ON BİR: Mülk konusunda komünistlerin Müslümanlar kadar samimi olmaları mümkün değildir. Bu eşyanın doğasına münafidir. Çünkü komünistler kapitalistler gibi mülkün belli ellerde olmasını isterler Müslümanlar ise adil bir bölüşüm isterler. Öyle değil mi? Komünistlerde her şeyin devletin olmasını istemiyor mu aynı kapitalizmde zenginlerin elinde toplandığı gibi. Böylece kapitalistler ile komünistler gizli ittifak içindedir. Siz düşman gibi mücadele ettiklerine asla kanmayın. Çünkü komünizm özünde bile zenginlerin varlığıyla doğru orantılıdır. Değil mi? Zenginler, kapitalistler olmasa komünistlerin mücadelesinin anlamı olur muydu? Mülk değil mi mücadelenin özü? Peki, mülk sahipleri değil midir o zaman bu mücadeleye yön veren? Peki, niye mutlak yok edici bir düşmanlık olsun. Komünizmi besleyen de kapitalizmin varlığından hoşnut olanda her ikisidir. Öyleyse aldanmamak gerekiyor. Gerçek ve namuslu adalet mücadelesi kesinlikle İslam’dadır. Ve adalet mücadelesinin önderleri Müslümanlar olmak zorundadırlar.
ON İKİ: Komünizm insan gerçeğinden korkuyor bir kere. Çünkü teoremleri insani özle çatışıyor. Binaenaleyh insan gerçeğini göz önüne getirdiği zaman kendi teorilerinin absürtlüğünü de göz önüne getirmiş oluyor. Fakat bu çıldırtıcı bir şey insan için, ideoloji için. Dehşetli gerçek karşısında sahte çıkmak. Boş çıkmak. Böyle olunca da insanı kendi gerçeğine uydurmaya tevessül ediyor. Kendini ancak metazori dayatabiliyor. Fikirle, ikna ile yaklaştığı zaman kaybedişinin mutlak olduğunu biliyor. Peki, İslam böyle mi? Asla. Sonsuz özgürlük var. Çünkü insan İslamdır, İslam da insan. Adam inandığı ideoloji ne derse, yalan yanlış fark etmiyor, hemen inanıyor, sorgulamıyor. Dini ise peşinen reddediyor, doğru mu yanlış mı diye düşünmüyor, sorgulama zahmetine girmiyor; çünkü korkuyor, kabul edebileceğinden korkuyor. Zira din insanı asla zorlamaz, kendini spontane kabul ettirir, zira saf hakikattir. Yeter ki yüreğiniz temiz olsun. İdeolojiler ise dolambaçlı yollardan yanaşır, insana tuzak kurar, yalanlar ve maskelerle kendi sunar, yani metazori olarak kabullendirmeye çalışır kendisini. Adam, Allah’ın dinini kabule yanaşmıyor; gidiyor türlü kifayetsizliklerle malul beşerin, içi çirkinliklerle, kötülüklerle, zulümlerle, yalanlarla, ihanetlerle dolu ideolojisini susamışçasına içiyor adeta. Yazık.
ON ÜÇ: Vatan-Ahlak-Adalet, bu üç temel eksen üzerinde yerli-milli devrimci bir hareket gerekiyor. Kimse bundan gocunmasın. Vatan diyenlerde, ahlak diyenlerde, adalet diyenlerde dürüst olmalıdırlar. Herkes bu vicdani ortaklıkta birleşmelidir. Bu üç unsursuz asla olmaz, olamaz. Dünyanın üzerinde yürüdüğü ayaklardır bunlar. Varlığın vazgeçilmez koşuludur. Mücadele yasasının temelleridir. Bir vatan üzerinde mücadele verilir-TÜRKİYE. Bir ahlak benimsenir-İSLAM AHLAKI. Adil bir düzen istenir-ADİL BİR EKONOMİK İŞLEYİŞ. Bunu kabul etmediğiniz takdirde saçmaladığınız tescillenecektir. Mücadeleniz yalandır.
