‘’Öğrenmek zekânın, yapmak ahlâkın işidir.’’ NURETTİN TOPÇU
Dünyayı oynatan iki olgu vardır: yürek ve beyin. Beyin, sürekli düşünen bir olgudur, organdır. Beyin, tabiatta ki canlı-cansız bütün yaratıklardan veriler elde etmemize ve o verilere göre yön bulmamıza yarayan bir organımızdır. Hayatın karmaşası içinde gözünüze ilişen bütün olgulardan elde ettiğiniz veriler üzerinde sürekli düşünürsünüz. İşinizi, eşinizi, aşınızı, evladınızı, arkadaşlarınızı, ülkenizi, milletinizi, devletinizi, soydaş ve dindaşlarınızı vs. en ufak bir sorunu ve durumu sürekli düşünürsünüz. Bunları anımsamak, bunları incelemek, bunlara bakmak demek; beynin hemen devreye girmesi demektir. Bunlar direkt beyinde yankı yaparlar. Bu anda yürek pek devrede değildir. Fakat bu verilerle ilgili bir eylem ve eylemden doğan bir sonuç varsa yürek orada hemen devreye girer. Yürekte, sürekli hisseden bir olgudur, organdır. İnsanı eyleme sevk eden de yürektir diyebiliriz. Ortaya konan eylemlerin sonucunda, içimizde oluşan ve tavrımızın şeklini belirleyen bir organımızdır. Misal, bir işiniz yoksa hemen aklınıza aileniz gelir ve ailenizle ilgili düşünceleriniz gelir, düşündüklerinizi yapamayacağınızı hissedersiniz ve yüreğiniz burkulur ya da bir işiniz varsa ve bu durum güzel sonuçlara vesile oluyorsa içsel bir huzur duyarsınız. Burada önce beyin devreye girmektedir, zira önce sebepler algılanmaktadır ve sonuç sonra gelmektedir. Fakat açlıktan kanı çekilmiş birini gördüğünüzde önce yüreğiniz etkilenir sonra da beyniniz devreye girer. Zira burada da önce sonuç görülmektedir ve sebepler daha sonra algılanmaktadır. Aynı şekilde bir askerimizin ya da polisimizin şahadetini haber alınca hemen yüreğiniz cız eder, acı duyarsınız, kahrolursunuz, lanet okursunuz, işte burada bir sonuç vardır ve ilk önce yürek devreye girmektedir. Veriler direkt beyin tarafından, eylemlerin sonuçları da direkt yürek tarafından algılanır. Ya da şöyle diyebiliriz; sebepler beyinde, sonuçlar yürekte etki yapar ilk önce.
Evet, basiretli okurlar! Ne beyinsiz ne de yüreksiz yaşanamaz. Yüreksiz insan canavardır, beyinsiz insan ottur. Öyleyse ikisinin ortaklığı sağlanmalıdır, muhakkak. İkisine de sahip olan ve yerli yerinde kullanan insan, gerçek insandır. Ve bu tür insanlar, ancak insanlığa faydalı olabilirler. Düşünen ve düşündüklerini yüreğinin otokontrolünde işlevsel kılan insan mutlu sonuçlara ulaşır. Misal; dostluğun manasını bilmek ve dostça davranabilmek insanı yüceltir. Dostluğun manasını bilmek beyin işidir, dostça davranabilmek yürek işidir. Dostluğun manasını bilen ama dostunu satan bir it ancak kuru düşünceye sahip biridir, yüreksizdir. Hakeza, halkının kendisine oy verdiğini bilen, oy’un ne demek olduğunun farkında olan ama halkına ihanet eden bir vekil hayvandan da aşağı bir mahlûktur, yüreksiz bir pisliktir. Batı, sadece düşündüğü için vahşi bir hayvan gibidir, Doğu, sadece hissettiği için ezilmiştir, geri kalmıştır. Burada ki geri kalış maddi anlamdadır. Bilakis manevi anlamda Batı’dan sonsuz derece ileridedir. Batı sırf akılcıdır, Doğu ise, aklı işler halde olsa bile, yoğun olarak duygusaldır. Batı’ya baktığınız zaman realitenin ve rasyonalitenin tutsağı olanları görürsünüz. Orada yürek titremesi diye bir şeye şahitlik edemezsiniz. Çünkü yürekler öldürülmüştür, örtülmüştür. Batı, bu yüzden imansızdır, vicdansızdır, kansızdır, soysuzdur ve aşağılık bir domuzdur. Doğu imanlı olduğu için, Doğu’da; duygu dominant unsurdur. Çünkü iman sahibi olan insan, gerçekten imanının farkında ise ve imanın manasından haberdar ise yürek sahibi biridir, insaflıdır, merhametlidir. Osmanlı sadece düşüncenin esiri olsa idi, onca insan topluluğunu bağrına basar mıydı? Ya da bugün Osmanlı’nın torunlarına kan kusturan siyonist itine merhamet eder miydi? Onu en üst mevkilere getirir miydi?
