduğunu da söylemeliyiz. Kazandıklarında, hakları olanlar olduğunu ve bu hakkın iade edilmesi gerektiğini de söylemeliyiz. Helal yoldan kazanmaları gerektiğini ve kazandıklarına tapacak derece de bağlanmamaları gerektiğini de söylemeliyiz. Adaletsizlik ve ahlaksızlık yapanların şiddetli şekilde tecziye edilmeleri gerektiğini de söylemeliyiz. İşte o zaman, ahlaklı ve adaletli bir düzen uğruna insanları birleştirebiliriz. Gelmeyende gelmez ama gelenler tahminsiz güç oluşturacaktır muhakkak. Güç çelikleşecektir, kavga büyüyecektir, taraflar çoğalacaktır ve nihayet zafer gelecektir o zaman. Buna kesinlikle iman ediyorum ve kesinlikle kazananlar bizler olacağız iman edin. Velhasılı kelam; olması gereken budur. En makul, en vasat, en mantıklı yol budur. Bu topraklar üzerinde müesses adil ve ahlaklı devlet kontrolünde, özgür çalışma ve üretme temelinde bir yaşam kurmak için insanlara çağrıda bulunulmalıdır. Büyük birlik ancak bu temelde tahakkuk edecektir ve kimse de bu idealden korkmayacaktır. Aksi her zaman korkutucu ve polarize edici olarak algılanacaktır ve geri tepecektir ki, bu gayet tabidir. Zira ne mutlak mülksüzlükte, ne de mutlak mülklülükte; maddi ve manevi değerler asla barınmaz. Bu iki tarafta mutlak putperesttirler, hatta özünde kardeştirler, birbirlerini besleyen. Bizlerin nasıl olması gerektiğini İlahımız (cc), Önderimize (sav) bildirmiştir.
‘’Böylece sizi VASAT BİR ÜMMET kıldık ki, insanların üzerlerine şahitler olasınız. Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun. Ve Senin üzerinde bulunduğun kıbleyi, peygamberlere uyanları, ayağının ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayrıt etmek için kıble yaptık. Gerçi bu, büyük bir şeydir. Ama Allah’ın doğru yola ilettiği kimseler için değil. Allah, elbette imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz ki Allah, insanlara Rauf ve Rahim’dir.’’ Bakara-143
Burada, hemen üstteki paragrafla (ayetle değil, önce ki paragrafla) ilintili ve üzerinde çok derin şekilde düşünülmesi gereken bir durumu arz etmek istiyorum: kumar ve eroin-kokain diye bir olgu var mıdır? Vardır. Peki, pahalı şeyler midir? Tabiî ki. Peki, bunlar üretilirken ve içirilmesi-oynatılması düşünülürken alt yapısı düşünülmekte midir yani hedef kitlesi düşünülmekte midir? Aksini düşünmek ahmaklıktır. Peki, kimdir bu hedef kitle ya da kim olması hedeflenebilir sizce? Gayet tabi, pozitivist-ruhsuz-mutlak mülkiyetçi burjuvazi kodamanlar ve ruhsuz-sefil-müptezel veletleri. Yani kumar baronları vardır, kokain-eroin baronları vardır, doğru mu? Evet. Bu baronlar bu işleri yapıyorsa, hedef kitleyi de yaratmak zorundalar mı? Öyle olması gerekir mantıken. Şimdi alçak kapitalistin varlık sebeplerinden ve kapitalizm diye bir melanetin var olmasının sebeplerinden çok önemlisini anladınız mı dostlarım? Zengin yaratılmalı ama bu zengin değersiz, beş para etmez, şerefsiz, kendini düşünen, hedonist, zevk manyağı, dinsiz ve milliyetsiz bir zengin olsun ki, veletleriyle birlikte, küresel baronların çarklarını döndürsünler. Yoksa baronların hali nice olur? Çok derin düşünmek gerekiyor!
