Geliniz, hep birlikte el ele verelim, güzel ve güçlü bir ülke kuralım. Bunu yapmak gerçekten mümkündür. Mümkün olmasa da mümkün kılmalıyız, çünkü buna muhtacız. Ülkesizlik, devletsizlik, milletsizlik acıdır. Lüzumsuz tefrikaları sonlandıralım. Tefrika, gücü yiyip tüketen bir vebadır. Aramızdaki anlamsız çatışmalara ve ideolojik temelli kör dövüşlere bir son verelim. İdeolojiler, bizi sürekli zehirlemekte ve perişan etmektedir ama farkında değiliz. Çünkü bize ideolojileri anlatmaları için ideologlar gelmediler. Batıl inançlarımızdan kurtulalım. Yüreğimizin sesine kulak verelim. İnsanlığın, özünde bir olduğunu bilelim. Birlik olalım, birbirimizle kenetlenelim. Önce içimizi pisliklerden arındıralım sonra da ülkemizi pisliklerden arındıralım. Ama dürüst olalım. Sahte olmayalım. Dürüstlüğün kimliklerde değil yüreklerde olduğuna inanalım ve yüreklerimizi temizleyelim. Ama kimliğimizin ve değerlerimizin (dinimizin) de bizi biz yapan şeyler olduğunu unutmayalım. Kimliksiz ve dinsiz bir toplum olmadığını ve olamayacağını aklımızdan çıkarmayalım. Fakat kimliklerimizi maske olarak kullanmayalım. Evet, kimliğimiz ve değerlerimiz sonsuz önemlidir ama kimliğimizin ve değerlerimizin gerektirdiği şekilde yaşamazsak ne anlamı kalır? Biz içimizdekini değiştirmedikçe, dışımızın da değişmeyeceğine mutlak bir inançla inanalım. Bu böyledir kabul edelim. Kimseyi kandıramayacağımızı unutmayalım. Kimse, dilinin ucuyla ben insanım demekle insan olmaz, yüreğinde yanlış olduğu halde bir şeyler elde etmek adına doğru görünmekle insan olmaz, insan olmanın kanıtı; insanca bir yaşam sürmektir. İnsanlığı yüreğinde taşımaktır. Yüreğinde taşımadığını dışına da taşırmamaktır. Münafıklık, kâfirlikten yetmiş kat daha tehlikelidir diyorlar aziz ve emin Önderimiz (sav). Haksızlık kötüdür, ahlaksızlık ve adaletsizlik kötüdür deyip dur dilinin ucuyla, ama bunları fiiliyatta yaşamadıktan sonra ne anlamı kalır? Eline imkân geçince, ahlaksızlığa ve adaletsizliğe meyledince söylediklerinin mantığı nerededir? Yalansız yaşayalım. Yalansız dünyalar kuralım. Kinsiz, kansız dünyalar kuralım. Fani olan dünyanın, fani zevklerine kavuşmak adına yalancı olmayalım, insanlığımızdan ödün vermeyelim.
