Dinle beni dostum! Sana yalan söylersem namussuz olayım. Senin kötülüğünü istersem şerefsizim. Seni yönlendirme adına konuşursam sahtekâr olduğumu kabul ediyorum. Ne dinsiz olduğum dönemde birisini dinsiz yapmak adına konuştum, ne de dindarken birisi dindar olsun diye konuşuyorum. Ben hakikati söylerim, elimden geldiğince söylemeye çalışırım, aklımın el verdiğince, ruhumun yol verdiğince ve bütün ilmin ve tecrübelerimin ışığında; tercih muhatabındır yani senindir. Medeni insanlara doğruları ya da doğru olarak bilinenleri kabul ettirmek; ikna iledir, icbar ile değil ve dinde de zorlama yoktur zaten. Sana söylediklerim temelsizse ve söylediklerim çürütülürse de ve bu konuda da ikna edilirsem kabul etmeye hazırım dostum. Ne partim vardır, ne grubum dostum. Ülkem, dinim, devletim ve milletim; benim partimdir, grubumdur, değerlerimdir. Herhangi bir putum da yoktur dostum. Ne bir olguyu, ne de bir kişiyi putlaştırıpta ona tapamam dostum. En temelde ise; Allah (cc), Önder (sav), Kitap vardır benim için. Bu ülke namına, bu millet adına, taş üstüne taş koyan, benim başımın üstündedir. İhaneti sevmem. Belki söylediklerimi, tamı tamına yaşayamıyorumdur. Ama takdir edersin ki dostum, ben bir insanım. Aciz, muhtaç, zaafları olan bir insan. Günah ve sevap arasında gidip gelen bir insanım. Kusursuz olan ancak Allah’tır (cc) dostum. Yine kusursuz olan ancak Önder (sav) ve Kitaptır dostum. Bu yüzden mazur görülmek isterim ve bu en tabii hakkımdır. Ben, ne zaman suçlu sayılırım biliyor musun dostum? Ülkeme ihanet edersem, dinime ihanet edersem, milletime ihanet edersem, devletime ihanet edersem. Bunları da kalıp olarak algılamamalısın dostum. Ülkeye direkt ihanet olmaz. Nasıl olur dersen; değerlerini yozlaştıran, neslini kendi değerlerine yabancılaştıran, ülkesinin gizli bilgilerini düşmana satan, içki, kumar, fuhuş, faiz ve bilumum şeytan işi pislikleri yaygınlaştıran, dizi dizi ahlaksızlıkları toplumun hücrelerine şırınga eden ve her türlü gayr-i insani yaşamı teşvik eden kim varsa ülkesine ihanet ediyordur. Dinini Hıristiyan bakış açısıyla algılayıp ve görüp, öylece anlatan dinine ihanet ediyordur. Milletinin alınterini hangi yolla olursa olsun gasp eden, milleti çalıştırıp hakkını vermeyen, kendi her türlü nimeti tadıp ama milletinin tatmasını istemeyen milletine ihanet ediyordur. Başka devletleri kendi devletine tercih eden, kâfirin-düşmanın arzusu doğrultusunda devletini tahrip ve tahrif etmeye gayret eden devletine ihanet ediyordur dostum. Yine, dinine düşman olupta, izim’leri, ideolojileri bu milletin evlatlarının bünyesine şırınga etmeye çalışanlar bu ülkeye ve bu millete ihanet içindedirler.
Misal; Kur’an kurslarına düşman olan, dini irticaın simgesi olarak gösteren ve müntesiplerini yobaz olarak damgalayan ve bu şekilde neslimizi Allah’sız ideolojilere yönlendiren, bilinçli ve farkında olarak dini tahrip ve tahrif eden, bu milletin çocuklarının küçücük yaşında kitabını öğrenmesini engellemek için her türlü dalavereyi yapan, ekranları bu milletin çocuklarının kendine yabancılaşması ve dininden uzaklaşması adına kullanan, bir yerlere belli miktarda sermaye akıtıpta onu vergisinden düşme kurnazlığına giden, ülke adına iyi şeylerin yapılmasını zımnen engelleyen, bu vatanın çocuklarının tarihlerini öğrenmemesi adına namussuzluk yapan, ecdadına küfreden, marşına, ezanına ve bayrağına kinle dolduran, kimliğine düşman olan ama başka kimlikleri yücelten, kurumların bünyesinden değerlerine uygun yaşamaya çalışanları ayıklayan, bu milletin duygularını istismar ederek milleti galeyana getiren ve tahrik eden, teröre gizli ya da açıktan destek veren, siyonizme sempati besleyen ve benzeri hareketleri yapan herkes ama herkes vatan, millet, din ve devlet hainidir. Bu yönlü olanlara asla güvenmeyiniz dostum.