İçki diye bir olgu var mıdır? Aynen. Peki, pahalı mıdır? Hayır, ama çokta ucuz değildir. Peki, içki üretimi yapılırken alt yapısı da yani hedef kitle de düşünülmekte midir? Tabiatıyla. Aksini düşünmek cahilliktir. Peki, kimdir bu hedef kitle diye sorsam ne dersiniz dostlarım? Gayet tabi ki, dine ve milliyete muhalefet eden kitlelerdir. Bütünü kuşatıcı değerlere muhalefet eden kitlelerdir. Mutlak şekilde dünyaperest olan kitlelerdir. Yani içki baronları var öyle mi? Evet. Baronlar bu işi yaptıklarına göre tabanlarını da yaratmaları iktiza eder mantıken değil mi? Eh, öyle olması gerekir. Şimdi bu hedef kitlenin var olması niçin önemlidir anladınız değil mi dostlarım. Hem baronlara servet kaynağı olmak için hem de milli ve dini değerleri yıkmak, yok etmek için. Peki, en çok içkiyi kimler tüketir? Aslında ideoloji-ideolojik hedef falan hikâyedir. Aldatmacadır tamamen. Sadece kürsel şeytani şebekelerin kasalarını doldurmak için birer araçtırlar. Napalım, aldananlar ağlasın! Yani öyle bir ideoloji üret ki ve o ideolojiye uygun kitle yarat ki, bu kitleler içkiyle yaşasınlar, su gibi içki tüketsinler, içkiyle her şeyi unutsunlar, içki derdiyle yanıp tutuşsunlar, içki için mücadele versinler. Tabi böylece, küresel baronlar da, sarhoş ettikleri kitleyi hayvanca, namussuzca, domuzca sömürsünler. Hem de, özünde kendi düşman oldukları kadim ve temel toplumsal değerleri bu yolla kolayca yıksınlar. İnsanları kendi kendilerine, toplumlarına ve yaslandıkları ulvi değerlere karşı yabancılaştırsınlar. Yoksa bu domuz tıynetli baronların hali nice olur gardaşlar? Çok derin düşünmek icap ediyor çok! Niçin, Rabbimiz, biteviye, ‘’hiç Akletmiyor musunuz?’’ diye, çok sarsıcı ve köklü bir soru tevcih etmektedir biz özgür kullarına Yüce Varlığının aşkına? Biz durduğumuz, çivilendiğimiz yerlerde bir ideal, bir ülkü için durduğumuzu sanıp duralım! Geçelim!
Silah diye bir olgu var mıdır? Kesinlikle. Üretimi mütemadiyen yapılmakta mıdır? Aksi mümkün mü? Dünya ulusları biteviye silahlanmakta mıdırlar? Kör değiliz. Hem de kullanmadığından fazla silahla donanmaktadırlar. Zira silah, hâkimiyetin en güçlü unsurudur. Peki, silaha giden paralar nereye akmaktadır? Elbette küresel şebekelerin kasalarına akmaktadır. Silah satışında ki gerçek amaçta; kar değil, kontroldür. Zira silahı satan, aynı zamanda kontrol mekanizmasını da elinde tutmaktadır. Çünkü bir nevi bütün bilgilere sahip olabilmektedir. Alanı, niçin aldığını, nerede kullanacağını, nasıl kullanacağını vs. peşinen öğrenmiş olmaktadır bu yolla. Üstelik muazzam sermayenin gücünün doğurduğu etkide cabası. Burada bankalarda öne çıkmaktadır tabiatıyla. Görevi nedir? Savaşların doğurduğu borçlanmayı kontrol etmektir. Zira savaş demek silah demektir, silah demek borç demektir. Ki giden paralar nereden akmaktadır? Küresel bankalardan. Aynı anda, hem silah baronları, hem de banka baronları kazanmaktadır. Yani küresel kapitalist şebekeler kazanmaktadırlar. Borçları kontrol eden, her şeyi kontrol edebilme ayrıcalığına da sahip olmaktadır. Devletler bu yolla köleleştirilmektedirler. Özellikle örgütsel yapılanmalar bu yolla kolayca yönetilebilmektedir. İstenilen şekilde, tayin edilen hedeflere karşı vurucu güç olarak kullanılmaktadırlar. Peki, dünya da savaşan güçler genelde kimlerdir? Faşistler, komünistler, kapitalistler. Yani en temelde Darvinistler. Hayatın çatışma olduğu teorisi, kimlere neler kazandırmaktadır görüyorsunuz ey insanlık! Ve Darvinizm propagandasının derinliklerinde yatan derin gerçeği de idrak ediyorsunuzdur eminim. Ayrıca faşizmin, komünizmin, kapitalizmin nasılda derinlerde ittifak halinde olabileceklerini ve bunun asla paradoks oluşturamayacağını da fark edebiliyorsunuzdur eminim.
Yani filhakika, kapitalizmin temelini de bu olgular oluşturmuyor mu? Silah, faiz, içki, kumar, eroin, kokain vb. altyapılar üzerinde yükselmiyor mu kapitalizm denilen melanet? Şimdi bana komünizmin bunlarla ne alakası var demeyin. Komünizm kadim ve temel değerleri yok etmek için var değil midir? Dini ref etmek için mücadele vermekte midir? Peki dinini unutan ve değerlerine yabancılaşan bir toplum bu tür pisliklerin içinde boğulmaz mı? O zaman, sen, bir yerde dine darbe vurmakla, kapitalizme payandalık yapmaktasın. Kapitalizmi yaşatacak ortam yaratmaktasın. Peki, Allah aşkına, hem kapitalizmi beslemek hem de yok etmeye çalışmak nasıl bir paradokstur? Hayır, buyurun işte meydan ve her şey göz önünde. Aptal değiliz, salakta değiliz, mal da değiliz. Dünyada ki baronların hangi temellerde yükseldiklerini de az çok biliyoruz. Yani kendimizi kandırmayalım dostlar! Ellerinle büyütüyorsun cellâdını. İpini çekince de bağırıyorsun güya. Madem samimisin, ilk evvelde kaynaklarını kurut. Sineklerle uğraşacağına bataklığı kurut. Aldanıyorsunuz dostum! Ve aldatıyorsunuz, aldanmaya hazır insan kalıplarını! Ve sonrada kapitalizmle savaştığınızı söylüyorsunuz. Tabi yersek!
