ALLAH'IN ''HAYIR'' DEDİĞİ...2...

Özgür DENİZ - 26.08.2011

[HAYIR! Siz öksüze ikramda bulunmuyorsunuz.
Birbirinizi yoksulu doyurmaya teşvik etmiyorsunuz.
Elinize geçeni hiç bir sınır tanımadan yedikçe yiyorsunuz.
Malı çok seviyorsunuz, yığdıkça daha çok seviyorsunuz.]

(Fecr; 17-20)

 

Ya demek ki, öksüz olacak, yoksul olacak ve birileri de bunları doyurmaya teşvik edecek. Ele geçen layığına göre tevzi edilecek. Yani buradan nasıl eşitlik çıkar anlamıyorum. Siz yoksulluk olmamalı, herkes eşit olmalı diyorsunuz ama Allah yoksul var ve onu doyur diyor. Bu ne yaman çelişkidir be dostlar? Ayet bu kadar açıkken, illa birileri tevil etmek zorunda mı yani? Allah diyor ki: eline geçeni yedikçe yeme, yoksulun hakkını da ver. Buradan nasıl oluyor da eşit olunuz anlamı çıkıyor vallahi anlamıyorum. Peki, eşit olsa ne olur? Bence bu ayet sümme hâşâ boşa çıkar. Şöyle ki? Herkes eşit olduğu zaman, yani yoksul, zengin farkı olmadığı zaman; bu ayet kime seslenecek Allah aşkına? Kim okuyupta ders alacak? Lütfen yapmayın!

 

Elbette mesele Allah’a inanmak, salât etmek, oruç tutmak, tavaf etmek, Kâbe’nin örtüsünü değiştirmek değildir. Hayatın gayesi eylemdir, ameldir.

 

Zenginliğe itiraz yok, zenginliğin tuğyana sebep olmasına itiraz var. Bu apaçık ortadadır. Zenginsen ve yoksulu doyurmuyorsan itiraz bunadır. Ama zenginsen ve yoksulu doyuruyorsan, öksüzü itip kakmıyorsan ve malından kırkta birle yetinmeyipte, olması gereken şekilde veriyorsan buna Allah itiraz etmiyor, yani açık bir itiraz yoktur. Fakat bizim bugünkü uyanık geçinen sefillerimiz kırkta bir deyip işin içinden çıkacaklarını zannediyorlar. Yani itiraz tavırlaradır. Ve elbette ki; tek zengin olan Allah buna itiraz edecektir. Çünkü mülkün sahibi kendisidir.

 



[HAYIR! Yeryüzü peş peşe sarsılıp paramparça olduğu zaman,
Rabbin ve güçleri bütün görkemiyle geldiği zaman,
İşte o gün cehennem orta yere konacak.
İnsan o gün hatırlar, ama bu hatırlama neye yarar?
Diyecek ki “Keşke ömrümü boşa harcamasaydım.”
Artık o gün Allah’ın ettiği azabı kimse edemez.
O’nun kıskıvrak bağladığı gibi kimse bağlayamaz…
Ama ey vicdanı rahat olan kişi, sen!
Sen dön Rabbine, sen O’ndan, O senden razı olarak.
Gir kullarımın içine.
Gir cennetime!]

(Fecr; 21-30)

 

Vakti geçen hatırlama fayda vermez elbet. Boşa harcanan ömür tekrar elde edilemez elbet. Zira o gün hesap günüdür. Ve herkes o günü ve o günün dehşetini düşünerek hareket etmek zorundadır. Ve bu ayet hem bir uyarıdır hem de aynı anda bir yeniden hatırlatmadır. Anlayana! Bir sınava çalışırken bile sürekli sıvan günü sana hatırlatılmıyor mu ya da kendin hatırlamak zorunda kalmıyor musun ey kardeşim? Ve tam sınav anında hatırlatmanın-hatırlamanın ne manası vardır?

 

Yani ayetleri nasıl sadece zenginlere gelmiş gibi algılıyoruz hayret doğrusu. O zaman Bilal Habeşi ve Ebuzer nasıl oluyordu da işitip itaat ediyordu. Zengin de değillerdi. Üstelik biri köle ve yoksul, diğeri de yoksuldu.

 



[Bir zenginlik/çoğaltma yarışıdır oyalanıp duruyorsunuz.
Mezarlarınıza girinceye kadar süren bir oyun ve oynaş… 
HAYIR! Yakında bileceksiniz.
Kesinlikle HAYIR! Çok yakında bileceksiniz.
HAYIR! Daha derinden bakabilseydiniz,
Ateşe  yuvarlanmakta olduğunuzu görürdünüz.
Kendi gözlerinizle onu apaçık göreceksiniz.
O gün her nimetten bizzat sorgulanacaksanız.]

