ŞEYTANIN ADAMLARI...9...

Özgür DENİZ - 08.10.2011

Lütfen yazının sonunu getirmeden yargılamayalım ve detaylı tahlil, tetkik ve idrak etmeden karara varmayalım. Önyargı ve düz mantık, nesnel bakmamızı ve nesnel bir sonuca varmamızı engeller.

 

Şeytan ve adamları, duygudan arınmış yaratıklardır. Şeytan ve adamlarında; imanın, merhametin, sevginin, aşkın, ahlakın ve adaletin zerresi bulunmaz. Haddizatında, kısaca ‘’ahlak’’ desekte olurdu ama böyle söylemiş olduk. Şöyle ki; zaten ‘’ahlak’’ı olmayanın; ne imanı, ne adaleti, ne merhameti, ne sevgisi, ne aşkı ne da başka duygusu olmaz. Önderimiz (sav) kısaca ne demişti: ‘’Ben güzel ahlakı tamamlamaya geldim.’’ İşte bu ahlak, bütün güzel ve yüce duyguları kapsar. Mantığın ve realizmin mahkûmudurlar, şeytan ve adamları. Mantık; neyi, nasıl gerektiriyorsa onu yaparlar. En basit misal; bir sistemi yaşatmak için binlerce insanın ölmesi mi gerekiyor? Mutlaka ölecektir ve ölürde. Hani Churchill denilen domuz ne diyordu: ‘’bir damla kan, bir damla petrol’’ olay budur dostum!  İnsanlar, Allah’tan (cc), Önderden (sav), Kitaptan uzaklaştığı zaman, mutlaka, şeytanın ve adamlarının kölesi olurlar. Şeytan ve adamları, dünyanın her köşesinde aynıdır. Çünkü ‘’küfür tek millettir.’’ Allah (cc). Buradaki kâfirle, dünyanın bir başka ucunda ki kâfir aynı duyguları taşır, aynı düşünce üzerindedir. Şeytan ve adamları, Allah’a (cc), Öndere (sav) ve Kitaba düşmandırlar. Güç (fani ve sahte güç—gerçek güçlü olan Allah’tır ama kâfirler bunu bilmezler.) bunlarda olduğu için, insanlığa, zevahirde hükmetmektedirler. Güçlerini kaybetmemek adına da, her türlü pisliği yaparlar ve yapmaktadırlar.

 

Şeytan ve adamlarının, her yerde ve zamanda, menfaatleri birdir, yolları birdir, taktikleri birdir. Türkiye’mizde, İslam’a ve Müslüman’a düşman olan kâfirle; Amerika’da ya da başka bir yerde, İslam’a ve Müslüman’a düşman olan kâfir birdir ve beraberdir. Müslüman’ı sindirmek ve diskalifiye etmek için başvurdukları yöntem aynıdır. Gaye; dünyaya egemen olmak olunca, aynı çıkarlarda ittifak olunmaktadır. Bugün, dünyanın her yerinde; şeytan ve adamlarına karşı, namusluca mücadele edenler ve bunların çıkarlarına handikap teşkil edenler, fasılasız olarak işkence görmektedirler. Bizler farkında olsakta, olmasakta, bu gerçektir. Milyonlarca kardeşimiz, şeytanın ve adamlarının acımasız zulmü altında inlemektedir. Hanelerine tecavüz edilmekte, malları gasp edilmekte, namusları kirletilmekte, çocukları katledilmektedir. Bunu düşünmek ve bir çıkar yol aramak, insanlık vazifemizdir. Önderimizi (sav) dinleyelim: ‘’kardeşinin derdiyle dertlenmeyen, kardeşinin dertlerine çare aramayan ve bu hal üzerine deliksiz uykuya dalanlar bizim mescitlerimize yaklaşmasınlar.’’ Evet, gerçekleri bilmek zorundayız ve elimizden geleni en güzel şekilde yapmak zorundayız. Duyarsız kalamayız, hissiyatsız yaşayamayız. Yazıktır, günahtır, ayıptır. Şeytan ve adamlarını ya yok edeceğiz ya da ıslah edeceğiz. Bunu bizden başka yapacak yoktur. Gayret edersek, Allah bizi müyesser eyleyecektir. Müslüman, bütün âlem-i insanlığın iyiliği, barışı, huzuru ve mutluluğu için; dünyaya hükmetmek zorundadır. Gücü eline almak ve Allah’ın istediği gibi kullanmak zorundadır.

