ŞEYTANIN ADAMLARI...11...

Özgür DENİZ - 12.10.2011

‘’Washington Post, New York Times, Time Magazine ve diğer büyük yayın organlarının yöneticilerine, görüşme çağrılarımıza katıldıkları ve verdikleri sessizlik sözünü 40 yılı aşkın tuttukları için teşekkürü borç biliriz. Eğer, bu yıllar boyunca, halkın dikkatlerini yaptıklarımıza çekselerdi, dünya üzerinde ki planımızı gerçekleştirmemiz imkânsız olurdu. Dünya, her geçen gün, daha bilinçli ve daha hazır bir şekilde, Dünya Devletine doğru ilerlemektedir. Entelektüel elit bir kesimin ve dünya bankerlerinin kuracağı çok uluslu egemenlik, geçtiğimiz çağlarda gördüğümüz tek uluslu oluşumlardan daha caziptir.’’ David Rockfeller-Dış İlişkiler Üyesi

 

Tabi bu arzu, diğer milletlerin ahmaklığı ve gayretsizliği sonucu gerçekleşebilir ancak. Yoksa hava alırlar. Ama maalesef diğer milletler, birbirini boğazlamakla meşguller. Milletlerin evlatları da, aptalca, ideoloji ve mezhep kavgalarıyla boğuşmaktadır. Ve bu arada, şeytan ve adamları da, kirli ve kanlı emellerine ulaşma yolunda emin adımlarla ilerlemektedirler. Şeytan ve adamları, insanlığı, kimliksiz, dinsiz ve devletsiz bir belirsizliğe sürüklemek için sonsuz gayret içindedirler. Bu yolda, şeytan ve adamlarının önünde ki, yegâne engel; İslam’dır ve Türk-İslam âlemidir.  Bütün şeytaniler, İslam ve Türk-İslam âlemi karşısında derin ittifak içindedirler. Ama bunu belli etmemektedirler. Her milletin içine yerleştirdikleri ajanlarla da, bu gerçeğin fark edilmesinin önüne geçmeyi başarmaktadırlar. Türk-İslam âleminin dâhilinde ki, entelektüel ve kompradorların geneli, şeytan ve adamları adına çalışmaktadırlar. Bu namussuz ajanlar, dâhilinde bulundukları milletlerin evlatlarını, lüzumsuz işlerle oyalamaktadırlar, ahlaksız yayınlarla uyuşturmaktadırlar, yalan-yanlış bilgilerle yönlendirmektedirler, zehirli ideolojilerle aldatmaktadırlar. ‘’İdeolojiler, zihnimize geçirilmiş deli gömlekleridir’’ derken sonsuz haklı değil midir, üstadımız Cemil Meriç?

 

Allah aşkına azıcık akletsek ne olur? Şeytan ve adamları, diğer milletleri nasıl oltaya getirmektedir? O milletlere nasıl hükmetmeyi başarmaktadır? Tabi ki, zehirli ideolojilerle bunu başarmaktadır. Milletlerin evlatlarının gövdelerine şırınga edilen zehirler, masum gençleri çıldırtmaktadır. Dinlerine, kimliklerine ve tarihlerine düşman etmektedir onları. Masum gençleri, sonu gelmeyen bir romantizmin tutsağı kılmakta, olmayacak hayallerin peşine takmaktadır. Gençlik kitleleri, gerçeklere göz kapayıp, kulak tıkamaktadır ama yalanlara gözlerini ve kulaklarını sonuna kadar açmaktadırlar. Çünkü yalanlar, gönüllerini okşamakta, onları sersemleştirmekte, tozpembe bir dünya düşünün çengeline takmaktadır. Yalanlarla sorumluluktan kurtulmaktadırlar güya. Ama gerçekler acı vermektedir. Oysa mutluluklar, acıların ve acı gerçeklerin ardındadır, yalanların değil. Acılara sabırla katlanmayı bilmeyenler, zaferin değerini anlayamazlar ve zaten, bir zafer de elde edemezler.

