ŞEYTANIN ADAMLARI...8...

Özgür DENİZ - 07.10.2011

İnsanlık, sürekli malayani ile meşgul edilerek ve böylece ilgisi dağıtılarak ve olan biten her şeyden bihaber bırakılarak şeytanın çengeline düşürülmeye çalışılıyor. Ve gerçekten de işlerini çok iyi yapıyorlar, şeytan ve adamları. Buradan rant elde eden yığınla namussuz var. Sanat dünyası, spor dünyası, politika dünyası, eğlence dünyası vs. Çünkü insanların, bilinçli bir toplum oluşturması ve düşünmesi, bu ehl-i dünya insanlarının çarklarına çomak sokuyor. İnsan, bilinçsiz olduğu zaman, politikacılar rahatça oy alabiliyorlar, hiçbir iş yapmasalar da oyları çantada keklik oluyor. Sanat dünyası, yine insanların cehaletinden rant elde ediyor, insanlar için bir hizmette bulunmasalar da. Hakeza, eğlence ve spor dünyası da aynı şekilde insanlığın kanını emiyor. İnsanlık daima sefaletin şarkısını söylerken, günden güne acının madeni olurken, politikacılarda, sanatçılarda, sporcularda insanlığın kanını emiyor adeta. Peki, aldıklarına karşılık verdikleri ne vardır? Hiç. Bunlara, insanlığın kanını zalimce ve domuzca emen sermayedar dünyasını ve bunların çanak yalayıcısı olan medya dünyasını da ekleyebilirsiniz. İnsanlık, ağır bir kuşatma altındadır. Sürekli uyutulmaktadır. Şeytan, dört koldan insanı zincirlemiş durumdadır. Bir taraftan kaybetse de diğer taraftan kayıplarını telafi etmektedir. Evet, dünyada namuslu insanlarda vardır; fakat güçleri, kötülükleri engellemeye kifayet etmemektedir, birde insanların kahir ekseriyeti kötülüklerden el çekmediği ve böylece kötülerin tezgâhlarına geldiği için iyiler etkili olamamaktadır. Kötüler, iyileri, bir şekilde diskalifiye etmeyi başarmaktadır. Kötüler, iyileri, diğer insan topluluklarına da kötü olarak göstermeyi başarmakta, insanlarda bunu yutmaktadır ne hazin ki.

 

                Politikacılar sizi oyalarlar, sermayedarlar genele kaynak sağlarlar, sanat ve eğlence dünyası sizi uyuştururlar, medya dünyası sizi yanıltır, spor dünyası sizi farklı yönlere kanalize eder. Ve emin olun bunların tümünün tek sermayesi bizleriz. Bizler olmasak, bunların hepsi bir hiçtirler. Hangi politikacı, dürüst insanları tercihe eder ve dürüst insanların arkasında durur? Hepsi de kendilerine köle olacak yığınlar ararlar. Tenkit etmeyecek, söylenen her şeyi kabullenecek, çarkın dönmesini yavaşlatmayacak insanlar ararlar. Kurdukları ve tahkim ettikleri statükolarını sarsmayacak yığınlardan hoşlanırlar. Hangi sanatçı, gerçek olanı, insanlara sunar? İnsanları uyutmaya değil de, uyandırmaya çalışır? Bilakis, daima insanları uyutmak, insanları yanlışa sevk etmek için gayret ederler. Doğrudan yana durmazlar asla. Hangi sermayedar, kazandığını paylaşır? Kazandıklarını insanlık için harcar? Bilakis, insanlar üzerinden kazandıkları halde, yine insanları ezmek adına kullanırlar sermayelerini. Keza medya, ne zaman insanlar için doğruyu söylemiştir ve doğru olanı desteklemiştir? Hiçbir zaman. Çünkü doğru ve doğru olan kazandırmaz, kaybettirir. Tabi bunu seküler ve reel anlamda söylüyorum. İdeal bazda doğru ve doğru olan her zaman kazandırır, hem de kazanç herkes içindir. Ama kazanç bir anda olmaz, zamanla olur, fakat şeytan ve adamları kısa yoldan köşeyi dönmek isterler. Eğlence ve spor dünyası derseniz, zaten en bencil ve sahtekâr dünya, bu dünyadır. Bir morfin gibi işler insanın kanına ve daha kurtulmak mucizedir.