Şeytan ve adamları; başından beri anlattığımız gibi, lanet adamlardır dostum. Gerçekten lanet adamlardır. Merhametsizdirler. Acımasızdırlar. Sadece kendilerini düşünürler. Egoist ve hedonisttirler. Sizler birer koyun sürüsüsünüzdür bunların gözünde. Cahilsinizdir, ahmaksınızdır. Dünyayı seven, dünyaya tapan ne kadar çoksa, bunların adamları o kadar çoktur. Para her şeyi yapar diyenler, para için her şeyi yapanlardır dostum ve para da şeytan ve adamlarında olduğu için; para her şeyi yapar diyenler, şeytan ve adamlarının emir kuludurlar dostum. Bu emir kullarına bas parayı, al namusunu, şerefini, değerlerini dostum. Bu hep olmuştur ve olmaktadır. Söyle bana dostum: belli bir ücretle çalışan devlet memuru, nasıl trilyonlarca liralık servete sahip olabilir, bir trilyonluk saray yavrusunda yaşayabilir, bir trilyonluk arabaya binebilir? Ancak para her şeyi yapar diyen ve para için her türlü köpekliği yapanlar bu yaşama ulaşabilirler. Bana aksini söyleme dostum. Çünkü aksi olamaz bunun. Bu ülkede bu örneğe uygun niceleri vardır dostum ve örneği boldur. İşte bunlar, hep, vatan, millet, din ve devlet hainliğiyle bu yaşamlara ulaşmışlardır. Bu ülke bugünlere durduğu yerde gelmedi dostum. Bilinçli ve sistematik şekilde getirildi. Aklımız ve ruhumuzu çalınarak getirildi. Kendi kafamızla düşünmemiz engellenerek getirildi. Zaten şeytan ve adamları, ilk önce insanların kendi kafalarıyla düşünmesini engellerler ve öne sürdükleri özel adamlarının düşündükleri gibi düşünmesini isterler. Bakınız Cemil Meriç üstadımız ne diyor: ‘’saygıya layık insan, kendi kafasıyla düşünen ve düşüncesini haykırmaktan çekinmeyendir.’’ Peki, bizim kendi kafamızla düşündüğümüzü kim söyleyebilir?
Yalan mı dostum? Batının ve batıl’ın papağanlığını yapanlar, bize; şu kötü dedi ve kötüdür dedik. Şu faşisttir dedi ve öyledir dedik. Şu yobazdır dedi ve eyvallah çektik. Yalan mı bunlar dostum? Değil dostum değil, vallahi de değil, billahi de değil, tallahi de değil. Müslümanlara, bunlar şeriatçı dediler ve biz ahmakça şeriata küfrettik, daha şeriatın ne olduğunu bile bilmeden. Daha en yakın zamanlarda yaşadık bunu. Uğur Mumcu, şerefsizce katledildi ve katleden itler bu cinayeti Müslümanların üzerine yıktı, yazılı ve sözlü basınlarında öyle lanse ettiler ve topluma ‘’kahrolsun şeriat’’ dedirttiler. Peki, o küfredenler, gerçekte şeriatın ne anlama geldiğini biliyorlar mıydı? Vallahi bilmiyorlardı. Sadece yobazdılar, kördüler. Kullanıldıklarını bile bilmiyorlardı. Belki, o yüz binlerin içinde sadece yüz kişi biliyordu ne olduğunu, diğerleri ise bindirilmiş kıtalardı. Ve o yüz kişi, verilen ücretin bedelini ödeyen yüz kişi, ne olduğunu biliyordu sadece. Diğerleri ise, ne yaptıklarından ve niçin yaptıklarından bihaber bir yığındılar. Özür dilerim ama insan azcık kendi kafasıyla düşünmez mi dostum. Kendinden diye, birinin her söylediğine peşinen inanır mı insan dostum?
