Allah, uyanık olmanızı, dikkatli olmanızı istemiştir ama hiçbir durumda korkmamanızı emretmiştir. Sadece kendinden korkulmasını istemiştir. Öyleyse korkmayın kâfirlerden ve uşaklarından! Bunu Önderimiz (sav) de ifade etmişlerdir. Zaferi de ancak korkusuzların kucaklayabileceğini söylemişlerdir, İlahımız (cc) ve Önderimiz (sav). Çünkü korkarak zafer elde eden görülmemiştir insanlık tarihinde. Korkaklık, daima mahrumiyeti ve zilleti getirmiştir ama cesaret daima izzetli ve şerefli bir yaşama götürmüştür. Cesaretini kaybeden, her şeyini kaybetmeye mahkûmdur; dinini, vatanını, devletini, milletini, namusunu, şerefini ve bütün kazanımlarını. İnsan bir defa ölür! Fakat korkaklık bin defa öldürür adamı. Mahpuslar, işkenceler, açlıklar bile vız gelmelidir insana. Yaşamak, bedel ödemektir. Eğer bedel ödemekten korkuyorsanız, zaten yaşamanız anlamsızdır. Bedel ödemeye yanaşmayan, insan olabilmeyi de, şereften bahsetmeyi de düşlememelidir zaten.
Korkmak, korkusuzluğu yaşam yapmış olan ecdadınıza da ihanettir. Bizim ecdadımız zaferleri kolay elde etmemişlerdir. Korkan için yaşam yoktur. Yaşam korkudan kurtulunca başlar. Dünya yüzünde, büyük devletlerin ve imparatorlukların banisi olmuş cengâver yiğitler, daima ölüme koşarak, yüksek bir tevekkülle şahadete ulaşmayı arzu etmişlerdir. Bütün zaferler, korkusuzluğun çocuğudurlar. Zafer güneşlerine, ancak korkudan azade gözler bakabilmeyi ve görkemli zafer şarkılarını, ancak korkudan azade yürekler hissedebilmeyi başarmışlardır. Evet, bu yiğitler daima azdırlar belki ama hiçbir zaman hayal olmadılar. Gönüllere hükümran oldular, hayırla yâd edildiler. Kırk yiğitle düşman sarayı basmak hangi milletin tarihinde vardır? Askerlerine, bir Cuma günü namazdan sonra: ben gidiyorum, gelen gelsin, dönen dönsün, kimse kararından dolayı cezalandırılmayacaktır, bugün ayrılık yoktur, hepimiz biriz diyen komutan kimdir? Ve bu komutan, ardından kimse gelmese bile geri dönmeyi düşünmüş müdür?
Bizler, hayatı, hiçbir zaman, tek boyutlu algılamadık ve algılayamayız. Zira bu kaybedişin başlangıcıdır. Kitabımızı da hiçbir zaman tek boyutlu düşünmedik ve düşünemeyiz. Fakat ne acı ki; hayatı tek boyutlu algıladığımız gibi, kitabımızı da tek boyutlu düşünüyoruz nice zamandır. Mesela; öldürülmeyi, kaybediş zannediyoruz, ebedi mahrum olmak olarak algılıyoruz. Hiç, sonsuzluk yurdundaki yaşamı düşünmüyoruz. Allah: üzülmeyin, gevşemeyin, eğer inanıyorsanız üstün gelecek olanlar mutlaka sizlersiniz derken, ne demek istiyor bir türlü algılayamıyoruz. Şayet öldürülürsek, bunun neresi üstün gelmek oluyor gibisinden ahmakça düşüncelere yöneliyoruz. Oysa sen yine üstün gelmektesin garibim. Çünkü kazanırsan bu dünyada şerefinle yaşamaktasın ve üstünsün. Şayet şahadete erersen, cennetle ödüllendirilmektesin ve yine üstünsün. Sen kendini ebedi mi sanıyorsun? Sen ölümü, yok olmak mı sanıyorsun? İşte böyle tek boyutlu düşündük mü, zillet bizim peşimizi bırakmaz. Çünkü ölmemek için bin takla atar, her türlü köpekliği yapmayı meşru görürüz. Mahpuslar bizi korkutur, açlık bizi yıldırır, işkenceler bizi hain yapar.