 

                İnsanlık, bunca aldanmasına, aldatılmasına rağmen hala cellâtlarının peşinden gitmektedir, şuursuzca, bilinçsizce koşmaktadır adeta, cellâtlarının peşlerinden. Ama kendini uyandıracak, kendini bilinçlendirecek olan yüce hakikatin peşinden tek adım bile atmamaktadır. Artık kesin olarak uyanmalıyız, hakikatle yüzleşmeliyiz. Korkusuzca, hakikate yüzümüzü dönebilmeliyiz. İşte o zaman, şeytan ve adamlarının ecel zillerinin çaldığı andır. Nasıl bizlerin elleriyle yaşam buluyorlarsa, yine bizlerin elleriyle ölümü tatmalıdırlar. Bizler bunları öldürmek, yok etmek için yaşamadıkça, bunlar bizi öldürmek, ezmek ve yok etmek için sonsuz gayret içerisinde olacaklardır. Bu, katıksız ve sert bir gerçektir. Bir an önce, şeytan ve adamlarının sermayeleri olma pozisyonundan kurtulmamız lazımdır. Zira bizim yaşam biçimimiz, onların varlıklarının garantisidir. O zaman yaşam biçimimizi değiştirmek, tercihlerimizi değiştirmek, zevklerimizi değiştirmek zorundayız. Allah’ın istediği gibi yaşayan, şeytanın ve adamlarının istediği gibi yaşamayandır. İşte bu yaşam, onların ecelidir. Çünkü bu yönlü yaşam, onların bütün kirli ve kanlı kazanç yollarının kapanması demektir. Bilakis bizler ağlarken, şeytan ve adamları daima gülecektir. Bizler sürünürken, onlar koşacaktır. Bizler bakınırken, onlar tadını çıkaracaktır.

 

                Söyleyin Allah aşkına; Tarkan, bu topluma ne vermiştir ve ne verebilir? Arda, bu topluma hangi fayda da bulunmuştur ve bulunabilir? Politikacılar bugüne kadar insanlık adına hangi genel geçer kazanımı elde etmişlerdir ve bundan sonra elde edebilirler? Okan Bayülken bu toplum adına hangi hizmete imza atmıştır ve bundan sonra atabilir? Kıvanç Tatlıtuğ, hangi derdinize derman olmuştur ve olabilecek çaptadır? Ertuğrul Özkök, Hasan Cemal, Ruşen Çakır, Uğur Dündar, Mehmet Ali Birand vb. toplum için hangi şerefli mücadeleyi vermişlerdir ve verebilirler? Ne zaman doğrudan yana olmuşlardır ve olabilirler? Koç ve Doğan, bu toplumun gerçek manada ilerlemesi için hangi atılımı yapmıştır ve bundan sonra yapabilir? Ne zaman bu toplumun değer yargılarına saygı göstermişlerdir ve bundan sonra gösterebilirler? Müslüman-Türk (Kürt-Laz-Çerkez vs.) milleti adına hangi hayırlı işleri yapmışlardır? Diyeceksiniz ki vergi veriyorlar, verdikleri verginin bin mislini geri aldıktan sonra, bu vermek nasıl vermek oluyor Allah aşkına? Akledelim lütfen!

 

                Dünyada ki, bütün topluluklar, birlikler de bu oyuna dâhildir. Avrupa Birliği, NATO, Birleşmiş Milletler, IMF vb. bütün lanetli örgütler, bizlerin sömürülmemizde elleri olan şeytani birliklerdir. Hepsi de şeytan ve adamlarının otokontrolünde olan örgütlerdir. Dünyada ne kadar kirli ve kanlı tezgâh varsa, ardında bunlar vardır. Dünyada ne kadar alçak terör örgütü varsa, hepsi bu küresel örgütlerin köpekliğini yapmaktadırlar. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Zaten asıl olanı da bize göstermezler. Dünya da ki medyanın geneli de bunların tetikçileridirler. Sermayedarlar bunların Truva Atlarıdırlar. Eğlence dünyası, spor dünyası, sanat dünyası bunların yemleridirler. İdeolojiler, insanları uyuşturmak ve yönlendirmek için kullandıkları haplardır. Bizler kirlendikçe, bunlar kazanırlar. Bizler, temizlenmeyi bir becerebilsek, bunların yapabilecekleri hiçbir şey yoktur ama bizler temizlenmeyi bir türlü beceremiyoruz. Hatta temizlikten korkuyoruz. Yani aslında suçun çoğu bizde. Her şeyi biliyoruz ama uygulamıyoruz, ya da bilmiyoruz ve bilmekte istemiyoruz, bilmek için bir çaba göstermiyoruz.