Kimse, bir başkasının, bir başkası üzerinde tahakküm kurmasına müsaade etmesin. Tahakküm kurmak isteyen kendinden bile olsa. Allah karşısında bütün insanlar aynıdır, eşittir, üstün olanlar ancak takvalı olanlardır. Ve insanlar üzerinde sadece Allah’ın mutlak otoritesi kabul edilebilir. Başkası üzerinde kurulan tahakkümlerin, aslında kendimiz üzerinde de kurulduğunu bilelim. Tek tahakküm aracının kimliğimiz ve dinimiz olduğunu bilelim. Ve beşeri ve ideolojik tahakkümlerin, insanı, insanlıktan uzaklaştırdığının idrakinde olalım. İnsanlığın doğallıkta olduğunun, bir yerde sıradan yaşamakta olduğunun farkında olalım. Başımızın göğe değemeyeceğini, ayaklarımızın yeri delemeyeceğini ve taşıdığımız bedenin birgün yok olacağını bilelim. Kötülükten bir şey çıkmayacağını ve kötülüğün ancak zavallı ve aciz insanlarca yapılacağını, büyüklüğün iyilik yapmakta ve alçakgönüllü yaşamakta olduğunu bilelim. Servetle, şöhretle, koltukla övünmenin ahmakça olduğunu bilelim. Bunun kişiyi kurtaramayacağını ve ölümsüz kılamayacağını düşünelim. Gelenin muhakkak gittiğini ve gidenin bir daha gelmediğini görelim. İçimizde ki temiz duyguları ve doğallığı, sonradan edindiğimiz boş ve batıl inançlar-ideolojiler yüzünden öldürmeyelim. İdeolojiler, kesinlikle doğallığın düşmanlarıdırlar, çünkü insanın doğallığını katletmeyince insana hükmetmeleri muhaldir. Fıtratımıza aykırı yaşamayalım. Bunu yapmanın kendi kendimize kötülük olduğunu düşünelim. Padişahında, gedanın da aynı beyaz kefene sarılacağını, aynı kara toprağın bağrına gömüleceğini ve bugüne kadar hep böyle olduğunu hafızalarımızdan çıkarmayalım. Ölümü hatırlamaktan korkmayalım. Bilakis ölümü hatırda tutmanın, bizi insanlaştırdığının farkında olalım. Doğaya çıkmayı ihmal etmeyelim, mezarlara uğramayı, çocukların masum yüzlerine bakmayı, yaşlıların siluetlerini gözlemeyi, bugüne kadar ki yaşamımızın nasıl da rüzgâr gibi akıp gittiğini unutmayalım.
Önce kendimizi paylaşalım. Sonra ülkemizi paylaşalım. Sonra nimetleri paylaşalım. Paylaşmadıkça azaldığımızın farkına varalım. Sevmedikçe ve paylaşmadıkça, damla damla tükendiğimizin, eridiğimizin idrakinde olalım. Tükenecek diye paylaşmaktan asla korkmayalım. Paylaştıkça, kendimizin, ülkemizin ve nimetlerin çoğalacağının idrakinde olalım. Gücünde, aslında, paylaşmanın eseri olduğunu muhakkak bilelim. Her türlü kötülüğün sebebinin sevmemek ve paylaşmamak olduğuna inanalım. Paylaşmamanın ve sevmemenin, insanları, ülkeleri ve nimetleri böldüğünün, kinli ve kanlı bir dünya yarattığının farkında olalım. Yoksulları düşünelim mesela. Yüreğimizde hüzün tohumları barındırsın bu düşünce. Hüzünlendikçe insanlaşacağımıza inanalım. Hüzün yönünden yoksul olanların, insanlık yönünden de yoksul olacağına inanalım. Yoksulları görelim, hallerini soralım, gerekirse bir ikramda bulunalım. Yüzlerinde ki, ıstırap ve acı çizgilerini görelim. Onları yoksul diye yadırgamayalım, selamsız bırakmayalım, garip kılmayalım. Onların yoksulluğunun, paylaşmamanın sonucu olduğunu düşünelim. Onlar için kavga vermenin, insanlığın koşulsuz bir gereği olduğunu bilelim. Yoksulların akşamlarını düşünelim mesela. Çocuklarıyla muhabbetlerini düşünelim. Onlarında güzel bir yaşamı arzuladıklarını düşünelim. İçin için ağladıklarını, sızı çektiklerini düşünelim. Onların da eşlerinin güzel şeyleri canlarının çekebileceğini düşünelim mesela. Onlarında bir kalbi olduğunu unutmayalım. Bir nefisleri olduğunu unutmayalım. Bizim her yiyişimizde, giyişimizde, eğlenişimizde, onların yüreklerinin acıdığını duyumsayalım. Onları düşünelim, israflarımızdan hicap duyalım. Onların çocuklarını düşünelim ve çocuklarımızı fazla tüketmekten koruyalım.