Yerli yabancılarımız, Batı’nın papağanları haykırırlar: İslam gericiliktir. Biz baş sallarız: eyvallah, İslam gericiliktir. Yine haykırırlar: yüreği vatan diye atanlar faşisttirler. Bizler boyun bükeriz: doğrudur beyim faşisttirler. Yine aynı tayfa haykırır: işte şu basın yobazdır, gericidir, şeriatçıdır. Bizler eyvallah çekeriz ve hedef gösterilen yerleri lanetleriz. Artık onlar damgalandı ya, yüzlerine bile bakmayız. Zaten istenen de budur. O yerlere damga vurmak ve insanların onların sokağından geçmesini engellemek, onların söylediklerine kulak tıkamasını sağlamak. Damgalanan tarafın sokağından geçen, söylediklerine kulak kabartan lanetlenir: sen ne yapıyorsun kardeşim, onlar yobaz insanlar, onlar çağdaşlık düşmanı insanlar. Maalesef bu bizim acı hikâyemizdir dostum. Bugünlere hep böyle geldik. Hiç kafamızı iki elimizin arasına alıpta biz ne yapıyoruz demedik. Ya bunlar yalancı ise demedik. Ya bizleri kendi rantları için kullanıyorlarsa demedik. Hep aldandık, hep aldandık, hep aldatıldık ne yazık ki. Böyle böyle, hep sömürüldük şeytan ve adamlarınca ve adamlarının köpeklerince. Bir cinayet mi işlendi, at Müslüman’ın üstüne, nasılsa onlar damgalı. Nasılsa onların bunu yapabileceğine (!) inandırıldık. Onlar çağdaşlık düşmanıdırlar ve bütün öldürülen çağdaşlık yönelimli kişileri bunlar öldürmüşlerdir. Böylece, aslında, diğerlerini yani bizleri alçakça aldatanları ve gerçek katilleri kurtardığımızın farkında varamadık. Ve sürekli cinayetler işlediler, siyonizmin direktifleri doğrultusunda. Nasıl olsa bir günah keçisi hazırdı ve bunlar daima temiz olarak görülecekti. Ve böylece, onların, başımıza bostan korkuluğu olmasına yol açtık. Ne acı bir kader ve ne derin bir keder.
En basit bir misal vereyim: farz edin ki, İslami yönelimli bir gazete var. Yani birilerinin İslamcı olarak yaftaladığı bir gazete var. Bakınız desteklediğimden, aldığımdan dolayı söylemiyorum bunu. Yalanım varsa şerefsiz olayım. Bilakis çoğu yönleriyle tenkit bile ederim bu şekilde tavsif edilen gazeteleri hatta o gazetelerde yazanları. Ki birkaç yazımda tenkit ettiğim bile sabittir, isterseniz bakabilirsiniz. Nasıl diğer basını takip ediyorsam, bunları da ancak o kadar takip etmeye çalışıyorum. Birilerinin yönlendirmesiyle hareket etmektense, kendi özgür irademle yönümü tayin etmeyi yeğlerim. Birileri bunları kötüledi diye bende kötülemem, bakarım, incelerim, tahlil ve tetkik ederim, eğer bir şerefsizlikleri varsa bizzat kendi gözlerimle görürüm ve ondan sonra tepkimi koyarım. Şimdi diyorum ki; bu tür gazeteler, hiçbirinizin anasına, bacısına, babasına, avradına, kardeşine küfretti mi? Bu gazetelerin, devletin gizli bilgilerini sattığına dair bir belgeniz, şahitliğiniz var mı? Bu gazetelerin, bu vatanın çocuklarının ahlaksız olması adına bir çalışmasını duydunuz mu? Bu gazetelerin, bu milletin değerlerini tahrip ve tahrif etmeye çalıştıklarını duydunuz mu hiç? Bu gazetelerin, içkiyi, kumarı, faizi, fuhşu yaymaya çalıştıklarını işittiniz mi hiç? Bunların teröre gizli ya da açık destek verdiklerine hiç şahit oldunuz mu? Evet dostum, bu gazetelerden birinin, verilen örneklerden birini yapan varsa söyleyin ve onları lanetleyelim, onların namusuna küfredelim. Yoksa birilerinin kirli ve alçakça oyunlarına kurban olmayalım. Size bunları lanetlettirenlerin siciline bakınız birde, söylediklerimiz misliyle vardır onlarda. Ecdadınıza küfrederler, dininize küfrederler, neslinizi namussuz yapmak adına savaşım verirler, alınterinizi gasp ederler, ekranlarından ve sayfalarından ahlaksızlık fışkırır, teröre destek verirler, devletin gizli bilgilerini satarlar, faizin, kumarın, içkinin, fuhuşun yaygılaştırılması için amansız gayret içindedirler, siyonizm önünde secdeye kapanırlar. Yalan değil bunlar dostum. Gizli de değil. Her şey güneş gibi aşikâr. Ve bizler de kör değiliz elhamdülillah. Tabi, bu arada, İslamcı olarak tavsif edilenler pirüpak değildirler, elbette kusurlu ve suçlu oldukları yönleri vardır ama en azından diğerleri nazarında adamdırlar, derin ihanet içinde değildirler. Ki zaten bugünlerde buna bizatihi şahitlik etmekteyiz.