Bilelim ve asla unutmayalım ki; bu milletin tarihinde korku diye bir şey yoktur, olmamıştır ve olmamalıdır. Fakat bu milletin imanı çalınarak, damarlarına korku şırınga edilmiştir nice zamandır. Sefaletinin, zilletinin ve kahredici esaretinin yegâne sebebi budur. Korkusuzluk, güçlü bir imanın meyvesidir. Tarihini bilmeyenler, kültürünü unutanlar, töresine ve geleneklerine hor bakanlar, dinini tahrif ve tahrip edenler hiçbir zaman korkusuzluk nedir bilemezler ve bilemeyeceklerdir. Bir defa korkan, daima korkacaktır. Bir defa korkan bin defa ölecektir. Ama korkusuz adam, bin defa yaşayacak, bir defa ölecektir.
Bilelim ki; düşman da öldürmek istemez zaten, korkutmak ister. Çünkü düşman köleye ihtiyaç duyar. Zira kirli yaşamlar, zulüm üzerine inşa edilmiş saltanatlar, ancak kölelerin omuzlarındadır. Bugün kü çağdaş diye tavsif ettiğimiz barbar dünya, elde ettiği nimetleri kimlerin sayesinde kazanmıştır acaba, hiç düşündük mü? Tamamıyla kölelerin ve sömürülen mazlum milletlerin sayesinde kazanmışlardır. Evet, öldürmüşlerdir ama işlerine yaramadığını düşündükleri insanları öldürmüşlerdir. Diğerlerini ise, daima kullanmışlardır. Bugün dünyaya meydan okuyan siyonist piçinin, bunu nasıl başardığını sanıyorsunuz? Sırf yüreklere saldığı hayali korkudandır bu meydan okuyuş. Ve bizlerinde çok çabuk korkmamızdandır. Çünkü imanımızı kaybetmişiz. Evet, iman sahibiyiz diyoruz ama iman sahibiyiz demekle iman sahibi olunmuyor bebeğim. İmanın çıktığı kalbe muhakkak korku girer canlar. Çağdaşlığın egemen olduğu yaşamdan, iman tedricen çekilir canlar, asla unutmayın! Elhamdülillah perdesiz gözlerin sahibiyiz!
Düşman, sizleri, daima yüreklerinizden ve beyinlerinizden vurmak ister. Yüreğinize korku salar ve aklınıza da bu korkuyu onaylattırır. Yüreğinizin ve aklınızın işgal edilmesi demek, sizin bitmeniz demektir. Yüreği ve aklı işgal edilmiş insanın imanı olmaz. Çünkü iman sahibi olmak, yürekli ve akıllı olmazı koşul kılar. Zira iman sahibi olmak demek; İbrahim gibi ateşte yanmaya hazır olmak demektir. Peki, hazır mıyız? O zaman haydin yanmaya ve ateşten güller dermeye! Çünkü yanmak demek, olmak demektir. Olan ise, kazanmıştır!
Son tahlilde; biz korkmak için değil, yaşamak için varız ve yaşamak bedel ödemektir ve her doğan bedel ödeyerek büyür, gelişir, yaşar, ölür ve nihayet ölümsüzleşir.
EKSTRA:
BİR:
Katil ve kahpe devlet İsrail ile ilişkilerin askıya alındığını işitmekteyiz ve ne güzel şeyler işitmekteyiz. Ama işittiklerimizin hakikat olduğuna inanmak istiyoruz. Yarın, yalan ve sahte çıkmasını istemiyoruz işittiklerimizin. Zira bu çok acıdır ve güvensizliği doğurur ki, güvensizlik felaketin habercisidir. İnsanı yer bitirir ki; nicelerini yiyip bitirmiştir de. Öyleyse attığınız imza, ıslak imza olsun. Verdiğiniz karar keskin olsun. Aslında nicedir olması gerekendir bu, ama bahsettiğimiz gibi, damarlarımıza, kendimizden bildiklerimiz tarafından şırınga edilmiş korku hep erteletti bu mukaddes eylemi. Ve hala da korku şırınga etmeye çalışan, soyu ve kanı bozuklar var. Ulan dünyanın en stratejik, en zengin ülkesi bir piçten korkar mı be? Bu kadar mı düştük yani? İnsan, Allah’tan utanır be! İnsan, hiç olmazsa ecdadından utanır be! Kim lan bu piç. Ne yapabilir? Siz halkınıza gerçekleri apaçık ifşa ettikten sonra, siz birer Alpaslan, birer Kürşat, birer Selahattin olduktan sonra karşınızda dünya duramaz be. Ama tabi, siz sizden bihaberseniz, orası başkadır.