İnsan olalım. Kalbimiz yumuşacık olsun. Merhamet ve şefkat dalgalarıyla coşsun. İyilikleri yayalım, kötülükleri engelleyelim. Birbirimizin iyiliğini isteyelim. Birbirimize yardımcı olalım. Başarılarımıza birlikte sevinmesini, acılarımıza birlikte üzülmesini bilelim. Kompleksli olmayalım, kıskanç olmayalım. Birbirimizden öğrenmeyi şeref bilelim. Selamlaşalım, tebessüm edelim. Aldanmayalım ve aldatmayalım. Sapmayalım ve sapıtmayalım. Kana girmeyelim, can yakmayalım, yoldan çıkarmayalım ama gerektiği zaman da ağırlığımızı koymayı bilelim. Kimliğimizin ve dinimizin bilincinde olalım. Kimliğimize ve dinimize düşman olanları iyi tanıyalım. Maskeli suratları çözmekte mahir olalım. Bizden diyerek, bir kişinin doğru olabileceğini düşünmeyelim. Bu ahmaklıktır ve bizi yıkan da bir yerde budur. Dillerdekine değil, gönüllerdekine bakalım. Kimseye karşı kötülük düşünmeyelim ve başkalarına karşı kötülük düşünenlerle birlikte olmayalım.
Ülkemizi güzelleştirmek için mücadele verelim. İnsan olamayanların, güzel de olamayacağını ve bir şeyi güzelleştirmek için mücadele de veremeyeceğini bilelim. İnsanları sevmeyeni, bizde sevmeyelim. Kinli ve kanlı bir yaşam dayatanlardan uzaklaşalım. Onların, hayallerimizi kirlettiklerini, umutlarımızı çaldıklarını asla unutmayalım. Hayatın, kinle ve kanla yaşanamayacak kadar kısa olduğunun fevkinde olalım. Dillerinden kan damlayanlardan, ellerinden kan fışkıranlardan kaçalım. Evet, kinin ve kanın bu dünyanın bir gerçeği olduğunu bilelim ama bu böyledir diye de bu yöne temayül göstermeyelim. İnsanlıkta buradadır zaten. Sabredelim. Bir ülkenin gücünün, dayandığı değerlerde olduğunun bilincinde olalım. Nasıl değersiz bir insanın, iskelet yığınından ibaret olacağını biliyorsak; değersiz bir ülkenin de buz üzerinde durduğunun idrakinde olalım. Nefret çiçeklerini solduralım, kin ateşlerini söndürelim. Hüzün çiçekleri yetiştirelim, sevgi kaynakları var edelim.
Dinsiz bir dünyanın acı yüklü iç çekişlerini duyumsayalım. Dinsiz bir insanın ne kadarda yalnız olduğunu ve aslında çok derin acılar çektiğini fakat bunu dışarıya yansıtamadığını sezelim ve bu yönde insanlığımızın gerekleri neyse insanca yapalım. Dinsiz bir devletin de aslında ruhsuz bir insan kadar anlamsız olduğunu bilelim. İnsanı da, devleti de, vatanı da yaşatanın gerçekte din (bütün ulvi ve mukaddes değerler manzumesi) olduğunun idrakinde olalım. İnsanlığın, aslında, dinsiz yaşayamayacağını, dinden kurtulduğunu sandığı anda, dinleştirdiği kof düşüncelerin kölesi olacağını idrak edelim. Güçlü ülkelerin, devletlerin ve insanların din (ahlak ve adalet) sahibi olanlar olduklarını bilelim.
