Şimdi doğa kimindir? Allah’ın. Öyle değil mi yani? Ya da kendi kendinindir diyeceksiniz, tesadüfündür diyeceksiniz amma saçmalamış olacaksınız. Zira bu akla hakarettir. Kimin içindir? İnsan? Doğaya insandan başka egemen olan var mıdır? Ve üzerinde insandan başka iş yapan var mıdır? Öyleyse! İnsan ne yapar? İş yapar. Yani hareket eder, çalışır, üretir. Muvakkat sahiplik ve dengeli özgürlük, bu işini, mutlak olarak etkiler mi? Kesinlikle evet. Zira kimse sahip olmayacağı şey için gönlünce çalışmaz, arzuyla iş üretmez. İnsan toplumsal bir varlık olarak topluma karşı sorumlu mudur? Kesinlikle evet. Zira insan toplumsaldır ve toplum içinde yaşamak zorundadır. İnsan üretici bir varlıktır değil mi? Öyledir. Peki, bu durumda ne olmalıdır ve nasıl olmalıdır? İnsanın, her yerde, bir sistemin içinde yaşadığı malumdur ve o sistemin kanunları, kuralları olur, insanın o sitemin kurallarına uyması gerekmektedir bir şekilde. Çünkü o sistem, bir yerde genelin onayını almıştır ve bu onay minvalinde işler. Demokrasi denilen melanetin marifetidir bu. Yani bu böyleydi, böyledir ve böylede olacaktır. Tabi olduğu sistem bozuksa da, değiştirmeye çalışmak kaydıyla yine de uymak zorundadır. Zorunda değil mi yani, ya da zorunda bırakılmıyor mu Allah aşkına? Buna kim hayır diyebilir? Hayır demek körlükten başka nedir? Mutlak idealistlik, insanı, yanlışların, kör bakışın, kesin inançlılığın, kuru mantıkçılığın mahkûmu kılar dostlarım. Denge her zaman huzurun ve saadetin anahtarıdır. Ve her sisteminde, her yönle ilgili bir kurallar silsilesi vardır. İktisatla, yargıyla, orduyla vs. Şimdi, toplumsal sitemlerde ekonomik yapı diye bir şey var mıdır ve bu yapı iki yönlü müdür? Tabiatıyla. Ekonomi bir yönüyle bireyseldir, bir yönüyle de toplumsaldır. Bireysel yönü, şahıslarla ilgilidir; toplumsal yönüde şahıslarla ve devletle ilgilidir. Kaynaklar azdır, ihtiyaçlar sınırsızdır (zira insan ihtiyaç duyan muhtaç bir varlıktır ve nefsi olarak her şeye ihtiyaç duyar ya da ihtiyacı olduğunu zanneder) ve dünyada milyarlarca insan vardır. Öyleyse böyle bir dünyada hiç kimse bireysel olarak mutlak zenginleşme ve bu zenginliğini dilediği gibi kullanma yoluna gitmemelidir ve gitmeye de hakkı yoktur. Ve zaten İslam’ın şiddetle reddettiği şeyde budur. ‘’Zenginin harcadığı oranda, yoksul açtır’’ derler, imam Ali efendimiz. İnsan emanet bilinciyle, sahip oldukları üzerinde eylemde bulunmalı ve kazandıklarını paylaşmalıdır. Toplumsal zenginleşmeyi ve güçlenmeyi hedeflemelidir. Hem doğaya geri dönüşüm yapmalıdır, hem kendi ihtiyaçlarını temin yolunda istimal etmelidir, hem de toplumla paylaşmalıdır. Çünkü zenginin malında yoksulun hakkı vardır. Yani yoksula vermelidir, lütufta bulunmalıdır değil, yoksulun alması gereken hakkı vardır ve verilmek zorundadır. Hülasa, bireysel zenginleşme tehlikelidir ama toplumsal zenginleşme güzel bir şeydir. Bireysel zenginleşme, kişiyi sapıtacağı gibi, bir toplumu sefalete mahkûm edebilir ama toplumsal zenginleşme bireyi de, toplumu da zengin kılar ve aynı zamanda toplumsal saadetin, sürurun ve barışın da garantisidir. İslam’ın dilediği de budur kanaatimce.
TEK DÜNYA KUMPASI
1: Dünyanın efendileri, dünyayı yeniden dizayn ediyorlar. Çünkü şiddetin, gayedeki hikmeti yok ettiğini idrak ettiler, çok acı yaşattılar ve tam sıra kendilerine gelmişken-gelecekken taktik değiştirdiler. Amma bu taktikte geçicidir. Ta ki mutlak darbeyi vurana kadardır. Tek dünya merkezli yapıyı kurana kadar. Bu süreçte iyice yozlaştıracaklar, tepkisizleştirecekler, iyice her şeye yabacılaştıracaklar. Bizleri de kendileri gibi çürütecekler, kokuşmuş kültürlerini bünyemize zerk edecekler. Bugün için hazırlanan karakterler kullanılıyor bu dizaynda. Size emperyalizmin yedeğinde özgürlük vadeden karakterler. Sessiz dur, itaat et, kimliği-dini sorun etme, git bildiğin gibi yaşa. Yeterki çarka çomak sokma. Dizayn, din ve Marksizm üzerinden yapılıyor. Kimlikler üzerinden yapılıyor. Milli ve dini kimlikler tahrip ediliyor. Sessizce yapılıyor her şey. Adım adım yapılıyor. Marksistlerin ve Diyalogcuların öncülüğünde yapılıyor. Tepkiden çekinildiği için milli ve dini kimlik maske olarak kullanılıyor. Kimliksiz, dinsiz, kişiliksiz bir toplum oluşturulmak isteniyor. Avrupa’nın, posasını çıkardığı tefessüh etmiş kültürünün yaşatıcısı olacağız bu gidişle. Bütün pislikler ırmak gibi akacak pislik okyanusundan ülkemize. Ve özgürlük diyerek, demokrasi diyerek bütün pislikleri yutmamız sağlanacak. Neslimiz mahvolacak, dinimiz tahrif edilecek, kimliğimiz unutturulacak. Muhtemelen barbar, vahşi, pislik Batı’nın çöplüğü olacak gibiyiz. Tabi yoldan saparsak ve yolumuzda uyursak!