Sadece düşünen insan, menfaatinin mahkûmu olur, kimseyi düşünmez, sürekli kendisi için biriktirir, dostluğu çok çabuk satar, güzellikleri çok çabuk harcar, sırf rasyonel ve realist düşünür. Zamane insanı yüreğini ezmiş ve örtmüş, beynini öne çıkarmış bir tiptir. İnsanlık bu yüzden çürümüştür, değerler bu yüzden unutulmuştur, doğa bu yüzden bozulmuş ve kirlenmiştir, katliamlar bu yüzden yapılmıştır. Fakat beyin ve yürek ortaklığını sağlamış olsaydık ve beynimizi, yüreğimizin-vicdanımızın emrine verseydik bu hale gelmezdik. Daha güzel bir dünyada yaşıyor olurduk. Sadece duygularıyla yön bulan insanda aldanır ve kullanılmaya meyyal olur. Zira duygusal insan daha kolay kandırılır, kullanılır ve sömürülür. Ülkemizin siyasi serüvenine bir göz atınız, durumu sarih olarak göreceksiniz. Çünkü bizim siyasetimiz hep duygu eksenlidir. Beyin ise çok geri plandadır. Oysa bu sonsuz yanlıştır. Ki manzara malumdur. Bu yüzden bütün sömürücüler, ideoloji simsarları direkt yüreklere hitap ederler. Çünkü daha kolay tesir edeceklerini bilirler. Beyin ve yürek ortaklığının gerçekleştirilmesi şarttır. Gelecekte ki dünya, bu iki ulvi organın ortaklığıyla kurulmazsa şayet, insanlığın bitişi ve yekpare esaretin tahakkuku mukadderatımız olacaktır.
Aydınların, vekillerin vs. insanların gerçek sorunu da en dipte budur. Beyinler güya işlemektedir amma yürekler susturulmuştur. Oysa yürek çok önemlidir. Yürek, duygu merkezidir. Yürek, insanlığın fışkırdığı kaynaktır. Yüreği ölü olanın hayvandan farkı yoktur. O her şeyi talan eden vahşi bir domuzdur. Bu ülkede ki, politik ortamı, medyayı ve iş âlemini gözünüzün önüne getiriniz, ne demek istediğimi çözeceksiniz. Bu ülkenin de niye bu hale geldiğini idrak edeceksiniz. Hatta ve hatta Müslümanların niye perişan halde olduklarını idrak edeceksiniz. Bu ülkede yıllardan beridir duygu katledilmiştir. Beyin ise hep yanlış işlemiştir.
Âlimlerimiz hisseden yürek, aydınlarımız düşünen beyin, siyasetçilerimiz her ikisinin bileşeni olabilseydi ve üç taraf ortak akıl ve vicdanla hareket edebilseydi bu ülke asla bu hallere düşmezdi. Bu millet daha yükseklerde olurdu, bu devlet daha güçlü olurdu, bu topraklarda hayat daha başka olurdu, mevsimlerimiz daha güzel yaşanılırdı. İnsanlarımız kışlarda bile baharı yaşardı. Sevgimiz topraklarımızdan taşar, sınırları aşardı. Soydaş ve dindaşlarımız yüksünmeden bize koşardı. Amma olmadı ve oldurulmadı maalesef. Bunları bırakınız, köy öğretmeninin ve köy imamının birlikteliğinden bile rahatsız olundu. İhanet geçit vermedi güzelliklere, sevgilere, hizmetlere, yükselmeye ve yücelmeye. Ve olan bize oldu. Ülkemize, milletimize, devletimize oldu. Yazık oldu!
