Bu yazıyı yazarken, hep, acaba; vahşi, adi, ilkel, katil, soysuz, aşağılık emperyalizmin ve liberalizmin yandaşı olarak algılanır mıyım diye çok düşündüm ve gerçekten kahroldum, sonsuz üzüldüm ama şerefim ve namusum üzerine yemin ediyorum, asla böyle ne açık ne de zımni bir niyetim olmadı ve olamazda. Olursa da, zaten domuzlaşmışım demektir. Çünkü insan olan, emperyalist ve liberalist olamaz. Zaten ifadelerim de göz önünde. İkircikli tek ifadem gösterilemez. Binaenaleyh kimsenin yanlış algılamasını istemem. Ama hala da ürküyorum. Zira sonsuz acı verici bir durum. Kahredici bir şüphe, endişe bu. Art niyetli insanlar olabilir bu şekilde algılamak isteyen. Fakat asla bu şekilde algılamaya meydan verecek ne imalı ne de imasız tek bir harf bile bulmak yürek ister. Bulmadan da damgalamak haysiyetsizliktir. Zira ispatsız iddia boştur. Tanıksız dava utançla biter. Bunu ancak hissedebilen anlar. Ama artık, namussuz düzenlerden de bıktım ve gerçekten büyük bir birlik oluşturularak adil bir düzen kurulmasını istiyorum ve aynı düzlemde, aynı fikirle hareket edilirse bunun imkânsız olduğuna inanıyorum ve işte bu beni daha da kahrediyor. Bütün çırpınışım bundandır. Hep namussuzlar kazanıyor ve namuslular kaybediyor. Ve insanlık günden güne çürüyor. Yemin ediyorum, insanlık son hızla çürüyor, öz değerlerini kaybediyor, son sürat yozlaşıyor. Ülkem kaybediyor, milletim kaybediyor, ümmetim kaybediyor.
Bu evrende ki-dünya yurdunda ki- mevcudiyeti; ülkesinin, milletinin, devletinin ve ümmetinin saadetine, özgürlüğüne, bağımsızlığına, bekasına ve payidarlığına feda olan bir insan olarak, asla insanlık düşmanı ideolojilerin yanında olmadım ve inşaallah olmayacağımda bundan böyle. Allah’ım, tek bir kerede olsa şirk koşmaktan korusun. Âmin. Zira beni benden çok seven, bana benden daha fazla merhamet eden, beni benden daha fazla düşünen bir İLAHIM var. Bana en doğru yolu gösteren bir KUR’AN’IM var. KESİN KANITLARLA bana gelen ve beni ebedi saadete çağıran aziz ÖNDERİM var. Daha ne isterim ki ve ne istemeye hakkım vardır ki? Çok nankörüz, zalimiz ve cahiliz gerçekten de!
‘’Biz peygamberlerimizi kesin kanıtlarla gönderdik, insanlar arasında ADİL BİR DÜZEN kurulsun diye. Onlarla birlikte kitabı ve ölçüyü indirdik.’’ Hadid-25.
‘’Peygamberler derler ki; biz sizi, yeryüzünün darlığından gökyüzünün genişliğine, hükümdarlara kulluktan Allah’a kulluğa ve diğer dinlerin (ya da bana göre, ideolojilerin-çünkü ideolojilerde birer dindir) zulmünden İslam’ın adaletine davet etmek için geldik.’’ Ali Şeriati
Evet, bu gerçekler, olabildiğince bedihi görkemliliğiyle karşımda dururken niçin aldanayım, niçin tağutların, başka önderciklerin ve kitapçıkların kulu, kölesi olayım. Neden ideolog denilen şarlatanların papağanlığını ve bekçiliğini yapayım? Yani bunu akledemeyecek kadar cahil miyim? İlahım belli, önderim belli, kitabım belli. Belirsiz olan ne?
