‘’Allah’ın ahlakı ile ahlaklanınız.’’ İlahımız Allah (cc)
‘’Ben, güzel ahlakı tamamlamaya geldim.’’ Yegâne Önderimiz (sav)
“Siyaseti ve ahlakı farklı ele alanlar, her ikisini de asla anlayamazlar.” Jean-Jacques Rousseau
‘’Bilgili ama ahlaksız olan insana, bilgisiz ama ahlaklı olan insanı tercih ederim.’’ Özgür Deniz
Cemaat, maddi birlikten ziyade manevi bir birliktir. Önderimiz (sav) tarafından da tavsiye edilen bir şeydir. Zira bedenden ziyade ruhların ortaklığı söz konusudur. İnsanları iyiye, güzele ve doğruya yönlendiren bir mekanizmadır. Nefislerin gemlenmesine ve tezkiyesine yardımcı olan bir sosyal yapıdır. Kardeşliği ve paylaşmayı yayan ve güçlendiren bir toplumsal organizmadır. Başarının anahtarı da budur zaten. Madde bir yere kadar birleştiricidir, daha ilerisinde muhakkak bölücüdür. Ama mana-maneviyat her zaman, her yerde ve her koşulda birleştiricidir. İnsanları uzak hedeflerin peşinden sürükleyen; ideallerin derinliğinde gizli olan manalardır. Dava sahibi olmak, mananın eseridir. Cemaat, disiplin demektir. Cemaat, güç demektir. Cemaat, hizmet demektir. Cemaat, zafer demektir. Cemaatte rahmet vardır.
Fakat cemaatte taassup olduğu zaman iş değişir. Cemaat-çi-lik baş gösterdiği zaman iş değişir. Cemaatte fırsatçılık ve güç arzusu sadır olduğu zaman iş değişir. Cemaatin önde gidenleri layüsel görülmeye başlandı mı iş değişir. Bu tür şeyler bir cemaati yiyip bitiren kurtçuklardır. Bir cemaat sadece kendisini tek hakikat ehli olarak addetmeye başladı mı iş değişir. Cemaat, hakikati tahrif ve tahrip etmeye başladı mı iş değişir. Cemaat, kendi menfaatini ön planda tutmaya başladı mı iş değişir. Cemaat, İslam ahlakı yerine kendi ahlakını empoze etmeye başladı mı iş değişir. Bu yüzden dikkatli olmak gerekir.
Parti ise, manevi birlikten ziyade maddi birliğin tecessüm etmiş halidir. Cemaatin aksine Önderimizce (sav) tavsiye edilmiş bir şey değildir. Çünkü dinde birlik vardır ve parti birliğin düşmanıdır. Dinde kardeşlik vardır ve parti, kardeşliğin düşmanıdır. Din arındırır, parti ise kirletir. Dinde ahlak, adalet ve paylaşmak vardır; partiler ise çıkar, yalan ve iltimas temelinde hareket ederler. Partilerde, sırf maddi temelli birliktelik hâkimdir. Bu yüzden parti temelli bir başarı gösterilemez. Partiyle kurtuluşta olmaz. Parti, özünde, birliği bozucu ve maneviyatı tahrip ve tahrif edici bir yapıdır. Parti sömürü merkezidir, sömürünün sistemli şekilde işlemesini sağlayan bir mekanizmadır. Parti, kardeşliğin en zalim cellâdıdır. Yardımlaşmanın önünde ki en büyük engeldir. Barışın en amansız ve namussuz düşmanıdır. Parti, sırf çıkar odaklıdır.
Fakat bir siyasi teşekkül, yegâne Önderin (sav) izini takip ediyorsa, Allah’ın emirlerine ve nehiylerine inkiyad ediyorsa, kitabın umdelerine aykırı hareket etmiyorsa, ülke, millet, devlet, tarih ve değerler odaklı hareket stratejisi belirliyorsa, insan merkezli eylemde bulunuyorsa ve asla ihanete geçit vermiyorsa, hak sözü erkekçe ortaya koyuyorsa, ahlaktan ve adaletten milim sapmıyorsa, halk ve Hak uğrunda mücadele veriyorsa, işte o siyasi teşekküle yol vermek, destek olmak insani bir sorumluluktur, kulluk vazifesidir. Ki zaten o teşekkülde bir parti değil cemaattir ya da cemaat ruhlu bir partisel bedendir. Veyahut parti kimlikli bir cemaattir.