Ve asla verdiklerinizi örtmeyin, sahte gösterilerle. Bu çok acıdır ve acıtıcıdır. Düşmandan asla korkmayın. Tedbirli, temkinli, uyanık olun ama asla korkmayın. Dost gözükün ama onurunuzu asla kaybetmeyin. İlişkileriniz sizin kaybetmenizi doğurmasın. Milletinizi arkanıza almak çok önemlidir. Ama bu ödülde, güvenin, samimiyetin, dürüstlüğün meyvesi olacaktır unutmayın! Siyonist İsrail’in köpeklerine asla aldanmayın, inanmayın, itibar etmeyin. O köpeklerin isimlerini burada sayıp yazımı kirletecek değilim, herkes o köpekleri belki de adından bile daha iyi biliyordur. Onlar size hep zillete gidecek yolu gösterirler, hep korku empoze ederler. Aldırmayacaksınız, selam deyip geçip gideceksiniz.
Ayrıca, siyonist sizi zaten yok etmek ister her zaman ve etmeye de çalışıyordur gizliden. Ve son karar siyonistin değil, kaderindir ve kaderden kaçılmaz. O zaman siyonistten korkmanın ve siyoniste boyun eğmenin mantığı yoktur. Belki bir defa ölürsünüz ama erkekçe ölürsünüz ve isminiz daima gönüllerde yaşar. Ama bin defa ölmek sizi daima lanetle anılmaya mahkûm edebilir. Öyleyse asla korkmayın! Çünkü sizin korkmanız demek, aslında bir milletin de korkması demektir. Zira baş önemlidir. Başı kopanın, gövdesi dursa ne olur, durmasa ne olur? Allah, imanınızı kavi kılsın, yüreğinizden korkuyu söküp alsın, hak yolda olduğunuz müddetçe daim yanınızda olsun. Âmin.
Siyonistin tek gayesi: bu ülkenin evlatlarının arasında ki sevgi ve barış köprülerini yıkmak, milli ve manevi temelli kardeşliği bozmak ve bu ülkeyi tarihiyle, kültürüyle, diniyle birlikte yok etmektir, asla unutmayın! Ve bu uğurda kullandığı tayfalara bu topraklarda asla yol vermeyin, başınıza adam diye dikmeyin onları. Onlar kim mi? Bilmiyorsanız utanç duyunuz. Ve, siyoniste ve uşaklarına karşı daima ittifak halinde olunuz. Çünkü ihtilafınız, acı bir şekilde geberişiniz demektir!
İKİ:
Sayın Sağlık Bakanımıza sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Yürekten Allah razı olsun diyorum. Halk adına büyük bir karar aldığı için. Tam Gün Yasasını uygulamaya sokabildiği için. İnşaallah bunu daha da genişletmesini arzuluyoruz. Döner sermaye denilen musluğu da kapatmasını ya da kısmasını umuyoruz. Hiç kimse okuduğu yılı bahane edip, ayrıcalık elde etmeye tevessül edemez, buna hakkı yoktur. O zaman okumayacaksın arkadaşım. Okuyorsan da halka hizmet için okuyacaksın. İyice para manyağı olmuşsunuz. İlahınız adeta para olmuş. Kimse buna yalan diyemez. Şimdi param gidecek diye nasıl da hasta peşinde koştuğunuzu bizzat görüyoruz. Eskiden olsa tınlamazdınız bile. Yalan mı? Adeta süründürürdünüz. Adam gibi bakmaz, özele davet ederdiniz kibarca ki, bu kibarlıkta soygununuz adınaydı. Yalan mı?
Tabi bu yönlü hareketi sadece bu kesimden beklemek te haksızlık olur. Büyüklerin de dürüst ve adil bir davranış sergilemeleri gerekir. Mesela; Cumhurbaşkanının, Başbakanın, Bakanların, Milletvekillerinin ve daha başkalarının maaşlarında da kesintiye gidilmesi gerekir. Zira adalet kılıcı herkes içindir. Bir kesim için değil. Çünkü bu ülkede müthiş bir gelir adaletsizliği vardır. Paylaşım adaletsizliği vardır. Ve büyük devrim, adaleti ikame edebilmektir, herkesi ikna edecek şekilde, en azından vicdanı olanları ve vicdanıyla yaşayanları ikna edecek şekilde. Bilakis yürekler asla teskin olmayacaktır, nefret tohumları gövdede kalmayacaktır, huzur gönülleri şenlendirmeyecektir. Adil olmak zor değildir, ama okkalı iman ister. Gerisi lafı-ı güzaftır.