Burada bana komplocu diyebilirsiniz, fakat benim söylediklerim tamamen dünya hayatının gerçekleridir. Buyurun, söylediklerimi, hayata kusturtmayı başarın ve yüzüme tükürün. Ve zaten bu tür şeylere komplo yakıştırmasında bulunanlar da, bunu kasten yapmaktadırlar ki, insanlar yürüdükleri yolda, derin planlar doğrultusun da yürümeye devam etsinler ve şeytani hedeflere hizmet etsinler. Velâkin can dostlarım, şunu da asla unutmayın ki: ilk komplocu şeytandır yani komplo var oluşla birlikte vardır. Şeytan, Âdem babamıza ve Havva annemize, yasak meyveyi nasıl yedirmişti? Ve şeytanın (bir anlamda siyonistin) izini, şaşmaz bir kararlılıkla takip eden bütün çocukları da, komplo ile dünyaya nizamat vermeye çalışmaktadırlar. Komplo deyip geçenler, komplonun bir parçasıdırlar ve aldanmak kaderleridir. ‘’Komploya inanmayanlar, komplonun bir parçasıdırlar’’ der aziz üstat İsmet Özel. Hakeza, tabir caizse, Yüce Rabbimiz de, biz kullarını, şeytanın, nefsin, kâfirlerin komplolarına karşı ikaz etmekte değil midir? Onların tuzaklarından, oyunlarından ve bu tuzak ve oyunları ne şekilde uygulayacaklarından bahsetmez mi? Hülasa; komplo, hayatın kusamayacağı keskinlikte bir gerçektir dostlarım. Buyurun, saf ve berrak hakikate!
‘’EY İMAN EDENLER! Size karşı düşmanca niyet taşıyanları sırdaş edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak için ellerinden geleni yaparlar. Dört gözle sıkıntıya düşmenizi beklerler. Baksana öfkeleri ağızlarından taşıyor. İÇLERİNDEKİ KİN İSE DAHA BÜYÜKTÜR. Eğer düşünürseniz size ayetleri böyle açık açık bildiriyoruz. Sizler iyi niyetle onları seviyorsunuz onlar ise geçmiş bütün vahiylere de inandığınız halde sizi sevmezler. Sizinle karşılaştıklarında ‘biz inandık’ derler. Yalnız kaldıklarında ise burunlarından solurlar. Onlara söyle: ‘kininizle geberin!’ Allah bütün sinelerin özünü bilir; bundan hiç şüpheniz olmasın. Asla iyiliğinizi istemezler, bilakis dara düşerseniz sevinirler. Eğer güçlüklere göğüs gerer, daima Allah bilinciyle yaşarsanız onların hileleri size zarar veremez. Çünkü Allah her şeyi kuşatmıştır; kimse onun dışına çıkamaz.’’ Al-i İmran–118–119–120
Kapitalizmi yok edecek yegâne güç; İSLAM’dır dostlarım İslam. Amma Kur’an ve Hadis temelli İslam. Beşeri kafaların ürettiği İslam değil. İslam olmadığınız, önderin izinden gitmediğiniz sürece zillet içinde yaşamaya mahkûmsunuz. Siyonist şeytanın ve kuklalarının tutsağı olmaktan asla kurtulamayacaksınız. Kimsenin, İslam’ı yaşayıp yaşamadığı seni ırgalamayacak, sen yaşamaya çalışacaksın gücün yettiğince ve samimice. Ve asla İslam’ı insanlarla değil, insanları İslam’la değerlendireceksin. Yani beşeri yaşamlara bakıp İslam hakkında hüküm vermeyeceksin, İslam’a bakıp beşeri yaşamlar hakkında hüküm vereceksin. Çünkü sen, il evvelde, kendinden sorumlusun. Hülasa, bütün müşriklerin, münafıkların, aşağılık ve pis mikrop düzenlerinin yegâne alternatifi; İSLAM’dır. Gayrısı vallahi, billahi, tallahi yalandır yalan. İster tasdik edin, ister reddedin. Gerçek değişmez. Değişen ve değişmesi gereken insandır. Geçelim.