Peki, dostum, lanetlenen gazeteler (İslamcı olarak tavsif edilen) söylediklerimizi yapmıyorsa, bilakis bizlere bu gazeteleri lanetlettirenler söylediklerimizi yapıyorlarsa ve suçu üzerlerinden atmak için birilerini hedef gösteriyorlarsa ve bu gazeteleri bilinçli şekilde yaftalıyorlarsa ve bu yolla tahrip etmeye çalışıyorlarsa ve bizler bu oyuna geliyorsak, biz nasıl kendi kaderimizi çizebiliriz? Düşmanlarımız, bize, kendi alın terlerimizle, kendilerini beslettiriyorlar maalesef dostum. Başkalarını kirli göstererek, kendilerinin temiz olduklarını dikte ediyorlar zımnen. Bu oyunu bozalım dostum, bu oyunu bozalım. Şeytan ve adamlarının, kirli ve kanlı tezgâhlarına gelmeyelim. Başımıza bin çorap ördükleri tezgâhlarını başlarında parçalayalım. Taktiklerini fark edelim ve yüzlerine çarpalım. Birliğimizi bozmayalım. Tefrikaya düşmeyelim. Kazançlarımızı, bunların paçavralarına akıtmayalım. Gerçekleri görelim, gerçeklerle yüzleşmekten asla korkamayalım. Birileri bize yafta vuracak diye, hakikatin sokağına uğramaktan gocunmayalım. Allah bize demiyor mu: ‘’kınayıcının kınamasından korkmayınız’’ diye? "Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı başları dik ve güçlüdürler. Allah yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah'ın öyle bir lütfu, ihsanıdır ki, onu dilediğine verir." (Mâide: 54) Siz, hakikati yaşıyorsunuz diye, siz dininizi en güzel şekilde yaşamaya çalışıyorsunuz diye; size ‘’şeriatçı, yobaz’’ diyeceklerse, bırakın desinler, zerre gocunmayınız, zerre korkmayınız, zerre hayâ etmeyiniz. Siz vatanınızı seviyorsunuz diye, siz vatanınızı korumak adına dininize ve törenize bağlı kalıyorsunuz diye size faşist diyeceklerse bırakın desinler, zerre gocunmayınız, korkmayınız. Bırakınız, size yafta vuranlar korksunlar, gocunsunlar. Kınamalara zerre aldırmayınız. Zaten sizin bu yönünüzü kullanarak sizi buradan vuruyorlar, hani bir şeyden ötürü kınanan insan hemen o şeyi terk etmeye çalışır ya, tabi maneviyatı güçlü değilse, işte sizi bu zaafınızla vuruyorlar. Sakın bu lanetli tuzağa düşmeyin. Allah (cc) varsa asla sorun yoktur, yenilgi yoktur. ‘’Üzülmeyin, gevşemeyin, eğer inanıyorsanız, üstün gelecek olanlar mutlaka sizlersiniz.’’ Ali İmran-139.
Son tahlilde; kendi kafamızla düşünelim. Dostumuzu da düşmanımızı da bilinçli olarak seçelim. Önyargılı olmayalım, düz mantıkçı olmayalım. Olayları iyi tahlil, tetkik, fark ve idrak edelim. Kaderimiz, bitmeyen keder olmasın. Ömrümüz heder olmasın. Pusulamızı iyi seçelim. Cemil Meriç üstadı dinleyelim: ‘’seçmek için, anlamak lazım. Anlamak için, karşılaştırmak. Mukayese, irfana dayanır.’’ Olay budur dostum!