 

Kurtuluşun, İslam’da olduğunu bile bile, nasılda ideolojilerin kurbanı olunmaktadır, ilginçtir. Bugün geçlik kitleler, ideolojiler yüzünden birbirlerini yemektedirler adeta. Acımasızca, merhametsizce birbirlerini katletmektedirler. Kardeşler can düşman olmaktadırlar. Şeytan ve adamlarının, kirli ve kanlı oyunu çok güzel işlemektedir. Birilerini bir safa, diğerlerini bir safa dizmekte ve birbirlerine kurşun sıktırmaktadır. Her bir gençlik kitlesine, içini boşalttığı ve anlamını kaydırdığı bir kelimeyi, afyon gibi yutturmakta, papağan gibi ezberlettirmektedir. Kimisi adalet için dövüştüğünü sanmakta, kimisi vatan için dövüştüğünü düşünmekte, kimisi de din için mücadele verdiğine inanmaktadır. Oysa hepsi aldatılmaktadır. Zaten bunların tümü, İslam’ın bünyesinde münderiçtir. Adalet derseniz; ‘’yer ve gök adalet üzerinde durur’’ diyen Önderimiz (sav) değil midir? Vatan derseniz; ‘’vatan sevgisi imandandır’’ diyen Önderimiz (sav) değil midir? Din derseniz; ‘’din güzel ahlaktır ve Ben güzel ahlakı tamamlamaya geldim’’ diyen Önderimiz (sav) değil midir? Hayır yani dostum, yalan mı bunlar? Yanlış mı bunlar? Ne yalan ne de yanlıştır ve bizler bilerek-bilmeyerek aldanmaktayız maalesef. Tüm bu tezgâhlar, bütün insanların, İslam çatısı altında buluşmalarını ve yekpare mücadele vermelerini engellemek içindir dostlarım. Oysa baktığımız zaman, gördüğümüz şudur: ne adalet diyen adil olabilmektedir, ne vatan diyen gerçekten vatan için fedakârlıkta bulunabilmektedir, ne din diyen dine uygun hareket edebilmektedir. Lakin gençlik, namussuzca aldatılmaktadır. Gençlik, ancak, kurtuluşun İslam’da olduğunu fark ve idrak ettiği gün gerçekten kurtulacaktır, bütün namussuzları, düzenbazları, ikiyüzlüleri deşifre edecektir. İslam’ın ne olduğunu kendi kitabından öğrendiği gün, Önderinin (sav) kutlu izini takip etme adına ilk adımını attığı gün, Allah’ını (cc) tanıyıp bütün putları devirdiği gün, hem içsel hem de dışsal özgürlüğüne kavuşacaktır ve bütün tezgâhları paramparça edecektir. Bilakis, şeytan ve adamlarının oltasında can çekişmeye ve birbirlerini yemeye devam edeceklerdir. Kendi inandıkları ideolojileri hâkim olmuş olsa bile asla gülemeyecekler ve mutlu olamayacaklardır. Çünkü gerçekte kendi ideolojileri değil, şeytan ve adamları olacaktır hâkim olanlar.

 

Ey sevgili ülkem! Ey güzel milletim! Ey kıymetli dindaşlarım ve soydaşlarım! Ey aziz gençlik! Sana anlatılanlara inanıp, aldanma. Yalan dünyanın peşine takılma. Cazibeli zevklerin esiri olma. Sana rol model olarak sunulanların peşine takılma. Sen, Allah’a (cc) dön, Öndere(sav) dön, Kitaba dön. İşte o zaman sen, sen olacaksın ve kendini yaşayacaksın. Senin olmayan hayatı yaşamayacaksın. Boşuna dinine, tarihine, ecdadına ve kimliğine düşman olmayacaksın. Ülkene ve devletine, lüzumsuzca ve ahmakça kin gütmeyeceksin. Sen Allah’ın hükümlerine boyun eğdiğin gün, bütün dünya senin önünde boyun eğecek. Vallahi de eğecek, billahi de eğecek, tallahi de eğecek. Ama sen samimi olmalısın. Sen içini değiştirmelisin. Sen yolunu değiştirmelisin. Sen, şeytanın ve adamlarının gösterdiği yanlış yoldan değil, Allah’ın gösterdiği doğru yoldan gitmelisin. Korkusuzca gitmelisin, utanmadan gitmelisin. Senin yolunu değiştirmeye çalışacaklardır, inadına gitmen gereken yoldan gitmelisin. Peşine takıldıklarını otokontrole tabi tutmalısın. Yanlışlarında şiddetle ve korkusuzca uyarmalısın. Seni aldatırlarsa, pis mikrop suratlarına tükürmeyi vazife bilmelisin.

