Doğu ve Güneydoğu’da insanın canını
acıtan gelişmeler almış başını gidiyor. Terör örgütü mensupları ve destekçileri
daha önceleri kırsal alanda asker ve polis gibi güvenlik birimlerini hedef
alır, taciz ederken, bu aralar gündüzleri bile o bölgede çalışan diğer devlet
görevlerini de hedef almaya başladı ve işin şeklinin değiştiği anlaşılıyor.
Artık namlunun ucunda kaymakamlar, hâkim ve savcılar, sağlık çalışanları,
öğretmenler, imamlar ve diğer kamu görevlileri var. Özellikle Şırnak, Hakkâri,
Batman, Van illerinde çalışan kamu görevlileri büyük sıkıntı içindedir. Eğer bir
görevli bölgedeki halkın diliyle konuşamıyor veya konuşmuyorsa çevreden tecrit
ediliyor ve yalnızlığa ediliyor.
Geçtiğimiz günlerde karşılaştığım ve Şırnak’ta
çalıştığını bildiğim bir öğretmen; öğretmenler odasında Türkçe konuşmaya
çekiniyoruz demişti. İnsanların olaya yaklaşımı nasıl diye sorduğumuzda, halkın
çoğunluğunun kendini BDP’ ye yakın hissettiğini, AK Partiye oy verenlerin de AK
Partinin Kürtlerin sorunlarına sahip çıktığını, çeşitli haklar verdiğini
düşünerek oyunu kullandığını söyledi. Bu durumda CHP’nin veya MHP’nin neden
buralardan oy alamadığı bir kere daha ortaya çıkmış oluyordu. CHP ne ise fakat
MHP’ye oy vermek oralarda her babayiğidin harcı olmasa gerek.
Güneydoğu illerinde devlet kurumlarında
Türkçe konuşmak nasıl yadırganır hale gelmişse, Türküm demek, Türk Bayrağı
asmak, taşımak da tahrik unsuru sayılmış ve adeta yasaklanır hale gelmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin bir parçasında, devletin ve bağımsızlığın bir sembolü
olan Türk bayrağı ayaklar altında, yerlerde ve çamurlara bezenmiş haldedir. Ama
bayrağa sahip çıkması gerekenlerin kılı bile kıpırdamıyor, hatta bayrağa sahip
çıkmaya çalışanlar da soruşturmaya tabi tutuluyor. Ondan sonra da çıkıp Türkiye
Cumhuriyetinin temsilcisiyim diye ortalarda dolaşacaksınız. Beyler bunda bir terslik
yok mudur sizce?
Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve
beraberliğini, ülkenin bölünme kabul etmez bütünlüğünü, bayrağını ya adam gibi
koruyacak kollayacaksınız, ya da adam gibi çekilmesini bilecek ayrılacak,
emaneti ehline teslim edeceksiniz. Hakkari-Esendere Gümrük Kapısı çapulcular
tarafından işgal edilip, polis tartaklanıyor, Türk Bayrağı indiriliyor kimsenin
kılı kıpırdamıyor. Hakkâri’de sivil kıyafetli polis ve asker sokak ortasında
gündüz gözü kurşunlanıyor, şehit ediliyor yine kimsede ses yok. Van-Başkale’de yol
boyu güvenlik uygulamasında askere bomba yağıyor, sonrasında otomatik
silahlarla tarama yapılıyor ses yok. Diyarbakır kırsalında bir sağlık memuru ve
iki asker kaçırılıyor yine ses yok. İşadamı kaçırılıyor, işyerinden haraç
toplanıyor tık yok. Çapulcu Bingöl’de yok kesiyor, adam kaçırıyor, PKK
propagandası yapıyor duyan yok.
Diyarbakır’da devletin kurumlarının
gözünün içine baka baka özerklik ilan edilir, ayrı meclis, ayrı dil ve bayrak
talepleri dile getirilirken vur patlasın çal oynasın hesabına yatanlar; güney
komşumuz Suriye’de meydana gelen olaylar nedeniyle ayağa kalkıyor, akıl
öğretmeye çalışıyor, orada olup bitenler için “bizim de iç işimizdir” çıkışına
kalkışıyor. Kendi sorumluluk alanında sivil insanlar sokak ortasında
kurşunlanır, katledilirken seyreden kaymakamlar, valiler, İçişleri Bakanı,
hatta Başbakan istifa denilen onurlu bir davranışı düşünemez, yerine
getiremezken, başka ülkelerin Bakan veya Devlet Başkanlarını istifaya davet
etmek ne kadar doğru bir davranış takdirini size bırakıyorum.