EKSTRA:
BİR:
Yazıyla ilgili bir örnek vereceğim. Şimdi, Aras Bulut İynemli diye genç bir artist var. Henüz çocuk. Hayatının baharında. Ama fani, süslü ve cazibeli yaşamın tadında. Sahte zirvelere doğru giden yolun ilk adımında. Şimdi düşünün, bu genç her zaman ekranlarda mı? Evet. Sürekli magazin medyasının misafiri. Aslında bilerek oynanan bir oyun bu. Çünkü bu genç sayesinde, beynine ve ruhuna hükmedilecek ve üzerinden devasa rantlar elde edilecek milyonlarca kitle var. Bu genç sadece bir yem. Bu yemle milyonlarca balık avlanacak. Tabi burayı fark eden var mı?
Düşünelim; bu gencin entelektüel bir çalışmasının olması mümkün mü? Bu gencin, sağlam temellere oturan, oturacak olan fikri bir birikiminin olma ihtimali var mı? Bilakis bu genç, meyhanelerden, barlardan çıkmamakta. Ve tamda burada müthiş bir oyun, tehlikeli bir yönlendirme vardır. Bunu kafadan atmıyoruz dostum. Zira kir, kan, mikrop ve zehir fışkıran ekranlardan görüyoruz. Gencimiz, henüz bu dünyanın acemisi ve bu dünyanın gereklerini büyük bir iştiyakla yerine getirmektedir. Kimbilir, tanıştığı bu dünyanın sahte ve cazibeli yönünden nasıl da zevk almaktadır. Zaten, bu dünyanın duayenlerini tıpatıp taklit etmektedir, davranışlarıyla vs.
Şimdi, zamanı gelecek ve bu gence mikrofon uzatacaklar ve diyecekler ki; ülkenin durumunu nasıl buluyorsun vs? Şimdi bu genç bu ülke adına hangi sözü etme yetkisine sahiptir ya da sahip olabilir, hangi birikimle konuşacaktır ya da söyleyebilecek neyi vardır, neyi olabilir? Bu sözümüzde iddialıyız, zira büyüklerini biliyoruz. Genç kızlarımızın rol model olarak aldıkları ve hayatlarına özendikleri mankenlerin cehaletini, nice büyük yaftalı sanatçıların daha iki kelimeyi bir araya getirmekten aciz olduğunu görüyoruz. Tabi kafadan konuşacaktır ve maalesef ardımızdan gelen nesiller bu gencin durumunu bilmedikleri için verdikleri cevaplardan etkileneceklerdir ve böylece avlanacaklardır. İstenilen yola sokulacaklardır zımnen. Bu gencin aracılığı ile belkide kimlikleri ve dinleri ile aralarına mesafe koyacaklardır. Bu genci örnek alıp bar ve meyhane tutkunu olacaklardır. İçki içmeyi marifet sanacaklardır. Zaten bunlarda, bizler için değil, yarınlar için yetiştirilmektedirler. Bizler bugün evlatlarımızı, Allah’ını (cc), Önderini (sav), Kitabını tanıyacak şekilde, sıhhatli, değerleriyle bütünleşecek şekilde, ecdadını bilecek şekilde yetiştiremezsek maalesef yarınlarda tuzaklara düşmeleri işten bile değildir. Tıpkı şu zavallı piyanist örneğinde olduğu gibi. Arada bir çıkar ve nefisini tatmin etmek adına öter. Ama boş öter, kuru öter. Çünkü kafasının basmadığı ve asla basmayacağı şeyler hakkında konuşur. Çapına bakmaz ve dikkate alındığını sanarak söz ettiğini sanır. Oysa zavallı kullanılmaktadır ve zamanı gelince layık olduğu yeri boylayacaktır. Zira her kullanılanın bir kullanılma süresi vardır ve miadı dolunca layık olduğu yere gönderilir. Zira içinde yaşadıkları ya da daha doğrusu mahkûm oldukları dünyanın kanunu budur. Bu dünya, şeytan ve adamlarının dünyasıdır. Kurt kanunun hükümferma olduğu bir dünyadır.