En son tahlilde; evet, aziz dostlarım, çok kıymetli can kardeşlerim! Kâfirlerin inkârı, müşriklerin şirki, kasti inkâr ve şirktir. Ne yokluk, ne bilinemezcilik, ne de sadece göklere aitliktir. Bunlar bahanedir. Haddi ve hududu aşmaktır. İnkârlarını, şirklerini muhtelif yollarla temellendirmeye çalışmaları tamamen bir oyundan ibarettir. Kesin bir bilgiyle, var olduğuna inandıkları Tanrı’yı, sanki inanmıyormuş gibi yaparak, bilimsel, felsefi vb. yollara başvuruyorlar. Bu da ayrı bir tuzaktır. İdeolojiler de yemdir. Yokmuş gibi davranıyorlar, değişik yollarla inkârlarını temellendirmeye çalışıyorlar güya ama bunu insanları aldatmak için yapıyorlar. Allah vardır ve inkârı mutlak imkânsızlığa mahkûmdur. Öyleyse iman etmek ve bu minvalde amel etmek, mutlak kulluk icabıdır. Dünyada ki oyunların asıl özünü DİN teşkil ediyor. Dünya başından beri İNCİL ve KUTSAL KİTABA göre şekillendiriliyor. Planların, projelerin, taktiklerin, stratejilerin altyapısını tahrif ve tahrip edilmiş kitaplar oluşturuyor. Batı kendi dininden hiçbir zaman kopmadı, evet Allah’ın dininden koptu ama kendininkinden asla. Siz Batı’da ki Ateizme falan inanmayın. Bu bir oyundur. Ateizmin bütün aktörleri, bilim-sanat-edebiyat-felsefe vs. alanda ki bütün aktörleri siyonizmin ajanıdırlar. Diğer dünya milletleri içinde ki uyuyanları uyutmaya devam etme oyunudur. Toplumların içine bu hastalığı sızdırıp, değerleri çürütme yöntemidir bu. Dünyada, insanlığın kanını emen, değerleri kirleten, ahlakı çürüten, ruhları çalınmış hastalıklı tiplerdir. Bunlar kanla beslenirler, dünyayı kızıl nehirlere döndürüp içinde yüzerler. Bu hastalığın adı; Darvinizm’dir, hastalığın yegâne ilacı ise; İSLAM’dır. Batıyı daima din yönlendirmiştir, yönlendirecektir. İncil ve Kutsal kitap, bir din kitabı olmaktan ziyade, birer siyasi kitaptırlar. Dünya da ki işgal planlarının, katliam planlarının, Müslümanları terörist ilan etme oyunlarının, dini tahrif ve tahrip etme ihanetinin altında din kitapları vardır.
Şu ifadeleri dikkatle okuyun lütfen: ‘’ Bir ülke kendi içinde bölünmüşse o ülke ayakta kalamaz. Bir ev kendi içinde bölünmüşse o ev ayakta kalamaz. Şeytanda kendine karşı gelip kendi içinde bölünmüşse ayakta kalamaz, sonu gelmiş demektir. Hiç kimse güçlü adamın evine girip onun malını çalamaz. Ancak önceden o güçlü adamı bağlarsa onun evini soyabilir.’’ İncil. ‘’ Ele geçen her adamın gövdesi delik deşik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düşecek. Yavruları da gözleri önünde yere çalınacak ve evleri çapul edilerek, karıları kirletilecek.’’ Tevrat. İşte şeytan da aynen bu temelde strateji belirlemektedir. Güçlü adamı, terörle ve kof dinlerle-ideolojilerle bağlıyor ve bütün benliğini soyuyor, çiğniyor, şerefini ayaklar altına alıyor, istediğini yaptırıyor. Kendi arasında da muhkem bir birlik kuruyor, Türk-İslam âlemine karşı. Böylece bütün planlar tıkır tıkır işliyor. Nasıl olsa kitlelerde, tepkisizleştirilmiş ve sessizleştirilmişlerdir. Bir yanağına vurursanız, diğer yanağını çevirecek kemale de erişmişlerdir(!). Akletmek icap ediyor!