2: Kaderinizi çizmeye çalışan karakterleri kendi ellerinizle büyüttünüz. Dine düşman oldunuz, dine dost görünenler kazandı. Bana dini savunduğunuzu söylemeyin. İsterseniz konuşuruz. Milliyete düşman oldunuz milliyete dost görünenler kazandı. Milliyetinize yakışan şekilde yaşadığınızı söylemeyin bana. İsterseniz konuşuruz. Zira ne dinden, ne de milliyetten bihaberiz. Kimse kusura bakmasın gerçek bu. Dine ne zaman sahip çıktınız? Kimliğinize ne zaman sahip çıktınız? Toplumu bir arada ve ayakta tutan değerlerinize ne zaman sahip çıktınız? Milliyetiniz Türk, dininiz İslam, başka ne var? Türk’üm ve Müslüman’ım deyince cennet mi oluveriyor dünya? Lafla peynir gemisi yürümüyor beyler. Kaf dağından ötmekle olmuyor. Siz sahip çıkmayınca elbet sahip çıkıyormuş gibi gözüken birileri olacaktı. Burada din ve milliyet düşmanlarını kastetmiyorum, zira onlara söyleyecek şeyim olmaz. Düşman düşmanlığını yapacak, bu doğal olandır. Kastettiğim din ve milliyet temelinde yaşadığını iddia edenlerdir. Sen bozuluyorsun, bozulunca istendik yönde kullanılıyorsun ve toplumu işkillendiriyorsun, böyle olunca da toplum sığınacak liman arıyor. Burada toplumu itham demezsiniz, kusura bakmayın. İmam ne ederse cemaatte onu eder. Siz gerçekten istendik şekilde olsaydınız, istendik yönde bir toplumda peşinizden gelirdi. Siz dininize ve milliyetinize dürüstçe sahip çıkın, gereklerini namusluca yerine getirin, adalet konusunda namuslu ve inandırıcı söylemler üretin peşinizde milyonları bulmazsanız namerdim. Artık uyanalım, akıllanalım ve istikamet üzerinde olalım, yarın çok geç olmadan.
3: Kapitalizmin Truva atı olan Diyalogcular, her denilene baş sallayacak, kendi kafasına göre hareket etmeyecek, aykırı fikirlerle iletişim kurmayacak, dini kendi başına tahkik etmeyecek, milliyetiyle ilintisi fazla olmayacak, bir bilenlerin önünde düğme ilikleyecek robot insan arzuluyorlar. Kumandayla yönlendirilecek. Mutlak tepkisiz. Mutlak kaderci. Tıpkı komünistler gibi. Kim istendik şekilde tabi olursa ve tabiiyetinde istikrarlı olur ve güven verirse o en muteber insandır bunların yanında. Sormak yasaktır, en ufak muhalif hareket yasaktır. İzinsiz yaşam yasaktır. İstenmeyeni yapmak yasaktır. Hayatını kendi kafana göre tanzim etmek yasaktır. Yasak mevhumuna inanmak bile yasaktır. Tıpkı komünizmde olduğu gibi, bireyin hususi hayatı yoktur. İşte bu yüzden dir ki; tek merkezli dünya hedefinde bu iki yapı (MARKSİSTLER ve DİYALOGCULAR) Truva atı olarak kullanılmaktadırlar.
4: Kâfirden korkma. Çünkü korkmaman emredilmiştir. Öldürebilir, zulmedebilir. Ölüm, zaten mutlak kaderindir. İnancın uğruna, zulme uğramansa ölümsüz şahidindir. Zira daha öncekilerin işkencelerden geçip gittiği cennete, sen gül bahçelerinden gidemezsin. Bunu boşuna söylemiyorum, açın kitabı söylediğimi teyit etmezse yüzüme tükürün. Kaybetmekten korkup sinmek zorunda kalmana sebep olan şeylere sahip olma. Zira seni hakyol’dan alıkoyacak ve haksöz’ü söylemene engel olacak şeyler senin cehenneme açılan kapındır. Sahiplensen de sahip olmayı bil, sahiplenilme. Zira izzetini ve şerefini kaybedersin. Küfür kendiliğinden yok olup gitmez, kâfir de kendiliğinden defolup gitmez. Sürekli bir direniş şarttır. İsyan ahlakını kuşanmak gerekir. Bir de önce ferdi kulluğumuzu iyi yapmamız elzemdir. Biz birileri için kulluk yapmıyoruz ki, birileri kulluk yapmıyor diye kulluktan vazgeçelim. Biz dünyayı kurtarmakla mükellef değiliz ve dünyayı kurtarmamız gerekiyor, bunun içinde halka inmemiz şart, öyleyse halka inmek içinde Hakkı biraz gizlemek gerekiyor, eğip bükmek gerekiyor gibi alçakça yollara başvurmamalıyız. Allah sana mücadele edeceksen adam gibi et diyor. İlla kendine dünyayı kurtarma vazifesi çıkartıpta, buradan Hakkı gizlemeyi makul gösterecek durumlar yarat demiyor ve bu alçaklıktır. Hakkı gizlemek, küfre yol açmak, kâfire vize vermektir. Şu detayda hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır: İslam dini vererek ve şehit olarak yaşatanların dinidir. Vermek ve şehit olmak yoksa islam’da yoktur. Kimse tevile yeltenmesin. İslam eğer varsa ve vicdanlara hâkimse, verenlerin ve şehit olanların hatırınadır.
5: Müslüman’a kurt olanlar niçin küfre kuzu olmaktadırlar? İnsan adalet diyorsa, kendisi de adaletli olmalıdır. Küfür içinde olan biri, burunun dibinde duracak, küfrünün kokusu burnunun direklerini sızlatacak ve etrafa yayılacak amma bizim efendi suspus olacak. Gücendirmemek adına sesini kesecek. Hani ‘’haksızlık karşısında duran dilsiz şeytandı.’’ Fakat bu efendiler, Müslüman’a gelince birden kurt oluveriyorlar. Saydırıyorlar da saydırıyorlar. Büyük bir cesaretle(!) ve pervasızca(!) yaylım ateşine tutuyorlar. Onları her türlü olumsuz yaftayla itham ediyorlar. Yazıktır, milyon kere yazıktır.
