İsrail’in meşhur Mavi Marmara baskını
ve bu baskında ölen Türk vatandaşları için uygulamaya konulan eylem planında
yine sonuç yok. Hazırlanan BM raporu, temelde Türkiye’yi haklı bulmasına rağmen
İsrail’i kollayan bir temele oturmuş. Devlet ve hükümet yetkililerimiz “rapor
yok hükmündedir”, “kabul edilemez” şeklinde açıklamalar yapsalar, İsrail’e
karşı bir dizi yaptırım kararları alsalar da geçmiş tecrübelerimiz bunların
birer aldatmacadan öte gitmeyeceğini gösteriyor.
İsrail ile Türkiye arasında ortaya
çıkan krizi anlayabilmek ve olayları doğru değerlendirebilmek için geçmişte
olup bitenlerin hatırlanmasında faydalar var. İsrail’in kuruluşundan itibaren
hükümetler ne zaman aleyhte bir havaya girseler, geri planda bir şeyler
vermenin çabası içinde oldular. Belki “şımarık oğlanı” kandırmaya çalıştılar.
Ancak AB’nin ve Batının şımarık oğlanının istekleri ve yaramazlıkları bir türlü
bitmek bilmedi.
Hatırlarsınız rahmetli Erbakan tutum ve
davranışları ile İsrail düşmanı bilinir. Ne yazık ki, aynı Erbakan’ın
başbakanlığında İsrail ile Türkiye arasında askeri ve ekonomik geniş kapsamlı
anlaşmalar yapılıp uygulamaya geçilmiştir. Günümüzde en çok bilineni de
Heronlar ve F16’ların geliştirilmesi projesidir. Bazı aksaklıklara ve
eksikliklere rağmen Heronlar ve f16’lar terörle mücadelede kullanılmaktadır.
Mavi Marmara baskını öncesi ve
sonrasını hatırlamak gerekirse, İHH adındaki bir yardım kuruluşu “Rotamız
Filistin Yükümüz İnsani Yardım” sloganı ile gerek yurt içinde gerek yurtdışında
hazırlıklar yapmış, hükümetin zimmen de olsa desteğini alarak yola çıkmış.
Ancak nedense konvoyda sonradan ne olmuşsa olmuş AKP’den kimse yer almamış ve
konvoy, Akdeniz’in uluslarası sularında İsrail baskınına uğramıştı. Baskın
sırasında güle oynaya cihat için yola çıktığını sanan genç, yaşlı, kadın erkek
katılımcılardan bazıları ölmüş, birçoğu yaralanmış, geri kalanları da esir
alınarak İsrail hapishanelerine atılmıştı.
Baskın sonrası diplomatik girişimler
sonucu konvoy geri dönmüş ve ülke genelinde gösteriler, mitingler ve yürüyüşler
yapılmıştı. O zaman da düşüncemizi yazdık. Ölenler öldüğü ile kalacak ve bir
süre sonra kimse hatırlamayacak demiştik. Şimdi soruyorum size o meşhur
baskında hayatını kaybedenlerden yakın çevresi haricinde kaç kişi biliniyor ve
hatırlanabiliyor. Birilerinin iktidarı için, daha fazla oy alması için değer
miydi bütün bunlar? Yazık oldu ölenlere, yaralananlara ve kaybedilen umutlara.
Aradan geçen bunca zamana karşılık
gelinen nokta, sıfır elde var sıfır. Devlet olarak ne istemiştik İsrail ve
Uluslar arası camiadan? Ortaya çıkan zararların tazmini ve ölen vatandaşlarımız
için özür beklentimiz vardı. Hiç birinde bir adım ileri gidemedik. Gidilemeyeceği
de baştan belliydi. O nedenle şimdi kalkıp askeri ve ekonomik yaptırım
kararları alıyoruz diye kimseyi kandırmayalım. Ama burada ne oldu biliyor
musunuz? İsrail’e racon kestiğimiz, posta koyduğumuz günün akşamında NATO füze
savunma sistemlerinin ülkemize yerleştirilmesini kabul ediverdik. Füze savunma
sistemi kime karşılık İran’a, İran kimi hedef alıyor, İsrail, AB ülkeleri ve
ABD. Ama öncelikle İsrail kollanıp korunacaktır. Peki, sistem ülkemizde
bulunacağına göre asıl hedef kim oluyor dersiniz? Türkiye.
12 Haziran’da halkın %50’sinin
desteğini alan AKP’nin “komşularla sıfır sorun” politikası iflas etmiştir. Daha
düne kadar dost ve kardeş sayılan Tunus, Mısır, Libya ve Suriye gibi ülkelerin
ve liderlerinin, sırf BOP projesi ve BOP eşbaşkanlığı gereği yarı yolda
bırakılıp, NATO’nun, Fransa ve İngiltere’nin peşine takılıp kardeşlerine bomba
yağdırmak nasıl kardeşlik ise.
ABD’nin ve Batı emperyalizminin
çıkarları söz konusu olduğu İsrail çıkmazında kimse çatışma beklemesin. Hiç bir
şey olmayacak. Şımarık oğlana satılacak, verilecek mutlaka bir şeyler vardır.
Mesela Anamur’un suyunu, Kıbrıs’a götürme adıyla kotarır, Hayfa’ya ulaştırırız.
Sonra da kalkıp, bunu halka büyük bir zafermiş gibi sunar, günü kurtarırız!