ALLAH'IN ''HAYIR'' DEDİĞİ...3...

Özgür DENİZ - 26.08.2011

[HAYIR! Siz hep şimdi olanı seviyorsunuz.
Sonrayı bırakıyorsunuz.
Bazı yüzler o gün sevinçten parlayacak.
Rablerinden umacaklar.
Bazı yüzler ise o gün mosmor kesilecek.
Belkemiklerini çatırdatacak yaman bir hesabın gelmekte olduğunu anlayacaklar.]

(Kıyamet; 20-25)

 

İnsan öyledir zaten. Hemen ödül bekler. Ödülü alırsa devam eder, bilakis bırakır. Zaten çoğu insanda, insanlık davsında buradan kaybetmekte değil midir? İnsan yaptıklarından illa bir karşılık umar ve karşılık olmazsa hareket etmez. Oysa her yapılanın karşılığı olacak diye bir şey yoktur. Bazı şeyler karşılıksız yapılır ve ödülü de sonsuzluktan beklenir. Burası da toplumsal boyutta sonsuz önemlidir. Zira kaybettiğimiz en önemli noktalardan biri de burasıdır.

 



[HAYIR! Ne zaman ki can boğaza dayanır…
“Doktor yok mu?” diye bağrışılır…
Ayrılık vaktinin geldiği anlaşılır…
El ayak birbirine dolanır…
İşte o zaman kişi Rabbine gittiğini anlar.
Gel gör ki ne söze inandı, ne yöneldi.
Bilakis yalan dedi, sırt çevirdi.
Hep kibirlendi; tarafı etrafı kendine yeter sandı.
Yazıklar olsun böylesine, yazıklar olsun!]

(Kıyamet; 26-35)

 

Burada en bariz örnek Firavun’dur. İnsan normal yaşamında da böyle değil midir genelde? Her işi yarına bırakır ama çakılır kalır. Oysa her şey zamanındadır. Amelin bile hayırlısı, az da olsa zamanında yapılan değil midir? Yani ayet nettir bence. Şiddetli bir uyarı ve hatırlatma var. Ve bu herkes için geçerlidir bence.



Burada eşitlik hangi manada algılanmaktadır acaba? Bunu gerçekten samimi olarak merak ediyorum. Zira şu bazı tipler var kadın erkek eşittir diye ara yerde gezinip duran, eğer onların söylediği şekilde kastediliyorsa bu asla mümkün değildir bence. Ve Allah’ta bunu kastetmez. Çünkü onların dediği manada kadın ile erkek zaten eşit olamaz. Ha insan olarak elbette eşittir, kul olarak eşittir ama erkek gibi yaşamasına ya da kadın gibi yaşamasına olanak verecek eşitlik değildir herhalde bu. Bu tür şeyler alçakça tezgâhtır güzel dostlarım. Bişey olacağından değildir, sırf bozma niyetlidir.  



[Dedikodu yaparak alay eden herkesin vay haline!
Vay haline o boyuna mal istif ederek sayıp durana!
Sanır ki malı kendisini sonsuza dek yaşatacak.
HAYIR! O yalayıp yutan bir vakuma atılacak.]

(Hümeze; 1-5)

 

Evet, bir örnek nezdinde diğerlerine de şiddetli uyarı vardır. Herkes sözcüğü geçiyor ama sadece zenginlere olarak algılanıyor, bu nasıl oluyor acaba? Zira dedikoduyu sadece zengin olan yapmaz. Alay eden sadece zengin değildir. Bütün kötü tavırlar şiddetle reddedilir Kur’an’da. Bu gerçektir. Ama olgular reddedilmezler. Çünkü olgular imtihan vesilesidirler.

 

Valla ben dostların algıladığı manada rızıkta eşitlik önerdiği anlamını çıkaramıyorum hiçbir ayetten. Ayetlerin sadece zenginlere seslendiğini sanmıyorum. Ayetlerin sadece Müslümanlara indiğini düşünmüyorum. Ben böyle algılıyorum. İslam’ın ahlaklı ve adaletli bir toplum önerdiğini düşünüyorum. Ne komünizme ne de kapitalizme yol verebileceği ihtimaline asla inanmıyorum. Uzun süredir bu minvalde yazanları takip ediyorum ama İslam’ın hiçbirinin düşüncesine cevaz verme ihtimalinin olduğunu sanmıyorum. Zira hepsi kendi kendilerini tatmin etmekten başka şey yapmıyorlar. Zımni bir popülarizm dalgasının cazibesine kapılmış gibiler.

