Bunlara inanmayın. En ufak bir temayül dahi göstermeyin bunlara. Mazileri karanlık, varlıkları şaibeli, yaşamları süfli, karakterleri müptezel, fikirleri fasit, mutantan tarihi reddedecek kadar alçak, değerleri çiğneyecek kadar soysuz, kendi insanına, dinine, milletine küfredecek kadar şerefsiz, pespaye ve köksüz güruhlardır bunlar. Hatta Atatürk’ü bile menfaatlerini temin yolunda istimal edecek kadar aşağılık ve mürai tiplerdir. Hepsi birer menfaat şebekesidir. Bunlar, asparagaslarla sütunlarını doldurur, salyalarını akıtırlar. Ne düşüncelerinin, ne haberlerinin aslı, asaleti ve mesnedi vardır. Ne de kişilikleri güven verir. Çamur at izi kalsın mantalitesiyle hareket ederler. Bilinçaltlarını bir ortaya çıkarsanız gizli kalmış bütün gerçekleri kâmilen deşifre edersiniz.
Bunlar filhakika, dine, dile, vatana, millete, devlete, bayrağa, marşa, tarihe, orduya, emniyete, kültüre, özbenliğe, maddi ve manevi bütün değerlere düşman olan ve sevgili ülkemizin soylu insanlarının da bu ulvi değerlere yabancılaşmasını ve düşmanlık gütmesini arzulayan, peyk ruhlu, batının amansız mukallidi zavallı ve iğrenç mahlûklardır bunlar. Emerson’un ‘’taklit intihardır’’ umdesince son çırpınışlarını yapmaktadırlar. Zira bu fosilleşmiş kara vicdanlı, kara kalpli yaratıklar tarihin karanlık mezarlarına gömülmek üzeredirler.
Ey halkım! Artık uyanmak ve kendi kaderini kendi ellerine almak zamanıdır zaman. Biz kimiz, künhümüz ne, niçin varız ve ne yapabiliriz diyerek silkinip ayağa kalkma zamanıdır. Mustafa Kemal ne diyor; ‘’Türk çocukları atalarını tanıdıkça daha iyi işler başarmak için kendinde kuvvet bulacaktır.’’ Her lahza müteyakkız olmak vaktidir. Okumak, öğrenmek, bilmek, anlamak, direnmek zamanıdır. Toplum olarak, düşmanlara ve sinsi oyunlarına inat, alternatifler bulma, imkânlar keşfetme ve boykota sarılma anıdır. Paçavralara mukaddes alın terimizi akıtmama anıdır. Kendimizi tanıma, bilme ve kendimiz olma demidir dem. Bu kimliksiz, kişiliksiz, şahsiyetsiz tipleri iyi tanı halkım.
Bunlar, muayyen odakların direktifleri ile hareket eden, onların emirlerine müheyya yalaka tiplerdir. Dış odakların müzaheretiyle palazlanarak, ülkemizin ve milletimizin mukadderatında söz sahibi olmaya yeltenecek kadar şirazesinden çıkmış ve terakki etmiş bu şer şebeklerine haddini bildirin.
Toplumu, sefil iftiraları ile manipüle etmeye tevessül eden, birlik ve dirlik bağını bozan güdümlü beyinlerdir bunlar. Yazılı ve sözlü toplumsal araçlarında ahlak nedir bilmeyen, kadın eti pazarlayan, sefahati teşmil ederek toplumsal dokuyu dinamitleyen, fasit fikirleri zımnen zerk ederek genç dimağları zehirleyen ve tagayyürata uğratan acayip hilkat garibeleridir bu tipler. Toplumsal bunalımlar, ekonomik krizler çıkararak varlıklarını idame ettiren vampirlerdir.
Tanı bunları ey halkımın çocukları, tanı da büyü. Ahmet Arif’in tabiriyle ‘’engerekler ve çıyanlardır’’ bu sefiller. Aşınıza ve ekmeğinize göz koyanlardır. Bunları tanımadan büyüme ey soylu halkımın muazzez nesli. Bilakis, tarihinle, dininle, dilinle, vatanınla ve bütün değerlerinle türap olmak üzeresin. Bunları sana nasıl tanıyacağını söyleyeyim mi? Yüce ve eşsiz kitabını derinlemesine idrak ederek, sünneti idrak edip yaşayarak, gençliğe hitabeyi gerçek ve gizlenen manasıyla idrak ederek, kelime kelime yutarak, anlayıp deşifre ederek ve dahi yaşadığın zamanla birebir değerlendirip yorumlayarak tanıyabilirsin.