Ahlakın ne olduğu ise zaten malumumuzdur. Saygı, sevgi, hoşgörü, sadakat, anlayış, tevazu, merhamet, şefkat, yardımlaşma, selamlaşma, kardeşlik, barış ve adalet, ahlaklı olmanın izdüşümleridir. Çünkü ahlaklı olan; saygılı olur, sevgili olur, hoşgörülü olur, mütevazı olur, yardım eder, selam verir, kardeşliği önemser, sadakatli, merhametli ve şefkatli olur, barışa önem verir, adaletli olur. Ahlaksız insan ise bunların tam tersi olur. Ahlaklı olan iyiliği yayar, kötülüğü boğar. Ahlaksız olan ise, iyiliği boğar, kötülüğü yayar. Misal; içkiyi, kumarı, fuhşu, faizi, her türlü sömürüyü ve ihaneti yaymaya çalışanlar ahlaksız olanlardır; bu tür şeytan işi pislikleri samimice, namusluca, iyi niyet sahibi olarak yok etmek için bir gayret içerisinde bulunanlar ise ahlaklı olanlardır.
Burada bir örnek vermek istiyorum: ülkemiz siyasetinde şöyle bir durum vardır; şimdi A Partisinde bulunan bir insanı lanetleriz, olmadık küfürler ederiz kendisine ve onun çok namussuz biri olduğunu söyleriz, lütfen dikkat buraya, ama gün gelir o küfrettiğimiz ve telin ettiğimiz kişi B Partisine iltihak eder ve ne olur biliyor musunuz? O kişi dünyanın en namuslu kişisi olur. Ya da şöyledir; bizde iken iyi olan, bizden ayrılınca bir anda kötü oluverir. Bu kadar derin ve iğrenç bir ahlaksızlık olur mu demeyin, bununla ilgili örneğe onlarca şahitliğim vardır. Ki sizlerde kesinlikle şahit olmuşsunuzdur ve halen de şahit oluyoruz. Başkasında olunca lanetlik olan, bizde olunca cennetlik olmaktadır. İşte bu tür ahlaksızlıkları bünyemizden söküp atmalıyız ve namuslu olmalıyız. Kötü her yerde kötüdür, iyi her yerde iyidir. İndi tahlillerden ve yargılardan kurtulmamız gerekir. Bu kıstas, ahlakın olmazsa olmazlarındandır.
İnsanlığın en büyük sorunu; ahlak sorunudur. Bütün değerlerim adına yemin ediyorum, en derin ve en büyük sorunumuz; ahlak sorunudur. Pençesinde olduğumuz kriz; ahlak krizidir. Cemaatlerin de, partilerin de, fertlerin de en büyük sorunu; ahlaksızlıktır. İnsanlar bilgi sahibidirler amma ahlaksızdırlar. Bu yüzdendir, insanlar arasında güven sorunu ve krizi vardır. Bu yüzdendir tatlı ve sıcak muhabbetler eskide kalmıştır. Bu yüzdendir, aramızdaki iletişim kopukluğu. Bu yüzdendir, ulvi değerlere karşı şerefsizce saygısızlık ve sadakatsizlik. Bu yüzdendir, domuzca sömürüler. İnsanlar şunu anlayamamaktadır: bilgi güven doğurmaz, bilgi sadakati gerektirmez, bilgi sıcak ve tatlı muhabbetlere vesile olamaz. Bilakis, bilgi sahibi diye bildiğimiz kişilerden, sadakatsizlik, şerefsizlik, kahpelik, ihanet ve her türlü namussuzluk daha fazla sadır olmaktadır. Güvenin, sadakatin, muhabbetin temelini ahlak oluşturur. Her bilgili ahlaklı değildir amma her ahlaklı bilgilidir. Ahlakı kuşanmadıkça da asla felaha eremeyeceğiz, güçlü birliktelikler ortaya koyamayacağız. Tarihe tekrar yön veremeyeceğiz. İnsanlığın umudu olamayacağız.