‘’Allah, iman sahiplerinin Veli’sidir; onları karanlıklardan aydınlıklara çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların dostları, velileri tağuttur ki, kendilerini nurdan-aydınlıktan karanlıklara çıkarır. İşte onlar cehennemin dostlarıdır. Orada sürekli kalacaklardır.’’ Bakara-257
En son tahlilde; şunu kati surette ifade edebilirim:
Müslüman-Türk evladı asla Hıristiyan olamaz.
Müslüman-Türk evladı asla Mason-Yahudi olamaz.
Müslüman-Türk evladı asla Emperyalist-Kapitalist olamaz.
Müslüman-Türk evladı asla Komünist-Sosyalist olamaz.
Müslüman-Türk evladı asla Liberalist olamaz.
Müslüman-Türk evladı asla Anarşist olamaz.
Müslüman-Türk evladı asla Faşist olamaz.
Müslüman-Türk evladı asla Demokrasist olamaz.
Peki, insan ne olabilir? İnsan ancak İslam olabilir. Ve İslam olmayan herkes Emperyalizme-Kapitalizme kurban olur. Bu ideolojiye çalışır. Bilerek ya da bilmeyerek ama kesinlikle bu insanlık düşmanı ideolojiye çalışır. Çünkü İslam olmayan şeylerin özünde zaten Emperyalizm vardır. Mezkûr dinleri ve düşünceleri teşrih masasına yatırın ve neşteri vurun hepsinin içinden emperyalizm çıkmazsa şerefsiz evladıyım, yüzüme tükürün. Size bunu kesinlikle ispat ederim ve hayatta kusamaz. Amma biz, işte bütün bu çelik gibi sert gerçeği bile bile bu oyunu oynuyoruz ve yüzümüzü bir türlü hakikate dönemiyoruz. Bunların hepsi şeytanın kollarıdır, yemleridir. İnsan, ancak ve ancak, İslam ile mutlak felaha mülaki olabilir ve olacaktır. Bunların her birini derin ve detaylı tetkik ediniz ve bu araştırmanızda dürüst olunuz, gerçekle yüzleşmekten korkmayınız apaçık şekilde bunu göreceksiniz. Zira bunların hepsi şeytanın yemleridir. Zira şeytan bidayette dememiş midir: ‘’and olsun kullarının dosdoğru yollarına oturacağım ve onları sapıtacağım’’ diye? Peki, bu şeytan, insanları neyle saptıracaktır? Çok derin tefekkür etmek icap ediyor. Bütün bu düşünceler bu kadim vakadan sonra tahakkuk etmiş değil midir? Hiç Akletmiyor musunuz? Hitabı, kimden kimeydi sahi?
İnsanlar yolda yürüyenlere bakmamalıdırlar bence. Yolun kendisine bakmalıdırlar ve kararlarını da ona göre vermelidirler. Zira yolculara bakılarak bir yola girilecek olsaydı şayet, girilecek yol bulmak muhal olurdu, bu İslam dahi olsa bile. Çünkü her yolda, namussuzda vardır, namusluda. Yanlış yolda namuslu olabileceği gibi, doğru yolda da namussuz olabilir. Karanlık yolda, aydınlık maskeliler var diye o yola girmek ahmaklıktır. Tıpkı aydınlık yolda, karanlık maskeliler var diye o yoldan çıkmanın ahmaklık olduğu gibi. Önemli olan yoldur. Yolda neyle karşılaşılacağı tahmin edilemez. Önemli olan, bir yola giriyorsan ve o yolda dimdik, dümdüz yürüyor ve yamuk olanları da düzeltebiliyorsan, işte büyüklük odur.