ON DÖRT: Gökteki-beyin hakikatler, yerdeki-ayak ile çatışırsa boşuna yaşarsınız. İşte komünistlerin hali böyledir. Hep olmayacak hayaller kurarlar, kurdukları hayalleri hayra yorarlar ama bu hayaller yerle-ayakla hep çatışır. Çünkü insani öze muhaliftir. Bu gerçeği komünistlerin söylediği şu sözde teyit eder: güzelim teorileri mahvetti pis gerçekler. Evet, maalesef hepte mahvedecek. Gerçek değil, siz yola geleceksiniz. Bu aynı aşkta ki duruma benzer. Beyninizde öyle bir aşk hayatı tasavvur edersiniz ki sanki göklerde uçan kuşsunuz ama yere indiğinizde hiçbir şeyin hayalinizdekiyle uyuşmadığını görür ve donar kalırsınız. Bu yüzden beyinle ayak uyumlu olacak. Beynin ürettikleri yere basacak. Evet, insan hayal kurar amma hayalinde bir gerçekliği, olabilirliği olmalıdır. Olmayacak, gerçekleşmesi muhal ender muhal olan hayaller kurmak bence saçmalığın dik alasıdır. Hele hele bu hayalleri metazori dayatmak zulümdür.
ON BEŞ: Komünizm ahlâka vurduğu darbeyle adeta kapitalizme payandalık yapmaktadır. Çünkü ahlâkı ve değerleri terk eden bir komünist ilk etapta bunu doğal görse de zaman içerisinde bu anlayış içerisinde kalmaktan sıkılacaktır, sürekli tekâmül eden insan komünizmin sunumlarıyla iktifa etmeyecektir, bir de üst kesimdekilerin kolektivizm adı altında alttakileri sömürerek kendilerini ayrıcalıklı telakki edip lüks içinde yaşamaları komünist olan genci sorular içerisinde boğacaktır ve genç ilerleyen aşamalarda ortaya çıkan tenakuzlar sonunda bunalımlara sürüklenecektir ve istekleri yoğunluk kesbedecek ve bireysellik zirveye oynayacaktır. Çünkü komünizm ona istediği duyguları, zevkleri yaşamak için imkân tanımayacaktır ve bunu toplumculuk adına yapacaktır. İnsanın içinde ki sonsuzluğun önüne çelikten set çekecektir. İnsan duygulanımlarında ve düşüncelerinde deruni bir sonsuzlukta yaşar. Siz bu sonsuzluğu yok etmek istediğiniz zaman aslında insanı yok etmek istiyorsunuzdur. Zira insanı yaşatan içinde ki sonsuzluktur. Çünkü insan sonsuz olan tarafından yaratılmıştır. Son tahlilde; komünist genç ister istemez kapitalizmin şikârı durumuna gelecek ve tuzağa düşecektir. Binaenaleyh, komünizm kapitalizme asker yetiştirmektedir, en gerçek ve saf hakikat budur. Sonra da güya o askerlerle mücadele içerisindeymiş gibi ortaya atılmaktadır. Yalanlar ne kadar da kendini belli ediyor. Öyleyse her türlü sömürüye direnişin gerçekçi ve yegâne kaynağı ve bireye de her türlü yaşam imkânını meşru dairede sunan yegâne sistem İSLÂM’dır.
ON ALTI: Komünizm, milletler mezarlığıdır. Aydınlık ve hürriyet yoksunu, ideal mahrumu, vicdan ve fıtrat düşmanı zalim bir doktrindir. Mutaassıp ve katı bir maddecidir. Düşünce de yobazdır. Otomat bir kitle heveslisidir. Tam bir ahenk düşmanıdır. Doğası gereği yıkıcı ve tahrip edicidir. Kinin çocuğudur. Sonucu nizamsızlıktır. Çünkü içinde nizamı gerçekleştiremeyenlerin bir zorlamasıdır. Yumruklar ve dişler fasılasız faaliyettedir. Tedavisi sevginin sonsuz avuçlarında, şefkatin yumuşak göğsündedir. İradenin ölümü ve bütün ideallerin katilidir. Ebedilik ümidi ve sonsuzluk sevgisinin fışkırdığı ruhun vahşi katilidir. Eşitlik maskesi altında hürriyete kasteden bir sahtekârdır. İktidarı ihtilal de görür. Ruh âlemine dair bir fikriyatı yok olduğu için ruhu katletmekte görüyor çözümü. Hâlbuki bütün sonsuzluğun, ideallerin, ebediliğin ve güzelliğin fışkırdığı bir kaynaktır ruh. Burjuvazinin tahakkümünü kırmak isterken, proletaryanın zorba, akılsız ve vicdansız tahakkümünü tahkim etmek istiyor. Katliamlara zemin ihzar ediyor. Yani dünkü mazlumun bugün zalim olmasını arzuluyor. Toplumu bir arada tutan devlet yapısını yıkmak ve anarşiye zemin hazırlamak gayesini güdüyor. SON TAHLİLDE, komünizm, hayatı ve insanı İPTAL ediyor.