Bugün insanlarımıza ahlak veremeyişimizin acısını yaşıyoruz. İnsanlarımızı bilgi sahibi yaptık amma ahlak sahibi yapamadık. Gerçekten yapamadık. Söyleyin, Allah, Önder ve Kitap aşkına; hakikatin bilgisine sahip olmayanımız var mı? Ya da hakikatin ahlakına sahip olanımız var mı? Bilgisine sahip olanımız pek çoktur amma ahlakına sahip olanımız pek azdır. Yüreğimiz yetiyorsa yalandır diyelim! Hiçbir cemaat müntesiplerine ahlak veremiyor. Bilgi sahibi oluyoruz amma ahlak sahibi olamıyoruz. En basitinden; bugün bir cemaat mensubu, kendisinden olmayan biriyle selamlaşmaktan imtina etmektedir. Bu derin bir ahlaksızlıktır. Cemaat, müntesibine, selamın ne olduğunu, ne şekilde verildiğini ve bunun Allah’ın emri olduğunu öğretiyor amma kardeşlerine selam vermesi gerektiğini öğretmiyor. Peki, kullanılmayan bilginin ne hükmü vardır? Sen her şeyi bil amma yapma. Geri zekâlı benim senin bilgine ihtiyacım yok ki, benim senin selamına ihtiyacım var. Hem senden borç istemeyecem, senin evine gelme niyetimde yok, seninle muhabbet etme arzusuyla da yanmıyorum, eğer bu tür şeylerden korkuyorsan. Altı üstü bir selam veriyorum ve sen bu selamı almakla yükümlüsün. Eğer ahlaklı isen, eğer vicdanlı isen verilen selamı mutlaka almalısın hatta selam vermek için gayret etmelisin. Selamın bilgisini, bilgiçlik taslamak için mi öğreniyorsun behey ahmak? Ya da kıskançlık olayı. Bir Müslüman, kardeşini çekememezlik yapamaz, kardeşinin başarısına tahammülsüzlük gösteremez. Bu hem namussuzluktur, hem de ahlaksızlıktır. Yine bir Müslüman, kardeşinin mutluluğuna darbe vuramaz. Bu katıksız bir köpekliktir. Hayır yani, nasıl bir sebep bulunabilir ki böyle bir ahlaksızlığa? Aynı şekilde, bir Müslüman, müntesibi olduğu cemaatin büyükleri istedi diye kardeşine küsemez ya da cemaat büyüklerinin böyle yapması domuzluktan başkaca nedir? Hatta cemaat lordlarının tıpkı müşrik olan lordlar gibi burunlarından kıl aldırmayacak derece de kibirli olmaları da ayrı bir ahlaksızlıktır. Oysa bir cemaat büyüğü ya da maddi yönden yüklü olan bir cemaat lordu daha alçakgönüllü, daha insancıl, daha mülayim olabilmelidir. Fakat ne hazin ki hayat bize tam tersini göstermektedir. Yazıklar olsun. Sonrada ahlaktan söz ederiz şerefsizce. Ulan önce kendi pisliğinizi görün ve temizleyin ki ahlak aşısı yapmaya layık olun. Bu söylediklerimiz partiler içinde aynıyla geçerlidir. Kendine anlatılanlar sadece bilgi sahibi olman için anlatılmıyordur herhalde ey Müslüman kimlikli kardeşim! Anlatılanları uygulaman için anlatılıyordur. Amma ben uygulama olayının dürüstçe izah edildiğini düşünmüyorum kesinlikle. Cemaatlerin ahlaktan korktuklarını düşünüyorum. Bu durum en ılımlısından en ılımsızına kadar böyledir. Yani bu gerçeği gizlemenin manasının olmadığını düşünüyorum ve sürekli gizlemenin de bugüne kadar hep tehlikeler doğurduğunu ve krizi derinleştirdiğini düşünüyorum. Kusura bakmayalım! Ahlaksızız.