 

Son tahlilde; Allah, haddi aşıp zalimleşenlere ve şirk koşanlara hayır demektedir. Yani Allah, ahlak, adalet ve haysiyet aşkına, zalimleşmeyen ve kazandığından hakkıyla veren hiç zengin yok mu yer üzerinde? Bu soruya yok diyerek cevap vermek mümkün müdür? İnsaf!

 

Ha keşke arzumuz yönüne olsa her şey ama bu asla olmayacak. Ama olacakmış gibi bu yönde hareket etmek sürekli bize kaybettiriyor. Çünkü olmayacak şeyler peşinde koşmak şerefsiz müstekbirlere yarıyor! Siz söyleyin dostlar! İnsanları komünizm peşinde koşturmak acaba kimin işine geliyor? Allah rızası için bunu sonsuz derinlikte düşünün!

 

 

EKSTRALAR:

 

BİR:

Allah’a hakkıyla iman edenlerin, İslam’a ve vatana ihanet etmeyenlerin, Müslümanların kuyusunu kazmaya çalışmayanların, mübarek Kadir Gecelerini ve yaklaşan Ramazan Bayramlarını canı gönülden tebrik ederim. Allah; millet olarak, aile olarak, fert olarak ve insanlık âlemi olarak huzurlu, güzel ve neşeli bir bayram geçirmeyi nasip etsin. Âmin.

 

İKİ:

Sol İslam denilen ucubeyi üretenlerde, Ilımlı İslam denilen ucubeyi üretenlerde İncil ve Tevrat temellidir. Bakınız Aliya İzzetbegoviç ne diyor: “Yeryüzünde cennet isteyen bütün ihtilaller, ütopyalar, sosyalizmler ve diğer cereyanlar özünde Ahdi Kadim’den ileri gelmektedir, yahudi kökenlidir.’’ Olay bu kadar nettir. Gerisi safsatadan ibarettir. Ve yine ne diyor Bilge Kral: ‘’İslam’ın, Marksizm’e ihtiyacı yoktur.’’ Maksat popülizm aşkı olunca, tabi işin rengi değişiyor. Olmadık ve olmayacak şeylerde inat kime kazandırmaktadır acaba? Bu Sol İslam da, Ilımlı İslam da safsatanın dik alasıdır bence. Altı boş hem de bomboştur. Kuru gürültüden ibarettir. İkisi de nihayetinde, gidip varıp Hıristiyanlığa ve Yahudiliğe ulaşmaktadır. Bu elbiseler bu ülkeye ve millete göre değildir anlayacağımız dostlar. Fakat gerçekte giydirmek isteyenler kimlerdir onu görmek gerekir, sazcıları değil.

 

İki tarafta aziz İslam’a ihanet içindedir bence. Birisi imansız amel der, diğeri amelsiz iman der. Pek İslam böyle bir şey der mi Allah aşkına? Kimse aksini iddia etmesin, hayat önümüzde ve bunlardan etkilenen insanları da görüyoruz. Şerefsizim iki tarafta büyük bir tuzağın kurbanlarıdır. Kur’an’dan ikisini de tasvip eden tek bir ayet vallahi gösteremezsiniz. Ama iki tarafın yaptığı gibi kafanıza göre zorlama yaparsanız belki bulursunuz ya da bulduğunuz sanırsınız. Allah ıslah etsin, affetsin. Âmin.

 

ÜÇ:

Bizim gençliğimiz daima aldatılmış bir gençliktir. Dünya görüşlerini yalanlar üzerine kurmuşlardır. Çabuk sarsılmaları ve yıkılmaları bundandır. Dünya görüşlerinde tutarlı olamamaları ve dünya görüşlerini çok iyi bilmemeleri bunun delilidir. Kalıpçı olmaları bundandır. Analitik ve senkronize düşünmemeleri bundandır. Şartlandırılmışlardır. Düşman gösterilmiştir, mevzi ve menzil belirlenmiştir. Artık sorgulamaya, düşünmeye lüzum yoktur. Kendinden olan mutlak doğrudur, kendinden olmayan mutlak yanlıştır. Yalan bir tarih kurgulanmıştır ve gençlik kendisini bu tarihin çocuğu olarak görmüştür ve gayrıya düşman olmayı marifet sanmıştır. Tarihini de bu yüzden elli yıllık tarih sanır. Tabi günü gelince de acılar içinde kıvranır ve kıvranmaktadır. Çünkü inandığı tarih ve şartlandırıldığı hayat yalandır, sahtedir, çürüktür ve bu açık edilmiştir. Bildiği düşman, düşman değildir. Tanıdığı dost, dost değildir.