Gelelim sadede; işte daha dünlerde bir festivalde kuru laflar eden Rutkay Aziz denilen şahısta aynı böyledir. Gençliği kimbilir nasıl geçmiştir. Muhtemelen tıpkı Aras Bulut İynemli isimli gencimiz gibi geçmiştir ki, böyle geçmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Zira bunların dünyaları bellidir. Bu adam bölücüleri sitayişe boğmaktadır. Bu adam İslam’a ve Müslümanlara muhaliftir. Bu adam dini, ortaçağ karanlığı olarak görmektedir. Böylece zımnen kimliğine de düşmanlık etmektedir, sorsanız bunu da nereden çıkarıyorsunuz der. Dinine düşman olan kimliğine de muhakkak düşman olur bebeğim, buradan biliyoruz ama sizin kafanız almaz bunu. Bunun tahlil edecek çapını yoktur. Bu adam, bir defacık olsun İslam’ı tahlil, tetkik ve idrak etmiş midir? Nerede. Bu adam tarihimizin hangi önemli aktörünü tanımaktadır, ya da tanıma zahmetinde bulunmuştur? Ama konuşur işte. Ve bizler de büyük sanatçı olarak pompalanan ve sözde ödüllere boğulan bu adamın boş hem de bomboş sözlerine kulak kesiliriz ve inanırız. İşte operasyonel ve profesyonelce yönlendirme diye buna denilir. Bunlar meyhanelerden, barlardan gelirler ve ülkenin kaderini çizmeye yeltenirler. Ve bizler de bunlara inanırız ne yazık ki. Hayır yani, bu adamın ne kapasitesi olabilir ki? Bu adam hangi ilme, irfana sahip olabilir ki? Zira görüyoruz konuşmalarını, tanık oluyoruz yaşamlarına.
Sevgili dostum, dostlarım! Şu zamanlarda yapılan ve Acun Ilıcalı denilen çömezin yaptıkları organizasyonların da boşuna olduğu sanılmasın. Masum olduğu düşünülmesin. Birileri kendi yaşam tarzlarını idame ettirecek ve kendileri aracılığı ile sizleri yönlendirecek insanları belirlemektedir arka planda. Biz bunu hiç ihsas edemeyiz belki ama bu bir gerçektir.
Son tahlilde; sevgili dostum, bu türlerin büyük sanatçı olarak tanıtıldıklarına asla kanmayalım. Bunların kuru ve boş sözlerine zerre inanmayalım. Bunların, ne bize, ne size, ne ülkemize, ne soydaş ve dindaşlarımıza ve ne de insanlığa verebilecekleri zerre bir şey yoktur ve olamaz. Vallahi, billahi, tallahi yoktur ve olamaz. Ne vermişler ki, ne verebilirler? Zira ‘’ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’’ dememiş mi Ziya Paşa? Geçelim!
İKİ:
Hoşgörücüler, ‘’Tek Dünya Devleti’’ gayesine hizmet ediyor görüntüsü içindedirler. Bir an önce akıllarını başlarına almalıdırlar. Gerçekleri görmelidirler. Oynanan küresel oyunun idrakinde olmalıdırlar. Gençliğin bilinci ve dinamizmi katledilmektedir adeta. İslam’ın öz ruhu çalınmakta, içi boşaltılmaktadır. Güya Müslüman’ca bir yaşam görüntüsü vardır ama suya sabuna dokunmayan bir yaşamdır bu. Fakat bu yaşam asla İslamca bir yaşam değildir ve olamaz. Çünkü İslam iddia sahibi bir dindir. İslam dünyayı tanzim etmek isteyen bir dindir. Düşmanın masumiyet görüntüsü vermesine inanmak gaflettir. İslam’ın kadim iddialarını yok ederseniz, İslam’ı da yok etmiş olursunuz. Her şey küresel efendilerin inisiyatifine bırakılmak istenmektedir. Bu günahtır. Ümmete ihanettir. Allah’a (cc), Önderimize (sav), Kitaba ihanettir. İslamın özü cihaddır. Gerektiği zaman kılıçla, gerektiği zaman tebliğle. İslam ne sadece tebliğdir, ne de sadece kılıç. İslam ikisi birdendir. Kılıcı alırsanız, İslam’ı elsiz; tebliği alırsanız İslam’ı dilsiz bırakmış olursunuz ki; bundan daha büyük felaket, kötülük ve ihanet düşünülemez. Çünkü insanlığın kurtuluşu İslam’dadır. İnsanlık için, İslam’dan başka kurtuluş yolu asla yoktur ve olamaz da. Zira dünya uzun zamandan beri İslamsız yaşamaktadır, peki geldiği yer neresidir, bulunduğu hal neyin nesidir? Lütfen insaflı olalım. İzanımızı kaybetmeyelim. Fani olanı baki olana tercih etmeyelim. Bu kişilere yönelik bir nefretin ifadesi değil, düşüncelere ve eylemlere karşı bir isyanın sesidir. Umarım anlaşılırım.