Maddi imkâna haiz her fert adalet için dövüşmelidir. Yoksa yarın adaletsizliğin tevlit edeceği zalim sistem içinde boğulmaları mukadderdir ve her zulmü hak edeceklerdir. Çünkü mevcut imkânlar dairesinde üretim araçlarına ve toplumsal kontrol mekanizmalarına malikken hiçbir şey yapmayarak, dolaylı yollardan ve bilinçli olarak adaletsizliğin zuhuruna yol açmışlar ve maddi uçurumlar doğmasına sebep olmuşlardır ki, herkesin ektiğini biçmesi kaderin cilvesidir.
ON YEDİ: Komünizm, Batı’nın, toplumların içini oymak için ve toplumları, kendi milli ve manevi değerlerine karşı soğutup, yabancılaştırıp, düşman edip, uzaklaştırdıktan sonra ele geçirmek adına kullandığı paravan bir ideolojidir. Vallahi aslı, esası yoktur. Ki her şey apaçıktır ve hayatı görüyoruz. Bu söylediklerimi, hayata kusturun ve yüzüme tükürün, ses edersem şerefsizim. Ama asla hayata bunları kusturamayacaksınız. Çünkü bunlar hayatın olabildiğince katı gerçekleridir canım kardeşlerim. Kemalizmin ve Apoizmin yaptığı ve yapmakta olduğu neydi? Toplumları kendi değerlerine, kendi köklerine yabancılaştırmaktan başka ne yapmışlardır?
ON SEKİZ: DOĞAL SELEKSİYON üzerine bir iki kelam: evet doğal seleksiyon var. Gerçekten var. İyiler ve kötüler sürekli ayıklanmaktadır. Hem de kendiliğinden. Hayat bünyeye zararlı unsurları dışarı atmakta gecikmiyor. Dünyada öfkelenen değil, sabreden kazanıyor. Zira öfke basit insan işidir tıpkı kavga gibi. Ama sabır ve tevekkül-tahammül yürekli adam işidir. Söyleyin bana, öfkeyle kavgayla kazanan gördünüz mü hiç? Ya da sabırla, tevekkülle-tahammülle kaybeden var mıdır hiç? Darvin denilen zevatın dediği gibi güçlüler değil, sabırlılar kazanıyor ve kazanacak. Söyleyin, cenneti kazanma yolu mu daha çetindir yoksa cehennemi kazanma yolu mu? Elbette cenneti kazanma yolu zorludur, çetindir, dardır. Amma cehennemi kazanma yolu, kolaydır, geniştir, sancısızdır, tatlıdır. Hayat savaşmakmış! Peh. Ne söz be! Hayat acılara sabırla direnerek insanlık çizgisinde kalabilmektir bebeğim!
ON DOKUZ: Şeytan zorbalığı sevdiğinden ve herkesi istediği gibi kıvama sokup tek tip görüntü oluşturmak istediğinden, aileyi kendi düzenine düşman olarak gördüğünden, güce taptığından, herkesi kendisine hizmetkâr kılmak istediğinden –insanları çalıştırıp ürünü tekeline almak istediğinden- kendisinin varlığını tehdit eden değerlerden hazzetmediğinden ve yine bu duygu fıtratlarda bulunduğundan bu yöne meyilli olanlar içinde komünizm tuzağını hazırlamıştır. İnsanın fıtratında güce tapıcılık ve hâkimiyet kurma gibi duyguları bulunduran Allah, insanın fıtratında boyun eğme ve acizlik gibi duyguları da bulundurmuştur. Yani, tabir caizse anti-komünizmi. Ve ancak kendine boyun eğilmesini, kendi önünde secdeye kapanılmasını ve kendinden yardım talep edilmesini emretmiştir. İnsan güç arzusunu, hâkimiyet arzusunu kâfirlere karşı kullanabilir. Kâfirlere, münafıklara hükmederek, onları kendi gücüne, dolayısıyla Allah’ın gücüne boyun eğdirerek, insanlığı huzura kavuşturabilir, yeryüzünde adaleti ikame edebilir. Tıpkı güce boyun eğme yönünü Allah huzurunda secdeye kapanarak yerine getirmesi gerektiği gibi.