Bu soysuzlar, gençliğe hitabeyi, bu vatanın gerçek sahiplerine düşman olman için kullanacaklardır, asla aldanıp inanma bu şerefsizlere. İstirham ediyor, adeta yalvarıyorum lütfen oku ey genç nesil. Önce yüce kitabını. Büyük ve Bağımsız Türkiye için biteviye say et. Hedef: Tam Bağımsız Türkiye… Hep ileri… Oku ve düşün…
Çok Önemli Dipnotlar:
1.Sevgili ve canımız ülkemiz, güzel ve cennet vatanımız Türkiye’miz dehşetli bir sadme yaşamaktadır. Netameli ve vahim bir süreçten geçiyoruz. Dipten gelen değişim dalgasının travması yaşanmaktadır. Akredite duvarlarının dehşetli sarsıntılarla toz olduğu bir dönemin içindeyiz. Daha eşit olanların eşitliklerinin yitip gittiği dönemleri yaşıyoruz. Herkesin eşit olduğu devrilere evriliyoruz. Daha özgür ve daha adil bir yaşamın ihtiyaç olacağı ve şiddetle talep edileceği bir siyaset sürecine giriyoruz. Artık vesayetçilik devri, ikmal oluyor. Artık pastanın herkesçe ortak şekilde paylaşılacağı ya da paylaşılmak isteğinin daha özgür ifade edileceği dönemlere giriyoruz. Karanlığın perdesi iniyor ve karanlıktan ve karanlığın korkusundan nemalananlar toplum tarafından peyderpey ekarte ediliyorlar ve bu süreci siyaseten destekleyenler toplumca kabul görüyorlar. Taşı yerinden kımıldatanlar birileri tarafından ne kadar tehlikeli görülse de toplum tarafından onore edildiği muhakkaktır. Zira toplum artık ağır uykudan uyanıyor. Bunu değişen dünya ve değişen ihtiyaçlar ve değişen iletişim araçları tetikliyor. Herkes gardını bu değişime göre almak zorundadır. Yoksa kaybetmesi mukadderdir.
2.Bugüne kadar bu toprakların çocuklarının iradesi haricinde oluşturulan muayyen siyasetler bu toprağın mayasına aykırı bir kültür oluşturdu ve bu kültürü muayyen araçlarla toplumun hücrelerine zerk etti. Kültür toplumsal baz da tolere edilip yaşama geçirilince de vakıa bireye sirayet etti. Böylece bütün toplum dikte edilen kültürle beslendi, boyandı. Bu meyanda temel ilke ve değerler bu yapay kültürün gölgesinde kalarak terk edilmeye yüz tuttu. Böylece toplum tedricen öz bünyeye yabancılaştı. Ama sindirme tam olmadı. Çünkü sindirim siteminin geçiş yollarına yerli virüsler barikatlar kurmuşlardı. Fakat, bireylerde, bugün yarı sindirilmiş bu yapay kültürün etkisi hala sürmektedir ve bireysel yaşamda etkisini göstermektedir. Bu durum toplumu devasa bir kültürel çoraklığın mahkûmu kılmıştır. Her türlü yerlilik yok olma süreciyle baş başa kalmıştır. Büyük ülküler iflas etmiştir. Bilim bu toprakları terk etmiştir. Besinsel göç yaşanmıştır. Karanlığın ve esaretin travması ağır olmuştur. Yaratıcı fikirler üretmek hayal olmuştur varsa da boğulmuştur. Toplum tüketim kültürünün kölesi olmuştur. Sürekli tüketen bir kalabalık haline gelmiştir. Başkalarının ürettiğini tüketen tufeyli yaratıklar haline getirilmiştir bilinçli olarak asil milletimiz. Zevkperestlik ve moda gençliği esir almıştır. Özbenlikten uzaklaşma özgüven sorununu tevlit etmiştir. Özgünlük yok olmuştur. Zira bünyeyi kaplayan kıskançlık özgünlüğü boğmuştur. Özgün olmaya sevdalı ve bu yolla kalıcılaşmaya müptela karakterler dışlanmıştır. Dolayısıyla, muayyen odaklar ve karanlığın korkusundan nemalanan tufeyliler, toplumda büyük beyinlerin ve yüce fikirlerin doğma şartlarını imha ederek kültürel çöküşe start vermiştir.
