Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Türk milleti has bir evladını kaybetti…
“Has” bir evlât derken; kelimenin her manâsıyla “HAS” demek istiyorum.
Ülkeye ve millete “sadakat” bakımından “has”…
“Karakter”, “mizaç”, “ahlâk” bakımından “has”…
Atalara, maziye “hayranlık” ve “sevda” bakımından “has”…
Bu milletin imanına, gelenek ve törelerine “saygı” ve “sahiplenme” bakımından “has”…
Ve nihayet, Türk milleti “kan” bağı bakımından “has” bir evlâdını kaybetti.
Necdet Sevinç’ini kaybetti.
Sadece bir olay, yazarlığa başlama vesilesi olan hikâyesi, milletin inançları hakkında onun ne kadar “has” ve “ hassas” bir evlât olduğunu kanıtlıyor.
Olay şu: 1944 Gaziantep doğumlu olan Necdet Sevinç, Gaziantep Lisesi son sınıf öğrencisiyken okul dergisine "Allah'ın olmadığını" yazan felsefe öğretmenine bir gazetede verdiği cevap sebebiyle okuldan uzaklaştırılır.
İşte, bu millet, öylesine “has” bir evlâdını kaybetti. O “has” evlât artık hakkın rahmetine kavuştu. Dünyadaki görevi ve çilesi bitti.
Bugün inanıyoruz ki, “yalan dünya”da çilesini dolduran Necdet Sevinç “gerçek dünya”da şadlık ve esenlik içindedir. Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun.
Necdet Sevinç, daima memleket ve milletin yüksek menfaatlerini müdafaa etti… Devlet-millet aleyhine olanları eleştirdi…
Kurşunlandı, bıçaklandı, yolu kesildi, sürekli takip edildi… Hakkında yüzlerce yıllık hapis talepleriyle davalar açıldı… Uzun yıllarını cezaevlerinde geçirdi…
Çünkü milletin “has” evladı olan Necdet Sevinç “devlet baba”nın “üvey” evlâdıydı.
Niçin?
Yazdığı, sadece yazdığı için…
Geriye dönüp baktığımız vakit, devletin ona “üvey evlât” muamelesiyle çok büyük bir haksızlık yaptığını görüyor ve kahroluyorsunuz. Dün yazılar ve kitaplar “bomba” olarak kabul ediliyordu. En ağır cezalar, muameleler yazarlara reva görülüyordu.
x x x
ÜVEY EVLÂT MUAMELESİ SÜRÜYOR
Peki, yazarlar dün üvey evlât muamelesi görüyordu da bugün artık “öz” evlat oldular mı?
Eh, iktidarlara yakın olanlar dün olduğu gibi bugün de makbûl evlâtlardır. İktidara uzaksanız yanmaya devam!
Bugün, halen 70 kadar yazar cezaevindedir.
Bugün, hâlâ, 2011 yılının Başbakanı kitapları “bomba” olarak nitelendirebilmektedir.
O Başbakan ki, kendisi de fikirlerinden dolayı, bir “şiir okudu” diye mahkûmiyet almış bir siyasetçi olduğu halde…
O Başbakan ki, sırası geldikçe Cemil Meriç’i övmekte, onun fikirlerinden istifade ettiğini ileri sürmektedir.
Öyleyse Cemil Meriç’in fikir özgürlüğü konusunda ne söylediğine bir bakalım. “Jurnal”de, Şöyle diyor merhum mütefekkir: Bu memleketin büyük faciası, en seçkin evlatlarının beynini ve kalbini itlere peşkeş çekmesi. Hükümetlerin birinci vazifesi düşüncenin kuduz köpek gibi kovalanmasını önlemektir. Halledilmesi gereken büyük dâvâ, bu topraklar üzerinde münevverin nefes alabilecek hale gelmesi.
Düşüncelerinden dolayı kovulanlara, kovalananlara, takip edilenlere, kurşunlananlara, zindanlara atılanlara selâm olsun!
x x x
ÜSTATLARDAN
Selâm sana hücrelerde benzi solan genç!
Selâm sana ey yılları heba olan genç!
İstikbalim gitti diye yaslanma sakın!
İstikbalin değil ruhun Tanrı'ya yakın!
O yalancı istikbale bir perde indir!
'Gerçek yarın' unutma ki bir gün senindir!
Hüseyin Nihal ATSIZ
Önceki yazılar