İsrafil KUMBASAR, YENİÇAĞ
Bir ‘ortak’ düşünün.
‘Stratejik ortak’ ilan ettiği ülkeye karşı nerede bir ‘uluslararası tuzak’
varsa, altından hep o çıkıyor.
Stratejik ortağının ‘birlik ve bütünlüğünü’ hedef alan terör örgütüne el
altından destek veriyor, denetimi altındaki topraklarda kamplar kurup ‘silahlı
eğitim’ yapmasına göz yumuyor.
Ordusundan ‘çalınmış gibi’ gösterdiği patlayıcılar ve silahlar, terör örgütü
tarafından düzenlenen ‘bombalı ve silahlı eylemlerde’ ortaya çıkıyor.
Stratejik ortağının yanıbaşında, ebediyen ‘çıbanbaşı’ olacak yeni bir ‘terör
devletinin’kurulmasına zemin hazırlıyor. Teröre arka çıkan çapulcuları koruyup
kolluyor, ‘devlet başkanlığı’ protokolü ile ağırlıyor.
Teröre karşı mücadele yürüten askerlerin başına ‘çuval’ geçiriyor.
‘Sınırötesi’ operasyon taleplerine karşı çıkıyor, “Sakın ha, yoksa bizi
bulursunuz karşınızda” diye çıkışıyor.
Sabırların iyice taştığı anlarda, ‘aba altından’ sopa göstermek için sınırda
‘savaş uçakları’ uçuruyor.
Ama kimse kalkıp da sormuyor:
Bu ortak, stratejik bir düşman değil de nedir?
***
Bir ‘iktidar’ düşünün.
‘Mevcudiyetini’ stratejik ortağın verdiği ‘icazete’ borçlu. ‘Meşruiyetini’
kendisine oy veren kitlelerde değil de ‘okyanus ötesinde’ arıyor.
Mensupları, ‘şahsi menfaatlerini’, stratejik ortağın ‘emelleri’ ile tevhid etme
yarışı içerisindeler. ‘Delikten aşağıya süpürülme’ korkusu içerisinde,
stratejik ortağın dikte ettiği her talimatı, ‘gözü kapalı’ bir şekilde yerine
getiriyorlar.
İktidarın başı, nihai hedefi Orta Doğu’da ‘22 devletin sınırlarını’ değiştirmek
olan Büyük Orta Doğu Projesi’nin ‘Eşbaşkanlığını’ yapmakla övünüyor.
İktidar sahipleri, ‘Alt kimlik’, ‘Üst kimlik’, ‘Türkiyelilik’, ‘Anayasal
vatandaşlık’ kavramları ile ayrılık tohumları atarak, ‘Kürtçe’ televizyon ve
enstitüler kurarak, “Kürt sorununu tanıyoruz” diyerek, neredeyse ‘bitme’
noktasına gelmiş olan terör örgütünün yeniden ‘halk arasında taban bulmasına’
zemin hazırladılar.
‘Habur’da yol kazasına uğrayan ‘açılım’ ihaneti ile terörün dağdan ‘şehire’
inmesini sağladılar.
Ve terörü ‘özerklik ilanı’ noktasına getirdiler.
Ama kimse kalkıp da sormuyor:
Bu iktidar, stratejik bir işbirlikçi değil de nedir?
***
Bir ‘ülke’ düşünün.
Adeta ‘Bütün kaleleri’ zaptedilmiş, ‘bütün tersanelerine’ girilmiş ve ‘bütün
orduları’ hazır kıta halinde dağıtılmayı bekliyor.
Sözde ‘bağımsız’, sözde ‘bölge lideri’ ama, yanıbaşındaki bir ‘kukla oluşumun’
denetimi altındaki kamplara bile müdahale edemiyor.
Çünkü ülke, ‘strajetik ortak’ ile ona hizmeti misyon kabul etmiş olan
‘işbirlikçi iktidar’ arasında sıkışıp kalmış bulunuyor.
Elinde yetki tezkeresi bulunan iktidar, “Hele askerden bir talep gelsin,
ihtiyaç varsa Meclis olarak gereğine bakarız” diye topu taca atıyor.
Komutanları ‘Silivri’ tehdidi altındaki
ordu ise, ne yapacağını şaşırmış halde ‘suskunluğunu’ koruyor.
Ama kimse kalkıp da sormuyor:
Bu ülke, stratejik bir müstemleke değil de nedir?
***
Gelinen nokta, ‘kimin hangi safta durduğunu’ da iyice netleştirmiş
bulunuyor.
Bir zamanlar, ülkenin ‘masabaşı işgaline’ çanak tutan 1 Mart tezkeresine destek
verip ‘savaş tamtamları’ çalanlar, şimdi ‘sınırötesi’ operasyona karşı
çıkıyorlar.
Neymiş efendim? ‘Stratejik ortağımız’ ile karşı karşıya gelebilirmişiz?
Gelirsek geliriz, ne olmuş yani?
Eninde sonunda karşı karşıya gelmeyecek miyiz?
***
Türkiye Cumhuriyeti devleti, ‘emperyalizm’ ile karşı karşıya gelme temelleri
üzerine kuruldu.
Geleceği de ‘emperyalizm’ ile nihai hesaplaşma temelleri üzerinde
şekillenecektir.