(Tekâsür; 1-8)

 

Yani ayete bakınız Allah aşkına. Nasıl da açık ve nettir. Zenginlik yarışından söz ediyor ve bunun kıyamete değin süreceğinden bahsediyor. İnsan oynarken kendini unutuyor, sorumluluklarını hatırlamıyor. Yapması gerekenleri yapmıyor. İçinde kaybolduğu oyundan çıkıpta gerçeği göremiyor. Ama muhakkak görecek olduğu söyleniyor. Ve verilen bütün nimetlerden sorgulanacağı buyruluyor.

 

Duyguların ve düşüncelerin kökü ruha dayanır elbette. Ve ruhtan başlayan değişimler tesirlidir. Güçlüdür. Hayat üzerinde daha etkilidir. Bu yüzden de insanın değişimi ruhtan başlamalıdır. İnsanın tavırlarını düzeltmek için önce ruhlarına inmek icap eder. İşte burada ki derinlik doğru idrak edilse çoğu sorun kendiliğinden çözülür bence. Ruhta inkılâp olmadan bende inkılâp olmaz. İçinde ki kompradoru yenen, dışındaki kompradoru da elbet yenecektir. Gerçek devrim, içindeki kompradoru yenmekle başlar. İçindeki kompradoru yenemeyenin, dışındaki kompradorlara karşı verdiği savaşım katıksız bir kahpeliktir, münafıklıktır.

 

Marksizm hiçbir zaman insanın sorunlarını çözemeyecektir. Hiçbir sorununu da çözememiştir. Çözdü diyen varsa buyursun göstersin. Eyvallahımız olur.

 



[HAYIR! Bu sadece düşünmeye çağıran bir öğüttür.
Kim istekliyse düşünüp öğüt alır
Değerli sayfalardadır bu çağrı; üstün, tertemiz sayfalarda…
Elçilerin elleriyle her yana yayılır; saygıdeğer, kıymetli elçilerin…
Şu kahrolasıca insan ne kadar nankördür.
Hiç düşünmez mi, hangi şeyden yaratılmış?
Allah bir damla sudan yaratır insanı, sonra doğasını belirler.
Sonra yürüyeceği yolu kolaylaştırır.
Sonunda ölüm verir, mezara koyar.
Vakti zamanı gelince de onu yeniden diriltip ortaya çıkarır!]

(Abase; 11-22)

 

Ne kadar da net ifadeler. Düşünmeye çağıran bir öğüttür ve istekli olan düşünüp öğüt alır. Ama nankörlük başa beladır. Her şeyi unutturur. Önü sonu düşündürtmez. Demek çağrı varmış, düşünüp öğüt almak varmış, asla zorlama yokmuş. Zaten bu yönde önderimize bir uyarısı da vardır Rabbimizin. Bir durum karşısında: sen sadece çağrı yaparsın, iman ettirecek olan biziz demişti Rabbimiz. 

 

Evet, mutlak eşitlik ölümledir. Hayatta mutlak eşitlik muhal ender muhaldir. Kur’an’ın hiçbir ayetinde mutlak eşitliğe vurgu yoktur. Çünkü bu yaratılışa aykırıdır. Hangi ağaç birbiriyle mutlak eşittir? Hangi dağ, deniz, fiziki yönüyle insan birbirlerine eşittir. Hangi insan bilgi yönüyle eşittir. Kim örnek gösterebilir? Hadi buyursunlar bilgi olarak eşit olsunlar? Allah bunu söylemez. Zira bu sünnetullaha münafidir. Eşitlik nerede olur? Haklardan istifade etmede eşitlik olması icap eder elbet. Misal; dünya mahkemelerinde yargılanırken, bir yere alım yapılırken vs. Ha insan olarak eşitiz. Kimse kimseden üstün de değil, alçakta değil. Üstünlük takvadadır. Ama özellikler itibariyle, rızık itibariyle, fizik itibariyle asla eşitlik yoktur ve olamazda. Havada değiliz, yerdeyiz. Sözlerimizde biz gibi yürümelidir bence. Mutlak adalette yoktur. Mutlak adalet Allah katındadır. İşte orada mutlak adalet mutlak sonları tayin edecektir. ‘’Oyun bittiğinde şahta, piyonda aynı torbaya konur.’’ Tıpkı hayatta ki gibi: ölen kralsa da, teba ise de gireceği yer bir metrelik çukurdur. Kim altından yaptırabilir gireceği yeri ya da kendi tayin edebilir? Bir baba oğluna demiş ki: oğlum öldüğümde beni çorabımla gömeceksin ve öldükten sonra şu mektubu okuyacaksın. Oğlan babası ölünce çorabıyla gömmek istemiş ama asla müsaade edilmemiş. Sonra açıp mektubu okumuş: gördün mü oğlum? Yırtık bir çorabın bile götürülmesine müsaade edilmiyor demiş. Belki konuyla bağsız ama fazla da uzak olmayan bir örnek. Kim olursan ol; sadece ölüm karşısında acizsin ve eşitsin.