‘’Allah, iman sahiplerinin Veli’sidir; onları karanlıklardan aydınlıklara çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların dostları, velileri tağuttur ki, kendilerini nurdan-aydınlıktan karanlıklara çıkarır. İşte onlar cehennemin dostlarıdır. Orada sürekli kalacaklardır.’’ Bakara-257
''İman edenler, Allah yolunda savaşırlar, küfredenler de tağutun yolunda savaşırlar; öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır.'' Nisa-76
‘’İlimle dirilenler ölmezler’’ derler, güzel insan İmam Ali. İlimle kalınız dostlarım. Sabrın zaferi keskin olurmuş, önü acı olsa da sonu tatlı olurmuş sabrın. Allah, sabırla hak yolda yürümenizi ve şeytanla mücadele etmenizi nasip etsin ve işinizi kolay kılsın inşaallah. Sonsuz âminler olsun.
Basit ve bildik bir dünya. Basit ve bildik yaşamlar. Basit ve bildik fikirler. Her şey çok sıkıcı gereçekten. İşte bu çok feci ve yıkıcı. Çok değişik, çok farklı ve çok yabancı bir evrende yaşamak istiyorum. Boğuluyorum bu dünyada. Ruhum çok acı çekiyor. Beynim zonkluyor. Oysa bu yeryüzü mesken eylenecek bir yer değildi. Ebedi yurt olarak görülecek yer değildi. Adalet temelinde özgürce ve kardeşçe yaşanıp, hakça bölüşüp, derin haz alarak dem sürülecek garip bir diyardı, acılardan acılara sürgün olduğumuz ve an gelince irade dışı terk eyleyeceğimiz. Ama bu yeryüzünü yurt eylediler ve acımızı, sürgünümüzü sert eylediler. Göçmek olmayaydı ne yapardık acep? Göç, insanoğluna sunulmuş muhteşem ve tarifi imkânsız bir lütuf bence!
ÇÖZÜMLEMELER…
BİR:
HAKKI ÖZNUR ağabeyi tebrik ediyorum. Gerçek bir Müslüman-Türk oğludur. Geleneklerine ve dinine gerçekten bağlıdır. Samimidir, yüreklidir, namusludur. Vatan sevgisi, millet sevgisi, devlet sevgisi güçlüdür. Gözünü budaktan esirgemez, sözünü dobra dobra söyler. Görevinde sonsuz başarılar diliyorum. Şehidin izinden ayrılmayacağına inanıyorum. BBP için en isabetli seçim olmuş. Hatta ülkemiz, devletimiz ve milletimiz içinde. Allah utandırmasın. Âmin. İktidar olmak asla önemli değildir. Hak bildiğin yolda yürümek ve gerekirse o yolda çürümek çok mühimdir. İnsan dünyaya hükümdar olarak gelmez. Hükümdarlık yolunda ömrünü çürütmekte vazifesi dâhilinde değildir. İnsan dünyaya kulluk için gelir ve kulluğunu layığı ile yapmak en birincil vazifesidir. Allah niçin ‘’içinizden iyiliği emreden, kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun’’ demiştir de, içinizden hükümdarlık için yarışan bir zümre bulunsun dememiştir? Çok derin tefekkür etmek icap ediyor.
Hakkı Öznur ağabeyin başkanlığında ki BBP teşkilatı da; iyiliği emreden, kötülükten nehy eden bir teşkilat olsun, geleneklerini korusun, canlı kılsın, kültürümüzü, dilimizi, değerlerimizi her daim diri tutsun, anlatsın, tehlikeler karşısında uyarıcı konumda bulunsun yeter de artar bile Allah’ımızın izniyle. Müthiş bir kültür emperyalizminin kıskacındayız. Değerlerimiz günden güne müthiş derecede aşınıyor, adeta dipten bir çürüme var ve çöküşe doğru yol alıyoruz sanki. Ve bize iktidar olmak için dövüşen, şerefinden ödün veren, hakikati bir koltuk için ters yüz eden adamlar değil, hak bildiği yolda dimdik, dümdüz yürüyen adamlar gerek! Vatan için, din için, devlet için, millet için canını ortaya koyan, yüreğiyle kavga veren alperenler gerek! Zira İLAY-I KELİMETULLAH DAVASI, boş ve kuru sözlerle yürütülecek bir dava değildir. ‘’Bu yol kuru bir kavga yolu değildir’’ Devlet-İ Aliye’nin banisi muazzez, sıddık, necip ecdadımız Osman Gazi’nin dediği gibi.