Diyalogcu ılımlı söylemlerle Kapitalistlere şirin gözüküp gönüllerini kazanmaya çalışanlarla, Marksist İslamcı söylemlerle Marksistlere şirin gözüküp gönüllerini almaya çalışanlara zerre inanmayın ve kanmayın. Kur’an ikisini de kıyıya atar. Hayat ikisini de kusar. Asla kabullenmez. İki tarafta kuru mantıkçılıkla ve indi-nefsi mülahazalarla hareket etmektedir. İyi tahlil edin, iki tarafında mülahazalarını, bunu net şekilde müşahede edeceksiniz. Ne garip ki; iki tayfa da İslam’ın namuslu ve dürüst öncülerinden olan insanları karalamakta pekte mahirler, iftira atmakta pekte pervasızlar. Ben bu yönelimli olanlara yürekten bir çağrı yapıyorum ve kendilerinden içten bir âmin bekliyorum. Buyurun.
‘’Sana ilimden bir nasip geldikten sonra, hak konusunda seninle tartışana de ki: "Gelin; oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, öz benliklerimizi ve öz benliklerinizi çağıralım, mübâhele edelim de Allah'ın lanetini yalancılar üzerine salalım." Ali İmran-61
6: Gülenizmin ve komünizmin panzehiri SORU’dur. Sormak, sizi, tasalluttan kurtaracaktır ve özgür kılacaktır. Sormak, gerçek sarayının giriş kapısının anahtarıdır. Sizler, sormadığınız sürece, temeli kuru mantıkçılık ve nefsi yönelimler olan mülahazaların esiri olmaya mahkûmsunuz. Ama bizleri bir aidiyet çıldırması tutmuş ve aidiyet uğruna özgürlüğümüzden ödün veriyoruz. Yani sanki bir yerlere ait olmasak karanlıkta kaybolacaz. Ait olmak istiyorsan, Önderin (sav) temiz yolunun takipçisi ol. Ali’nin, Hüseyin’in ve Zeynep’in izzetli yollarının takipçisi ol. Yani başka yola ne gerek var. En temiz, en muhkem, en sarsılmaz, en doğru yol bu yol. Sahte önderlerin, tahrifçi-tahripçi şeyhlerin kulu olmana lüzum yok ki.
‘’Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli. Amerika göz ardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkılmamalı.’’ 23.07.97/ Yeni Yüzyıl/ Nevval Sevindi-Fetullah Gülen röportajı
Yani şu söz nedir? Hakk sözün hangi cüzüne uygundur? Mantık tasvip etse de, vicdanların tasvip etmesi mümkün müdür? Ve unutulmamalı ki; mantıklar, realitenin esiridir; vicdanlarsa, idealin fışkırdığı kaynaktır. Akıl yanılır amma vicdan asla yanılmaz. Bu söz, dünyada ki, bütün şeytani zulümlerin onaylanması anlamına gelmiyor mu? Zira yapılanlar şeytana rağmen yapılmaktadır ve zulümler de bunun için yapılmaktadır. O zaman yapmasaydınız mı diyecez güzel iş yapanlara? Ülkesini, milletini ve namusunu koruyanlara, teslim olmalısınız mı demeliyiz? Hani ‘’haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytanlardı.’’ Hani ‘’en büyük cihad, zalim hükümdar karşısında hak sözü söylemekti.’’ Kim için söylenmişti? ‘’Hakkı bile bile örtüp batıl ile gizlemeyin’’ kutsal sözü? Tamam, şeytan, dünya yüzünde daha uzun zaman önemli rol oynayacak insanlığın kaderinde, bu bir realite ve kabul ettik, ne yapmamız isteniyor? Şurada burada bir iş yapmaya kalkışılmamalı. Yapmamalı değil, yapmaya kalkışılmamalı. Kelime çok önemlidir. Ne olur kalkışılırsa? Kollar kırılır, namuslar kirletilir, haneler yağmalanır, kaynaklar gasp edilir, gözler oyulur. Tek yardımcı da bulamazsınız. Çünkü sana; bir iş yapmaya sakın kalkışma denmişti! Cezanı buldun! Peki, sizin Allah’ınız kim kuzum? ‘’Benden başkasından korkmayın, korktuklarınızı başınıza musallat ederim’’ diyen Allah kimin Allah’ı insanlık aşkına? Ve şimdi bu söz, Allah’tan gayrısından korkanların, korktuklarının başlarına musallat edilmesinden başka nedir? Kâfirden korkan rezilce ve it gibi yaşamaya mahkûmdur. Korkmayan ise izzetlice yaşar ve izzetlice can verir, verdiği zaman. Ve bize, korkmayın! Denmiştir.
Peki, küfür ateşi kendiliğinden söner mi? Kâfir ateş yakmaktan vaz geçer mi? Ve böyle olacak diye, herkes şeytanın önde diz çökmek zorunda mı? Sahi, izzet, şeref, ar, namus kimin yanındaydı? Kâfirden su istemekten utanan Hüseyinler, şahadetten mi korkacaklardı? Yol neydi? Yolcu kimdi? Varış nereyeydi? Peki, şeytandan korkalım, kim hizmet edecek dine, vatana, millete, ümmete? Zira şeytanın ne zaman defolup gideceği belli olmaz ve kovulmadan da gitmez. O zaman kulluk ve hizmet yapamadan geberip gitmek midir kaderimiz ve böyle kadere lanet olsun dememeli miyiz?
7: Eğer bir parti tutuyorsan, o partinin temiz kalması için mücadele vereceksin. Elinden ne geliyorsa yapmaktan geri durmayacaksın. Çünkü partin toplumdan beslenmek zorundadır ve toplum faraza kirli bile olsa temiz liderler arar. Zira toplum kendi kusurunu görmekte yavaştır amma yöneticilerin kusurunu görmekte hızlıdır, mahirdir. Çünkü muhaliflerin vardır. Yani görmeyene bir gösteren vardır. Bu yüzden dikkatli olmak zorundasın bebeğim. Dikkatsiz davranıyorsan, ahlaksızlıklara bulaşıyorsan ya da bulaşanları kucaklıyorsan, kusura bakma millette besinini keser ve kesiyor. Yani hayat böyle kuzum. Yapacak bişey yok. O zaman temiz siyaset etmelisin. İçinde pisliğe bulaşmış tip varsa def etmelisin. Zira temiz yapı içinde ki, kirli tiplerin varlığı, o temiz yapıyı da kirletir. Ve gün gelir çökertir. Evet, fert olarak sahip çıkabilirsin teşkilatına amma temizlenmesi içinde elinden geleni yapmak zorundasın. Şimdi buradan Ülkücülere bir sözümüz olabilir; teşkilatına sahip çıkabilirsin ve çık. Bu senin hakkın. Amma teşkilatın içinde ki dikenleri de temizle. Zira o dikenler günü geldiğinde halkın eline batıp acıtmasın ve halkta elini geri çekmesin. Gül sandığı yerlerin uçucu kokularına aldanıp konmasın. Vatan diyorsan, nasıl sahip çıkman gerektiğini de bilmelisin. Din diyorsan, nasıl yaşaman gerektiğini de bilmelisin. Birilerinden gocunmamalısın. Sen gocunacam diye temellerini yaşamakta ve yaşatmakta çekinceli davranırsan sonucuna da katlanmak zorunda kalırsın. El âlem kör değil. Kanallar kapalı değil. Eğer hükmetmek istiyorsan, hükmetmeğe layık olmalısın. Vatan, din diyorsan, vatan ve din için çalışmalısın. Asla kendin için değil. Bir değer için çalışanla, kendi için çalışan boy ölçüşemez ve aynı muameleye de tabi olamaz. İnşaallah anlaşılırım ve boşuna küfür yemem.