3. Bir yaşam iki seçenek üzerinde şekillenir. Hak ya da Batıl. İnsanlık bugün bu öz temellerden uzaklaşmıştır ya da uzaklaştırılmıştır bilinçli olarak. Zira bütüne hükmetmek yürek ister. Ama parçaya hükmetmek herkesin işi olabilir. Ki resim aşikâr. İnsanlık bugün ara düşüncelerin esiri olmuştur. Ya da gri renklerin. Yaşamları belirleyen ideolojiler yani deli gömlekleri olmuştur. Binaenaleyh her şey giriftleşmiştir. İnsanlığın derin çözümsüzlüğünün ve ebedi esaretinin, son bulmaz zilletinin sebebi budur kesinlikle. Her şeyin netleşmesi toplumların yararınadır ama karmaşıklaşması ise toplumları sömüren kan içici vampirlerin işine gelir. Adaletsizliğin, hürriyetsizliğin derin sebebi budur. Birazcık akledersek sırrı çözmek zor değildir. Ama öz değerler ve öz kaynaklar eksenli bir akledişle. İnsanlık aidiyet diye adeta çıldırmıştır. Ve bu çıldırma ara düşüncelere aidiyet çıldırmasıdır. Ki ne acı ve boş bir çıldırmadır. Zira olayın görünmeyen tarafıyla esaretin kucağına girme çıldırmasıdır haddizatında. Ama bunu göremeyecek kadar körleştirilmiş ve cahilleştirilmiştir insan ve insanlık. Tek başına yaşamı beceremeyeceği korkusu yürekleri sarmıştır ve böylece esaret tatlı gelmiştir. Aklın ürünü olan kaideleri kabullenmesi ve ona uygun bir yaşam tayin etmesi insana kolay gelmiştir. Zira aksi ağır sorumluluklar (hakikatte çok kolay ama nefise zor gelince ağır telakki ediliyor) getirmekte, her an yaşamsal hatırlatmalarla bireyi derinden derine uyarmaktadır. İnsanoğlu ise nankör, zalim ve cahildir. Binaenaleyh işine geleni yani kolayı tercih etmektedir. Bu ise çok vahim ve netamelidir. Ağır ve olumsuz neticeler vermektedir. Ama dünya sevgisi gönülleri kaplamış, gözleri kör etmiş, beyinleri dumura uğratmıştır. Bir de egemenlerin korku imparatorluğu bunun üstüne tuz biber olmuştur. Emperyalizmin işine yaramıştır bu fasit daire. Bu durumun idamesi için her nevi aracını ve taşeronunu sınırsızca kullanmıştır. Belirsizlik çok kötüdür. Kahredicidir, çıldırtıcıdır, umutsuzlandırıcıdır, hayalleri ve rüyaları akim bırakıcı, idealleri sıfırlayıcıdır. Tarafsızlık sömürünün can damarıdır. Bu kaosu ve kaostan kaynaklanan aşağılık sömürüyü netleşerek ne netleştirerek bitirelim. Hakkın saflarında batıla karşı hizaya geçerek. Yani karanlığın perdesini indirip ebedi esarete nokta koyarak. Yani öze dönerek. Yani kendimiz olarak. Tekrar yerlileşerek. Yerli gözükenlerin perdesini indirerek. Yegâne ideoloji olan ve ebedi özgürlüğün sigortası olan, gerçek adaletin yaratıcısı olan, yüce birliğin teminatı ve mayası olan İslam’ı benimseyerek ve yaşama dönüştürerek ve bu ideolojiyi de saf ve berrak membaından öğrenerek, içselleştirerek. Allah ile aldatanları iyi tanıyarak.