Son tahlilde; artık güzel ülkemiz Türkiye’miz de beyin-aydın ve yürek-âlim ortaklığını sağlamalıyız ve bu ortaklığı siyasi platformda müşahhaslaştırmalıyız. Ve ülkemizi geleceğe bu şekilde taşımalıyız. İlmin-beyin ve imanın-yürek ışığına yüzümüzü dönmedikçe karanlığın mahkûmları olarak yaşamaya devam edeceğiz. Hep domuzların tasallutuna mahkûm olacağız. Yazık, günah ve ayıp değil mi sizce? Yüreğimiz yoldaş olsun beynimize dostlarım!
BİZ BU ÜLKEYİ KARŞILIKSIZ SEVDİK VE ÖYLEDE SEVMEYE DEVAM EDECEĞİZ!
TEFERRUAT:
BİR:
MADIMAK olayı çözüldü sayılır artık. Acaba utanç duyacak ve birilerinden özür dileyecek zevatlar yok mudur ve neredelerdir? O insanları yakan ve Müslümanları töhmet altında bırakan ve ayrıca şeni manipülasyonlara aldananlar şimdilerde ne düşünüyorlardır? Bigünah insanların yakılmasına vesile olan, o insanları yakan ve bu provokasyona yüreğini ıskat edip sırf din düşmanlığından dolayı inananlardan bu ülkeye gram hayır gelir mi sizce dostlarım? BAŞBAĞLAR da ki 33 masum canın katledilmesi zaten ayrı bir acı. Bu ülkeye ve millete hiç acımadılar. Ve sorgusuz sualsiz her şeye inananlarda hiç acımadılar. Artık bundan böyle olayları iyice tetkik etmeden, tahkik etmeden inanmamalıyız derim naçizane fikrimce. Zira milletimizin geleceğini bir yana bırakalım, kendi geleceğimizi de kaybediyoruz sorgusuz-sualsiz yaşamlar yüzünden. Yazık değil mi? Yüreğimiz yoldaş olsun beynimize dostlarım!
İKİ:
FUTBOL dünyası da sarsılıyor ve sarsıldıkça halı altına süpürülmüş pislikler devasa toz bulutuna sebep oluyor. Ülkemde futbol oynandığına hiçbir zaman inanmadım ve bunu her defasında dile getirdiğime bizzat sizlerde şahitsinizdir. Çünkü bu ülke de futbol, iki üç tane baronun sultası altındaydı, dış güçlerin piyonluğunu yapan kravatlı kabadayı bozmalarının tahakkümündeydi. Ve o kabadayı bozmalarının yemlediği birkaç yüz kişilik çapulcu sürüsünün inisiyatifindeydi. İstendiği zaman kavga çıkarılabilmekteydi. Futbolcularda, kahir ekseriyeti, olan bitenden bihaber gariplerdi. Bu ülkenin parası hep eskimiş yabancı sporculara akıtıldı. Kendi insanımız itildi ve eğitilmedi. Spor dünyasına maneviyat sokulmadı. En ufak teşebbüste bulunanlar şerefsizce harcanmaya çalışıldı. Malum gelişmeler spor dünyası adına kesinlikle sevindirici gelişmelerdir. Amma bütün pislikler ortaya çıkarılmalı ve futbol oynanacaksa da adam gibi oynanmalıdır. Ayrıca paramız kendi evlatlarımıza gitmelidir. Asla eskimiş yabancı kırıntılarına değil. Hakeza mutlaka sporcularımızı temelden yetiştirecek bir akademi kurulmalıdır, bu iş devam edecekse ve yapılacaksa. Ve yeniden bir mafyavari oluşuma göz yumulmamalıdır. Futbolcularımız kirli çarkın kurbanı yapılmamalıdır, manevi yönden de gelişmeleri sağlanmalıdır. Mafyavari bir oluşuma teşebbüs eden pezevenk en ağır şekilde tecziye edilmelidir. Yüreğimiz yoldaş olsun beynimize dostlarım!