 

Yalanlarla temelini attığınız düşünceyi sonradan terk etmek zorunda kalabilirsiniz, fakat doğrular üzerine atarsanız temeli, düşünceniz size oyun oynamaz.

 

DÖRT:

Kara ve lanetli 12 Eylül, bu toprakların en idealist çocuklarının harcanması için yapılmıştır. En cins kafaları yok etme operasyonu olmuştur bu lanetle anılan gün. Lanet şeytanın lanet çocukları bu ülkeyi, bu devleti ve bu milleti mahvetmişlerdir. Düşünsenize, o zaman ki gençlik şimdi olacaktı, neler olmazdı ki? Aslında bu kara gün, bu ülkenin yükselişini durdurma tezgâhıydı da. Alçaklar, soysuzlar. Çünkü onların ardından köpekleşen bir nesil geldi. Dünyaya dalmış, parayı ilah edinmiş, modayı yaşam bilmiş bir gençlik. İdealsiz, davasız, düşüncesiz, hazırlopçu ve lakayt bir gençlik türemiştir. O günden geriye kalan hainlerde yeni nesli hep belirli modda, belirli yönlere kanalize etti. Ah bu ülke!

 

BEŞ:

İslam coğrafyaları, Liberalizm kılıfıyla, yine Haçlı sürüleri tarafından sömürülmeye devam edilecek. Yazık oluyor. Maske değişiyor sadece, yüz aynı yüz. Ve nice Müslüman kimlikli ahmak buna çanak tutarcasına zevkle sarılıyor ve güzelliğinden dem vuruyor. Oysa bu fotoğraf, bütün coğrafyanın daha da beter günleri yaşayacağının garanti belgesidir. Bizler kendi kimliğimiz temelinde bir dünya kurmazsak yarınlarda daha koyu karanlıklara mahkûm olacağız. Sadece cisimlerimiz dolaşacak ortalıkta, içimiz bomboş olacak, teneke parçasına döneceğiz. Çok tehlikeli oyunlar oynanıyor. Uyumak haramdır böyle zamanlarda. Tetikte olmak, sürekli tahlil yapmak, gördüğüne hemen inanmamak, sorgulayıcı bir akılla olayları tetkik etmek gerekir. Maalesef çok acıklı bir halimiz var. Ama dua edelim inşaallah iyi olsun. Kayıp birimizin değil hepimizin olacaktır çünkü.

 

Allah liberalizm ve demokrasi denilen lanetten bütün insanlığı korusun. Sonsuz âminler olsun.

 

                ALTI:

                Ordumuz feci şekilde tahrip edilmeye devam ediliyor. Fakat ne hazin ki, bu bizzat ordumuz içindekiler tarafından yapılmaktadır. Zira göz görüyor. Çünkü kendine zarar vermeyene, kimse kolay kolay zarar veremez. Zaten insanın kendine ettiğini kimse etmezmiş ya, atalarımız öyle derler ve çok doğru derler. Ordumuz, yine ordumuz eliyle yıpratılmıştır, yıpratılmaktadır. Bu katıksız bir gerçektir. Zira görünen köy kılavuz istemez. Disiplini ve otoriteyi kaybetmiş bir yapı iflas etmeye mahkûmdur. Güçlü temellerden mahrum bir yapı iflas etmeye mahkûmdur. Maalesef, ordumuz, kadim Türk-İslam zihniyetinden uzak kalmıştır ve bugünkü hale gelmiştir. Tekrar aynı zihniyet temelinde bir yapı tesis edilmedikçe ordumuzun canlanması, güçlenmesi ve kadim devrine dönmesi muhaldir. Kalıcı başarılara imza atması sonsuz zordur. Sahip çıkması gereken şeylere sahip çıkması muhaldir. Terör şebekelerini it gibi ezmesi zordur.