4. ‘’Aynı adamlar, aynı çakallar hem öldürüyorlar hem de anıtı başında nutuk çekiyorlar. Bir ölüyü şana şerefe boğuyorlar ki, bir başkasının hayatını zehir etsinler.’’ Jean Pul Sartre. Evet, sevgili ülkemin soylu ve kıymetli evlatları! Muayyen bir tarihi süreçteki karanlık ve faili meçhul olayları nazar-ı dikkate alarak bu sözleri bin defa okusak azdır. Zira her şeyi gün gibi açık edici bir iksire sahiptir. Karanlık yüzlü kahpe cellâtları ve o cellâtların ağa babalarını nasıl da sarih olarak tarif etmiş elin oğlu, hem de bir sözle bir devrin özünü, derinliğini açık edivermiş. Takdire şayan harbiden. Teşekkürü hak etmiş. Ve bizde hak ettiğini verdik. Yani teşekkür ettik. İsmini duyurduk. Bugünkü süreçte malum olaylara bu söz minvalinde bakarsak olayları daha iyi ve derin olarak idrak ederiz ve bu toplumun evlatlarını birbirlerine düşman etmeye yeltenerek sömürü çarkının dönmesini sağlayan fosilleşmiş tipleri de tanırız net olarak. Korku imparatorluğuna da son noktayı koyarız. Belleğini yitirmeye yüz tutmuş toplumlara dipdiri bir bilinç ve bu bilinç minvalinde sağlam bir bakış açısı kazandırırız hem de. Şunu kesinlikle ama kesinlikle bilelim ki; bulunduğu kulvarda aykırı diskurlar üreten, samimi olan, toplumda bütünleşmeyi sağlayıcı bir işlev gören, tefrikayı yok edici retorikler ortaya koyan, ve gelecekte kaos ve kan pompalayıcıların işlerine sekte vurabilecek çapta olan şahsiyetler bulundukları ortamlar-ca hep tehlikeli telakki edilmişlerdir ve bir şekilde ortadan kaldı-rılmaya çalışılmıştır ve ortadan kaldırıldıklarında ise ihale Müslümanların üzerinde kalmıştır ve böylece bir taşla birkaç kuş vurulmuştur. Yukarıdaki sözü bu minvalde okur ve şu anki süreçte anımsanan olaylar bu minvalde değerlendirilirse karanlıklar gün gibi ışıyacaktır.
5. Düşüncelerin, sınırları tayin edilmiş muayyen bir vatanı yoktur. Bu yüzden düşünceler sınır mınır takmadan özgürce uçuşurlar oradan oraya. Her ülke, her insan yüreği, her insan beyni vatanıdır düşüncelerin. Bu yüzden düşünceye gem vurmak isteyenler korkaklar ve sefillerdir. Ve hep kaybediştir bu tufeylilerin sonu. Sevmediğin düşünceye karşı düşünce üreteceksin arkadaş. Boğmaya yeltenmeyeceksin düşünceyi. Zira düşünceyi boğmaya yeltenirken bil ki terakkiyi, bağımsızlığı, yaratıcılığı boğuyorsundur ve tereddinin mahkûmu oluyorsundur ağır ağır. Ve boğuluyorsundur kendi ürettiğin karanlıkta. Kucağına oturuyorsundur esaretin fark etmeden.
6. Bu dünya da bütün fiyakalar burjuvazi içindir. Umutlar, rüyalar, hayaller ve en güzel düşler burjuvazi için. Ve duygulanımların her nevi onun için. Emekçinin her düşüncesi gerçekleştirilememek üzeredir. Tatlı bir avuntudur. Zira gerçekleştirebilecek ne zamanı ne de sermayesi vardır. O hep çalışacaktır. Evlatlarına bir dilim ekmek götürebilmek için. Sevgili eşini, asil ve onurlu sevgilisini mutlu edebilmek için. Dinlenmeye hakkı yoktur onun. Zira onun dinlenmesi demek aklına tehlikeli fikirlerin üşüşmesi demektir. Fikirlerin üşüşmesi ise yalandan üretilmiş sahte saltanatların sallanması demektir. Öyleyse dinlenmek tehlikelidir. Burjuvazi hayal kurar ve yaşar kurduğu hayalleri. Emekçi ise hayal kurar ve şaşar kurduğu hayallere. Çünkü kurduğu hayaller boyunu aşar. Öyleyse hakkımız ola bir yaşam için direnmelidir. Çalınan umutlarımızı geri almak için direnmelidir. Uçup giden hayalleri geri çağırmak için direnmelidir. En güzel düşleri kurabilecek zamanı yaratmak için direnmelidir. Mukaddes ve onurlu sevgililerimizin hayallerini gerçekleştirmek ve onları dünyanın en mutlu ve mesut insanları kılmak için direnmelidir. Biricik canlarımız, gözbebeğimiz ve davamızın yarınlarda bayrağını taşıyacak onurlu evlatlarımızın yüce yaşamları için direnmelidir. Direnişin olmadığı yerde zulüm, sömürü ve esaret vardır. Uçup giden her nevi güzelliğin ardından çaresizce bakakalmak vardır. Kafka ne diyor: ‘’evet umut var, çok umut var, ama bizim için değil’’ gerçekten de öyle değil mi? Umutlar hep daha eşit olan komprador burjuvazi ve bürokratik uşakları için değil mi? Emekçiler, yitik düşler ülkesinde, karanlığın koynunda ölüm üreten, korku emziren ve umut çalan söylemlerin, söylevlerin tükettiği umutlarla yaşama tutunmaya çalışmaktadır.