 

Şeytan ve adamları, dünyanın egemenliğinin, İslam’ın ve Müslümanların eline geçmemesi için her türlü taktiği kullanmaktadırlar. İslam’ı, tahrif ve tahrip gayretleri, Müslümanları sindirme çabaları hep buna yöneliktir. Bütün dünyada, İslam’ın gericilik olarak ve Müslüman’ın yobaz olarak damgalanmasının yegâne sebebi budur. İslam ülkelerinde ki düzenleri fasılalı olarak sarsmaları, kültürü yozlaştırmaları, ahlakı bozmaları hep buna yöneliktir. Türkiye’mizin kıskaca alınmasının ve sürekli anlamsız şeylerle meşgul edilmesinin yegâne sebebi de budur. Türkiye’mizin yakın tarihini iyi okursak, olayları daha net bir şekilde tahlil, tetkik ve idrak edebiliriz. Bakınız Lord Curzon denilen domuz zamanında ne söylemiş: ‘’İşte asıl bundan sonradır ki; Türkler, eski satvet ve şevketlerine bir daha asla kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.’’ Acaba bu sözü neye dayanarak söylemektedir ve nasıl bu kadar keskin ve kendinden emin olarak söylemektedir. Üzerinde derin derin düşünsek yeridir derim. Hakeza, İngiliz tarihçisi olan Arnol Toynbee domuzu bakınız ne diyor: ‘’Müslümanlarla yüzyıllarca savaştık, başaramadık. Değerler sistemimizi bir bütün halinde ve blok olarak vermeye çalıştık, yine olmadı. Fakat daha sonra parçalara böldük ve azar azar, sırayla vermeye başladık. Ancak başarabildik.’’ Evet, bir anda yüklenirseniz öldürürsünüz ama zamana yayarsanız yaşaması mümkün olur ama asla kendi olarak yaşaması imkânsızdır. İşte bizim serencamımız budur dostum! Bize her türlü pisliği, mikrobu, zehiri, azar azar enjekte ettiler. Bizi peyderpey çağdaşlaştırdılar, laikleştirdiler. Bizi, yine aynı şekilde, İslam’a düşman ettiler. Hikâyemiz budur dostum!

 