Bakınız İbn-i Haldun Mukaddime’sin de ne diyor: “Devletin, halkını, din ve inanca çağırması, devletin temelini sağlamlaştırır.” Keza Dostoyevski de şöyle söylüyor: “Bir milletin değerleri (ahlak ve din ideali) güçsüz düştüğü anda, insanlar pusulayı şaşırır. Ondan sonra da, yalnız ve yalnız rızıklarını kurtarmak için bir araya gelmeye başlarlar. İnsanları bir araya getiren idealler içinde en kısırı bu rızık kurtarma idealidir.” Hakeza Grigoriy Petriov de şöyle söylüyor: “Yetişen nesillerin, ruhunu ve zekâsını, boş bir tarla gibi kendi haline bırakırsak, orada sadece ısırgan otları biter. Okullar, yeni nesillerin, ruhunu, kalbini ve aklını kurutma yerleri haline gelir. Basın, bir sokak yosmasına döner; halk, semiz yahut sıska bir hayvan sürüsü haline gelir. Halkta iman şuurunu uyandırınız. Halk dindar olmazsa; ne ilim, ne de teknik, insanları kötülükten kurtaramaz, koruyamaz. Halkın dinen zayıflaması, devlet için tehlikelidir. Devlet münhasıran maddi bir olay değildir.” Yine orijinal Batılı düşünürleri de aynı yönde fikir beyan etmektedirler: “Halk, değerlerinden mahrum edilirse; ne ilim, ne teknik insanları kötülükten kurtaramaz, koruyamaz. Halkın değerlerinin zayıflaması, devlet için tehlikedir. Yaşanmayan, hayata nüfuz etmeyen, sosyal tezahür imkânlarından mahrum bırakılan her millî-manevi değer ve inanç zayıflar, solar, küllenir.”
Sizleri değersiz bırakmak isteyenlerden şiddetle uzaklaşınız, kaçınız. Çünkü siz değerlerden mahrum kaldığınız zaman, sizi değersizleştirenler tarafından güdülmeye mahkûm olacaksınız. Dünyada ki acıların en şiddetlisi, değersiz olmak ve yaşamaktır. Evlatlarınızı, değersiz insanların inisiyatiflerine terk etmeyiniz, bu; o masum yavrulara yapılacak en şedit zulümdür. Yavrularınızın sadece bedenlerine değil, ruhlarına da hürmet ediniz ve önem veriniz. Ruhu kirli olanın bedeninin temiz olmasının imkânı yoktur. Süslü bedenlerin temiz olduklarını düşünmeyin. Aslında süsün görkemli oluşu ruhun zifiri karanlığındandır. Ruhunuzla da, bedeninizle de tevazuu temsil ediniz. Kibri yüksek olanın, insanlığı en alçaklardadır. Evlatlarınızı, gösteriş budalası olmaktan koruyunuz. Modadan koruyunuz, lüzumsuz tüketimden koruyunuz. Evlatlarınızın sağlığı, yarınlarınızın garanti belgesidir unutmayınız. Vatanınızın, devletinizin, milletinizin ve dininizin sigortasıdır. Ancak gençliği güçlü olanın geleceği güçlü olur unutmayalım.
TEFERRUAT:
BİR:
‘’İslam’ın Marksizme ihtiyacı yoktur.’’ Aliya İzzetbegoviç
İKİ:
‘’Bildiklerini gerçek sanırsan, seni değiştirecek gerçekleri ıskalamış olursun.’’