YİRMİ: Komünizmin yegâne hedefi: Marks’ın varsayımlarının haklı olduğunu iddia etmektir ve yegâne düşüncenin Marksizm olduğunu, son dünya sisteminin Komünizm olacağını kabul ettirmeye çalışmaktır. Ve oyununu çok kurnazca oynamaktadır. Çünkü Siyonizmin dünya imparatorluğuna giden tek yol budur: bütün ülkelerde komünist diktatörlükler kurmak. Bu zor keşfedilecek bir gerçek değildir.
Adolf Hitler de ne demişti: ‘’Yahudiler, genellikle, Kapitalist, Komünist, Sosyalist olurlar.’’ ‘’Resmi Tarih’’ ve ‘’Sağ-Sol Oyunu’’ başlıklı yazılara bakabilirsiniz lütfen. Rockfeller kimdir? Yahudi ve en azgın kapitalist. Stalin kimdir? Yahudi ve azgın komünist. Adolf Hitler kimdir? Yahudi ve en azgın faşist. İşte en katı ve acımasız gerçek budur can dostlarım! Kavgamız nedir ve kimin içindir bilmeliyiz! Nereye gidiyoruz ve niçin gidiyoruz bilmeliyiz! Vurmak istediklerimiz kim, vurduranlar kim tanımalıyız! Ne diyordu bu toprakların karasevdalısı Nurettin Topçu üstat: ‘’Bizim, kim için ve ne için çalıştığını bilen insanlara ihtiyacımız vardır.’’ Eee… kendi kafanla düşünmezsen, kendi köklerin temelinde akıl yürütmezsen ve sorunlarına çare aramazsan, kendi ilahını-önderini-kitabını haşa es geçersen, sorup-sorgulamazsan ve kendi kaderini kendin çizmesen, birileri senin ne düşünmen gerektiğini, niçin dövüşmen gerektiğini söyler ve kaderini çizer! Akıllı olmak zor değil! Düşünmek zor değil! Sormak zor değil! Sorgulamak zor değil!
Yani şöyle derin bir şekilde bir bakın can dostlarım. Kapitalizm de mülk kimin tekelinde? Kompradorların. Komünizmde mülk kimin tekelinde? Yine kompradorların. Şimdi yahudinin niçin kapitalist ve komünist olduğunu çözebiliyor musunuz? Yani kapitalizm ve komünizm mücadelesine asla, asla, asla kanmayınız.
YİRMİ BİR: Diyorlar ki; Tarih sınıf savaşımları tarihidir. Yalan. Külliyen yalan. Kapitalistle proletarya uzlaşmaz karşıtlarmış! Hayata bakalım doğru mu? Eylemler var mı? Var. Oyuncular kim? Proletarya diktatörlüğünün molotof fırlatıcıları, taş döşeyicileri, yumurtacıları. Peki destek çıkanlar kim? Güya savaştıkları burjuvazi! Hani sınıf savaşı? Hani uzlaşmaz karşıtlık? Ki ‘’Ekonomi Politik’’ isimli eser hep bundan dem vurur. Ama güzelim teorileri mahveder hep pis gerçekler. Nice emekçi var patronla beraber, nice patron var emekçi ile beraber. Peki, sınıf savaşı varsa niçin emekçiler patronla bir olurlar? Bir işçi düşünün ki, kendisinin haklarını savunduğunu iddia ettiği işçi kardeşlerinin, yani proletaryanın, saflarına iştirakten imtina ediyor. Nasıl iştir bu? Ve bir patron düşünün ki, kendisine karşı savaşan, kendisiyle uzlaşmayacak kadar kendisine muhalif olan çalıştırdığı işçisiyle, yani proletarya ile aynı saflarda yer alıyor? Hayır, dostlarım bu iyi yazılmış bir senaryodan başka şey değil. Tam bir göz boyama.