En büyük sorunumuz ahlak sorunudur kesinlikle. En radikal bilinen İslamiler bile ahlak veremiyor müntesiplerine ya da vermekte zorlanıyorlar. Evet, bilgi veriyor kendince amma ahlaksız bilgi ne anlam ifade eder ki? İlişkiler bilgi üzerine değil ahlak üzerine kurulur. Bilgili ama ahlaksız olana güven duymayız fakat bilgisiz olsa da ahlaklı olana güven duyarız. Bu bile ahlakın önce geldiğini gösterir. Namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek bir insanın ifa etmesi gereken kulluk sorumluluğudur amma bunları yapmak demek ahlaklı olmak demek değildir. Elbet bunları yapanın ahlaklı olması icap eder fakat ne hazin ki yaşadığımız hayat bunun böyle olmadığını bize gösteriyor. Acı verici ama gerçektir bu.
Gerçekten ahlak veremiyoruz. Eğer ahlak verebilseydik ülkemiz ve insanımız emin olunuz şu an ki durumda olmazdı. Kıskançlık, kompleks, ihanet, cimrilik, rüşvet, iftira vb. en ufak bir hareket ahlaksızlıktır. İnsan davranışıyla dost kazanır, güven kazanır. Bilgi sadece bir araçtır, hedefimiz; ahlaklı olmak olmalıdır.
Tek derdimiz adam toplamak. Onlara da kendi yapımızın ekseninde bilgiler vermek ve kendi kurguladığımız ahlakı dayatmak. Bu ihanettir. İnsanlığa ve hakikate ihanettir. Hatta imana ihanettir. Ve bizler bu ihaneti işliyoruz. Adam topluyoruz durmadan ve topladıklarımızı kaybetmemek için de, gerçek ahlakı vermekten imtina ediyoruz. Elimizden kaçırırız ve sayımız azalır diye deliriyoruz. Ne iğrenç bir ahlaksızlık bu değil mi kardeşlerim? Ve bu gerçekleri gizliyoruz. Eğer dürüst isek, kendi cemaatimiz yapsa bile bunu itiraftan korkmamalıyız. Tıpkı bir partinin, bize gelenleri kaybetmeyelim diye, her türlü ahlaksızlığa prim vermeleri gibidir bu durum.
Burada şöyle, can alıcı bir örnek vermek şart oldu: partiler yaz mevsimi gelince ne yapıyorlar? Şölen, eğlence vs. bu şölenleri nasıl yapıyorlar? Bazı sanatçı kılıklı tipleri davet ederek yapıyorlar. Tabi bedava bir davet değil bu. Halkın alın teri veriliyor, boş, bomboş sözler için. Üstelik halka da sorulmuyor, razı mısın diye! Biz kızınca da diyorlar ki: hayat bunu götürüyor, bu türleri getirmezseniz oy vermezler kardeşim, şimdi insanlar hareketli şeyler istiyorlar, eğlenmek istiyorlar. Yani şimdi ben ne diyeyim Allah aşkına? Sanat duayeni ilan edilmiş tipler bile (Özdemir Erdoğan gibi); bu tür kılıksız, çapsız ve bir değeri olmayan, bomboş laflarla höyküren çığırtkanları, sanatçı bozmalarını; batı kültürünü ülkemize pazarlayan reziller olarak tarif ederken bize noluyor Allah aşkına? Bir oy uğruna bu kadar rezilliğe katlanmak zorunda mıyız? Bırak oy almayıver. Ki zaten bu şekilde bozduğun ve yozlaştırdığın insanlardan gün gelecek tek bir oy bile alamayacaksın ve üstelik kendi kendinin urganını da hazırlamış olacaksın. Hiç kafan basmıyor mu behey ahmak? Yazık değil mi bu vatanın gençliğine? Yazık değil mi milletin kutsal alınterine? O kadar kaliteli ve şahsiyetli sanatçısı var bu ülkenin ve milletin. Bari onları çağır. Neymiş onlar halkı eğlendirmiyormuş. Ulan senin halk dediğin kim? Bırak eğlenmeyen eğlenmesin, çeksin gitsin ve sana oy da vermesin. Bakalım kazanıyor musun, kazanmıyor musun? Sen kimlikli ve kişilikli, bilinçli ve şuurlu bir halkın var olması için mücadele vereceğine, şerefsizce ve adice oy hesabı yapıyorsun ve kültürsüz, kişiliksiz, kimliksiz, bilinçsiz, şuursuz bir halk var ediyorsun. Sen insan mısın be? Sen Müslüman mısın be? Sen Türk müsün be? Bence sen, aşağılık ve alçak bir hiçsin! Kendi kafana ve kalbine kurşun sıkan bir malsın!
