Geçen hafta yapılan milletvekili seçimleri ardından herkes bir şeyler söyledi. Herkes kendince başarılı başarısız gibi değerlendirmelerde bulundu. Biz de aynı ukalalığı yapıp daha seçimlerden önce aklımız sıra tahminlerde bulunduk. Ama yanıldığımız ortaya çıktı. Keşke öyle peşin bir tahminde bulunmasaydık. Aşağı yukarı ülke genelinde Ak Partinin yüksek çıkacağını, Mersin ve Anamur’da MHP’nin birinci geleceğini hep yazdık çizdik. Bunları inkâr edecek, mazeret bulma telaşına kalkacak değiliz.
Elbette bu tahminleri yapar, yazar çizerken geçmiş seçimlerde alınan sonuçları göz önünde bulundurmuş, Anamur MHP ilçe yönetiminin bazı seçim çalışmalarında bazı inceleme ve gözlemlerde bulunmuştuk. Görünen tablo bizim tahminlerimizi işaret ediyordu. Vatandaş yapılan çalışmalara katkıda bulunuyor, desteğini belirtiyor, “ben de sizdenim” “sizinle beraberim” gibi mesajlar veriyordu. Meğer vatandaş bir güzel uyutmuş, her gelene mavi boncuk dağıtmayı ihmal etmemiş, kimseyi karşısına almamış ve sandığa vardığında da kafasında ne varsa onu yapmıştı. Dedim ya fena yanılmışız. MHP değil birinci ikinci bile olamayıp üçüncü oldu. Sonucun ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyoruz.
Seçim sonucuna sevinen veya üzülenlere acele karar vermeyin diyor ve bir Çinli düşünü Lao Tzu’nun bir hikâyesini nakletmek istiyoruz.
Köyün birinde yaşlı bir adam varmış.
Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış... Öyle dillere destan beyaz bir atı
varmış. Kral bu at için ihtiyara
nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış,
"Bu at, bir at değil
benim için bir dost, insan dostunu satar mı?" dermiş hep. Bir sabah
kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar
bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın,
ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de
atın." demişler...
İhtiyar, "Karar vermek için acele etmeyin." demiş. "Sadece at kayıp." deyin, "Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş... Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler.
"Babalık, demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için; şimdi bir at sürün var."
"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz." demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?" Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden "Bu herif sahiden bunak." diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara.
"Bir kez daha haklı çıktın." demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın." demişler. İhtiyar, "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz." diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler...
"Gene haklı olduğun kanıtlandı." demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki de köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..." "Siz erken karar vermeye devam edin." demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde...
Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."