8: Her şeyimizi ağır ağır kaybediyoruz. Ülke, kimliksiz ve dinsiz bir ülkeye dönüşüyor. Evet, sözde bir kimlik ve din olabilir amma içi boşaltılmış olarak olacaktır bu. Peki, özü gidenin geriye neyi kalır ki? Bütün değerlerimiz öldükten sonra, bizler giydirilmiş kütükten başka ne anlam ifade edebiliriz Allah aşkına? Bizim bedenimiz değil ki önemli olan, ruhumuzdur. İstersen katrilyonluk malikânede otur, trilyonluk arabaya bin, milyarlık takımlar giy, bu sana ne kazandırabilir? Sende ruh olmadıktan sonra, insani hasletlerden emare bulunmadıktan sonra neye yarar sahip oldukların? Ve ateşten başka nedir onlar? Yazık oluyor her şeye. Kirleniyoruz mütemadiyen. Suskunluğumuz, cehennemimiz oluyor haberimiz yok. Kitap yüklü eşeklere dönüşmüş âlimlerimiz. Sürekli yalan yumurtlayan tavuklara dönüşmüş politikacılarımız. Halkın umutları üzerine oyun oynayan kumarbazlara dönüşmüş aydınlarımız. Yazık topyekûn izzetimizi kaybetmişiz. Kaybettiğimiz izzeti, kirli ve aşağılık suratların, insanlığı çürüten sefil mikropların yanında arar olmuşuz. Ne derin bir acı Allah’ım!
9: Bu ülkede sol nereye bağlı: sosyalist enternasyonale. Peki, böyle bir yapıdan bu ülkeye ve bu ülkenin insanına bir fayda ummak mümkün müdür? Asla böyle bir şey olamaz. Bu ülkede ki kapitalistler-liberalistler-diyalogcular nereye bağlı: küresel şebekeye, şeytana. Peki, böyle bir yapıdan bu ülkeye ve bu ülkenin insanlarına fayda ummak mümkün müdür? Asla böyle bir şeyde olamaz. Bu ülkede namuslu ülkücüler ve namuslu İslamcılar (aslında böyle söylemek istemezdim amma illa böyle söyleyince daha anlaşılır oluyormuş)nereye bağlı: Allah’a, vatana, halka. Burada, diğerleri için sorduğumuz soruyu bu yapılar için sormak anlamsız ve saçma olacağı için geçiyoruz. Peki, Ülkücüler ve İslamcılar niçin iktidar işinde kifayetsiz kalmaktadırlar. Çünkü rezil tefrikanın kurbanıdırlar. İçlerine sızdırılmış alçak ve namussuz ajanların kurbanıdırlar. Çünkü samimiyetsizdirler. İçlerinde iktidarlarını engelleyen çok derin ve etkin ajanlar vardır. Kendilerini iyi gizleyen ajanlar. Ve üstelik teşkilatlara etki edecek konumda bulunan ajanlar. İşte bu iki yapı, içlerindeki ajanları def edecek ve güçlü bir ittifak kuracak. Din temelli Milli siyaset için masaya oturacaklar. Kur’an temelli bir dünya üzerinde mutlak surette ittifak edecekler. Yegâne Önderimizin (sav) izinde buluşacaklar. Çerçeveyi çizecekler ve halkın karşısına çıkacaklar. Bilakis bu vatan ve bu vatanın çocuklarının gün yüzü görmesi imkânsızdır. Gerçekten ben derin bir samimiyet göremiyorum. Zira samimiyet olsa, peşlerine milyonları takmaları hiçte zor olmasa gerek. Velâkin manzara malum. Allah’ı, vatanı, halkı hakkıyla tanımıyorlar, bu değerlerden uzaklaşmışlar. Hayır böyle bir şey yoktur denirse şayet ortaya konacak argüman çoktur. Sekülerist olmuşlar. Laik olmuşlar. Çağdaş olmuşlar. Dinlerine ve kimliklerine epeyce uzaklaşmışlar. Sadece isimler kalmış. Öz yapı ağır tahribat almış. Amma bu toprağın damarlarında ve bu halkın damarlarında böyle şeyler bulunmaz. Bunu iyi anlamak gerekir. Ecdadımız belli, tarihimiz belli, dinimiz belli. Buyurun gösterin var diyorsanız. Fatih mi çağdaştı, Alpaslan mı çağdaştı? Selahaddin Eyyubi mi çağdaştı. Çağdaşlık insan olmayana insanlık kazandıran bişey midir Allah aşkına? Burada mantık nerede?
‘’Bir zamanlar millet, hem de ne milletmişiz.
Gelmişiz dünyaya, medeniyet nedir öğretmişiz.’’
‘’Medeni olmak, eğer açmak ise bedeni,
Desenize, hayvanlar bizden daha medeni.’’
‘’Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez.
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.’’
‘’Kızım örtüsü batmakta rezilin gözüne,
Tükürüğe acırım billahi, tükürsem yüzüne.’’
‘’Sahipsiz vatanın batması haktır.
Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır.’’ Mehmet Akif Ersoy
10: Çok dikkat edilmelidir. Eski oyunlar tekrar edilebilir. Bu seferde ters taraftan teyakkuzda bulunabilir şeytan. Komünistlerin içine soktuğu tiplere İslamcı aydınlar katlettirilebilir. Dikkatli olunmalıdır. Geçmişte İslami kesim üzerinden yapılanlar yapılabilir. Sol aydınlar katlettirilip İslami kesimin üzerine atılarak, buradan sol-Kemalist kesim nemalandırılmıştı, taban toplamıştı, dine küfrettirilmişti. Nasıl sol aydınlar sol eliyle katledildiyse sağ aydınlar da sağ eliyle katledilebilir. Siyonist taktiğidir bu. Ya da İslamcı kesim ile Ülkücülerin arasına nifak sokmak için alçakça katliamlar yaptırılabilir. Toplum olarak çok uyanık olmalıyız. Zira gelecek günler baharlara değil kışlara gebedir, mevcut resme göre. Perşembenin getirecekleri çarşambadan bellidir. MHP ile İslamilerin bir bölümünün arasının mutlak manada açılması ve olan biten her şeyin altında İslamilerin olduğunun söylenmesi derin oyunların hazırlık aşamasıdır. MHP iyice kinlendiriliyor İslamcı kesime karşı. Ve göz göre göre dine, vatana, millete muhalif kesimlerin kucağına itiliyor Ülkücüler. Yemin ediyorum sahilde ki ülkücü oyların tamamen zıt tarafa akması isteniyor. Aslında bazı şeyler de sağ bilinen kesimler üzerinden yapılıyor ki; Ülkücüler bu kesime karşı kanlı-kinli olsunlar ve araları iyice açılsın. Ülkücüler dikkatli olmalıdır. İslamilere karşı suikast tertip edip, bu alçakça tezgâhta Ülkücü kökenli bir gencimizi kullanıp, İslamilerle Ülkücülerin arasını ebediyen açmak isteyebilirler. İki tarafta akıllı olmalı. Ahmakça, lanetli oyunların içine düşmemeli ve gayret sarf etmeli. Ateş yakanların ateşine odun atmamalı. Bu ihanettir bence. Ülkeye ihanettir. Oyuna geliniyor. Her şeyi sahip olmak olarak görmeyin. Yarın elin oğlu gelir ve yaptıklarınızı yerle yeksan eder. Bu çok mu imkânsız yani? Vallahi değil. Yarın yüze 60 la geldi varsayın, ne olur? Sen istediğin kadar Anayasa yap, adam onu iki dakikada yapboza döndürür. Ne siyasetten çakıyoruz, ne mücadeleden. Ne de kitle psikolojisinden. Dünyalık gözlerimizi kör etmiş. Zevkler aklımızı zail eylemiş. Mal gibiyiz vallahi.
Zaten şu an ki tesis edilmeye çalışılan diyalog-hoşgörü temelli çürük yapı, gelecekte ki şiddet dalgalanmalarının temelini teşkil edecek muhtemelen, zira böyle bir tezgâh hazırlanmaktadır. Bu yapı bahane edilerek gençlik şiddete yönlendirilecek. Bu gerçek görülmelidir ve çare aranmalıdır. Gücünüzde kifayet etmez bu ateşi söndürmeye sonra. Ateşi kıvılcımken etkisiz kılmazsanız yarın her yeri yaktığında hiçbir halt yapamazsınız. Üstelik ülkücüleri de, bu ateşi tutuşturanların saflarına çekmek istiyorlar, işte dediğim budur. Zira bu tarafa kinlenen Ülkücü kardeşim gidecek Kâfirin tuzağına düşecek. Ve sizler sağlamış olacaksınız bunu. Yazık ediyorsunuz.
11: Diyalogcular da AKP yi satacak CHP ye. Şu an devlette güç elde etmeye ve varlığını tahkim etmeye çalışıyor. CHP yi de kürsel efendiler ılımlılaştırmaya çalışıyor. İşte bütün bunların yapıldığına inanıldığı vakit muhtemelen AKP satışa gelecek. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bütün millet feci şekilde aldatılmaktadır. AKP de bu kumpasa düşmemelidir. Asla Diyalogcu tayfaya geçit vermemelidir. Din ve kimlik büyük tehdit ve tehlike altındadır. Diyalogcular, Batı gibi bedencidir, maddecidir, gösterişçidir. Diyalogcular daima sömürenlerin yanında olmuşlardır ve bundan böylede olacaklardır. Bu işi başlatanın derdi zayıf bir sürü oluşturmaktır. Ayrıca malum CHP ninde Diyalogcularında hedefinde tek dünya hedefi vardır. İşte burada buluşmaktadırlar. Malum şahsiyetin hedefi her zaman SP ve MHP olmuştur. Çok sinsice bu yapıları diskalifiye etmeye çalışmıştır. Pasifize etmeye çalışmıştır. Yahudi taktiğini kullanmıştır. Millet buna izin vermemelidir. Malum şahıs bu yapılara karşı liberal demokrat denilen sefil beyinlilerle birlikte olmuştur. Din derdi yoktur efendinin. Bu kesin gerçektir. Din derdi olan bir insan asla Muhammed-Ali-Hüseyin yolundan ayrılamaz. Bu yola ihanet edemez. Bu yolu tahribata uğratamaz. Şeytandan korkmaz. Müslüman’a zalimane, kâfire müşfikane yaklaşamaz. Yani dünya belli, efendiler belli, oyun belli ve sen Müslümansın. Yer alacağın taraf bellidir, yapman gerekenler bellidir. Hayır, niçin gidip, bu toprağın saf çocuklarını gücendirecek hareketlere yöneliyorsun. Tamam, niyetin farklıda olabilir amma niçin farklı değilmiş gibi algılanmasına neden olacak şekilde iş yapıyorsun. Yanlış yapıyorsunuz. Kardeşliği zedeliyorsunuz. Kendi kardeşlerinize kıyıyorsunuz. Siz kendi kardeşinize müsamahalı olamadıktan soran şeytana müsamaha gösterseniz kaç yazar be!