 

                Bu örgütlerdir, dinleri tahrip ve tahrif eden. Bu örgütlerdir, kimlikleri tahrip ve tahrif eden. Bu örgütlerdir, politikacıları satın alan. Bu örgütlerdir, yeniden ve yeniden terör örgütleri teşekkül ettiren. Bu örgütlerdir, kaynakları yağmalayan ve sermayedarları it gibi kullanan. Bu örgütlerdir, insanları uyutmak ve uyuşturmak için zehirli yemler hazırlayan. Bu örgütlerdir, bütün ihtilalleri tertip eden. Bu örgütlerdir, bütün zehirli ideolojileri icat eden. Bu örgütlerdir, medyayı silah gibi kullanan. Bu örgütlerdir, fail-i meçhullerin gerçek failleri. Hiçbir şey bilinçsiz, denetimsiz ve rastgele değildir. Her şey denetimli ve kontrollü bir dizaynın ürünüdür. Bir dünya düzeni kurulur, kuran bunlardır. Bir dünya düzeni yıkılır, yıkan bunlardır. Ve her yıkılışa uygun bir strateji üretirler ve yine her kuruluşa uygun stratejileri hazıdır. Diyeceksiniz ki, diğerleri ne güne duruyor? Evet, gerçekten de ne güne duruyorlar? Ama senin bir stratejin olmazsa, bir taktiğin olmazsa, sana ait olanlar senin için değilde bunlar için çalışırsa ve sen buna engel olamazsan, elbette ki her şeyi bunların inisiyatifine bırakmış olursun. Gerçek olan da budur zaten.

 

                Artık uyanacağız, temizleneceğiz, gerçeklere yüzümüzü döneceğiz. Kimliğinizi bileceksiniz, dininizi öğreneceksiniz. Dininizi kötü gösterip te sizi korkutmaya çalışan şeytana ve adamlarına hatta adamlarının uşaklarına inanmayacaksınız. Size, kimliğinizi sahiplenmeyi kerihmiş gibi algılatmaya çalışacaklar; size, dininizi, kesen, biçen bir öcü gibi algılatmaya çalışacaklar; size, dinini yaşamanın gericilik, yobazlık olduğunu, çağdaş dünyanın gerisinde kalmak olduğunu söyleyecekler; fakat siz bunların hiçbirine zerre inanmayacaksınız, itibar etmeyeceksiniz. Bilakis daha fazla sarılacaksınız kimliğinize ve dininize. Çünkü şeytan ve adamları bir şeye kötü diyorsa, o şey muhakkak iyidir ve insanlık için hayırlıdır. Dininizi bunlardan mı öğreneceksiniz yoksa Allah’tan (cc), Önderden (sav) ve Kitaptan mı? Yapmayın Allah aşkına. Allah’ın dinini, şeytandan ve adamlarından öğrenmekte ne demek oluyor? Ama ne hazin ki, bugüne kadar hiçbir zaman, dinin gerçek sahibini dinlemedik ama dinin düşmanlarını çok dinledik. Bir kerecikte dinin gerçek sahibini dinlesek ölür müyüz? Yani Ertuğrul Özkök mü bilecek İslam’ı? Mehmet Ali Birand mı bilecek İslam’ı? Özdemir İnce denilen tip mi bilecek İslam’ı? Emre Kongar mı bilecek İslam’ı? Bekir Coşkun mu bilecek İslam’ı? Yani Allah bilmeyecek ama bunlar bilecek. Ve biz hâşâ Allah’a sırtımızı döneceğiz, bunlara yüzümüzü. Ondan sonra da hep başkalarını suçlayacağız, çektiğimiz acılardan, katlandığımız zulümlerden ve içinde bulunduğumuz içler acısı durumdan öyle mi? Aaah… insan kardeşim benim! Ve size, kimliğine fazla bağlanmanın faşistlik olduğunu haykıracaklar, kabalık, lümpenlik olduğunu söyleyecekler. Ama sizler bunları söyleyenlere itibar etmek, kıymet vermek yerine, iğrenç ve pis mikrop suratlarına tüküreceksiniz bunların. Kimliğine ve dinine yabancılaşarak hangi toplum kendi olabilmiş? Hangi toplum daha ileriye gidebilmiş? Hangi toplum itibar görmüş? Hangi toplum varlığını idame ettirebilmiş Allah aşkına? Kendinize yazık etmeyiniz!

