BİR: Kapitalizm kan demektir. Komünizm kan demektir. Faşizm kan demektir. Hepsi de mutlak manada maddecidirler. Putperesttirler. Çatışmacıdırlar. En temelde; Darvinisttirler. Hepsi de ateş demektir. Kan ve barut demektir. Savaş ve ölüm demektir. Şeytan ateştendir. Bu nasıl bir benzerliktir? Şeytan nere çeker insanı? Bunlar nere çeker? Şeytan insanı elinden tutup cehenneme götürdüğü gibi; bunlarda insanı, elinden tutup cehenneme sürüklerler. Kapitalizm bireysel zenginlik yoluyla emekleri sömürür, komünizm devlet yoluyla emekleri sömürür. Faşizm de bunların payandalığını yapar, tetikçiliğini yapar. Hepsi arasında fark edilemeyecek kadar örtük bir ilişki vardır, hem de dinamik bir ilişkidir bu. Fakat zevahirde birbirleriyle çatışma içindeymiş gibidirler. Komünizmde insanlar robot gibidirler. Gündüz iş alanlarına sürülürler, fasılasız üretime dönük faaliyet içerisinde hareket ederler. Dönünce ekmekleri verilir. Üretimleri alınır. Yorgun oldukları için hemen yatarlar. Kalktıklarında yine iş bekliyordur. Komünist toplumda insan çalışmadan edemez. Çalışmayan aç kalır, yok olur. Bilinci ve toplum buna müsaade etmez. Devlet-yani bir avuç tiran- yararına çalışmak zorunluluğu duygusuyla koşullanır. Komünizm= devlet-tepedeki tiranlar için fasılasız çalışmaktır. Hem de durup dinlenmeden neredeyse. Ve insan deruni bir haz alamaz asla, bu çalışmadan. Kapitalizmde ise, aynı şekilde, durup dinlenmeden çalışmak vardır, bu seferde çalışmak müstekbirler içindir, üretenler müstekbirler için üretirler, her şey tüketilir, sürekli üretimin ve sürekli tüketimin olmaması demek kapitalizmin nefessiz kalması demektir. İnsan sözde özgürdür, gerçekte ise zavallı bir köledir. Dinde ise, herkese çalıştığı vardır. Yani ne kadar çalışırsan o kadar alırsın. Servet birkaç kişi arasında dönüp duran bir şey değildir. İnsan özgürdür. Çalışsa da kendine, çalışmasa da kendinedir. Tabi çalışması da tavsiye edilmiştir ve çalışmayan kınanacak derecede birisi olduğu için çalışmamak hoş karşılanmamıştır. Ama komünizmde ve kapitalizmde herkes mecburen çalışmak zorundadır. Birinde zalim devlet-tiranlar için, diğerinde alçak müstekbir için. Hem de mütemadiyen. ‘’Komünizm, esaret zincirlerinin en ağırıdır’’ derler büyük fikir devi Nurettin Topçu üstat. Aynı şekilde kapitalizm içinde geçerlidir bence bu. Özgürlük maskeli gizli esarettir kapitalizm. Faşizmde ikisinin karması gibidir. Hem devlete-tiranlara tapınma vardır, hem de devletin silahlı güçlerini kullanarak sermayeyi koruma vardır. ‘’Yurt uğruna ölündüğü sanılır, sanayiciler uğruna ölünür’’ diyor Antole France. Burada ki devlet, daima savunduğumuz devlet değildir. Devleti bütün hücreleriyle ele geçirerek devletleşmiş bir avuç tirandır.
İKİ: Komünizmde halk tabanında mutlak eşitlik vardır. Nasıl? Çünkü halk ölüdür. Birey yoktur. Şahsiyet katledilmiştir. Hareket yoktur. Ve eşitlik hareketsizliğin olduğu yerde olur. Ancak ölüler mutlak eşittirler. Yaşamda hareket olduğu ve hareket olan yerde birey olacağı için mutlak eşitlik muhaldir. Dolayısıyla yaşam komünizme asla müsaade etmez. Metazori olması ayrıdır. Çünkü halkın sahip olduğu hiçbir şey yoktur. Her şey mutlak anlamda devlete aittir. Birey fasılasız çalışır, üretime kesinlikle koşulsuz katılma zorunluluğu vardır, bilakis sonuç bellidir. İşte bu yüzden, zerre şeye sahip olmayan bireyler, tabiatıyla eşittirler. Aslında eşit olmamışlardır, metazori eşitlenmişlerdir. Bunu Lenin de ifade eder: ‘’bir komünistin hususi hayatı yoktur’’ der. Keza Nikolayef ise şöyle der: ‘’Bolşevik düzeninde, kendi hayatını yaşamak isteyen insana yer yoktur.’’ Zaten Komünizmi derin şekilde tahlil eden için bunlar bilinmez değildir, yalan da değildir. Komünizm, insanlığın servetini, siyonist baronlara devretme oyunudur. Kemalizm ve Apoizm ise, bu topraklarda bu düzenlerin Truva Atı olmuştur biteviye, bir nevi zemin hazırlayıcısı olmuşturlar ve olmaktadırlar. Birisi batıda, birisi doğuda bu görevi deruhte etmiştir.