İKİ:
LİBERAL NAMERTLER iyice zıvanadan çıktılar. Mal bulmuş mağribi gibi bölücülüğe sarıldılar. Hadlerini iyice aştılar. Köpekleşmeyi marifet addeder oldular. Sürekli bunların alçak olduklarını ifade ettik. Ve yanılmadık. Tek tek kendilerini açık ediyorlar. Kimisi kir akıtan elleriyle, kimisi zehir akıtan dilleriyle içlerinde gizledikleri pislikleri ortalığa saçıyorlar. Vatan çocuğu uyanık ol! Bugüne kadar bu köpeklere aldandın, bari bundan böyle aldanma. Hatta gardını al! Bunların kirli ve şeytani suratlarına tükürmeyi vazife addet. Zehirlerini yaydıkları paçavralara temiz ellerinizi dokundurmayın, alınterinizi akıtmayın. Bunlardan, ne vatana, ne millete, ne devlete, ne dine zerre fayda gelmez. Yemin ediyorum gelmez. Bunlar yapmaktan anlayacak kişiler değillerdir. Bunların görevi daima yıkmak olmuştur. Bunlar kemirgendirler. Sürekli toplumu ayakta tutan kök değerleri kemirirler. Daima yallandıkları kapıya hizmet ederler. Bunlar mutlak birer bekçi köpeğidirler. Yıkmakta mahir oldukları kadar, yapmakta marifet sahibi değillerdir. Havlamaktan başkaca yaptıkları zerre bişey yoktur. Vallahi yoktur, billahi yoktur. Varsa, buyurun işte meydan!
ÜÇ:
DEVLET ADAMI olmuşta kıstas tayin eder olmuş bayımız. Vay bayım vay. Dürüst olsan da canımı yesen eyvallahım olmaz. Adam düşmanına karşı bile haysiyetlice tavır alabilir. Kendin bir nane olamıyorsun amma olanı da çekemiyorsun. Sen ne adamı olabildin ki, faraza olmamış bile olsa başkaları hakkında hüküm veriyorsun? Tahkir, ancak bu fiili işleyeni küçültür koçum. Yani göz görüyor. Halk, adam olanı ödüllendiriyor. Ve kimsenin, bir adamlık kıstası belirleyecek yetkisi yoktur. ‘’Milletin efendisi millete hizmet edendir’’ derler efendiler efendisi aziz Önderimiz (sav). Milletini düşman görenlerden Allah bu milleti korusun. Âmin. Ki bu millet bu türlerin varlığından bihaber değildir asla. Bir defa adam olamayanlar, adamlıktan söz edemezler. Adam kimdir dersek: adam, vatanına sadakatten ödün vermeyendir, ümmetine ve milletine hizmet aşkıyla yanandır, dinine namusluca sahip çıkandır, töresine ve geleneklerine bağlılıkta sorun yaşamayandır, diline ve kültürüne karşı hassasiyetle saygı duyandır, devletinin bekasına önem verendir, insanlığın acılarına ortak olandır, adil ve ahlaklı bir dünya özlemiyle yanandır ve bu yolda mücadele verendir, ideologların kulu ve ideolojilerin kölesi olmayandır. Görünen köye kılavuza gerek yok!