 

                Din ve kimlik düşmanı olanların, bugüne kadar bu topluma verdikleri zerre hayırlı bir iş gösterin lütfen, Allah için. Önünüzde eğilmezsem namerdim. Yüzüme tükürün. Ama gösteremezsiniz. Din ve kimlik düşmanı alçaklar, daima kadeh masalarında sizlere kader biçmekle meşguldürler. İçip içip sarhoş olurlar ve sizler için rejim hayalleri kurarlar. Çünkü bizler hiçbir şeyden çakmayız onlar nezdinde, bizler cahil yığınlarız. Onlar efendidir, onlar en iyi olanı bilirler, onlar tercih ederler ve bizler yaşarız. Sanki yoksulluğu onlar üretmemiş gibi, ekranlarından en ufak bir şeyi bahane ederek yoksulluk edebiyatıyla sizlerin duygularını sömürürler. Sanki terörü başkaları destekliyormuş ve besliyormuş gibi, ekranlardan şehit edebiyatı yaparak sizlerin duygularını galeyana getirirler ve sizleri tahrik ederler. Sanki sizin alınterinizi başkaları sömürüyormuş gibi, adalet duygularınızı adeta kemirirler, bir fare gibi. Oysa sizleri sömürenler, ekranlardan, bu yönlü edebiyat parçalayıp sizin masum ve temiz duygularınızı istismar eden sefillerin komprador patronlarıdırlar.

 

                Evet, güzel insanlar, can insanlar, aziz insanlar, güzel Türkiye’mizin bağrı yanık evlatları; şeytan ve adamlarına asla ama asla inanmayın, güvenmeyin, dayanmayın. İnanacağınız, güveneceğiniz, dayanacağınız yegâne merci Allah (cc), Önder (sav) ve Kitaptır. Bunlara dayandığınız vakit, hiçbir zaman kaybetmeyeceksiniz. Ezelde ve ebede kazanmış olanlar sizler olacaksınız. Kendinize kıymayınız, neslinize kıymayınız, alın terlerinize kıymayınız, imanınıza, vatanınıza, milletinize, devletinize kıymayınız.

 

Son tahlilde; şeytanın ve adamlarının köleleri olarak değil, Allah’ın izzetli ve şerefli kulları olarak yaşayınız. Tercih sizin, karar sizin, kader sizin!

 

               

EKSTRA:

 

 

BİR:

Herkesin bir oyunu varsa, bizimde bir oyunumuz mutlaka olmalıdır. Biz, bir Müslüman-Türk (Kürt-Laz-Çerkez vs.) devleti olarak kimseye peşinen ve mutlak şekilde güven duyamayız. Dünyanın en kritik bölgesinde olan, adeta küresel bir köprü görevi gören ve üstelik kadim bir tarihe sahip olan ve en son dine bağlı olan bir ülke ve millet olarak her konuda ince eleyip sık dokumamız lazımdır. Bütün veriler bunu zorunlu kılmaktadır. Bir tezgâhta, bin çorap örülmeye çalışılmaktadır, başımıza. Gücümüz kırılmak istenmektedir. Kaynaklarımız heba edilmek, Mehmetlerimiz kırıma uğratılmak istenmektedir. Ülkemiz bölünmek istenmekte, kardeş kardeşe vurdurulmak istenmektedir. Son derece dikkatli olmak zorundayız ama aynı zamanda kararlı da olmak zorundayız. Ve kararlılığımızı bütün düşmanlara hissettirmek zorundayız. Tarihin kritik bir aşamasındayız. Ya kendimiz olarak tarih sahnesinde yer alacağız ve bağımsız bir devlet olacağız, olmak adına mücadele vereceğiz. Ya da birilerinin payandası olarak peyk halinde yaşayacağız. İki tercih var önümüzde ama iki tercihin de bedelleri var. Ya peyklik ya otonomi! Ya istiklal, ya ölüm! Başka yolu yok bunun. Bütün millet bir olmalı, diri olmalı, iri olmalı ve düşman karşısında çelikten set oluşturmalı. Düşman kuşatması altında iken, ideolojik ayrılıklarla, mezhep kavgalarıyla iştigal etmek ahmaklığın dik alasıdır.

 

İKİ:

Adaleti sağlayınız. Bütün toplumu tek yürek tek vücut olarak bulacaksınız. Zira adalet birleştirir. Zulüm ise ayırır. Öyleyse adaletin keskin kılıcını adaletsizlik yapanların boyunlarına çalınız. Adaletin çelikten balyozunu, adaletsizlik yapan köpeklerin kalın kafalarına indiriniz. Adaletten zerre taviz vermeyiniz. Misal, bugünlerde çalışanlarla masaya oturulmaktadır. Sakın çalışanları gücendirmeyiniz. Elinizden geldiğince bonkör davranınız. Babanızın malını hibe etmiyorsunuz. Sizler nasıl dilediğinizce alıyorsanız, verilmesi gereken şekilde de vermelisiniz. Bahusus, muallim kesimini sakın mağdur etmeyiniz.  Zira sizde çok istediğiniz şeyler konusunda mağdur olmak zorunda kalırsınız. Adaletsizlik, vicdanları kanatır. Adaletsizlik, ittifakın önünde engeldir. Adaletsizlik, insanı yaralar.