 

Bilmeliyiz ki; küfür tek millettir. Her yerde böyledir bu. Bütün kâfirlerin çıkarları ortaktır. İslam’ı yok etmek, Müslüman Türk milletini tarih sahnesinden dışarı atmaktır. Hiçbir kâfir, birbirinin aleyhine asla çalışmaz. Çalışıyor görüntüsü verebilirler ama bu aldatmacadır. Kitabınızı iyi okumalı ve gerçeklere bigâne kalmamalısınız. Kitabınızı okumazsanız daima aldanırsınız ve aldanmaya müstahak olursunuz. Siz dünyanın hangi bölgesinde, bir tek kâfirin zulüm altında inlediğine tanık oldunuz? Olamazsınız. Çünkü kâfir, kâfiri asla ezmez ve kâfir kâfire asla zulmetmez. Ezilenler ve zulme uğrayanlar, daima Türk-İslam âleminin evlatları olmuşlardır. Yalansam, dünyada ki cereyan eden olaylar seninde gözünün önünde cereyan etmektedir. Kör değilsen görmelisin! Doğu Türkistan necidir? Somali necidir? Çeçenya necidir? Filistin necidir? Afganistan necidir? Pakistan necidir? Irak necidir?

 

Oyuna gelmemeliyiz. İçimizdeki alçak hainleri iyi teşhis etmeliyiz. Kur’an’ına düşman olan, seninde düşmanındır. Kimliğine düşman olan, seninde düşmanındır. Tarihine, törene ve ecdadına düşman olan, seninde düşmanındır. Başörtüsüne düşman olan, asla senin iyiliğini istemez. Kur’an kurslarına düşman olan, asla senin iyiliğini istemez. Sen istersen komünist ol ey vatan çocuğu. ‘’Bütün camileri yıksak, bütün Kur’an’ları yaksak, Batı’nın gözünde Osmanlıyız. Osmanlı yani İslam’’ diyen Cemil Meriç üstadımıza inan. Sen dinini yıkıp atsan da, sen değerlerini terk etsen de, kâfir sana acımaz. Küresel kâfirlerin, içimizde ki köpekleri olan yerli kâfirlerde acımaz. Seni tahrik ederler, seni alana sürerler ve eline silah verip kardeşine sıktırırlar ama hâkimiyeti ellerine alınca da seni fırlatıp atarlar. Seni adam yerine bile koymazlar. 12 Eylül de ne olmuştu, düşünsene bir! Sen bir maşasındır ey vatan çocuğu, onların gözünde. Bir gün birinizi, başka bir gün birinizi alana sürerler ve kendileri arkadan seyredip gülerler. Şeytanın dostluğu darağacına kadardır asla unutmayın. İslam’a dön ey vatan çocuğu! Kendine dön ey vatan çocuğu! Milletine dön, kimliğine dön, ülkene dön, tarihine dön, törene dön, ecdadına dön, dön, dön…

 

‘’Küfür tek millettir.’’ Yegâne Önder (sav).

 

"Kâfir olanlar birbirlerinin dostlarıdır." (Enfal: 73)

 

 

"Kitap ehli'nden olan kâfirler de müşrikler de size Rabb'inizden bir hayır inmesini istemezler." (Bakara: 105)

 

 

"Onlar düşmandır, onun için (kendilerine emniyet etme) onlardan sakın!" (Münafıkun: 4)

 

 

"Size bir iyilik dokunursa bu onları üzer. Başınıza bir musibet gelse buna da sevinirler." (Âl-İ İmrân: 120)

 

Kâfirlerin kendi aralarında ki, numaradan ihtilaflara inanmayınız dostlarım. Bu ihtilaflar münhasıran, insanları aldatmak içindir. İnsanlar birine kızarsa, diğerinin oltasına takılması içindir. Tıpkı komünizm, kapitalizm, liberalizm, faşizm vb. izm’lerin sütkardeş olupta, güya düşmanmış gibi kendilerini sundukları gibi. İnsan hangisine giderse gitsin, yine şeytanın ocağına düşmektedir. Şeytanın bütün adamları ittifak halindedir. Ve karşılarında, yekpare olarak Türk-İslam dünyası vardır. Bu dünyanın, ihtilafları bir kenara bırakıp ittifak etmelerinden it gibi tırsmaktadırlar. Bu yüzden bu dünyayı sürekli maddi-manevi muhasara altında tutmaktadırlar. Bu ülkelerin tepelerine yerleştirdikleri kukla yöneticiler eliyle. Şeytanın ve adamlarının yegâne gayesi; Türk-İslam İmparatorluğunun yeryüzüne egemen olmasının önüne geçmektir. Zira bu hedef tahakkuk ederse, şeytan yeryüzünde rahat nefes alamayacaktır, yaptığı domuzlukların hesabı sorulacaktır, mazlum milletleri kolay sömüremeyecektir. Somali, Çeçenya, Doğu Türkistan, Filistin, Azerbaycan ve diğer bütün Türk-İslam coğrafyaları özgürlüklerine kavuşacaklardır. Kaynaklarını kendileri kullanacaklardır. Kendi değerleriyle yaşayacaklardır.

