ŞEKER TADINDA BİR YAZI

İsmail Hakkı CENGİZ - 25.08.2011

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Önümüz bayram… Bir adı da “şeker” olan Ramazan Bayramı…

Bayramdan önceki son yazım olduğundan “şeker” tadında bir yazı yazmak arzusuyla doldum.

Lâkin gündeme bakın… Böyle bir dünyada ve böyle bir Türkiye’de yaşayın da “şeker” tadında bir yazı kaleme alabilin!

Mümkün mü?

Rahmet ayı Ramazan’a nasıl girdiğimizi hatırlayalım mı?

Hatırlayıp canımızı sıkmaya ne gerek var! Mübarek Ramazan’a nasıl başlamışsak, aynı minvalde yaşadık ve aynı minvalde sürüyor. Korkarım, sürecek de!

x   x   x

Bütün bu olumsuzluklar elbette insanın eseri!

Fıtratından uzaklaşan, nefsine esir, insanlığını kaybetmekte olan âdemoğlunun…

Haddizatında, “Ramazan”lar, “kandil”ler, “bayram”lar, hatta her “Cuma” bize insanlığımızı hatırlatan zaman dilimleri…

Biz bunların farkında mıyız?

Bu zaman dilimlerinin en bereketli, en feyizli ve uzunu olan Ramazan’ı bu manada idrak edebildik mi?

Oruç tutarken sadece midemize değil, bütün azalarımıza, bilhassa “dilimiz”e oruç tutturabildik mi? “Yalan”ı bıraktık ve yalan söylemeye tövbe ettik mi?

Ramazan’ın feyziyle daha “sabırlı”, “hoşgörülü” ve “anlayışlı” olabildik mi?

Yaradan’dan “af” beklerken, kendimiz de “öfke duyduklarımızı” affedebildik mi?

“Kin”, “nefret” ve “düşmanlık” duygularımız bir nebze olsun azaldı mı?

Ramazan’ı “yılbaşı” sayarsak, yaşımız biraz daha büyürken, biz de biraz daha olgunlaşabildik mi?

Bu olgunlaşmayla daha iyi bir insan olmak, daha yaşanılabilir bir dünyaya katkıda bulunmak için kendimize söz verdik mi?

x   x   x

HUZURU BULMAK İÇİN

İnsan yaradılışı gereği “tatmin”i ve “huzur”u arar…

Fakat yanlış yerde arar ve bulamayız. Çünkü dünya hayhuyu bizi gaflete sürükler. Hâşâ Allah’ı unuttuğumuz, hesaba katmadığımız bir gaflet içine düşeriz...

Merhamet ve adaleti “yozlaşma” illetine yakalanmış insanlardan beklediğimiz için gafletteyizdir. Böyle bir gaflet halindeyken emniyet ve huzur içinde olmamıza imkân yok.

Bizi tatmin edecek, huzur verecek şey, tamamıyla “Hakk”a sığınmaktır. Onun adalet ve merhametine şeksiz, şüphesiz “teslim” olmaktır. Bize haksızlık edildiğine inandığımız her durumda, tam bir inançla, “Allah’a havale ediyorum. O mutlak adalet sahibidir.” diyebilmek ve “tevekkülle” bekleyebilmektir.

İşlerini, inanarak Allah’a havale eden kişi tam bir emniyet, neşe ve huzur içindedir. Onun her günü bayramdır.

Allah, hepimizi, tam mânâsıyla O’na teslim olanlardan eylesin!

x   x   x

Bu duygu ve düşüncelerle Kadir Gecenizi tebrik eder, “tekâmül”e vesile olmasını dilerim.

İkramları geri çevirmeyeceğiniz, can sohbetleri edeceğiniz, “şeker” tadında geçireceğiniz bir Ramazan Bayramına kavuşmanız temennilerimle…

Allah’a emanet olun!

x   x   x

Ramazan ve bayrama uygun bir hikâye

İnternette dolaşan bir “kıssa” var…

Kendisine ulaşmayan dostlarım mahrum olmasın, “kıssadan hisselerini alsınlar” diye hikâyeyi aşağıda yayınlıyorum:

BABADAN MİRAS DÜRÜSTLÜK

"Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara'da Bakanlıklar. Diyelim ki taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabılmek için bir ayak dışarıda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü var mı diye aranmaya başladı.

        "Üstü kalsın kardeşim" dedim.

        Döndü bana doğru

        "Vaktin var mı ağabey ?" dedi.

        "Evet" dedim (tek ayağım hala dışarıda)

         Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 Krş. uzattı. Belli ki para bozdurmuş.

         "Birader" dedim,"9.75 değil,10.50 yazsa ister miydin 50 Krş. benden?"

         -Ne alacağım ağabey 50 Krş.u

         —Peki, niye gittin 25 krş. için o kadar uğraştın. Üstü kalsın demiştim.

          Döndü bana, attı kolunu arkaya:

         —Vaktin var mı ağabey

         —Var

         —Çek kapıyı o zaman

         Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.

         5 dk. konuştuk. İngiltere'de profesöründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dk.’da öğrettiklerini, İngiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.

        Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz. Babam rençperdi benim, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize" Durun kalkmayın" derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.

          "Aha" dedim,"Bizim meslek", seminerci.

          — Ne anlatırdı baban?           

          — Hayatta nasıl başarılı olunur?  

 

            O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.

            —Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantolonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp "Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın" diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı, "Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları  birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü. Yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz?

            —Ne bıraktı?

            —Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın..."falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti, diğer 2 kardeş cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.

             Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki:

             "Asıl mirası  bizim baba bırakmış."

              Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 Krş.’u evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah'a şükür.

               Çok duygulandım, veda ettim, tam ineceğim:

               —Dur ağabey, asıl bomba şimdi.

               —Nedir bomban?

               —Nerede oturuyoruz biliyor musun? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.

 

               Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras.

Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız.

Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.  

A.Şerif İZGÖREN'in kitabından aktarılmıştır.

 

Önceki yazılar

Tarih: 25.08.2011 Okunma: 740

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?