ÜÇ: Siyonizm, milleti kapitalizmle eziyor ki insanlar komünizme sığınsın. Siyonizm, dünyaya sorgusuz sualsiz tek adamlı rejimle hâkim olacak. Bu mutlak bir gerçekliktir. Aksi muhaldir. Bu rejimde komünizmdir. Marks ne demiştir? Kapitalizm komünizme nedendir. Peki, burada nasıl bir oyun gizlidir. Kapitalizmin it gibi ezdiği bir insan güya kurtarıcı komünizme sığınacaktır. İslam zaten biteviye kötülenmektedir, ya da bir şekilde kapitalizmin payandası olarak lanse edilmektedir. E o zaman ne olur? İnsanlar kapitalizmin zulmünden tabiatıyla komünizme kaçar. Tabi bilerek değil, bilmeyerek. Siz dünyada çok önemli otuz ülkenin komünizme geçtiğini dünseniz ya, nasıl olur? İşte siyonizmin kutsal kitabında da vaat edildiği yeryüzü egemenliği. Hiçte aptal değiliz be! Kendinde bir yaratıcılık olmayan yahudi, milletlerin yaratıcılığını boğmak için Marksizm denilen zehiri üretti. Sahi yıllarca bu güzel ülkem de ilimi-bilimi safsatalarla yasaklayan kimlerdi? Kemalizm maskeli Marksistlerdi. Keza kendisi çalışmayı sevmediği ve faizle insanları sömürdüğü için çalışan milletlerin alın terlerini emmek için de yine Marksizm zehrini üretmiştir. Düşünmek gerekir; devrim olan ülkelerde ki halkların emekleri kimlerin kasalarına aktarıldı acaba o karanlık ve sert yönetimlerde? Burası iyi düşünülmelidir? Ayrıca calib-i dikkat bir halde şudur: acaba tonlarca sayfalık Das Kapital gerçekte kimler için yazılmıştır? Hangi proleter tümünü okumuştur? Ya da yüzde kaç komünist okuma zahmetine katlanmıştır? Yüzde kaç komünist yoldaş, gerçekten Komünizmi idrak etmiş olarak mücadele vermektedir? Yoksa sadece bir avuç siyonistin dünya egemenliğine giden yolda, yol ve yöntemi belirleyen bir kitap mıdır Das Kapital? Bence bu sorular derin sorulardır? Ve soru güzel şeydir? Soru bazı şeylerin Azrail’idir. Ama yürekten fışkırıp gelen sorular olacak! Derin düşünmelerin sonucunda kurulan dürüst sorular olacak, arayış soruları olacak! Boş, basit, saçma ve lüzumsuz sorular olmayacak. Sizce insan sorarak yaşasaydı son durak neresi olurdu? ‘’Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez’’ diyordu değil mi Sokrates? Deli bu adam ya! Ne güzel yaşamak varken, beyin rahat, beden rahat; konforu bozmanın ne lüzumu var değil mi!?!
DÖRT: İnsan kendini değiştirmelidir, fakat değiştirmez ve aynı yolda yürür ama komünizm zorla değiştirir. Dinde zor yok komünizmde işkence var. İnsan kurtuluşta acele ediyor, oysa böyle görevi yok ve şeytan onu aldatıyor. İnsanlar birilerine kızıyorlar ve gidiyorlar başkalarının yanına. İnsan kulluğunu yapıp yapmadığından sorguya çekilecektir, düzenleri değiştirip değiştirmediğinden değil. Oysa insan sürekli ve inadına hakikat çizgisinde kalmalıdır. İnsan düzenleri değiştirmeyle iştigal ederken kendini değiştirmeye fırsat bulamadan göçüp gidiyor. İnsanlar uygulayıcılara ve yolculara kızdıkları için, yolu terk ediyorlar. Oysa bir yolda yürüyeceksen, o yolda yürüyenlere değil, bizzat yolun kendisine bakacaksın. Bilakis aldanırsın. Ki diğer yollarda yürüyenler pürü pak mıdırlar sanki? Şöyle oluyor; insanlar İslam’ın müntesiplerinde gördükleri yanlışları düzelteceklerine, müntesiplere kinleniyorlar, kızıyorlar ve hemen yollarını değiştiriyorlar, oysa bu kolaycılıktır. Sen yine yolda duracaksın amma yolcuları da uyaracaksın, düzeltmek için mücadele vereceksin. İşte şu şu kişiler kötüdür diye İslam düşmanlarının yanında yer almak nasıl bir anlayıştır ve tasvibi mümkün müdür? Din onaylar mı? Sana, yolcular kötü ise yolu terk edebilirsin gibisinden bir söz söylendi mi? Diye birgün muhakkak sorulacaktır. Peki, o zaman ne cevap vereceksin? Akletmek gerekir.