 

Şeytan ve adamları, büyük bir oyun oynamaktadırlar. Bir faşist ülke ve lider ileri sürmektedir. Bir komünist ülke ve lider ileri sürmektedir. Bir kapitalist ülke ve lider ileri sürmektedir. Bir liberalist ülke ve lider ileri sürmektedir. Bunları destekleyecek entelektüel tabakayı da hazırlamaktadır. Yine sözcüleri olacak politik madrabazları da meydana salmaktadırlar. Aynı şekilde, din adamı kılıklı tipleri de sürekli yönlendirici unsur olarak kullanmaktadır. Sonra da bunları kendi aralarında güya çatıştırmaktadır. Bizler de saf saf bu oyunu izlemekteyizdir. Yalanı gerçekmiş gibi algılamaktayızdır. Oysa her şey, milletleri parçalamak ve milletlerin evlatlarını birbirlerine düşman etmek içindir. Her birimiz, bu ideolojilerden birinin hâkimiyeti için, birbirimizi öldürmekteyizdir. Oysa bütün öldürmelerimiz, gerçekte şeytan içindir. Fakat farkında değilizdir.

 

Düşünün bir! İdeolojik ayrılıklar ve düşmanlıklar yüzünden elimize ne geçti bugüne kadar? Hangimiz bir kazanım elde ettik. Hep kullanıldık, hep kullanıldık. Sonra da adalet yok diye bağırdık. Özgürlük yok diye ağıt yaktık. Ahlak çürüdü diye ağladık. Sürekli politik madrabazlara kızdık. Bizi sömürüyorlar diye haykırdık ama bir türlü ittifak etmeyi beceremedik. Çünkü samimi değildik. Çünkü yürekli değildik. Çünkü gerçeklerden korkuyorduk.  Eğer yürekli olsaydık, eğer samimi olsaydık, eğer gerçeklerden kaçmasaydık, eğer tek kurtuluş yolunu fark ve idrak edebilseydik, vallahi bizi bu kadar ezemezler ve sömüremezlerdi. O politik fahişelerin pis mikrop suratlarına tükürmeyi başarabilirdik. Ama onlar bizi sürekli parçaladılar ve birbirimize düşman ettiler, böylece aradan sıyrılıp kendileri keyif sürdüler, bizler birbirimizi yerken. Ve bizim ayrılığımızdan nemalandılar her daim.

 

Ulan, komünistimiz, adalet diye bağırır ama din, tarih, millet, devlet ve vatan muhalifliğiyle adalet getireceğini sanır. Tek ezilenin kendisi olduğunu düşünür ve diğerlerini umursamaz bile ve diğerlerinin değerlerine küfretmeyi vazifesiymiş gibi addeder. İslamcımız, ahlak diye bağırır ama dünyaya bağlanarak ve adalet için samimice dövüşmeyerek ahlakı ayakta tutabileceğini sanır. Tek ahlaklı olanın kendisi olduğunu düşünür. Ama Önderinin (sav) ahlakını kuşanmaktan kaçar. Milliyetçimiz, vatan, millet, devlet der ama bu değerler adına içtenlikle mücadele vermez, sadece sloganlarla bir şey olacağını sanır. Bu değerleri dinden bağımsız olarak yaşatabileceğini düşünür. Adalete ve ahlaka gereken önemi vermezmiş gibi bir görüntü sergiler. Nasılda parçalamışlar bizi, nasılda tezgâh kurmuşlar bize. Oysa ahlakta, adalette, vatan da insanlığın kadim ve kök değerleridir. Bunlar olmazsa olmaz. Bunlarsız yaşanmaz. Bunlardan biri eksik kaldı mı, mücadele anlamsızlaşıverir birden.