7. Bu ülkede Müslümanlar hep sindirilmiştir. O hep ezilmiştir. Haddizatında her fraksiyonun harbi sözcüleri hep ezilmiş, sindirilmiştir. Eziktirler. Başkaldırmak, dik durmak, hakikati haykırmak haram edilmiştir Müslüman’a. Haddizatında harbi adamlara. Hâlbuki bu tür yaşam hem Müslüman’ın hem de harbi sözcülerin en temel haklarıdır. İnsanca yaşamanın sigortasıdır. Ama statükonun yarattığı korku ortamı zehir etmiştir özgün ve onurlu yaşamı onlara. Ama statükonun maskesi ardına gizlenen sahte insanlara gizli bir ayrımcılık tanınmıştır. Bu özellikle kurumsal solculuk gömleğini giymiş olanlarda belirgin hale gelmiştir. Bahusus Mustafa Kemal’in ardına saklanan solcularda bu durum sarih olarak tebeyyün etmiştir. Böylece bu tipler olduklarından farklı gösterilmiştir. Kitleselleşmesi kolay olmuştur bu yüzden bunların. Yani olaylar perde önünde cereyan ettiği gibi değildir. Bunlar her zaman, her durumda başkaldırabilmiştir ve topluma pervasız ve cesur olarak sunulmuştur. Toplumda bunlara karşı bir sempati zuhur etmiştir. Hak savunucusu pozisyonunda olmuşlardır. Ve kitleler ezilenlerin ve sömürülenlerin savunucusu olarak bunları görmüştür göz önünde. Ama gerçekte hep yalandır. Zira bunlar derinlerdekilerce korundukları içindir ki, bu kadar pervasız ve cesur olabilmişlerdir. Ama hak arayan bir Müslüman ya da başka düşüncelerin harbi insanları oldu mu hep tepesine vurulmuştur ve onlar da fazla cesaret edememişlerdir hak aramaya. Toplum da onları korkak ve zavallı olarak burjuvazinin destekçileri olarak telakki etmiştir. Hülasa, bir düşünceyi erkekçe ve harbice aslına uygun savunmak ağır bedeli gerektirdiği için insanlar haklı olarak ürkmüşlerdir. Ama artık bu sahteliklere karşı derinlerden ve dipten gelen bir isyan zuhur etmiştir şu zamanda. Yani insanlar bıkmıştır sahteliklerde. Zira insanlar sahtelikler ardında yaşama sevincinden ve yaşamın sunduğu natürel zevklerden mahrum kalmıştır. Umutları çalınmış, mutluluğu boğulmuştur. Adalet ve özgürlük hayal olmuştur. Sefaletin şarkısını söylemek kader olmuştur sanki.
8. Bugünkü siyasi açılımlar umut vermektedir. Zira sığ siyasetten gına gelmiştir. Artık üreten siyaset revaçtadır. Umutlar sunan, hayaller kurduran ve bu hayalleri yaşama olanaklarını sunan siyaset ışık olmuştur. Bazı siyasilere soruyorum acı çığlıklarla: niçin özgürlüğe ve adalete dair güzel düşleriniz yok? Niçin hep adalet ve özgürlük yoksunu retorikler üretiyorsunuz? Özgürlük ve adalet sunan sistemler vaat edemeyen siyasetler artık tükenmeye, yok olmaya mahkûmdur bunu biliniz. Biliniz ki bu ulvi değerlerden mahrum olanlar insan olamazlar ve bu değerleri soluyamayan toplumlar yaşam sevinci duyamazlar. Sevgili ülkemin aziz insanlarını, insanı ve insanca yaşamı boğan, yaşamın sunduğu natürel zevkleri zehirleyen, insani yaşam serüveni içindeki en gerici ve ilkel oluşumlara karşı birliğe davet ediyorum. Artık bizi temsil yetkisini verdiğimiz yöneticileri bu konuda uyaralım ki kısır ve yoz bir yaşamın mahkûmu olmayalım lütfen. Ulvi ve yaşam sevinci bahşetmeyen, varlığını başkalarının yokluğu üzerine oturtanlar varolmayı hak etmeyenlerdir. Kendi iradesi ve beyniyle ekarte edemediğini, hukuku katletmekten zevk alanlara ekarte ettirmek yoluna gidenler tarihin görüp görebileceği en zavallı ve sefil mahlûklardır. Yaşama sevincini boğan ve yaşamın sunduğu natürel zevkleri zehirleyen tufeylilerdir. Artık bu tür ilkelliklere son verilmelidir. Ve bu topraklar üzerinde özgürce bir yaşama start verilmelidir. Artık Allah ile aldatmaya, Mustafa Kemal’in ardına saklanarak sahtekârca siyaset etmeye, vatan retoriği ile siyaset etmeye bir son verilmelidir. Ve hizmet üretilmeli, herkese ürettiği hizmet kadar, sunduğu özgürlük kadar, dağıttığı adalet kadar değer verilmelidir. Ve muayyen değerler üzerinde, ortak değerler ekseninde siyaset son bulmalı, adalet ve özgürlük üzerinden siyaset edilmelidir. Artık insanca bir yaşam istiyoruz. Belli kavramları papağan gibi tekrarlayıp oy avcılığı yapmanızı değil kesinlikle.