ÜÇ:
Artık bütün etkili, yetkili, servetli, şöhretli tiplerin de oğullarını, diğerlerinin oğulları gibi dağlara gönderme zamanıdır. Bunu yapmadığınız zaman kesinlikle rezil birer kişilik olarak anılmaya mahkûmsunuz. Tarih ve millet sizi asla affetmeyecektir. Öncekileri affetmemiştir, sizi de affetmeyecektir. Hiç kimse bizlerin aptal ve ahmak olduğumuzu düşünmesin. Elbet aptal ve ahmak insanlar olabilir ama herkes aynı değildir. Hiçbir şeyi bilmiyor değiliz, her şeyi biliyoruz az çok. Bu yüzden şereflice hareket etmelisiniz. Asla ihanet içinde olmamalısınız. İşte eşitlik burada söz konusudur. Ve eşitlik çığırtkanı sefiller burada seslerini çıkarmalıdırlar. Ama o erkeklik nerede? Kadın erkek eşit olmalıdır diye, olamayacak şeyler için saçma sapan höykürenler ve gerçek gayeleri aile yapısını sarsmak olanlar, acaba olabilmesi mümkün olan eşitliklerle ilgili niçin mücadele vermezler. İyi düşünmek gerekiyor. Yoksa ucunun kendilerine dokunacağından mı korkuyorlar bu borazanlar? Şüphesiz!
DÖRT:
Deniz Feneri ve Şike olayında da adaletin tahakkuk etmesini umuyoruz, bekliyoruz, gönüllerin muhakkak teskin ve tatmin edilmesi temennimizdir. Yoksa bedeli vicdanlarda mahkûm olmaktır ve vicdanlarda mahkûm olmanın ne anamla geldiği herkesçe bilinmektedir, bilinmelidir. Adalet, kendinden olana karşı da adalet kılıcını çalabilmektir. Eğer kılıcın, sadece kendinden olmayana karşı çalınıyorsa bu yürekleri endişeye sevk eder ve güveni zedeler. Bundan sakının! Günahtan ve zulümden sakındığınız gibi! Ki zaten bu, günahın ve zulmün ta kendisidir. Allah, adil olanları sever!
Aynı zamanda, şu Anadolu Ajansı denilen kurumu sömüren namussuz şebekeyi de en ağır şekilde tecziye ediniz. Orada ki bütün hırsızların çaldıklarını burunlarından fitil fitil getiriniz ve geri alınız. Üstelik çalmadıklarını da alınız ki, bir daha böyle namussuzluğa meyledemesin hiçbir kimse. Ve orada ki çarkı paramparça ediniz. Sakın oraya bu sefer de kendi adamlarınızı oturtup sömürüyü devam ettirmeyiniz. Bu alçaklığın en dibidir. Vicdansızlıktır. Namussuzluktur. Şerefsizliktir. Allah kahreder ve kahretsin de. Âmin. Orayı muhakkak adam ediniz Allah rızası için. Yemin ediyorum tüyü bitmemiş yetimlerin hakları yeniyor ahlaksızca. Yazık değil mi? insanlığa sığar mı bu? Yapanlar insan değillermiş, bari sizler insanlığın gereğini yapınız da dualara mazhar olunuz.
BEŞ:
Ormanları yakanları yakalayın ve yaktıkları ateşin içinde yakın mutlaka. Bu ülkenin ve bu milletin sağlıklı geleceğiyle oynayan siyonist tohumlarına acımayın. Bu kesinlikle adalettir. Evet, yakmak günahtır ama yakanları yakmak vazifedir ve hizmettir. Ve aynı zamanda, yakılan ormanlarımızı işgal edipte, oralara binalar dikenlerin binalarını başlarına yıkınız. O binaların bir vatandaşın eliyle bile imha edilmesi büyük bir insanlık hizmetidir. Üstelik hangi yolla olursa olsun, hiçbir pezevengin, yakılan orman arazilerini işgal ve talan etmeye hakkı yoktur, olamaz. Oralar birilerine peşkeş çekilmemelidir. Bunu yapan şerefsizdir, soysuzdur, kansızdır, lanetliktir. Lanetle anılmaya mahkûmdur, tıpkı anılmakta olan lanetlikler gibi. O lanetlikler meçhulümüz değildir.