12: Şu ayrıntı da muhakkak bilinmelidir: Eğer sol militanlar, bir şeytan eniğini geberttiyse bu kesinlikle yine şeytanın direktifleri doğrultusunda olmuştur. Büyük şeytana bir yamuk yapılmıştır. Ve ceza kesilmiştir. Buda toplum tarafından bir paye verilmesi ve sempati oluşması için sola yaptırılmıştır. Çünkü Marksizme giden şeytanın kucağına düşer. Zaten yaptırtan da şeytandır. Zira geçmişte ki yapılanların kokusu ağır ağır hissedilmeye başlandı. Bu hareketle sol toplumun teveccühüne mazhar olmaktadır. Üstelik suç İslamcıların ya da Ülkücülerin üstüne atılarak bir golde İslam’a atılmaktadır. Nasıl şeytani bir oyun amma? Her hareketi iyi tahlil etmek gerekiyor. Zira tarih buna şahittir. Yalanlamak imkânsızdır.
13: Diyalogcular, gerçeklerimizi açıklar diyerek Hıristiyanlara ve Siyonistlere boyun eğiyor. Şeytanın çizgisinden çıkamıyor. AKP, diyalogculara asla mutlak manada güvenmemelidir. Çünkü bunlarda yahudi taktiği vardır. İşlerine geldiği gibi hareket ederler. Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmazmış. Bunların da hayatları takiye üzerinde yürümektedir, bu yüzden hakikat temelli bir hareket beklemeniz abestir. Gerçekten bu yapıyı, İsrail ve Amerika hatta en başta İngiltere ele geçirmiş durumdadır. Bu yüzdendir ülkemizin yabancı öğretmen ilgisi. Aslında bunu da derinlerde kotaranların Diyalogcular olduğuna adım gibi eminim. AKP içerisinde buna mutlak anlamda sıcak bakılacağına ihtimal vermiyorum, vermek istemiyorum. Zira psikolojiye dair en ufak bilgi kırıntısı olan insanlar bunun ne tür olumsuz sonuçlar doğuracağını bilirler. Gerçi bu millette kurbağa misali haşlanmaya iyice alıştı amma. Zira bu şekilde, İslamilerin yeniden Amerikanın yönüne dümen kırdığı gibi bir söylemede neden olunmuş olacaktır. Bu aslında hem İslam’a hm de Müslümanlara büyük ve haksızca ihanettir. Allah feraset ve basiret nasip etsin. Âmin.
Diyalogcular, yaptıklarıyla Türkiye’ye ve Türk Milleti’ne iyilik yaptıklarını sanabilirler amma asla iyilik yapmamaktadırlar, bilakis kötülük etmektedirler. Zira bugün yapılamakta olanların bedeli yarınlarda çok acı şekilde ödenecektir. Tabi bu millet ödeyecektir. Ülke ödeyecektir. Amma son pişmanlık fayda etmeyecektir. Bunlar her şeye sığ ve kuru mantıkçılıkla bakıyorlar. Aldatılıyorlar. Diyalogcular ihanet ediyorlar. Siyonizme kendilerini kullandırıyorlar. Malum şahıs bilmiyor mu? Düşünen insan, soran insan, dinini ve milliyetini bilen insan kendisinin yanında asla yer alamaz. Peki, bu diretmek nedir? Bu aslında şeytanın oyunudur. Diyalogcuları kanırta kanırta bu milletin üzerinde hükmedici konuma getirmek ve topyekûn milleti bunların karşısında dikmek istiyor ve bu gerçekleşiyor da maalesef. Ama bu karşı direniş asla Müslümanların hayrına olmayacak, şeytan bunu da biliyor, bu kesinlikle solun faydasına olacak. Yani oyun çok derin. Herkes akıllı olmalı amma ilk evvelde AKP bu kirli ve karanlık oyuna gelmemelidir.
Şeytan tek merkezli bir dünyayı arzuluyor. Yan kanlı ya kansız buraya varmayı hedefliyor. Kansız olması içinde din üzerinden yürümeye çalışıyor. Kanlı şekilde de Marksizm üzerinden yapmaya çalışacak daha sonra. Amma şimdilik kansız yolu seçmiş gibi gözüküyor. Çünkü kanlı olursa varlığı tehlikeye girecek, bunu çok iyi biliyor. İşte bu yüzdende SOLU ve DİYALOGCULARI kullanıyor. Tek bir dünya ekonomisi, herkesin her hareketinin izlendiği, her kitlesel grubun takip edildiği bir dünya isteniyor. Haklarımızın olmadığı, özgürlüğümüzün çalındığı tek merkezli bir dünya kurulmak isteniyor. En tehlikeli yönde, insanlara bu dayatılmıyor, insanlar kendileri istiyorlar. Belli yapıları onaylayarak. Çünkü insanlar, bugün kendilerini her şeyden soyutlamışlardır ve kaderlerini belli efendilerin inisiyatifinde terk etmişlerdir. Marksistler, önderlerine; Diyalogcular da efendilerine. Bakınız diyalogcular derken sadece bizimkileri kastetmiyorum, dünyada bu yöne yönlendirilmiş sürüyle efendi mevcut. Türkiye’miz de ki efendi malumunuz. Şimdi bu aynı şeyi diğer gariban dünya ülkelerine de pazarlıyor, şeytan tavassutu ile. Toplumlar iyice körleştirilmişlerdir. Asli kaynaklarını unutan toplumlar türedi kaynakların esiri olmuşlardır. Önderlerinin (sav) izini kaybeden toplumlar, sahte liderciklerin ve zavallı şeyhlerin kölesi olmuşlardır. Perdenin ardında duranlar, bütün olan biteni çok iyi biliyorlar. Bizler de bilmeliyiz.