Herkes kendini düşünüyor ve tekerine taş değmesin istiyor. Kendi zengin olsun, dünya malına sahip olsun ve rahat yaşasın da diğerleri ne yaparsa yapsın umurunda değil. İşte günümüz insanı böyle ve onu bizler kendi ellerimizle bu hale getirdik ve getiriyoruz maalesef. İnsanlarımızı kendi ellerimizle yok ediyoruz, ateşe atıyoruz. Konserlerde milyarlarca lirayı, halkın alın terini iki üç tane züppeye, aşüfteye, batı kültürünün rezil borazanına veriyoruz. Oysa verilen para ortak hazineden ve kimsenin buna hakkı yok. Böylece gençliği de tedricen yozlaştırıyoruz. Yazık ediyoruz. Hem bozuyoruz hem de düzeltmeye çalışıyoruz ne kadarda aşağılık insanlar olmuşuz. Madem düzelteceksin niye bozuyorsun, madem bilerek bozuyorsun niçin düzeltme derdindesin. Sahtekâr ve şerefsiz olmuşuz iyice. Göz göre göre gençliğin ruhunu çalıyoruz. Evlatlarımızın katilleri oluyoruz. Onları diri diri yakıyoruz. Bir gençlik yozlaşıyor bozuluyor maddi ve manevi değerlerine yabancılaştırılıyor, aciz ve zavallı bir av konumuna düşürülüyor. Bunu kendi ellerimizle yapıyoruz. Menfaat uğruna gençliğe kıyıyoruz. Tükenen gençlik, yarın zalim bir darbede, direnecek gücü kendinde bulamayacaktır. Bu asla unutulmasın ve üzerinde derince düşünülsün derim naçizane fikrimce!
Burada, sadece cemaatleri hedef almışsın, din düşmanlarına niye bişey söylemiyorsun diyemez kimse. Zira şeytan şeytanlığını elbet yapacak. Biz kendi sorumluluğumuzu ifa etmekle yükümlüyüz. Şeytanın ne olduğu zaten malumumuz. Bahse lüzum yok. Kimse böyle ucuz polemiklere sığınamaz ve kendini temize çıkaramaz. Suçluyuz ve bunu erkekçe kabul edeceğiz ki düzelmek ve düzeltmek için adım atabilelim.
Son tahlilde; ahlaksız olduğumuzu itiraf edelim ve düzelmeye-düzeltmeye çalışalım. Kuru bilgi sahibi olma derdinde olmayalım. Ahlak krizinden kurtulmak için gayret sarf edelim. Hayatın gerçek gayesinin; ahlaklı olmak, ahlaklı yaşamak olduğunun idrakine varalım. Bizi ahlakın kurtaracağına iman edelim. Bozmaya değil, yapmaya can atalım. Sahtekâr ve şerefsiz olmayalım. Ülkemizi, milletimizi, devletimizi, soydaşlarımızı ve dindaşlarımızı düşünelim. Davamızın ne olduğunu ve ne yapmaya çalıştığımızı düşünelim. Ahlaklı olalım!
TEFERRUAT:
BİR:
Sayın DEVLETİM! Artık Cemil Meriç’in, Nurettin Topçu’nun, Mehmet Akif’in kitaplarını ders kitapları haline getirmelisin. Hacı Bektaşi Veli’nin ‘’Makalatını’’ mutlaka okutmalısın. Hatta bu isimlerin kitaplarını muhakkak bedavaya dağıtmalısın. Sana sadık evlatlarını finansman ederek. Artık yaşam haline gelen kültürsüzlük devri kapanmalıdır ve kültürlü olma devrine geçiş yapılmalıdır tedricen. Bu ülkenin çocukları okumalıdır, okumaları için her şey yapılmalıdır. Kendi tarihlerini, kültürlerini, geleneklerini öğrenmelidir gençliğimiz. Bekamız ve payidarlığımız buna bağlıdır. Batı kültürünün esiri olmaktan korumalıyız evlatlarımızı. Kendi kendine yabancılaşmalarının önüne geçmeliyiz. Sayın DEVLETİM! Eğer acilen tedbir alınmazsa yarınlarımız tehdit altındadır, bunu bilmeliyiz. Gençliğimiz çürümenin eşiğindedir. Gençliğimiz fasılasız zehirlenmektedir. Gençliğimiz uyuşturulmaktadır. Gençliğimiz kendi kimliğine yabancılaştırılmaktadır. Dikkat etmezsek ve şimdiden tedbir almazsak yarın çok geç olacaktır!