Geliniz, hep birlikte, bütün düşünce adamlarına sonsuz saygılı olan, her türlü düşünceye açık olan, sürekli okuyan ve düşünen, ülkesinin insanlarını bir birlerine kavuşturmak için köprü görevi gördüğünü haykıran ve ülkemizin haysiyetli-mesuliyetli aydınlarından biri olan Cemil Meriç üstadımızı dinleyelim. Bakınız ne diyor üstat: ‘’Harf Devrimi, kütüphanelerimizi dilsizleştirmişti. Tek parti, çelik bir korse giydirmişti şuura. 60’lardan sonra setler yıkıldı, izm’ler bulanık bir sel gibi aktı ülkemize. Tanzimattan beri susmaya alışan halk, sesini yükseltmeye başladı. Yasak bölge kalmamıştı artık. İslamiyet’te serbestti, sosyalizm’de. İslamiyet serbestti ama müstağripler için bir abesler yığınıydı; din, gericilikti. Şuurumuza vurulan o zinciri çoktan parçalamıştı Cumhuriyet. İslam olmak, çağın dışına çıkmaktı. Eğitimde basında müstağriplerin elindeydi. Gerçi halk imanından kopmamıştı. Sığ, soğuk, katılaşmış bir iman. Ama müstağripler yüzde yüz Batılıydılar ve Batı’nın değerlerine sadık kaldılar. Yeni kuşaklara gelince… Onlar bu sahte Batıcılıktan tiksinmişlerdi. Masallarla avutulamazlardı artık. İkiye ayrıldılar: Ülkelerinin mukaddeslerine sarılanlarla, sosyalizme gönül verenler. Batının kelimeleriyle: sağcılarla, solcular. İrfanımızı maziye bağlayan köprüler yıkılmış. İslamiyet sisler içinde. İhmalin, bilgisizliğin, bühtanın sisleri. ‘’Kur’an’ı asrın idrakine söyletmek’’ Akif’in rüyasıydı. İslam, içtimai bir nizam. Yaşayan ve yaşayacak olan bir dünya görüşü… Ama bunu çağdaş insana kabul ettirmek kolay mı? Oysa sosyalizm… Sosyalizm, Tanzimatla başlayan Batılılaşmanın, Cumhuriyetle kökleşen laik ve pozitif düşüncenin en efendice, en tabii sonucu değil mi? İmanını kaybeden, tarihinden koparılan genç nesiller için son kurtuluştu sosyalizm. Yıllarca çölde yaşamışlardı, vahaya koşuyorlardı çılgınca. Önüne geçilmez bir alın yazısıydı bu.’’ Mağaradakiler-229-230.

 

Burada birilerini yeniden anmakta fayda var dostlarım: Lord Curzon ve Arnold Toynbee denilen domuzlar. Evet, ne diyorlardı, buyuralım: ‘’ ‘’İşte asıl bundan sonradır ki; Türkler, eski satvet ve şevketlerine bir daha asla kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.’’ Lord Curzon. ‘’Müslümanlarla yüzyıllarca savaştık, başaramadık. Değerler sistemimizi bir bütün halinde ve blok olarak vermeye çalıştık, yine olmadı. Fakat daha sonra parçalara böldük ve azar azar, sırayla vermeye başladık. Ancak başarabildik.’’ Arnold Toynbee. Ne hazin ki, bizi bizden aldılar, bütün değerlerimizi çaldılar, şimdi başkası olarak ve o başkası olanların değerleriyle yaşayarak çürüyüp gidiyoruz. Bir an önce hakikatle yüzleşmemiz, birbirimizle sözleşmemiz gerekiyor. Kendimize dönmemiz ve kendi değerlerimizle var olmamız gerekiyor. Bünyemizde ki, bütün mikropları kusmamız, bütün zehirleri dışarıya atmamız ve yeniden temiz bir nefes almamız gerekiyor.

 

                Şeytan ve adamları, sürekli lanet planlar peşindedirler. Taki ‘’Tek Dünya Devleti’’ni kurana ve bütün insanlığı köleleştirene kadar durmayacaklardır. Dünyayı ele geçirmek için, farklı birlikler oluşturmaları ya da oluşumunu zımnen teşvik etmeleri bunun içindir. Çünkü gücü elde tutmanın ve istenen hedefe varmanın en kolay yolu budur. Muayyen birlikler oluştur ve o oluşumların tepe noktalarını elde et. İşte olay budur. Bütün insanlığa tek tek hükmetmektense, insanlığa hükmeden birkaç oluşuma hükmetmek daha akılıcadır değil mi? Kuzey Amerika Birliği, Afrika Birliği, Avrasya Birliği, Avrupa Birliği, Asya Birliği gibi oluşumlar ya da zemini hazırlanmakta olan oluşumlar hep aynı gaye için teşekkül ettirilmiştir ya da ettirilmeye çalışılmaktadır. Ve bunların hepsini aynı eller yönlendirmektedir. Ve kimbilir gün gelecek bu birlikler tek çatı altında birleşeceklerdir. Ve son aşama ‘’Tek Dünya Devleti’’ olacaktır. Bakınız Paul Warburg denilen domuz ne diyor: ‘’Bir Dünya Devletini İstesekte istemesekte kurmalıyız. Asıl soru; bu devletin zorla mı yoksa her kesimin rızasıyla mı kurulacağıdır.’’ Bu adam, Amerikan Dış İlişkiler Üyesi olan bir adamdı ve Federal Rezerv Sisteminin kurucusuydu.  Yine aynı domuz bakınız ne diyor: ‘’Sevseniz de sevmeseniz de, işgal ederek veya anlaşmayla bir dünya hükümetine kavuşacağız.’’ Bakınız Winston Churchill denilen aşağılık domuz ne diyor, dinleyelim: ‘’Dünyada büyük bir olayın, büyük bir planın yapıldığını ve bizim de bu planda sadık bir uşak olarak hizmet edebildiğimizi görmeyen göz kördür.’’