Oysa insanlar, birbirilerini tanısınlar diye kavimler olarak yaratılmışlardır. Şimdi tek merkezli dünya zorlaması yaratılışa aykırıdır kesinlikle. Bütün milletlerin kimliğini yok etmektir. Şeytanın üst kimliğinde eritmektir. Dini ref etmektir. Gönüllerden çıkarıp almaktır. Geriye sadece ismini bırakmaktır. MHP ve SP yi hedef almalarının ardında ki derin gerçeği çözmeniz bazı şeyleri açık edecektir. Bizler Diyalogcuları kardeşlerimiz bilir, yolundan sapan ve saptıkları yolda uyuyan kardeşlerimiz olarak görürüz ve görmeliyiz amma rezilane ve bozuk zihniyetlerini de ne takdir ederiz, ne ittihaz ederiz ve de tensip ederiz, bilakis şiddetle reddederiz ve ezeriz. Çünkü bu zihniyet, kendileri bile farkında olmayabilir amma varlığımıza kasteden bir zihniyettir. Tabi bu arada bunlara gösterdiğimiz tavırı Marksistlere (ılımlı-ılımsız fark etmez) de göstermek zorundayız. Marksistlere de insanlıkta eşitimiz olarak bakarız amma zihniyetlerini asla ve asla tasvip, tensip, ittihaz etmeyiz ve edemeyiz. Aynı diğeri gibi, ilmi yoldan reddederiz ve ezeriz. Bu kimliğimize ve dinimize mutlak anlamda ihanettir. Zira bu iki düşüncenin de kaynağı siyonisttir ve iki düşüncenin de ana hedefi siyonistin yaşatılması ve dünyaya hükümran kılınmasıdır. Bu gerçek çok iyi idrak edilmelidir. İşte siyasi yapılarda bu gerçek üzerinden hareket etmelidirler, asla nefsi hareket etmemelidirler. Ülkücüler pireye kızıp yorgan yakmamalıdırlar. Olumsuz durumları kendilerini haklı çıkarmak için öne sürmemelidirler. Hiçbir durumda Ülkücü camianın, bu taraftan birilerine kızıpta karşı tarafa geçmeleri hoş karşılanamaz. Madem öyle bu tarafta hiç mi geçecek yer yoktur? Ben karşıya geçenlerin Ülkücü olduğuna asla inanmam ve zaten olamazlarda. Ülkücü camia bu lanetli oyuna düşmemelidir. Ya kendinde kalmalıdır ya da bu tarafta geçecek bir yer illaki vardır.
Şimdi anlaşılmışımdır inşaallah. Benim bu Diyalogcu tayfaya asla bir kinim yoktur. Sadece üzülüyorum. Çünkü yanlış yoldalar. Yani yine büyü, yine kendini hakikati yaymakla görevlendirilmiş kitle olarak tanımla. Amma gerçeklerden de bihaber yaşama. Şeytanın kodlarını çok iyi tahlil et. Tezgâhlarına gelme. Yani sanki şeytanı bilmiyoruz ve sizler bize öğreteceksiniz. İşte bu çok komik olur ve acıdır aynı zamanda. Çünkü böyle düşünenler, acınacak zavallılardır. Ve sizler zavallı duruma düşüyorsunuz. Çünkü bizler aptal ve ahmak değiliz. Kör değiliz görüyoruz. Beyinsiz değiliz idrak ediyoruz. Vicdansız değiliz hissediyoruz. Sağır değiliz duyuyoruz. Yani âlemin akıllısı siz değilsiniz. Âlemin tek sorumlusu siz değilsiniz. Ve hele hele hakikati tahrif ve tahrip etmekle, kimlikleri yok saymaya çalışmakla asla görevli değilsiniz. Ve bu durum, adamın başına büyük felaketler açar. Şeytan bile koruyamaz ve kurtaramaz.
Diyalogcular, Allah dediği ve sahte tevazu gösterisi yaptığı için aldatabiliyor. Oysa Diyalogcular acizdir ve aldanmaktadırlar. Cesur insan kendini ortaya koyar. Belirlenmez, belirler. Köle olmaz, gerçek efendi olur ve köle de istemez. Kaderini kendi çizer, şeytan çizemez. Kimliğinden ürkmez, dininden korkmaz. Tarihinden ve kültüründen taviz vermez. Dünyanın kendisine muhtaç olduğunun idrakinde olur. Gerçek iman sahibi olur ve dünyaya meydan okur gerekirse. İşte biz burada yanılıyoruz: En büyük zararı senden olan verir. Düşman bellidir amma senden olan kendini senin kimliğinle gizleyip aldatabilir. İşte diyalogcularda, dine sahipmiş ve kimliğiyle yaşıyormuş gibi izlenim vererek insanları kendilerine çekebilmektedirler. Peki, siz, şeytanın, gerçekten kendi dinine ve kimliğine bağlı ve bu uğurda tavizsizce yaşayan insanları kabullenebileceğini ve onlarla savaşmadan durabileceğini düşünüyor musunuz? Vallahi bu olamaz. Bu şeytanın varoluşuna aykırıdır. ‘’Siz onlardan (Hıristiyanlardan ve Yahudilerden) olmadıkça, onlar sizi kabullenecek değillerdir’’ demiyor mu Allah’ımız. Peki, hâşâ, sümme hâşâ Allah yalan mı söylüyor?
Haddizatında diyalogcular, MHP yi de ele geçirmeye çalışıyorlar. MHP yi tam tepkisiz kılmak istiyorlar. Her istediklerini, süt liman bir ortamda gerçekleştirmek istiyorlar. SP yi zaten diskalifiye ettiler bir anlamda. Şimdi sıra MHP de. BBP zaten büyük ihtimalle çantada keklik. AKP ye daha güçlü şekilde egemen olmaya çalışıyorlar. Yani Türkiye’yi şeytanın ağzına layık lokma haline getirmeye çalışıyorlar. Böylece ne olacak? Böyle bir şeye kızan MHP liler, özellikle sahil şeridi tamamen olmasa da çok büyük oranda CHP ye kayacak. Kalan Diyalogcuların elinde olacak, gidenler de CHP nin elinde. İşte tam istendik bir manzaradır bu. Böylece tek dünya hedefinin iki büyük destekçisi olan kitleler ortama egemen olmuş olacak. Zira Marksizmin de, din maskeli Diyalogcu zümrenin de gerçek gayesi tek dünyayı yaratmaktır. Bütün insanlığın koyun sürüsü halinde siyonist çobanın güdümüne girdiği bir dünya. Yazıktır, ayıptır, günahtır.
İşte bu yüzden diyorum ki; MHP, SP, BBP, HASP ve hatta AKP mutlak surette güç birliği etmelidir. Din temelli Milli siyaset anlayışında ittifak etmelidir. Ve bu oyunları boşa çıkarmalıdır. Ülkemiz, milletimiz, ümmetimiz hatta varlığımız tehdit altındadır. Herkes kendi dünyasında mutlu ve huzurlu olarak yaşayabilir. Ne güdüme gireriz, ne de güdümümüze almaya çalışırız. Dinimiz belli, kimliğimiz belli. Hepsi yapmasa da, özellikle; MHP, SP ve BBP muhakkak surette ittifak yapmalıdır. Hatta BBP eskiden olsa yapardı amma şu an tam bilemiyorum. Geriye ne kaldı? SP ve MHP kaldı, işte bu iki siyasi parti mutlaka Din ve Milliyet temelinde ittifak etmelidir ve ülkenin kaderini tayin etmelidir. BU VATAN ÜZERİNDE, İSLAM AHLAK VE ADALETİ TEMELİNDE MİLLİ SİYASET HARİTASI HAZIRLAMALIDIRLAR. Ve bunu topluma sunmalıdırlar. Bir de özel belge hazırlamalı ve o belgede ki ilkeler doğrultusunda yüz yıllık hedefler tayin etmelidirler. Gayrısı yalandır, karanlıktır, meçhuldür.