ÜÇ:
Kemalizm’den bize fayda gelmez. Gelmedi, gelmez ve gelmeyecekte. Marksizm’den bize fayda gelmez. Gelmedi, gelmez ve gelmeyecekte. Faşizm’den bize fayda gelmez. Gelmedi, gelmez ve gelmeyecekte. Liberalizm’den bize fayda gelmez, gelemez. Demokrasi’den bize fayda gelmez. Gelmedi, gelmez ve gelmeyecekte. Anarşizm’den bize fayda gelmez ve gelemez. Nihilizm’den bize fayda gelmez ve gelemez. Bize İslam’dan fayda gelir. Türk, İslam’la şeref bulur ve Türk’ün yurdu ancak İslam’la şenlenir. İslam’sız bir Türk yurdu düşünmek mümkün değildir. İslam’sız Türk yurtları, Türk yurdu olmaktan çıkmaya mahkûmdur. Türk, Allah’a boyun eğmiş bir millettir. Türk, daima İslam’ın kılıcı olmuş bir millettir. Türk, daima, disiplinli ve otoriteli bir millet olmuştur. Disiplinsizlik ve otoritesizlik, Türk milletinin özüne aykırıdır ve daima eceli olmuştur. Türk milletini mahveden bir vebadır. Türk milleti, bundan sonra da İslam’ın kılıcı olmak zorundadır. Dünyada, kadim otoritesini kurup, disiplini sağlayabilecek özelliğe sahip tek millette Türk milletidir. Bunlar nefsi şeyler değildir, bunlar kendi kendini avutma vesilesi olan kuru laf hiç değildir. Gerçektir, mazi buna şahittir, insanlık buna şahittir. Türk, İslam’dan ayrılamaz, kopamaz. Koptuğu an korktuğu andır, koktuğu andır, yıkıldığı andır, bittiği andır. Bu yüzden Türk milletinin daima, yeryüzünde Allah’ın kanunlarının hükümferma olması için mücadele vermesi şarttır, varoluşunun koşuludur. Bu Türk’ün boyuna borçtur. Bunu yapmadığı takdirde, tarih sayfalarından silinmeye mahkûmdur, başka milletlerin boyunduruğuna girmeye mahkûmdur.
Son tahlilde; Allah’ın hükmü ile hükmedilir Türk’ün yurdunda. Başka bir şeyle değil. Zaten başka şeyde bizi asla kurtarmaz ve kurtaramayacak. Ya rezilce mahvolup gideceğiz, ya da kendimize gelip yeniden tarih sahnesinde ki yerimizi alacağız. Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyen Türk, Türk değildir. Hükmedilmeyen Türk’te kesinlikle köledir. Bu gerçeği görmek zorundayız. Hayat karşımızda buyurun bakın. İslam haricinde ki her şey bizi insanlaştırdı mı yoksa hayvanlaştırdı mı? Gerçeklerden korkmayalım. Yürekli olalım. Özgürlüğün adresi gerçekte gizlidir. Vallahi, billahi, tallahi İslam’dan başka şey bizi asla kurtaramaz ve kurtarmayacak. Bilakis daha da insanlıktan çıkaracak.
‘’Bir yere denildi mi Türk beldesi
Gözlerim albayrak arar, kulağım ezan sesi.’’ Arif Nihat Asya
DÖRT:
Özelleştirme, Müslüman-Türk milletine en büyük ihanettir. Aslında ebediyen köleleşmektir. Kendi vatanında iktidar ve muktedir olmanın yolunu kendi ellerinle kapamaktır. Bu büyük bir tuzaktır. Şeytani bir tuzaktır. Şeytanın tahakkümüne girmektir. Türk milleti kendi vatanında efendi yaratıyor ve kendi kendini köleleştiriyor. Bu milletle oyun oynuyorlar. Artık namusluca hareket etme zamanıdır zaman. Disiplinli ve otoriteli olmak zamanıdır. Eğer böyle bir yapı kurarsanız, kurumlarımız asla zarar etmez ve bizde zarar ediyor diyerek satışlarımıza kılıf bulamayız. Disiplini sağlayın, otoritenizi ispat edin ve çalışmayana haddini bildirin. Olması gerektiği kadar elemanla çalışın. Elamanlarınıza, ahlak ve adalet bilinci verin. Gerçi ilk evvelde eğitimden başlanması gerekir her şeye. Eğitimi, İslam ahlak ve adaleti temelinde vermeniz şarttır. Ağaç yaşken eğilir. Odun olduğunda ancak yakılır.