 

                Son tahlilde; sevgili dostlar, şeytanın ve aşağılık adamlarının, tuzaklarının karşısında durmak ve lanet emellerine engel olmak için; Allah’ın (cc), Önderin (sav) ve Kitabın yanında, ardında, izinde olmak zorundayız. Tarihimizi iyi okumak zorundayız. Kendimizi bilmek zorundayız. Ecdadımızı iyi tanımak zorundayız. Kimliğimize sahip çıkmak zorundayız. Kadim değerlerimize ve örflerimize tutunmak zorundayız. İdeolojilerin arka planını bilmek zorundayız. Varlığımıza yönelik suikastları deşifre etmek zorundayız. Bizi yönlendiren araçları, unsurları, olguları, kişileri çok iyi tahlil ve tetkik etmek zorundayız. Nasıl ve hangi taktiklerle aldatıldığımızı fark etmek ve önlemimizi almak zorundayız. Bir olguyu ya da bir kişiyi putlaştırmaktan ve hakikati görmemizi engellemesine neden olmaktan kurtulmak zorundayız. Bize yanlış gibi gelen fikirleri hemen reddetmemeliyiz ve tahlil etmeliyiz, ya doğruysa diyebilmeli ve üzerine gitmeliyiz. Bakınız devrin kudretli paşalarından olan ama oyuna gelen rahmetli Enver Paşa ne demektedir: ‘’Biz Sultan Hamid’i anlamadık… Biz Siyonistlere alet olduk… Bizi Beynelmilel Masonluk istismar etti. Elimdir, fakat… biz… biz… Siyonizm için çalışmışız. Bu böyle… Maalesef böyle Paşam… Maalesef böyle…’’ Alçak, soysuz ve domuz siyonist ve onların sefil uşakları olan masonlar kimleri kullanmamıştır ki? Nurettin Topçu üstadımızı dinleyelim, buyurun: ‘’Türk evladı, asla mason olamaz, eğer masonsa da, o, Türk evladı değildir. Mason, asla Türk’e hizmet edemez.’’ Aldanmamak için, müstakim yol üzerinde olmamız ve olmayacak hayaller peşine düşmememiz gerekir. Değerlerimizi iyi bilmemiz ve değerlerimize sahip olmamız gerekir. Müstakim yol ise; Allah’ın gösterdiği ve ağır aksakta olsa ecdadımızın üzerinde yürüdüğü yoldur.

 

 

                NOT:

                Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başbakanı ve başbakanımız olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın muhterem validelerinin ebediyete irtihal etmiş olduğunu öğrendik. Allah rahmet eylesin, taksiratını affetsin ve mekânını cennet kılsın. Kalanların cümlesine sağlık ve afiyet versin. Âmin. Hassaten, Sayın Başbakanımızın başları sağolsun.

 

                Külli nefsin zaigatül mevt.

                İnna lilla ve inna ileyhi raciun.

Tarih: 08.10.2011 Okunma: 714

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?