Bakınız dostlarım, bunları, sizleri etkilemek için ve bu kesime muhalefet etmenizi sağlamak için yapmıyorum. Şerefsiz evladıyım bunun için yapmıyorum. Bu söylediklerimin doğru olduğuna inandığım ve hakikatin cüzleriyle bu söylediklerimi desteklediğim için yapıyorum. Varlığımız tehdit ve tehlike altındadır. Dinimiz ve kimliğimizin geleceği tehdit altındadır. Bunu görmek zorundayız. Anlamak zorundayız. Nefsi hesaplarla işler yürümez. En temelde ki gerçekler çıplak olarak görülmelidir. Oyun içinde oyun vardır. İnsanlık, şeytan tarafından güdülen bir sürü haline getirilmek istenmektedir.
14: Geçmişte kendini kullandıran bazı alçaklar, sefil beyinli mikroplar, şimdi bülbül gibi öt(türül)meye başla(n)dı. Neymişte efendim, işte bilmem ne Şubat post modern darbesinde aldanmışlarda, kullanılmışlarda. Yav siz bizi geri zekâlı mı sanıyorsunuz? Gerçi öyleyiz aslında. Öyle olmasak şimdi pis mikrop ve yılan derisi geçirilmiş suratlarınıza tükürmemiz gerekirdi. Ulan siz çocuk musunuz be? Şimdi çocukmuş gibi yapıyorsunuz. Aslında sizi okuyanlara kızıyorum, size değil. Çünkü sizi hala okuyanlar ve size inanalar var. Sizin böyle yanardöner birer bilmem ne olduğunuza kör kalarak. Oysa yarın da aynısını yapacaksınız. Çünkü ilkeniz yok, haysiyetiniz yok. Siz şeytanın zavallı birer kuklasısınız. O istediği gibi oynatır sizi. Yani sanki o zaman her şeyi bilmiyorlarmış gibi, istendik şeyleri yapmamışlar gibi, şimdi kalkmışlar cahilliğe oynuyorlar, yazık ya adamlara dememizi bekliyorlar. Tabi yerseniz! Ama artık bu numaraları yememelisiniz ve bunların paçavralarına tükürüp geçmelisiniz. Şimdi görev değişti sözde değişti. Olay budur. Sizlere dine ve milliyetinize küfrettirirler, sizi kendinize düşman ederler sonra da aldatılmışız numaraları çekerler. Bunların birisi değil hepsi aynı. Bunlara zerre güvenmeyiniz. Niyetler çok önemlidir dostlarım. Ama tabi niyetleri bilemeyiz. Fakat zevahiri biliriz. Ve bunların zevahiri neyse niyetleri de odur. Biz kendimizden olana düşman olur, gider bunlara dost oluruz. Ne hazin bir durum! Oysa en azından bizimkilerin iç yüzünü tam bilemesekte, dış yüzleri bunların cehennem suratları karşısında cennettir be. Yalan mı? SP ye, MHP ye, BBP e düşman olduğumuz kadar bunlara dostuz. Peki, hangi taraf bu ülkeye daha çok zarar vermektedir ve hangi taraf daha çok yalancıdır ve sizleri aldatmıştır? Hangi taraf dine ve milliyete darbeler indirmektedir, varlığımızı yok etmeye çalışmaktadır.
Dostlarım, Batılı devletlerin politikasını ve liderlerini, TİETERAL KOMİSYON belirler. Bunun alt yapılarından olan BİLDERBERG de diğer ülkelerin politikasını ve liderlerini belirler. Tabi kuklalar eliyle. İşte bu ülkede ki meydanın, Marksistlerin, diyalogcuların politikasını da burası belirler. Ve buradakiler de verilmiş görevleri ifa ederler. Tabi müsaade edildiği kadar. Siz kendi kaderinizi kendi ellerinize alırsanız o zaman bir halt edemezler. Kendi kaderinizi de ancak, dininiz, tarihiniz ve kimliğiniz ekseninde belirleyebilirsiniz. Allah’ınız, Önderiniz, Kitabınız yoksa sizde yoksunuz.
Anlaşılmak umuduyla inşaallah.
Allah’a tevdi olunuz.
Önderinizin izini terk etmeyiniz.
Kitabınızı elinizden bırakmayınız.
Kimliğinizi unutmayınız ve kimliğinize ihanet etmeyiniz.
Hüseyni ve Zeynebi olunuz inşaallah.
Ölümden asla ama asla korkmayınız.
Özgürlüğünüz ölüme bakışınızla doğru orantılıdır çünkü.
Namuslu bir aydının görevi; gerçeği karanlıklar içinden alıp çıkarmaktır. Ve onu bir güneş gibi halkın ufuklarında yansıtmaktır. Aydın, kinle, basit ve küçük çıkar hesaplarıyla hareket edemez. Aydın, dinine, devletine, vatanına, milletine asla ihanet edemez.
‘’Kurban veren Anadolu’nun, hür yaşamaya da, çocuklarını hür yaşatmaya da hakkı vardır.’’ NURETTİN TOPÇU
‘’Kendi kaderini kendi ellerine almayan bir millet yok olmaya mahkûmdur.’’ NURETTİN TOPÇU
‘’Bil ki; dinle payidarsın, din yoksa sen de yoksun.’’ MEHMET AKİF ERSOY
“Yol kesenler, Kur’an okuyup öğrenince, yol gösterici oldular” MUHAMMED İKBAL
‘’Siyonistler, yalanın büyük üstatlarıdır.’’ SCHOPEHAUNER
‘’Siyonistler, insanlığı çürüten sefil mikroplardır.’’ ADOLF HİTLER
‘’sorgulanmayan hayat, yaşanmaya değmez.’’ SOCRATES
‘’Gerçek, akıldan bile güçlüdür.’’ SOPHOKLES