 

Son tahlilde; bizim yapmamız gereken; kâfirlerin ittifak halinde olduğunu bilmektir. Biz hangi ideolojiye sahip olursak olalım, kâfirlerin hepimize karşı tavrının aynı olduğunu fark etmektir. Bu ülkeyi sevmek ve korumaktır. Bu milleti, bu devleti, bu dini sevmek ve korumaktır. Kimliğimize sahip çıkmaktır. Şeytan ve adamlarını ve adamlarının köpeklerini iyi tanımaktır. Yanlıştan dönmek ve doğruya yönelmektir. Tarihe ve ecdada kin duymamaktır. Törelerimizi hakir görmemektir. İttifak etmektir, tefrikayı boğmaktır. Ordumuza sahip çıkmaktır ama ordumuzu da kendimizin kılmaktır. Bütün soydaşlarımız ve dindaşlarımızla ittifak etmenin yollarını bulmak ve kutsal ittifakı gerçekleştirmektir ve böylece yeryüzüne aydınlığı, huzuru, barışı, kardeşliği, adaleti, özgürlüğü getirecek olan büyük Türk-İslam İmparatorluğunu tesis etmektir. Türkiye’miz üzerinde, İslam ahlak ve adaleti temelinde adil bir devlet düzeni inşa etmektir.

 

 

EKSTRA:

BİR:

Hasan Cemal’den, Ertuğrul Özkök’ten, Ruşen Çakır’dan, Ece Temelkuran’dan, Fatih Altaylı’dan, Bekir Coşkun’dan, Güneri Civaoğlu’ndan, Nazlı Ilıcak’tan, Cengiz Çandar’dan, Yalçın Doğan’dan, Ahmet Altan’dan, Mehmet Altan’dan, Şahin Alpay’dan, Nuray Mert’ten, Yasemin Çongar’dan, A.H.C.’den, Ayşe Hür’den, Rasim Ozan’dan, Emin Çölaşan’dan, Mehmet Ali Birand’dan, Ali Kırca’dan, Uğur Dündar’dan ve benzerlerinden ve bunların arkasında duran sermaye gruplarından bu ülkeye, bu millete, bu devlete, soydaşlarımıza ve dindaşlarımıza ve insanlığa zerre fayda gelmez, gelemez ve gelmeyecektir. Ki bunların kendilerine bile bir faydaları yoktur haddizatında. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Bunları layık oldukları yere fırlatıp atmalıyız. Bunların paçavralarına ve bunların arkalarında duran kodamanların ürettiklerine mümkün mertebe alın terlerimizi akıtmamalıyız. Köhnemiş, çürük, fosilleşmiş nutuklarına kulak vermemeliyiz. Vallahi de, billahi de, tallahi de vermemeliyiz, verdiğimiz zaman kaybedecek olan bizleriz. İşte bizleri şeytan adına kullananlarda bunlardan başkası değildir. Sizi bugüne kadar, dininize, devletinize, milletinize, tarihinize, ecdadınıza, vatanınıza düşman edenler kimlerdir Allah aşkına? Sizleri birbirinize tutuşturup kırdıran kimlerdir Allah aşkına? Ki bu yalan değildir. Yalan olmadığını da bizatihi burada saydığım isimlerden biri olan Hasan Cemal denilen tip bizatihi kendisi ikrar etmiştir, kendi kitabında. Aynı şekilde, Ahmet Kekeç’ten, Fehmi Koru’dan ve benzerlerinden bunlar kadar zarar gelmez ama asla faydada gelmez, gelemez. Bunlar da mıy mıy insanlardır, kompleksli tiplerdir. Gerçekleri söylemekten korkan zavallılardır. Dedikodudan başka yaptıkları hayırlı bir iş yoktur. Hoşgörücüler, diyalogcular da aynı tiplerdendir. Ama bunlar İslamı tahrip ve tahrif edecek şekilde hareket etmektedirler. İslam’ı, bir Hıristiyan gibi algılamakta ve anlatmaktadırlar.  Liberalizm atına binerek yol almaya, yön bulmaya çalışmaktadırlar, bunlarda da aşırı derecede kompleks vardır. Adeta demokrasi denilen illete tapmaktadırlar. Tepkisiz, sessiz kalarak bir şey yaptıklarını sanmaktadırlar ve kendileri gibi bir kitle teşekkülü peşindedirler. Kavramları tahrif etmekten adeta zevk almaktadırlar. Ama Abdürrahim Karakoç, Yusuf Kaplan, İbrahim Karagül, Yaşar Değirmenci ve benzeri aydınları takip etmekten zerre gocunmayınız, korkmayınız. Ama tabi ki, en başta, Nurettin Topçu, Cemil Meriç ve Ali Şeriati gibi dünya devlerini iyi okumalıyız, anlamalı ve idrak etmeliyiz. Ve tabi ki, ilk ama ilk evvelde ise, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i çok iyi okumalı, tertil ile okumalı, derin olarak anlamalı ve idrak etmeli, gösterdiği yolda samimiyetle ve içtenlikle yürümeliyiz. Ve mutlak doğru bileceğimiz, her okuduğumuzu kendisine vuracağımız yegâne kitapta Kur’an-ı Kerim’dir, bunu muhakkak iyi bilmeliyiz.