 

Şu bir gerçektir ki; ülkemiz adalet konusunda maalesef zayıftır. Adalet olduğuna dair örnek göstermek çok zordur. Evet, gelişme vardır, terakki vardır ama ne hazin ki, her gelişme, her terakki adalet demek değildir. O gelişmeyi, terakkiyi, adalete dönüştürmeyi bilmelisiniz. Ülkenin gelişmesi, terakkisi, sadece zenginlerin sayılarının çoğalmasına vesile oluyorsa, burada adalet diye bir şey olduğunu kimse iddia edemez. Adaleti sağlayamazsanız da, diğer yaptıklarınız gözlerden siliniz gider. Bundan böyle millet, işte bunlar şunu yapıyor, bunu yapıyor diye söylemez ve başından savar gider. Akıllı olunmalıdır. Adaletli olunmalıdır. İsmin adalet diye uygulamalarında adaletli olacak diye bir şey yoktur. Sen adaleti icra etmek zorundasın. Ve uyguladığın adaletle milleti ikna etmek zorundasın. Bugüne kadar bu ülkeyi ve milleti emdiler, sömürdüler, kanını ve iliğini emdiler adeta. Şimdi sizler bu milleti kanlandırın ve canlandırın ki, millet sizi başına taç yapsın. Bilakis ayağına pabuç bile yapmaz biliniz. Vicdanımdan konuşuyorum, anlayış umuyorum. Allah’ıma dayanarak söz ediyorum. Allah’sız sözden yine Allah’ıma sığınırım.

 

ÜÇ:

BU SÖZLERİM BÜTÜN POLİTİKACILAR İÇİNDİR:

Görevini namusluca yapan insanları serbest bırakınız. Karışmayınız. Tabi ihanete tevessülü başka. Bilakis bırakınız kadim değerler temelinde işini namusluca yapsın. İşin ucu adamlarınıza dokunsa da bırakın. İşi yapanlara dur diyeceğine, adamlarına doğru ol de. Şerefsiz arkasına güvenerek itlik yapmasın. İnsan olsun. Eğer sizler işini yapanlara engel olursanız, sizin dürüstlüğünüzü nereden anlayacağız? Bu memleketi nasıl düzene sokacağız? Bugüne kadar, işini yapanlar, her zaman tecziye edildi, alaşağı edildi. Bulundukları görevlerden el çektirildi ve gerekirse rütbeleri söküldü. Artık şu andan itibaren herkes bu konuda dikkatli olmalıdır. Eğer şerefli ise, namuslu ise. Din, devlet, vatan ve millet sevdası taşıyorsa yüreğinde. Bilakis, ilerlemeyi, yücelmeyi, yükselmeyi ve dünya sahnesinde kendimiz olarak var olmayı hayal bile etmeyin ve hayal ediyormuş gibi görünüpte sahtekârlık yapmayın. İşin açıkçası, bu konuda, hiçbir partinin samimiyetine inanasım gelmiyor. Hiçbirisi dürüstlüğü istemiyor. Bir çark kurmuşlar, çarkın istendiği gibi dönmesini istiyorlar. Yoksa içlerindeki dürüst insanlara yol verirler. Namussuzları egemen kılmazlar. Adaletli ve ahlaklı bir yapı teşekkülü için samimi bir gayret içerisinde olurlar ve dışarıya da bu gayreti yansıtırlar. Anlaşılmak umuduyla!

Tarih: 07.10.2011 Okunma: 653

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Osman Yıldız

23.07.2011 - 14:12

İsmail bey Konuyu çok güzel özetlemişsiniz! Birileri birilerini yine söğüşleyecek arada kalan dar gelirliler ise yine ezilecekler. Herkesin ama herkesin, herkesi kandırmaya çalıştığı Dünya için gayet olağan durumlar. Sonuçta Büyük balık küçük balığı yiyecek. Bizim gibi kılçıklar ise sade kılçık olarak kalacaklar. Saygılarımla

Osman Yıldız

23.07.2011 - 14:12

İsmail bey Konuyu çok güzel özetlemişsiniz! Birileri birilerini yine söğüşleyecek arada kalan dar gelirliler ise yine ezilecekler. Herkesin ama herkesin, herkesi kandırmaya çalıştığı Dünya için gayet olağan durumlar. Sonuçta Büyük balık küçük balığı yiyecek. Bizim gibi kılçıklar ise sade kılçık olarak kalacaklar. Saygılarımla