BEŞ:
Amerika denilen aşağılık ve lanetli şeytan, girdiği ülkelerden kuduz itlerini çıkarsa da, büyük ayılarını orada bırakacaktır unutmayınız ve uyumayınız. Tümden çıkacağına inanmak katıksız bir öküzlüktür. Zira sen, girdiğin ülkelere, her alanda etki ajanlarını bıraktıktan sonra, orada asker bulundurmana ve lüzumsuz tepki çekmene gerek yoktur. Şeytan bunu bilir.
ALTI:
Yaşamınızı olumsuz yönde yaşamayınız ama olumsuz yaşayışımız var diye de İslam’a düşman olmayınız. Kötü yaşantınız olabilir, siz yine de Allah’ın kanunlarıyla hükmedilmesinden taraf olunuz. Dininizin hayata tatbikinden yana olunuz. Olumsuz yaşama alıştınız diye ve din bunu kaldıracak diye dine düşman olmayınız. İşte bu bilinçtir. Oyuna gelmemektir. Akıllı olunuz. Vallahi bu size kazandıracaktır. Melun düşmanın oyunlarını da bozacaktır. O size olumsuzlukları dayatıp, olumsuzluklara alıştırmak istiyor ve sonra da din sizin hayatınıza karşıdır deyip sizi dine düşman ediyor. Bu tuzağa düşmeyiniz ey insanlar. Siz her durumda dinin saflarında hizaya giriniz, göreceksiniz insanca yaşayacaksınız. Din, kendi düşmanlarının bile iyiliği için vardır.
YEDİ:
Somali soytarıları. Zoraki tatmin. Somali’ye gidenlerin samimi oldukları düşünülebilir mi? Asla. Çünkü bunu düşünmek için ahmak olmak gerekir. Bunların ki, kendi kendilerini tatminden başka bir şey değildir. Ve topluma şirin gözükmektir. Güya temizlendiklerini sanıyorlar. Oysa oradaki insanların o yaşadıklarında bu soytarılarında etkisi, katkısı vardır. Bu soytarılar, o insanların hallerini idrak edecek beyin yapısından ve ruh güzelliğinden mahrum zavallılardır. Çünkü bu kölelerdir, orada ki açlığı yaratanlar.
SEKİZ:
Dindar kimlikli ve dinsiz liberal mikroplara karşı uyanık olunuz. Özellikle Zaman Gazetesi denilen gazetede ki iki sefil beyinliye dikkat ediniz. Bunlar aldıklarının karşılığını veren zavallı yaratıklardır. Bunlar temellerden bihaber, bir bilen geçinen müptezellerdir. Ülkücülerde, geçmişinde ülkücü kimlikli olupta şimdilerde bilmediği konularda bir bilen gibi ahkâm kesmeye yeltenen sefil beyinlilere karşı uyanık olmalı. Evet, bu günlerde fırsat kollamaktadır bu liberal denilen zibidirler. İçten içe oynamaktadırlar. Çünkü tek gayeleri, devletin belini bükebilmektir. Ordunun gücünü zayıflatmaktır. Terör şakşakçılığı yapmaktır. Bunlar teröristten daha tehlikelidirler. Bunlara asla güven duymayınız. Bunlara akıl danışmayınız. Bunların söylediklerine kulak kesilmeyiniz.
DOKUZ:
Müslüman-Türk milleti, önce Allah’a sonra da kendine güvenecek. Ne yazık ki güvenecek tek dalı yoktur. ABD denilen kahpe şeytana zerre güvenmemelidir. Hiçbir Batı ülkesine güvenmemelidir. Bunların, içimizdeki alçak ve şerefsiz itlerine de güvenmemelidir ve bu itler meçhulümüz değildir. Bu itler her yerde kök salmışlardır ve ayıklanmaları muhakkak şarttır. Tabi mal değilsek. Sol’a zerre güvenmemelidir. Liberal pisliklere zerre güvenmemelidir. Batı, Rusya ve ABD, PKK denilen siyonist beslemesi çakalları daima desteklemiştir, destekler ve destekleyecektir de. Taki, en ileri hedefini gerçek kılana kadar. O zamanda içlerindeki mutemet adamlarını ayırıp bütün PKK’lıları it gibi ezecektir ve lağım çukuruna gömecektir. Bunu herkes böyle bilmelidir ve göreceksiniz. Ama tabi görmek istemeyiz, çünkü bu ülkemizin felaketi anlamına gelmektedir. Ahmak olursak felaketlerden kurtulamayız.
