12 Haziran milletvekili seçimleri oldu
bitti. Çıkan sonuç “aynı tas aynı hamam”. Seçimler öncesindeki tablo, üç aşağı
dört yukarı aynı. AKP’nin 15, MHP’nin kaybettiği 18 milletvekili kaybı ile
CHP’nin 33 BDP’nin 16 milletvekili daha fazla çıkarmasıyla sonuçlanan bir seçim
sonucundan, bir taraftan herkes memnun, bir başka taraftan kimse memnun
değildir.
Bu nedenle daha seçimin ertesi gününden itibaren seçim
sonuçları halkın gündeminden düşmüştür. Belki “hangi partiye, niçin oy verdin?”
diye sorsanız hatırlayamayacak çok insan vardır. Çünkü seçim öncesinde de bu insanlar yine olup
bitenlere kayıtsız, duyarsız ve ilgisizlerdi. Şimdi ortaya çıkan sonuca ilgisiz
ve duyarsız olmalarında şaşılacak bir şey de yoktur.
Bu durumu, seçimler öncesine birkaç kez
yazdık, yine tekrarlayalım. CHP ve MHP’lilerin olup bitenleri sineye çekmiş,
umut olmaktan uzak tavrı, her zaman iktidarın işine yaramıştır. Daha önce
yayınlanan “Büyüklere bir masal, oy almanın yolu” başlıklı yazımızda bakın
neler yazmışız.
“Basın yayın organlarında anketler yayınlanıyor. Anket
kuruluşları AKP’yi %45-52 arası bir yerlere oturtuyor. Yine aynı anketlerde
vatandaşa soruluyor. Halinden memnun musun? Büyük bir kesim memnun değilim
diyor. Ülkenin sorunları nedir diye soruluyor. İşsizlik, yoksulluk, terör,
yolsuzluk, hukuksuzluk sıralaması değişmiyor. Bu sorunların üstesinden
gelemeyen iktidar, %45-52 çıkıyor. Burada bir mantık hatası yok mu sizce?
Mantık hatası vardır diyenlere söyleyecek bir şeyimiz yok. Ama bir yanlışlık
yoktur, olması gereken budur diyenlere küçük bir hikâyemiz olacak.
“Stalin en şedit cinayetlerini planladığı çalışma odasına
yakın dostlarını toplamış sohbet ediyordu. Votka şişelerinin biri gidip, diğeri
geliyordu. Kafalar iyice dumanlanmıştı.
Stalin kan çanağına dönmüş gözlerini etrafında dalkavukluk
yarışına girmiş adamlarına çevirerek sordu: - Saçını ihtilalda, halk içinde,
devlet yönetiminde, bürokraside ağartmış dostlarım... Söyleyin bakalım halkın
yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı,
nasıl davranmalıdır? Her dumanlı kafadan bir ses çıktı. Kimisi adaletten,
haktan söz etti. Kimisi demokrasiden. Kimisi sürgünden, sehpadan, hapisten...
Kitlesel cinayetlerin deha çapındaki katili Stalin,
beğenmedi adamlarının izahatlarını... Bir kadeh daha votka çekerek şöyle dedi:
- Yönetimi eline geçiren hükümdarın Tanrıdan pek farkı yoktur! Halkın
karşınızda baş eğip durması için ne yapmanız gerektiğini durun da şu beyinsiz
kafalarınıza çivi gibi çakayım... Hemen hizmetçileri çağırıp emretti. - Çabuk
bana bir tavuk getirin... Aceleyle bir tavuk kapıp getirdi adamları... Stalin,
kafaları iyice dumanlanmış adamlarının gözleri önünde başladı canlı canlı
tüylerini yolmaya tavuğun, Bütün tüyleri yolunup cascavlak kalan tavuğu odanın
ortasına salıverdi, lider... – Şimdi izleyin bakalım nereye gidecek bu şaşkın
tavuk...
Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye aralık
kapıdan dışarı canını atayım diyor, soğuktan tir tir titriyor... Masaların
altına giriyor, köşeli masa ayakları canını yakıyor... Duvar diplerine koşuyor
teleksiz, tüysüz kanatları yara bere içinde kalıyor... Şömineye yaklaşıyor tüysüz
derisi kavruluyor... Çaresiz, tüylerini yolan Stalin'in bacakları arasına
saklanıp, sığınıyor... O zaman Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp önüne tane
tane atıveriyor yolunmuş tavuğun... Yemlenen tavuk, Stalin nereye yönelse
peşinden koşuveriyor.
Ağızları bir karış açık kalan dostlarına bakıp, pos
bıyıklarının altından gülerek şöyle diyor Stalin: - Gördünüz mü, Halk dediğiniz
topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak... O zaman
yönetmek kolay olur... Stalin'in sofra dostları hayretler içinde kalıp "
Vay anasını birader. Adamdaki akıla bak..." diye başlarını salladılar...
Bu olay gerçekten olmuş mu, yoksa uydurulmuş bir şey mi
bilmem. Ancak halkın neden hala despotları, kralları, diktatörleri el üstünde
tuttuğu, bunlara oy verdiğini çok güzel açıklayan güzel bir hikâye.