9. Güçlü ve kalifiye elemanlardan müteşekkil bir milli istihbarat kuramayan devletler uzun süreli yaşayamazlar. Her zaman tehlikelere açık olurlar. Azami dikkat gösterilecek bir durumdur bu. İstihbaratlar içe değil bahusus dışa yönelmelidir. Kendi halkına karşı kullanılan istihbarat istihbarat değildir. Akıllı olmalıyız. Devlette akıllı olmalıdır. Halkını özgür bırakıp kenardan izlemelidir izleyecekse bile. Halkını boğmamalıdır. Halkı boğulan bir devlette varlığını uzun süre idame ettiremez bu sarf-ı nazar edilmemelidir. İstihbarat kesinlikle toplumun varoluş dokularına aykırı teşekkül etmemelidir. Toplumun değer yargılarıyla bağdaşmalıdır. Farklılıkları gözetleyici ve koruyucu olmalıdır. Ama birlik ve bütünlükten de taviz vermemelidir. Entelektüel düzeyde olmalıdır. Her yerde hazır ve nazır olmalıdır. Etkili elemanlara sahip olmalıdır. Toplumu motive edici retorikler üretmelidir. Toplumsal bağları kuvvetlendirici bir işlev görmelidir. Kesinlikle diğer istihbarat birimlerine açık olmamalıdır. Ülkenin dört bir yanında aktif birimleri olmalıdır. Çok güçlü bir iletişim ağına sahip olmalıdır. Her an bilgi akışı yapabilmelidir. Zira güçlü ve kudretli bir devlet güçlü ve kudretli bir istihbaratın varlığına bağlıdır. Özellikle CIA ve MOSSAD gibi uluslar arası boyutta işlev görev ve netameli durumda olan istihbaratlar konusunda çok dikkatli ve tetikte olmalıdır. En önemlisi de toplumlarının varoluş kodlarına uygun olmasıdır ve tüm toplumca kabul görmesidir. Bilakis o toplumda huzur ve güven mumla aranır. Bu ise netameli felaketlerin habercisidir. Milli bir istihbarat yapılanması çok önemlidir. Bugün istihbaratımızın içine CIA ve MOSSAD elemanlarının sızması ihtimal dâhilinde olabilir. Bu kaotik süreç bunun için çok müsaittir. Tetikte olunmalı ve azami dikkat edilmelidir. Bu hem emniyet teşkilatımız hem de jandarma teşkilatımız için çok mühimdir. Hiçbirisi birbirinden bağımsız değildir ve olmamalıdır. Eşgüdümlü bir çalışma çok önemlidir. Her şey güçlü, bağımsız ve özgür Türkiye içindir. Ve büyük, bir ve hür bir toplum için. Lütfen dikkatli olalım. Netameli bir süreç içindeyiz. Milli istihbarat teşkilatı asla ve kata hoşgörü ve diyalog dikenlerinin inisiyatifine bırakılmamalıdır. Bu vahim neticeler doğurabilir. Hassas kurum netameli istihbaratların kucağına kayabilir. Ve ileride samimi dindar vatanseverlere karşı kullanılabilir. Bu toprağın çocukları derinden zulümlere maruz kalabilir. Komşu ülkelere saldırılarda mukaddes topraklarımız üs olarak kullandırılabilir. Zira bunlar ılımlı ve bazıları radikal ya güya. Ve hani Ortadoğu da söz sahibi olmak için ABD ile teşrik-i mesai yapılmalı ya. Hafazanallah.