DÖRT:
PKK, NATO’yu tehdit ediyormuş. Güya uyanıklık edecek kahpenin evladı. Şeytanın köpeği. Böyle diyerek PKK’yı büyütecek-büyütüyor aklı sıra. Yani PKK, NATO’ya bile meydan okuyor demektedir zımnen. Ki TÜRKİYE pazarlık yapsın kanlı ve kirli örgütle. Kürt kardeşlerimiz korksun ve her dediğini yapsın. Bu milletin çocukları bu zokayı yutmaz inşaallah. Ne devletimiz, ne hükümet, ne de azizi milletimiz bu şeytani söze aldanmamalıdır. İstense bir günde biter amma oldurulmuyor maalesef! Hem içteki kuklaların, hem de dıştaki efendilerin ihanetleri var bu işte. Hem Türk kimlikli şerefsiz baronların, hem de Kürt kimlikli şerefsiz baronların ablukası var. Ama PKK, ne acı ki; halkların umutlarını öğüten küresel çarkın zavallı bir maşasıdır. Küresel efendilerin ve küresel efendilerin köpekliğini ve bekçiliğini yapan yerli efendilerin kuklasıdır. Uygun zeminler yaratmada, kanlı çarkı döndürme de, kardeşleri düşman etmede, devleti zayıflatma da kullandıkları sefil bir maşadır. Bu gerçeklik hiçbir zaman değişmeyecektir! Çünkü meçhul olan bir şey yoktur. Açıklamaktan imtina etseler de birileri, her şeyi biliyorlar o birileri!
BEŞ:
TOPLUMUN DERİN BİR YARASI OLAN UMUMHANELER için Müslümanların bir çözümü olmalıdır muhakkak. Bu mevzuda bir çözümü olmayan Müslüman nasıl bir Müslüman’dır acaba? Bu çok derin bir yaradır. İnsanı içten içe yakan kavuran. Derin ve tarifi imkânsız acılar veren bir yaradır bağrımızda, durmadan kanayan. Bu vatanın kızlarının mahrumiyetlerini fırsat bilen pezevenkler, kahpe dölleri ağlarına düşürdükleri kızlarımızı daha hayatlarının baharında adeta birer esir gibi pazarlamakta, bir odaya mahkûm etmekte ve dünyalarını zindana çevirmektedirler. Çakallara, kansızlara yem etmektedirler. Sarhoşların, keşlerin zehirli zevklerinin mezesi yapmaktadırlar. Oysa onlarında umutları vardır, hayalleri vardır, zevkleri vardır, tebessüm etmeye hakları vardır, izdivaca hakları vardır, aileleriyle eğlenmeye hakları vardır. Onlar böyle bir hayat için doğmadılar. Ama domuzlar tarafından böyle bir hayatın içine sürüklendiler. Toplumsal bir utanç vesikasıdır bu. Bu yara tedavi edilmelidir. Bu insanlar bir şekilde istihdam edilmelidir ve bir daha da böyle alçaklığa tevessül eden domuz, domuz kurşunuyla gebertilmedir. Artık, zenginliğiyle övünmekten başkaca iş yapmayan ama Müslüman geçinen köpeklerde adam olmalıdır ve adam gibi hareket etmelidir. Toplumumuzda ki bekâr olanların izdivaçlarına yardım etmelidirler. İyiliği yaymak, kötülüğü boğmak için namusluca ve en güzel şekilde mücadele etmelidirler. Dinden nefret ettirmemeli, dini sevdirmelidirler. Müslüman’ım diyen her bir kişi şöhret, servet, mevki müptelalığından vazgeçmelidir. Bunlar için şerefinden ödün vermemelidir. Köpekliğe değmeyecek bir dünyada yaşıyoruz. İki lokmalık bir mideye sahibiz. Çürüyecek ve kokacak beş para etmez bir deriye sahibiz. Peki, neyimize hayvan gibi olmaya çalışırız ki? Yazık değil mi? Yemin ediyorum yüreğim yanıyor, içim kan ağlıyor. Yazık ya, vallahi, billahi yazık! Onlar insan ya insan. Onların da özgürlüğe ihtiyaçları var, gülmeye, arkadaşça sohbetlere, istedikleri gibi giyinmeye, sevdikleriyle evlenmeye, aileleriyle tatil yapmaya hakları var. Onların mahrumiyetlerini ya da acılarını fırsat bilip, bir odaya mahkûm etmek ve sarhoşlara hayvan gibi pazarlamak insanlık mıdır ve buna kimin hakkı vardır? Devletim buna çözüm bul! Hükümet buna çözüm bul! Müslüman bundan sorumlusun!