İKİ:
Din insanı arındırır. Hayat kirletir, din arındırır. Nasıl kirli suyu arıtma cihazı ile temiz kılıyorsak, insanı da din ile temiz kılabiliriz. Sayın DEVLETİM! Bu gerçeği de çok iyi idrak etmeliyiz. Dini olmayanın geleceği de olmaz. Yemin ediyorum olmaz. Zira yarınları bahşeden dindir. Güçlü gelecek, güçlü nesil, güçlü devlet, güçlü millet, güçlü ülke ve temiz vatan dine bağlıdır. Ki bugünkü halimiz pür melalimiz şayet dinsizlik neticesinde oluşmuşsa, mevcut durumun tersi dinin garantörlüğünde oluşacaktır. Bunu görmemek için, anlamamak için, hissetmemek için; kör, kalpsiz ve beyinsiz olmak icap eder!
ÜÇ:
AVRUPA BİRLİĞİ de domuzların işine yarayacak. Bu ülkede bugüne kadar egemen olmuşların sultası devam edecek yine. Çünkü toplum bozulacak ve bozuk topluma ancak bozulmuş olanlar hükmedebilir. Temiz olanların hükmüne geçit vermez bozuk bünyeler. Dikkat edilmelidir! Uyanık olunmalıdır! Avrupa birliğine karşı çıkıyormuş numarası yapan bazıları aslında bal gibi de istiyorlar. Çünkü kendi istedikleri toplumun oluşması buna bağlıdır. Müslümanlara oyun oynanmaktadır. Müslümanlar akılı olmalıdırlar. Zira Avrupa Birliği denilen domuzlar diktatoryasından Müslümanlara zerre fayda gelmez. Müslümanlar kendi topluluklarını kurmalıdırlar bir an önce. Bütün Türk-İslam illeri birleşmeli ve her alanda kendi birliklerini kurmak için adım atmalıdırlar. Sayın DEVLETİM! Lütfen evlatlarını kirli oyunlara kurban ettirme.
DÖRT:
Siyonist yavrusu olan dağ fareleri tarafından kaçırılan vatan çocukları sağ-salim kurtarılmalıdır. Eğer başlarına bir şey gelirse şayet, bedeli en ağır şekilde ödetilmelidir. Ben istendiği takdirde kurtarılacağına inanıyorum. Çünkü bu tek taraflı bir iş değildir. Bu işin ucu kesinlikle bu tarafa dayanmaktadır. Alçakça bir ihanet gizlidir derinlerde. Çünkü dağda ki fareleri, ovadaki domuzlar oynatmaktadır; ovadaki domuzları da, sınır ötesinde ki şeytan oynatmaktadır. Bu işin içinde; Türk ve Kürt baronların eli vardır. Artık gerçekler görülmelidir. Ve hainlerin defterleri dürülmelidir. Türkler ve Kürtler hatta Aleviler; şeytanın emrinde hareket eden alçak baronların, ihanet şebekesinin tasallutundan mutlaka kurtarılmalıdırlar. Sayın DEVLETİM! Artık evlatlarının kardeşliğini zehirleyerek yok eden katilleri, alçakları, cellâtları ve soysuzları en ağır şekilde tecziye et ve onların kirli, kara, rezil tuzaklarını başlarına geçir.