Oysa tarih; iyilerle kötülerin mücadele tarihidir. Bir yanda kadim toplumsal ve insani değerleri savunanlar, diğer yanda kadim insani ve toplumsal değerleri yıkmaya çalışanlar vardır. Kadim savaş, yapmaya çalışanlarla yıkmaya çalışanların arasındadır. Gerisi hikâyedir. Ortak düşman dindir. Kapitalistin de, komünistin de, faşistin de ortak düşmanı dindir, son tahlilde. Ve bu düşmana karşı tarihin bütün süreçlerinde ittifak edilmiştir. Ve bu yüzden ortak değerleri savunan işçiyle patron bir araya gelmekte, ortak değerlere düşman olan işçiyle patron aynı saflarda buluşabilmektedir. Bunlara faşizmi de ekleyebilirsiniz, liberalizmi de, hatta bütün izm’leri ekleyebilirsiniz. Sokak eylemcilerinin genel karakteristiği nedir? Din ve milliyet muarızı olmak. Onlara arka çıkan kapitalistlerin (medya-Tüsiad vb.) genel karakteristikleri nedir? Din ve milliyet muarızı olmak. Hayır, yani arkadaşım yalansam söyleyin: sokaklarda taş atan, yumurta atan, molotof atan gençlik hangi düşüncenin peşindedir? Komünizm.
Peki, medya kimdir? Tüsiad kimdir? Komünist teorisyenlerin kapitalist burjuvazi olarak adlandırdıkları gruplardır. Ve bunlar güya uzlaşmaz karşıtlardır. Ayrı sınıfların üyesidirler. Ve komünist genç, sınıf savaşının en önemli figürüdür. Peki, nasıl oluyor da, bizim komünist gençle, en amansız düşmanı olan kapitalist medyamız, tüsiadımız ittifak olabiliyorlar Allah aşkına? Ama bu uzlaşmaz karşıtlık bir kurmacadan ibarettir. Yalandır. Maksat nedir? Proletaryayı sınıf savaşımının öncüsü olarak gösterip, insanlara şirin olarak lanse etmek ve üretenlerin, çalışanların haklarını savunduğu varsayımıyla, insanların proletaryanın saflarına iltihakını sağlamaktır. İki tarafında tek düşmanı vardır: İslam ve Müslümanlar. Kendilerinin önlerinde yegâne engel olarak gördükleri Müslümanları ezmek, sindirmek, değerlerini imha etmek ve varlıklarına son vermek en ileri emelleridir bunların. Bilakis tutarlı olacaksın arkadaş. Gerçi ne zaman tutarlı olunmuş ki? Büyük sosyolog, haysiyetli fikir devi Ali Şeriati üstadın ‘’Öze Dönüş’’ isimli eserini okursanız orada görürsünüz, dünya komünistlerinin marifetlerini dostlarım. Keza bizim ülkemizde ki, sosyal demokrat olduklarını söyleyen ve hatta bazen Marksizm’den inciler döktüren bazı efendilerin sürekli zenginlerin saflarında yer alması ve devr-i iktidarlarında sürekli onlarla iş pişirmeleri ve onları zengin edecek yollar açmaları acaba hangi uzlaşmaz karşıtlığın eseridir? Ya da yoksulların bu efendilerin muhaliflerine yol vermeleri, oy vermeleri nasıl izah edilebilir? Sadece AKLETMEK gerekiyor sevgili dostlarım.
VE EN SON SÖZ:
Sevgili insan ve mümin kardeşlerim!
Bakınız hoş ama boş konuşmuyorum. Belki yanılıyor olabilirim amma asla laf olsun babında konuşmuyorum. Konuşmuş olmak icabında da söylemiyorum. Bütün yüreğimle samimiyim. Ben bir şeyi kökleri üzerinden konuşurum, değerlendiririm. Ve gerçekten ikna olursam kabul etmekte tereddüt etmem. Fakat maalesef bu bizim toplumsal bir kusurumuz. Konuşuyorsunuz, anlatıyorsunuz, dinliyorsunuz ve mutabık oluyorsunuz amma daha sonra arkadaşım aynı şeyleri üfürmekte tereddüt etmiyor, daha önce savunulan şeyin yanlışlığında mutabık olduğumuz halde. O zaman niye okuyoruz, düşünüyoruz ve mücadele veriyoruz? Bence gerçekten biraz sahtekârız. Yazma olayında da aynı. Durup düşünmeden yazıyoruz. Laf olsun icabında yazıyoruz. Yazdıklarımızın ayağı yere basıyor mu basmıyor mu diye düşünmüyoruz. Söylediklerimizin çürütüleceğini bildiğimiz halde yazıyoruz. Yani gerçekten sanki yazmış olmak, ün sahibi olmak, kendimizi göstermek için yazıyoruz. Ve sonra da toplumda ki kötülüklerden şikâyetçi oluyoruz, insanların rezilliğinden şikâyetçi oluyoruz, niçin adaletsizlik-ahlaksızlık toplumu sarmış diye soruyoruz. Ayıp diye bir şey var be! Doğruyu bulduk mu niçin kabullenmiyoruz? Ve o doğruya göre yaşamakta niçin zorlanıyoruz hatta niçin o doğrunun zıttına hareket ediyoruz? Niçin hakkı bulduğumuz, bildiğimiz halde gizliyoruz? Niye nefsimize aldanıyoruz?