10. Artık siyasete kalite gelmesi gerekiyor. Onurlu hareketler tezahür etmelidir seviyeli bir yaşam ve siyaset için. Onurlu bir İslami hareket, onurlu bir Sol hareket, onurlu bir Milliyetçi hareket gerekiyor. Ciddi retorikler üreten. Adalet ve özgürlük sunan. Yaşama sevincini kısır söylemlerle boğmayan. Aldatmayan. Yaşamın sunduğu zevkleri zehirlemeyen. Muayyen retoriklerin ardına saklanıp insanların zaaflarını suiistimal ederek oy avcılığına yeltenen hareketlerden bıktık. Bugünkü sol sırtını resmi ideolojiye dayamış ve bunu da insanları sınırlamak ve özgürlüklere darbe vurmak için kullanan ve aslında kendisine dayandığını iddia ettiği şahsı bile reddeden ve derin bir bukalemunluk sergileyen bir soldur. Özgürlükten ve adalet ülküsünden behresiz bir sol. Her şeyi kendisine layık gören ve emekçiyle asla bir rabıtası olmayan bir sol. Dine muhalif, vatana mesafeli, toplumun varoluş kodlarıyla barışık olmayan bir sol. Dolayısıyla toplumca kabul görmeyen bir sol. Hizmet üretemeyen bir sol. Milliyetçilere ve İslamcılara faşist ve dinci yaftası vurmakla oy avcılığı yapan ve kitlelerini aldatan bir sol. Bugünkü milliyetçilikte aynı bu sol gibi sığ ve kısır. Münhasıran vatan-millet-bayarak retoriği üzerinde siyaset yapan bir milliyetçilik. Vatan düşmanlığı millet düşmanlığı yapanlardan nemalanan bir milliyetçilik. Hizmet üretemeyen, adalet ve özgürlük sunamayan, birleştiremeyen bir milliyetçilik. Kuru vatan savunuculuğu yapan bir milliyetçilik. Yaşama sevinci sunamayan, yaşamın sunduğu zevkleri zehirleyen bir milliyetçilik. Kapitalizme darbe vuramayan ve vuracak söylem ve hizmet üretemeyen bir milliyetçilik. Muhaliflerine ümmetçi ve komünizm yaftası vurarak oy avcılığı yapan bir milliyetçilik. Bugünkü İslamcılık aynı şekilde diğerleri gibi belli değerler üzerinden oy avcılığı yapan bir İslamcılık. Gerçek dini örten ve dini afyon niyetine kullanan bir İslamcılık. Gerçek dinden behresiz bir hareket. Hizmet üretmeyen, özgürlük ve adalet sunmayan bir İslamcılık. Diğerlerine dinsiz ve ırkçı yaftası vurarak çoğalan ve oy avcılığı yapan bir İslamcılık. Adalet ve özgürlük sunamayan, yaşama sevincini boğan, yaşamın sunduğu zevkleri zehir eden bir İslamcılık. Yeşil kapitalizme soyunmuş bir İslamcılık. Yani hepsi birbirinin aynısı, hepsi birbirini tekrarlıyor. Bir farkları yok haddizatında. Yazık yazık yazık. Ama artık halk aldanmıyor. Halkın daha yüce talepleri var. Halk onurlu bir yaşam istiyor. Halk yaşam sevinci duymak istiyor. Ürettikleriyle doldurduğu ambarların anahtarlarını istiyor. Emeğinin karşılığını almak istiyor. Gülmek istiyor. Ve ağlamak özgürce. Yani anlamlı yaşamak istiyor. Her şeyi asilce ve layıkıyla yaşamak istiyor. Unutulmak, avutulmak, kandırılmak istemiyor. Adalet istiyor. Özgürlük istiyor. Kulluk yapmak istemiyor benzerlerine. Dinini özgürce yaşama istiyor. Sahtekârlık istemiyor. Karşısına çıktığınız gibi eylem yapmanızı istiyor. Yani eyleminizle söyleminizin tutarlı olmasını istiyor. Kahpelik istemiyor. Dürüstlük istiyor. Oylarına ve haklarına sadakatli olmanızı istiyor. Yani adam gibi adam olmanızı ve insanca siyaset etmenizi istiyor. Yani yaşamak istiyor. Yani hakkını istiyor ve gerekirse söke söke alacağını deklare ediyor. Sıkıysa vermeyin diyor. Yani bu toprakların çocuğuyum, bu topraklar için gerekirse canımı feda ediyorum ve bu topraklardan üretilen hazineden payımı eşitçe almak istiyorum diyor. Efendi istemiyorum hizmetkâr istiyorum diyor. Allah’lık yapmayın haddinizi bilin diyor. Birilerine sunulur. Ve gereği rica olunur. Zira halk arz etmez rica eder. Çünkü her şeyin sahibi odur. O Allah’ın yeryüzündeki yegâne temsilcisidir. Mülk onundur, iktidar onundur, din onundur.