ÜÇ:
MUHSİN BAŞKAN olayı da aksatılmamalıdır. Bu olayın üzerine gitmeyen kesinlikle lanetliktir. Bu işi yapan domuzu Allah zaten kahretsin ve kahredecek. Bu işe yardımcı olan domuzları da Allah kahretsin. Bu işin özünü bilipte üzerine gitmeyen, bu işi gerçekleştirenleri bilipte ifşa etmeyen domuzları da Allah kahretsin. Sonsuz âminler olsun. Bu elim olayda ki bütün failleri bulup lağım çukuruna gömesiye kadar mücadele etmek bu toprağın çocuğu olanların üzerine farzdır. Bu olayı aydınlatmak için gayret gösterenlerden Allah razı olsun ve Allah yardımcıları olsun. Sonsuz âminler olsun. Ayrıca BBP Genel Başkanı olan Mustafa Destici üstadı kutluyorum ve Yegâne Önderin, milletinin, şehit başkanın izinde yürüyeceğine, ülkesine, milletine, devletine ve insanlığa hizmet edeceğine bütün kalbimle inanmak istiyorum. Yüreğimiz yoldaş olsun beynimize dostlarım!
DÖRT:
APO hakkında vahim sözler ortalıkta dolaşmaktadır. Af konusunda yazıp çizmektedir şeytanın çocukları. Apo asla affedilemez, bunu herkes kafasına sokmalıdır. O melunu affeden siyaset ve siyasetçi asla affedilmez ve mutlak şekilde an ağır bedeli kesinlikle öder. Bu milletin evladı olanlar ödetir. Özellikle Müslümanlık iddiasında olanlar bu konuda duyarlı olmalıdırlar, zira kardeşlerinin alnını lekelemek gibi bir ihanete alet olurlar. O siyonist uşağı hain asla affedilemez. Bırakınız Türkleri, Kürt kardeşlerimizin vicdanı bile onaylamaz bunu. Zaten Kürt kardeşlerimizin kahir ekseriyeti, kukla hainden nefret etmektedir. Sayın Başbakanımız Recep Tayip Erdoğan, liberal pisliklere, hainlere, yılanlara asla aldanmamalıdır. Bu konuda çok netameli işler dönmektedir, tuzaklar hazırlanmaktadır. Bin düşünüp bir eylemek faydamızadır. O kukla teröristi affeden mutlaka lanetle anılır ve başına olmadık belalar açar. Üstelik büyük bir kesimi de töhmet altında bırakır. Çok yazdık, dahasını yazmaya yorgunuz artık. Anlamayana, bir anlatan elbet bulunacaktır! Yüreğimiz yoldaş olsun beynimize dostlarım!
BEŞ:
YEMİN KRİZİ olayı tam anlamıyla, iflasın, bitişin, miadını doldurmanın resmidir bence. İşleten, işletileni kukla gibi oynatmaktadır adeta. Halka düpedüz ihanet vardır burada. Zira alınan oylar beklentilerin tahakkuku için verilmektedir. Bunu hangisi yaparsa yapsın, oy verenlere ihanettir bu. Çünkü böyle bir görevleri yoktur.
‘’’’’’’’’’’’Fakat burada şöyle bir garip durumda ortaya çıkmaktadır: daima bu yeminin edilmesi için mücadele veren bir parti yemin konusunda zaaf göstermiştir, fakat yemine sadakatsiz kalmakla itham edilenler yemini sahiplenmişlerdir. Sizce de garip değil mi? Akıllara pek gelmeyen bir ayrıntıdır burası bence. Birileri dolabı çeviriveriyor ve bizler içinde şaşkın halde dönüp duruyoruz. At kendini dışarıya atabilirsen. Olayın özü bu galiba!’’’’’’’’’’’’