ÜÇ:
Devletle kişiler ayrı şeyler değildirler. Zira devleti müşahhaslaştıran şeyler kurumlardır. Kurumları yönlendiren ve dolayısıyla devletin işleyişini tayin edende düşüncelerdir. Düşüncelerde insanların yaşama şekil vermede kullandıkları bir şeydir. Anayasanın temeli düşüncedir. Öyleyse buradan çıkarak diyebiliriz ki; devletin işleyişi ile kişinin yaşamını tayin eden düşüncede zıtlık olması imkânsızdır. Eğer varsa, mutlaka bir çatışma kaçınılmazdır. Çatışma yoksa da, ya devlet kişinin istediği yapıdadır, ya da kişi devletin mevcut düzenine intibak etmiştir. Misal, devlet profan bir düzene sahipse ve başında ki kişi burada gönlü rahat şekilde durabiliyorsa o kişi kendi düşüncesini yaşadığını ya da yaşattığını iddia edemez. Ediyorsa boş konuşmuş olur.
DÖRT:
Hani diyorlar ya; ‘’sınıflı toplum’’ diye, işte bu derin bir oyunun tezahürüdür. Sınıflı toplum yaratmanın ve bunu topluma dayatmanın yegâne sebebi; insanları bitmeyecek ve kanlı bir kavganın içine sürüklemektir. Çünkü sınıflı bir toplumda; bir sınıf diğer sınıfa daima kinli olacak ve o sınıftan iktidarı devralmak isteyecektir, dolayısıyla şiddete başvuracaktır. Yani toplum parçalanacaktır. Peki, parçalanan toplum kimlerin işine gelecektir? Hiç kuşku yok ki; şeytan ve adamlarının. Sınıflı toplumun mensuplarının alınyazısı; yaşamak adına öldürmektir. İşte, komünizmin özü, özeti budur dostlarım. İnsanları sınıflara ayırmak, bitmeyen bir kavga yaratmak ve böylece toplumları parçalayarak esir almak. Tabi bunu akleden kim?
BEŞ:
Bazı kişilerin, devrin nimetlerinden yararlanmak adına kirli işler yaptıkları işitilmektedir. Evet, fasıkların getirdiği haberlere inanmamamız istenmiştir ve bizler de hemen inanmıyoruz ama bu işlerin kokusunun çıkması bile kötüdür. Dikkat edilmelidir. Kaçak yapılara ruhsat almalar gibisinden haberler işitmekteyiz. Bunlar ayıp şeylerdir beyler. Yaşamların değiştiği de söylenmektedir ama kim ne yaşarsa yaşasın bana ne, yeter ki hırsızlık yapmasın, devletin hazinesini soymasın, yetimin hakkına el uzatmasın. O zaman canım sıkılır. Özellikle bu konuda Fehmi Koru denilen kişinin ismi çokça zikredilmektedir. Bu insan hangi camianın içinden çıkıp gelmiştir iyi düşünmek gerekir? Sağlam bir İslami temeli olan insanın bu taraklarda bezi olabilir mi? Sayın Başbakan, şayet varsa, bu tür dalaverelere fırsat tanımamalıdır. Kim olursa olsun bu tür iğrenç işlere meydan vermemelidir. Zira kaybeden başkası olmaz. Bu ülkede sadece ahbaplar yaşamamaktadır ve bu ülkenin zenginlikleri sadece ahbaplar için değildir. Her dönemde böyle olmuştur, şayet bu dönemde de böyle oluyorsa o zaman bu ülkede değişen nedir diye sorarlar. Bana adaletsiz yol, adaletsiz görkemli binalar lazım değildir. Bana ilk evvelde adil insanlar, adil düzen lazımdır. Adalet olmadıktan sonra gelişme benim neyime, terakki benim neyime.