Bütün namuslu vatan çocukları tefrikaya son verip birleşmeli. AKP büyük ihtimalle Müslümanları gevşetme operasyonu idi gibime geliyor. Sıkışan ve patlamaya hazır olan Müslümanlara hava aldırma operasyonu. Müslümanları daha bir seküler kılma operasyonu. Daha fazla dünya bataklığına gömme operasyonu. AKP böyle bir ihtimali daima göz önünde bulundurarak hareket etmeli ve asla uyumamalıdır. Sayın Başbakanımız çok teennili hareket etmelidir. Kurumlar bünyesinde ki, şerefli vatan çocukları daima uyanık pozisyonda olmalıdırlar. Bu daima yapılan bir şeydir. Ve uyananları tekrar uyutma taktiğidir. Müslümanlar-Türk evlatları her bunaldığında ve patlamaya hazır hale geldiğinde bu tür taktikler daima ugulanagelmiştir ve böylece düşman iyice kökleşmiştir. Akıllı olmak gerekir.
ON:
Bir de şeytanın şöyle bir oyunu vardır. Şeytan her döneme ve düşünceye karşı adamlar yetiştirir. Ve bunları elinde tutar. Ve gerektiği zaman kullanır. Sizler onları kendinizden sanırsınız ama aldanırsınız. Zira o, sizin hoşunuza gidecek modda yetiştirilmiştir ya da öyle bir kimlik biçilmiştir. O dönemin hâkim yapısı tarafından güvenilmesi ve yükseltilmesi için. Ama onlar yine bizden değildirler ve bildik yerlere çalışırlar. Bu türleri boş bırakmayınız. Bu yol, şeytanın tahakkümünü daim kılmak için başvurduğu lanetli bir tezgâhtır. Bu yüzden kurumların tepelerine getirdiklerinize dikkat etmelisiniz. Ya da kurumlar bünyesinde, önemli mevkiler verdiğiniz adamlara dikkat ediniz. Başkalarının desteğine ihtiyaç bırakmadan bizzat kendiniz görevler veriniz ki, ülkelerine ve milletlerine hizmet eden adamlarınız olsun. Ve işin ehli olanı iş başına getiriniz muhakkak. İhanetler kol gezmesin. Vatan çocukları boşu boşuna harap olmasın.
ON BİR:
Bu ülkenin ilim ehlide artık kendine gelmelidir. Haysiyetine sahip çıkmalıdır. Malayani işle iştigali terk etmelidir. Sorumluluğunun icaplarını erkekçe yapmalıdır.
ON İKİ:
Kemal Burkay’dan medet ummak nedir Allah aşkına beyler? Acizliğin zirvesidir. Bu adamın kesinlikle buraya bilinçli getirildiğini düşünüyorum. Sayın Başbakanımızın azami dikkatli olması gerektiğine inanıyorum.
ON ÜÇ:
Sporda büyük bir oyun peşinde gibiler. Dikkat ediniz. Bir kargaşa yaratma peşinde olanlar var gibi. Hem de kanlı bir kargaşa. Uyanık olunmalı, tedbir almalı şimdiden.
Son tahlilde; ey vatan çocuğu! Uyanık ol, kendine gel. Gerektiği zaman kenetlenmeyi bil. Asla tefrikaya prim verme. Senin ayrılığını fırsat bilip darbe vurmaya yeltenenler olabilir. Kimliğinin ve dininin bilincinde ol. Ülkeni sev ve koru. Milletini sev ve say. Devletini sev ve sağlam kıl. Kendini de bil ve çelik gibi sağlam dur.