ALTI:
Osmanlıyı özlemek, hayal etmek ve onun gibi olmaya çalışmak güzeldir, şerefli bir düşüncedir, tavırdır amma Osmanlıcılık oynamaya tevessül etmek iyi bir şey değildir. Osmanlıcılık oynamak için önce Osmanlı olmanız şarttır. Bilakis felaketler peş peşe gelir ve altından kalkılmaz. Allah korusun. Bu yüzden yapılan işler, büyük ve derin tefekkür hamlelerinden sonra yapılmalıdır. Düşünmeden yapılan şeyler büyük yaralar açabilir, derin ve telafisi imkânsız tahribatlara neden olabilir. Yönlendirmelere kanmayın. Tuzaklara düşmeyin. Oyunlara gelmeyin. Gülücüklere aldanmayın. Pohpohlamalara kulak asmayın.
YEDİ:
Apo denilen sivrisineğe kan olacak, can olacak şeyler sunmak ihanettir. Ev hapsi mutlak olarak ihanettir ve ihanetin bedeli imhadır ve bu vaciptir. Aksini kimse söyleyemez. Ha Kitapla ikna ederlerse başka! O zaman susmak boynumuzun borcudur. Üzerimize vazifedir.
SEKİZ:
Şahadet şerbetini yudumlayan ve sonsuzluğa uğurlanan bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarının ve milletlerinin başları sağolsun. Allah siyonist tohumu olan teröristleri kahretsin. Allah Türk-Kürt-Alevi-Sünni kardeşliğini baki kılsın. Ermeni tohumlarına, siyonist tohumlarına, kardeşliğimizi bozmak için fırsat vermesin. Âmin. Yöneticilere de basiret versin, cesaret versin. Artık terörün maksadını idrak etmeyi nasip etsin. Kürt kardeşlerimize de, teröristlerin kendileriyle bir alakaları olmadığını görmeyi nasip etsin. Âmin. Evlatlarının, sadece zavallı birer kurban olarak kullanıldıklarını sezmeyi nasip etsin. Ve teröre karşı, Türk kardeşlerinin ve devletlerinin yanında yer almayı nasip etsin. Âmin.
DOKUZ:
Evlatlarınızı yetiştiren ve umut-aydınlık yüklü yarınlarınızın sigortası olan eğitimcilerinizin itibarını yükseltiniz. Zira itibarını düşürdüklerinizden, bu toplumun itibarını yükseltecek hamleler yapmasını bekleyemezsiniz. Gerekirse kendinizden kısınız ve onlara veriniz. Siz sayın (!!!) vekiller ONBİR MİLYARI hak ettiğinizi düşünüyorsanız, vallahi, billahi, tallahi iki katını, belki on katını eğitimciler sizlerden daha çok hak etmektedirler. Yüreğiniz yetiyorsa şereflice konuşulur her şey en temel noktalar üzerinden. Onları perişanlığa mahkûm etmeyiniz. Sonra da çıkıp riyakârlık yapmayınız. Gözümüz kör değilse şayet, bu söylediklerimizin yapıldığını iddia edemezsiniz. Bu bütün dönemler için geçerlidir. Tek bir dönem için değil. Okulunu ikmal eden bir eğitimcinin açıkta gezmesi demek, o eğitimcinin ve bütün benzerlerinin itibarının yerlerde sürünmesi demektir. Eğitim veren bir eğitimcinin, ekonomik sefalete mahkûm olması demek, o eğitimcinin ve bezerlerinin itibarlarının yerlerde sürünmesi demektir.
Burada sendika ağalarının da suçu vardır. Eğitimcilerin haklarından başka her türlü naneyle iştigal eden yalancı ağaların, politikacı dalkavuğu ağaların da günahı vardır. Artık sizlerde insan gibi mücadele veriniz eğer insanlıktan yana nasibiniz varsa, zerre imanınız varsa.
Son tahlilde; Allah, bu vatan, bu devlet, bu din ve bu millet için, namusluca, şereflice, samimice, dürüstçe mücadele veren, ecdadına layık olmak için çalışan, yegâne Önderinin (sav) kutlu izini takip eden, yüce Kitabının kutsal buyruklarını dinleyen herkesin yar ve yardımcısı olsun. Sonsuz âminler olsun.
İKİ SÖZ:
‘’Bu yol kuru bir kavga yolu değildir.’’ Osman Gazi
‘’Utanç duymamak kadar utanç verici bir şey yoktur.’’ Augustin.