Mustafa ASLAN,
YENİÇAĞ
Yazı ve şiirlerinden
bildiğim Hilal Çakır: “Nasıl Dayandınız? Gücünüzden Güç Verin!” diye feryâd
ediyor ve “Ben bir ülküdaşımın saçının teline rüzgar değse dayanamazken, sizler
o fidan gibi Bozkurtları toprağa verirken, işkencelerdeki haykırışlarını
duyarken, namert kurşunlar o yiğitlerin tenine değerken, ülküdaşlarımızın
tabutlarını omuzlarınızda taşırken nasıl dayandınız? Siz nasıl bir yüreğe
sahiptiniz? Nasıl bir sabırdı o göğsünüzdeki?” diye soruyor; “Dayanamıyorum,
son günlerde ülküdaşlarıma yapılan zulme dayanamıyorum!” diye de Bozkurtça nârâ
atıyor!
Sevgili Asenam! Sevgili Kandaşım Hilal Çakır;
…
Haklısın! Dayandık! Baş verdik, baş eğmedik! Öldürüldük çoğaldık, çoğaldık öldürüldük ama asla eğilmedik, teslîm olmadık! Şehîdimize rahmet okuyarak, Allah’tan sabır dileyerek, “Ve tevekkel a’lallah- Vekil olarak Allah yeter- Ahzâp-3” Âyet-i Celile’sine sığınarak dayandık!
…
“12 Haziran İstiklâl Seçimi”ne kadar, bu
sorgulamayı birkaç gün daha ertelemeliyiz diye düşünüyorum!
Biliyoruz ki 1965’te CKMP’ye giren ve 1969’da partiyi MHP eden Başbuğ Alparslan
Türkeş’in yanındakiler, hep toplamaydı! Bir yerlerden Başbuğ tarafından
çağrılmışlardı, Allah hepsinden râzı olsun! 1944’ten beri yoldaşları, Başbuğ’a;
“Albayım”; davetle gelenler; “Türkeş Bey veya Genel Başkanım” derlerdi.
27 Mayıs’ın ABD ve NATO’yu da korkutan “Kudretli Albay”ı Türkeş’e, biz
“Başbuğ” dedik. Bizimle berâber Türk dünyası da “Başbuğ” unvanını lâyık gördü,
çünkü Atatürk’ten sonra; Sovyetler’e, Çin’e, Farslar’a ve emperyalizme karşı
bağımsızlık mücâdelesi veren kahramanlar haricinde, Türkeş’ten başka hiç kimse
Türk Dünyası ve Esir Türklerle ilgilenmemişti!
Başbuğ’un yanında CHP’li de vardı, AP’li de, başka partilerden gelenler de!
1960’lı yılların sonu, 1970’li yılların başında üniversiteli olan bizim kuşak,
mektep bitirip daha hayatla yüz yüze gelememişken “12 Eylül Kıyâmeti”
koparıldı! Ülkücü Hareketin tekâmülü, büyümesi engellendi! İdam sehpaları,
hücreler, firarlar sonrası MHP ve Ülkücü kadrolar, kendini toparlayamadan bir
“Kara 4 Nisan”da Başbuğ’a Emr-i Hakk vâki oldu! Bu süreci, bizim kuşak ve siz
birlikte yaşadık! Bu sarsıntıyı ve sonrasındaki iç kargaşaları, yine birlikte
yaşadık, yaşıyoruz! Şükürler olsun artık tecrübeliyiz! Aldığımız bir yumruğa
dayanacak dirençteyiz! Bir zamanlar cezaevi ve mahkemelere peşimizden
babalarımızın korkarak geldiği günlerden, Beşiktaş Adliyesi’nde günlerce ve
binlerce Ülkücünün nöbet tuttuğu günlere geldik!
Maddî durumu olanların ücretle avukat bulamadığı günlerden, Beşiktaş Adliyesi
önünde; görev taksimâtı yapmış, Ülküdaşlarını savunmayı gönüllü üstlenmiş,
Ülkücü Avukatlar ordusunun olduğu günlere geldik!
Elbette Ülkücü yaşamak hâlâ zor Hilal Çakır ama çok lezzetli...
Yardımcımız Allah (c.c.)’tır.
“Aşk bir davadır, cefâ da şâhidi; şâhidi olmayan dava düşer.” (Mevlâna)
Selâm, sevgi, dua...
Yazının tamamı için: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=18619