11. Bazı işlerde çömez olanlar kadim Müslüman-Türk düşmanlığıyla müsemma topraklarda usta olmaya çalışıyorlar gibi sanki. Ama artık uyanan bir halk tarih sahnesinde yerini alıyor ve hiç olmadığı kadar belirleyicilik konumuna oturuyor. Ve dehşetli bir travma yaratıyor kadim aldatıcı ve korkutucu odaklarda. Aldatıcılar çok sığ, yoz, alelade ve kuru ifadelere sığınıyorlar halka ihanetleri ifşa olununca. Birileri beni geçenlerde vatana ihanetle suçladırlar ve ben dedim ki; -kardeşim siz ne diyorsunuz? Manyak mısınız? Benim gibi cumhuriyete ve devrimlere bağlı birini gösterebilir misiniz? Adam ne dese beğenirsiniz: - git başımdan sahtekâr adam Mustafa Kemal ve Cumhuriyet senin gibilere kaldıysa yok olsun, batsın daha iyi demez mi! Napayım dut yemiş bülbüle döndüm ve sessizce terk eyledim. Başıma bir iş gelmeden. Ah ne değerleri çürüttük, yozlaştırdık, basitleştirdik aşağılık menfaatlerimiz uğruna. Mevki, sermaye ve şöhret uğruna. Kahrolasıca sefil beyinli budalalar. Namussuz dar kafalı burjuvazinin küçük hesapları ve basit oyunları işte bu kadar olur. Her şeyi tüketirler ve yıkarlar. Ama ne ürettikleri ne de yaptıkları görülmemiştir tarihte.
12. Şimdi siz sevgili dostlarıma 4. maddeyle ilgili olarak bir şiir sunmak istiyorum ve düşünmenizi istirham ediyorum Allah için. Bilinçli ya da bilinçsiz (ama birileri tarafından kullanılan namussuz Müslüman kimlikli ve kılıklı olanlar hariç) bir Müslüman, aşağıdaki satırların yazarını insanlık dışı olacak şekilde, aşağılık, vahşi ve ilkel bir yöntemle şerefsizce, kahpece ve vicdansızca yakabilir mi? Akletmek ve aklettikten sonra yargılamak kimin emri ve kimin işiydi Ademoğulları??? Zaman derin derin tefekkür etmek zamanı a dostlar! (Ahmet Altan’ın bugünkü yazısını muhakkak okuyalım ve üzerinde derin derin düşünelim derim âcizane düşünceme göre. Zira bir iç sorgulama mahiyetinde. Bu kalem bir zamanlar, bugün haysiyetlice ve namusluca ve dürüstçe ve çok haklı şekilde ve tam isabetli olarak tenkit ettiği kitlenin içindeydi. Bu nazarla bakarsak yazdıkları daha bir ehemmiyet arz ediyor. Ellerine yüreğine beynine sağlık.)
İNSANLAR GÜLSÜN
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Barış güvercini uçsun dünyadan
Yok olsun kötülük düşmanlar ölsün
Barış güvercini uçsun dünyadan
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Son bulsun savaşlar insan ölmesin
Dünya cennet derler yaşasın insan
Gelin barışalım dökülmesin kan
Son bulsun savaşlar kesilsin figan
Barış güvercini uçsun dünyadan
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin
İnsandır insanlar barıştan yana
Ancak zalim olan kıyar insana
Barış aşkı yayılsın cihana
Barış güvercini uçsun dünyadan
Nesimi der ey füze yapanlar
Acımasız zalim cana kıyanlar
Bırakın yaşasın bütün insanlar
Barış güvercini uçsun dünyadan
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin
NESİMİ ÇİMEN