Bizler kavga ediyoruz, kodamanlar kanımızı, terimizi, gözyaşımızı içiyor. Bize kalan ne? Bize kavga emredilmedi. Bize iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevi verildi. Ama noluyor bazıları illa kavgaya yöneltiyor. Biz kavgaya girmeyince, kendilerine savaşmak emredilen sapmış insanlar kavga edince birileri de hemen onların cesur, yürekli, doğru adamlar olduklarını haykırıyorlar ve hemen dümeni onlardan yana kırıyorlar. Oysa bu sonsuz yanlıştır. Fakat kavgacı olduğumuz için burada ki derin yanlışlığı fark edemiyoruz. Ve sürekli kavga ederek, şiddetin baronlarını güldürüyoruz. Şeytan kavgaya tutuşturur ve kenara çekilip kahkahayla izler zavallı insanı! Ve şeytanın dostluğu darağacına kadardır asla nisyana terk etmeyin!
Son tahlilde;
Dostlarım! İnanmayanların, ilahı-önderi-kitabı tanımayanların, hoşlandıklarını ve zımnen dayattıklarını yapıp sefahat, şehvet, sarhoşluk, kumar seansları, eroin partileri, çılgınca eğlenceler, içki âlemleri ve iğrenç putperestlik içerisinde yaşayarak bugüne kadar harcadığımız günler artık geride kalsın, yetsin. İlaha-öndere-kitaba koşulsuz ve tereddütsüz tabi olma zamanı zaman. İlah belli, önder belli, kitap belli, yol belli, hedef belli. Daha ne?
Sormak ve akletmek dertlerimizin dermanı olacaktır. Sormak ve akletmek; gerçek dini ve gerçek kimliği tanımaya ve ona tabi olamaya yol açan; darvinizme, komünizme ve faşizme yol kapayan şeydir. Haddini, hududunu ve kendini bilerek, ciddiyetle ve namusluca sormak eylemi, bütün şeytani planların ecelidir. En başta Darvinizmin mutlak ecelidir. İnsanın da mutlak necatıdır. İslam’ın ve Müslümanların da görkemli geleceğinin mutlak teminatıdır.
Umutla-gerçekle-adaletle-ahlakla-kitapla-önderle-Allah’la.
NOT BİR: Bu mevzuya, KARAR-KADER-SEÇİM yazımızda, SAĞ-SOL OYUNU yazımızda, RESMİ TARİH yazımızda değinmiştik sevgili ve çok kıymetli kardeşlerim! Kendinize sahip çıkın ve Allah’a emanet olun. Vatanınıza, milletinize, dininize, devletinize, ordunuza, emniyetinize, mitinize sahip çıkınız. Yanlışlarını elbet tenkit ediniz amma öldürmeyiniz. Sorgulayarak yaşayınız ve ömrünüzü heba etmeyiniz. Faniliğe mahkûm etmeyiniz, bakileştiriniz.
NOT İKİ: ‘’bakan yardımcılığı’’ gibi ucube bir makam mutlak olarak soygun makamıdır. Bu makam muhakkak ilga edilmelidir. Üstelik zerre vicdani sızı duymadan dokuz milyar ücret verilmesi katıksız bir soygundur. Bunu benim vicdanım asla kabul etmez. Bunu hiçbir işleyen vicdan onaylayamaz. Utançtır bu. Ya da bana bunun mantığını izah ediniz. Evet, kesinlikle izah bekliyorum!