BEŞ: Komünizm tam bir nefse tapındırma rejimidir. Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar. Bazı canlılardan da verebildiği kadar ürün alırsın ve ihtiyacı kadar verirsin değil mi? Çünkü ihtiyaç duyduğunu vermezsen istediğini alamazsın. Ona ihtiyacın var zira. Yaşaması ve üretmesi gerekir. İşte komünizmde de ihtiyacı kadar alır, gücü kadar çalışır mantığının özü budur. Batının nazarında, insan hayvandır. Bu yüzden insana sürekli hayvan muamelesi yapmıştır. Bütün diktatörlerinden tutunda filozoflarına, aydınlarına kadar temel bakışları budur. Özellikle Kızılderilileri, zencileri ve Müslümanları sürekli hayvanlarla bir arada değerlendirmeye tabi tutmuşlardır. Gerçekte hayvan olanlar ise kendileridirler. Hangi canlı olursa olsun zaten gücü kadar çalışır, çalışabilmesi içinde ihtiyacı ne ise o kadar tüketmesi icap eder. Amma bu insana terstir. İnsan sadece ekmekle yaşayan bir canlı türü değildir. Sadece üreten ve tüketen bir canlı türü değildir. Bu insanı, insanlığından ve sonsuzluğundan soyutlamaktır ki, kesinlikle fıtrata mutlak olarak münafidir. Evet, hayvan türü sadece yiyecekle yaşar. Zira buna göre halk edilmiştir. Onun yiyecekten başka şeye ihtiyacı yoktur. Bu yüzden ihtiyacı kadar verirsin, gücü-yeteneği kadar alırsın. Gerisi hikâyedir. Yalandır.
ALTI: Komünist toplumda sınıfsız toplum olacakmış. Doğru toplum sınıfsız olacak çünkü herkes köleleşecek. Hem de mutlak olarak. Bu yüzden herkes bir olacak. Sadece en tepede ki tiranlar hariç. Sadece yöneten yönetilen olacak. Herkes tek tipleştirilecek. Herkes tepedekilere boyun eğecek. En tavanda ise siyoniste boyun eğecek. Özgür hareket, farklı modlarda yaşam muhal olacak. Bir nevi ölüler topluluğu. Peki, ölüler topluluğunda sınıf olur mu? Yani sınıf olayı da hikâyedir. Bunu komünist teorisyenlerin fikirlerinden çıkarabilirsiniz.
YEDİ: Komünizmde kimse kimseyi sömüremeyecek. Çünkü herkesi devlet sömürecek. Kimsenin özel malı olmayacak. Zira sahiplenemeyecek. Her şey devletin olacak. İnsan bile. Filhakika her şey, komünistleşmiş bir avuç kapitalistin olacak. Herkes kazandığını devlete verecek. Zaten böyle bir düzende kim kimi sömürmeye gerek duyacak ki? Ki istese de sömürebilecek mi? Ölüler birbirini sömüremezler amma canlı kalanlar tarafından sömürülürler. Ve halk, bir avuç tiran tarafından sömürülür. Keşke böyle olmasaydı da, bizler de bu gerçekleri ifade etmek zorunda kalmasaydık amma maatteessüf gerçek budur ve namuslu bir aydının görevi; gerçeği karanlıklar içinden alıp çıkarmaktır. Ve onu bir güneş gibi halkın ufuklarında yansıtmaktır. Aydın, kinle, basit ve küçük çıkar hesaplarıyla hareket edemez. ‘’Bulduğu doğruları, halkıyla paylaşmayan ve dürüstçe, olduğu gibi ortaya koymayan kişi alçaktır’’ der aziz, şerefli, haysiyetli düşünce devi Cemil Meriç üstadım, canım üstadım.