[HAYIR! Gerçek şu ki (insan),
O’nun emrini hiçbir zaman yerine getirmedi.
Bir baksın insan yediklerine,
Nasıl suyu bolca indirmekteyiz,
Sonra toprağı sürüp ekmekteyiz.
Böylece orada nasıl tahıllar yetiştirmekteyiz; üzüm bağları, yonca tarlaları…
Zeytin ağaçları, hurmalıklar…
Yemyeşil ormanlar, meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz…
Bütün bunlar hep sizin ve hayvanlarınızın faydalanması için…]

(Abase; 23-32)

 

Bu ayette apaçık ortadadır. Ve sesleniş ayırmaksızın bütün kullaradır. Zira Allah’ın sadece zengin kulları yok, yoksul kulları da var ve bunu bizatihi söylüyor. 

 

Evet devrim olabilir bu dünyada ama bu kesinlikle ahlak ve adalet devrimi olmalı. Allahlı devrim olmalıdır, Allahsız devrim değil. Asla insanları eşitlemek için yapılan ve eşitliği hedefleyen bir devrim olmamalıdır. Yani imtihan olgularını yok edecek bir devrim olmamalıdır. Bu haddi aşmaktır. Zira hayat denge üzerine müessestir. İmtihan üzerine müessestir. İşte beceremediğimiz noktada burasıdır. Ya kapitalizm ezer ya da komünist devrim olur, mülkü eline geçiren ve insanlar arasında zorla eşitlik sağlamaya çalışan bir avuç tiran-komünist maskeli kapitalist ezer. İkisi de yalandır ve Allah ikisini de lanetler. Çünkü ikisinde de denge yoktur. Bunun ikisi mutlak manada ittifak içindedir ve kardeştir, ne kadar da zevahirde birbirlerine düşman olarak gözükseler de.

 



[Kıyamet günü dile gelsin!
Vicdan azabı çeken nefis dile gelsin!
“İnsan kemiklerini tekrar bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor?
HAYIR! Onu parmak uçlarına kadar yeniden var etmeye kadiriz!”
Fakat insanoğlu önündeki gerçeği inkâra kalkışıyor.
Soruyor: “Şu kıyamet günü ne zaman gelecekmiş?”]

(Kıyamet;1-6)

 

Ayet sonsuz açık. Muhkem bir ayet. Herkesin anlayabileceği bir netlikte. Yani burada sadece nimet sahiplerinin uyarıldığının anlaşılması nasıl mümkün oluyor valla anlamıyorum. İnsanoğlu diyor yani. İnsanoğlu içinde sadece nimet sahipleri yok ki, yetimi var, öksüzü var, yolda kalmışı var, yoksulu var, var oğlu var! Ve bu dünyada en azından hissederek yaşadığımız dünyada asla cennet olması mümkün değil ve hiçbir ayetten böyle bir anlam çıkmaz bence. Bu kendi kendini tatminden başka bir şey değildir ve katıksız bir avuntudur, boş bir avuntu.  Ki bunu olumsuzlayan onca ayet var hem de apaçık şekilde. Gerçekçi olmak icap ediyor bence. Evet, insan dayanmıyor, acı çekiyor, bir şeyler umuyor ve olsun istiyor ama her arzulanan olmaz ki, olmuyor ki.

 



[HAYIR! Kaçacak hiçbir yer yok.
O gün varıp sığınılacak tek yer Rabbindir.
O gün insana yaptığı ve yapmadığı her şey haber verilecek.
Dahası insan mazeret arayıp yaptıklarını gizlemeye çalışsa da…
Bizzat kendi vicdanından kaçamayacak.
Öyleyse aceleye getirip yaptıklarına mazeret arayıp durma. 
Çünkü yaptıklarının bir bir anlatılması Bize aittir.
Yaptıklarını bir bir anlattığımızda sen sadece dinle.
Yapıp ettiğin her şeyi açıklamak Bize aittir.]

(Kıyamet;11-19)

 

Sonsuz açık ve net bir ayet. İzaha lüzum yok. Şayet biz anlamıyoruz desek, Allah bize niçin anlamayacağımız kitap göndersin ki? O zaman ruhbanlığın yolu açılmaz mı ve bizler buna karşı çıkmıyor muyuz? Dolayısıyla hiç kimse, bize, ayetleri anlayamayacağımızı söyleyemez. Söylerlerse karşı çıktıları zümreler gibi olacakları kuşkusuzdur. Bazı yapılanmaların bu yönde iddiası vardır ama onlarınki de, insanlar üzerinde gizli hükümranlık elde etmek içindir. Yani haysiyetsizce bir yönlendirmedir.

 

Tarih: 26.08.2011 Okunma: 783

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?