 

                Her türlü konuşmanın kayda alındığı bilindiği halde, durup dururken konuşmak nasıl bir şeydir Allah aşkına? Bu konuşmayı yapan mı yoksa kayda alan mı suçludur. Ya da konuşmayı yapan kayda alandan habersiz midir? Büyük bir tezgâh mı vardır? Derin bir teşrik-i mesai mi vardır? Yemin ediyorum derin şüpheler içinde kıvranmaktayım. Yüreğim sızlıyor. Ordumuz da, bir an önce disiplin ve otorite sağlanmalıdır. Aynı zamanda şefkat ve merhamet hâkim olmalıdır. Ordu bünyesinde olanlar ve bünyeden dışarı çıkanlar mutlaka uyarılmalıdırlar. Hangi rütbede olurlarsa olsunlar. Herkes haddini ve hududunu bilmek zorundadır. Ordu kimsenin babasının çiftliği değildir. Töreye, kadim geleneğe ihanet edenler şiddetli şekilde tecziye edilmelidirler. Ordu zaafa uğratılmamalıdır. Ordu yıpratılmamalıdır. Ama orduya da kadim düşünce mutlaka egemen olmalıdır. Ordu bünyesinde ki, yabancı unsurlar acilen dışarı atılmalıdır. Yazık oluyor.

 

                Bu arada, yapılan her operasyon gayet ciddi şekilde yapılmalıdır. Disiplinli şekilde yapılmalıdır. Laf olsun icabından olmamalıdır asla. Avuntu babında yapılmamalıdır. Zira birgün bunları da ortalığa saçıverirler ve hiçte iyi olmaz. İşini doğru düzgün yapacaksın ki, gün gelip yüzün kızarmasın. Güven olmazsa, olacak hiçbir şey yoktur!

 

                YEDİ:

Ülkemizin önemini biz bilemesekte Haçlı sürüleri çok iyi biliyor ve ilk evvelde ülkemizi elde tutmaya gayret ediyorlar. Çünkü biz elde olunca diğerleri haydi haydi elde olacaklar. Bunlara bizim ülkemizde çanak tutanda malum ılımlı tayfa ve liberal züppelerdir. Güya özgürlük olunca istediklerini yapacaklarını sanan ahmaklar. Ulan ha kapitalizm, ha kemalizm, ha liberalizm, üçü dede aynı yerlerin tohumu, aynı ellerin ürünü, birinden gelmeyen diğerinden gelir mi ahmak oğlu ahmak? Kendi ruhunu öldürene, diğer ruhlardan şifa sadır olmaz. Senin ruhun İslam ise şayet, sana İslam’dan fayda gelir, kurtuluş gelir, aydınlık gelir, güç gelir. Ama öyle sulandırılmış İslam’dan değil. Saf İslam’dan. Allah’ın dini olan İslam’dan. Amerika’nın ve Vatikan’ın değil. Ya Moskof’un değil.

 

SEKİZ:

Dikkat! Dikkat! Fail-i meçhuller işlenebilir ve PKK’lı çakalların üzerine atılabilir. Elbet onlarda yapar ve yapabilir ama onların iyi at koşturmayacağı alanlarda vardır unutmamalıdır. İçerideki ayılar yer, dışarıda ki itlerin üzerine atılarak işin içinden çıkılmaya çalışılabilinir. Bütün hassas kurumlar tetikte olmalıdır bence.

 

DOKUZ:

Müslüman Türk evlatları bu devletin organlarında hâkim olmadıkça işler asla düzelmez ve düzelmeyecektir de. Herkes bunu böyle bilsin. Elin ekmeğini yiyenden bu vatan hayır gelmez. Kendi ekmeğiyle beslenecek ki vefalı ve sadakatli olsun. Yanlış yapacağında vicdanı haykırsın: utan alçak it, yaptığın insanlık değildir! Desin. Vicdanı olmayanın, insafı, sadakati de, vefası da olmaz asla. Bu yüzden, ilk evvelinde muhakkak iyi birer vicdan oluşturulması gerekiyor bu toprağın şerefli çocuklarında. Bilakis, kaderimiz hep kederimiz olacaktır!

 

Umutla, gerçekle, ittifakla, Türk-İslam Devrimiyle.

Tarih: 26.08.2011 Okunma: 675

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?