SEKİZ: Kapitalistlerin komünizmi icat etmeleri gerekiyordu. İcat ettiler. Ve komünizm daima Kapitalizme hizmet etti. Komünizmin kapitalizme, kapitalizminde komünizme su gibi ihtiyacı vardır. Zira varlıkları birbiriyle koşulludur. Ve bu derin bir oyundur. Fark etmeliyiz. Zira ikisi üzerinden siyonist, dünyaya hükmetmeyi becerebilmektedir. Bilakis siyonist nal toplardı. İt yerine bile konmaz, kapıda bekletilmezdi. Namuslu Yahudilere sözümüz yok. Amma şimdi bizzat evlerin sahibi konumundadır adeta. Bu da bizlerin suçudur. Gerçekleri görmek istemememizin sonucudur. Kapitalist, komünist, faşist baronların derin oyunlarını fark ve idrak etmekte lakayt kalışımızın sonucudur.
DOKUZ: Kötülükleri doğuran mülk ya da mülkiyetçi denilen sistem değildir asla. İnsandır ve insanın dünyasına hükmeden küfürdür. Batıldır, imansızlıktır. Kapitalist dinsizdir. Dünyayı yakıp yıkan insanı katleden ekini yok eden kimdir? Kapitalist ülkeler. Peki, onlar neci? Allahsız kâfirlerdir. Peki, çare nedir ve biz niçin gerçek çareyi bildiğimiz halde kullanmıyoruz? Bizler dürüst değiliz. Kapitalizm böyledir de diğerleri farklı mıdır? Nerdeee… İnsanız işte!
ON: Aslında sınıflı toplum nedir biliyor musunuz? Sınıflı toplum derken, zengin fakir değil, kendini toplumdan üstün görüp ayrımcılık yapanlar ve haksızlığa uğrayanlar kastediliyor. Misal, en az kazanan bile vergisini verirken, çok kazanan pezevengin vergi kaçırması sınıflı topluma dair bir emaredir. Kanunların garibana farklı icrası, kodaman pezevenge farklı icrası sınıflı topluma dair bir emaredir. Kurumsal ayrıcalıklar sınıflı topluma dair bir emaredir. İşte bunun gibi icraatlar ve durumlar sınıflı topluma somutluk kazandırır. Yoksa sürekli birilerinin dikte ettiği gibi bir sınıflı toplum hiçbir zaman olmadı ve olmayacakta ve öyle bir kutuplaşmayı mutlak olarak kimse var edemeyecek. Zira iyi bir insan kötü bir insanın yanında yer almayacak, kötü bir insanda iyi insanın yanında yer almayacak. Bu kişiler zengin olsun, fakir olsun bu asla değişmeyecek. Çünkü Allah ve ölüm var! Yani komünistlerin algıladığı mana da bir sınıflı toplum asla olmadı ve badema da olmayacak.
Şöyle düşünün: Ebubekir zengindi. Bilal Habeşi fakirdi, hatta köleydi ama aynı saftaydı. Ebu Cehil zengindi aynı zamanda yanında fakir olanlarda vardı. Hani sınıf kavgası, hani ezen ezilen kavgasıydı tarih? Yalan, yalan, yalan. Dünya tevhit ve şirkin mücadelesi tarihidir. Bunu yalanlayabilecek adamın alnını karışlarım. Hangi düşüncenin kitabı olursa olsun derinliklerine baktığınız zaman bunu fark edersiniz. Yüzeysel okuma her zaman aldatıcıdır. Kuru mantıkçılık her zaman saptırıcıdır. Yalanlardan ve kuru mantıkçılıktan bir kurtulabilsek münafık olmaktan da kurtulacağız ve işte o zaman bütün kürsel şebekelerden de kurtulacağız.
Çok somut, mutlak net bir örnek verelim: şimdi sürekli içen, kumar oynayan, fuhuş yapan ama ezilen saflarda olduğu söylenen biriyle, kendini bu şeytan işi pisliklerle mücadeleye adamış bir insan aynı safta olabilir mi? Bu eşyanın doğasına aykırıdır bebeğim. Bir zengin bu tür bir zenginle, bir fakir bu tür bir fakirle sınıflı toplum gibi anlamsız bir şey nedeniyle aynı yerde asla bulunmaz. İddianız varsa ispatınızda vardır, buyurun! Benim iddiamın delili hayattır, buyur müşahede et, özgürce!
Peygamberler, zengin fakir savaşımı yapmışlardı yoksa hak batıl savaşımı? Kim peygamberler mülk savaşı vermiştir diyebilir? O zaman ‘’ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’’ sözünün hikmeti nedir? Hangi peygamber, devrinin zenginleriyle mücadeleye adamıştır ömrünü. Hayır, hayır beyim, o kutlu önderler hayatın her alanında ahlaklı ve adil bir yaşam oluşturmak için gelmişlerdir. Ekonomide, siyasette, günlük yaşamda vb. bütün insani yönlerde ahlaklı ve adil bir düzen için var olmuşlardır. Biteviye, durup dinlenmeden nasihat etmişlerdir, güzel sözle Allah’a davet etmişlerdir.