BEŞ:
MADIMAK olayın da katledilen NESİMİ ÇİMEN niçin katledilmiştir acaba? Bunu çok iyi düşünmek icap ediyor. Hatta diğerleri niçin katledilmişlerdir? Bu katliamın Müslümanlara katkısı-zararı ne olmuştur? Bu katliamın Alevi kardeşlerimize zararı-faydası ne olmuştur? Bu katliamın ülke için faydası ve zararı ne olmuştur? Bu sorular üzerinde derince düşünmek şarttır. Zira gerçeğin kendini ifşası buna bağlıdır. Bu ülkede ki; Türk-Kürt-Alevi baronlarının şifresini çözersek, bu ülkede ki bütün alçakça, kahpece, domuzca tuzakların hepsini çözeriz. Sayın DEVLETİM! Lütfen halkına bütün gerçekleri açıkla artık. Ve milletimizin kardeşliğini bozarak, halkların kanını içerek, bu milleti, bu devleti(seni), bu vatanı zora sokan, bütün kirli ve karanlık şebekeleri çökert. Ve yekpare olarak, aydınlık, güçlü ve bağımsız-hür yarınlara merhaba diyelim, gülümseyelim.
ALTI:
Ekonomik gelişmeye güveniyoruz. Ekonomiyi her şeyin ilacı sanıyoruz. Oysa ekonomi bir yönüyle refah olsa da bir yönüyle felakettir. Bunu idrak edemiyoruz. Dengeyi sağlamalıyız. Maneviyatsız bir ekonomi büyük felaketin habercisidir oysa. Zenginleşelim derken, kimliğimizi, kişiliğimizi, geleneklerimizi ve değerlerimizi kaybetmemeliyiz. Ekonomi çökertilecek ve büyük darbe vurulacak. En azından bunu yapmaya çalışıyorlar; bu ülkenin, bu milletin ve bu devletin düşmanı olan soysuzlar, kansızlar ve siyonistin itleri. Acı zulümler yapılacak, zenginleşenler bela olacaklar. Aklımızı başımıza almalıyız. Maneviyatsız olmaz asla!
MÜSLÜMANLIK NERDE? BİZDEN GEÇMİŞ İNSANLIK BİLE...
Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile...
Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile!
Kaç hakikî Müslüman gördümse: Hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir!
İstemem dursun o payansız mefahir bir yana...
Gösterin ecdada az çok benzeyen bir kan bana!
İsterim sizlerde görmek ırkınızdan yadigar!
Çok değil ancak! Necip evlada layık tek şiar.
Varsa şayet, söyleyin bir parçacık insafınız:
Böyle kansız mıydı – Hâşâ – kahraman eslafınız?
Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdasına?
Benzeyip şîrazesiz bir mushafın eczasına,
Hiç görülmüş müydü olsun kayd-ı vahdet tarumar?
Böyle olmuş muydu millet can evinden rahnedar?
Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi?
Böyle adet miydi, bî-perva, yemek insan leşi?
Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan!
Hey sıkılmaz! Ağlamazsan, bari gülmekten utan!...
“His” denen devletliden olsaydı halkın behresi:
Payitahtından bugün taşmazdı sarhoş na'rası!
Kurt uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi,
Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.
Lakin aşk olsun ki, aldırmaz da otlarmış eşek,
Sanki tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek!
Kar sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı...
Hasmı, derken, çullanmışlar yutmadan son lokmayı!..
Bir hakikattir bu, şaşmaz, bildiğin üslûba sok:
Halimiz merkeple kurdun aynı, asla farkı yok.
Burnumuzdan tuttu düşman, biz boğaz kaydındayız!
Bir bakın: Hala mı hala ihtiras ardındayız!
Saygısızlık elverir... Bir parça olsun arlanın:
Vakit çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın!
Davranın haykırmadan nakûs-ı izmihlaliniz...
Öyle bir buhrana sapmıştır ki, zira haliniz:
Zevke dalmak şöyle dursun, vaktiniz yok mateme!
Davranın, zîra gülünç olduk bütün bir aleme,
Bekleşirken gökte yüz binlerce ervah, intikam;
Yerde kalmış, naşa benzer kavm için durmak haram!
Kahraman ecdadımızdan sizde bir kan yok mudur?
Yoksa: İstikbalinizden korkulur, pek korkulur!
MEHMET AKİF ERSOY---İSTİKLAL ŞAİRİ