 

İKİ:

Sakın durmayın, yılmayın, engellere takılmayın ve yıkın geçin. Sizler kararlı oldukça, emin adımlarla ilerledikçe, uygulamalarınızda samimi ve cesur oldukça bu millet arkanızda duracaktır daima. Bakınız, iyi sonuçlar alınmaya başladıkça, nasılda korku dağları sarmaya başladı. Daha da saracak. Ve hava birden kararacak ve o karanlıkta it gibi dağılacaklar. Sizler asla geri adım atmayınız. Yolunuz doğru, son sürat ilerleyiniz. Hava karardıkça, korku dağları sardıkça ve saltanatlar sarsıldıkça onlar daha da farklı şekilde saldıracaklar ama rahat olunuz, hiçbir şey yapamayacaklar. Liberaller bir yandan, Kemalist-kapitalist faşistler (kompradorlarıyla, medyasıyla) diğer yandan saldıracaklar, PKK denilen siyonist ve ermeni maşası şebeke şiddetini artırmaya çalışacak ama muhakkak yenilecekler. Bu ülke Türk-islam Birliği sayesinde kadim devirlerine dönecek inşaallah. Müslüman Türk (Kürt-Laz-Çerkez vb.) evlatları büyük bir ittifakla bu topraklardan düşmanı ve maşalarını def edecekler inşaallah. Yeter ki uyanık olunsun, yeter ki korkulmasın, yeter ki tefrika denilen lanet yok edilsin. PKK-KCK-BDP bundan böyle muhtemelen nal toplayacak. Çünkü Kürt kardeşlerimizde uyandı ve gerçekleri gördü Allah’ın izniyle. Zira son gelişmelerin tanığıyız. Devletin eylemlerinin ardından hiçbir kirli organizasyon başarıya ulaşamadı. BDP bazı tahriklerinde adeta nal topladı, rezil oldu. Kürt kardeşlerimizse zımnen devletlerinin ve Türk kardeşlerinin yanında oldu. Orduya ve özel harekâta dua ve destek, teröre lanet edelim inşaallah. Allah ordumuzu, yurdumuzu, dinimizi, devletimizi, milletimizi, emniyetimizi şeytan ve adamlarının tezgâhlarından korusun. Âmin.

 

ÜÇ:

TFF denilen kurum lağvedilmelidir ya da adam edilmelidir. Bu vatanın evlatlarının, şeytan ve adamlarının elemanlarına akıtacak bedavadan kazanılmış parası yoktur. Herkes haddini bilmelidir. Kendine gelmelidir. Başka şeylik etmemelidir. Bu kurum yıllardır bu vatana ihanet içindedir. Malum medyayla birlikte kirli işlerini kotarmaktadırlar. Bu kurum yapmakta, medya temizlemektedir ihaneti. Devlet, hükümet ve sporseverler burada sessiz kalamaz ve kalmamalıdır. Yoksa ihanete ortak olurlar. Hem burada ki devasa rant çarkını kırınız, hem de bu kurumu tam anlamıyla millileştiriniz. Ne demek ulan, Milli Takımın başına elin gâvurunu getirmek? Üstelik o gavurun kurallarına boyun eğmek. Bunu yapan Müslüman Türk çocuğu olabilir mi? Bunu yapan bu ülkeye ve devlete sadakatli olabilir mi? Yıllarca, yabancı sporculara ve bu tür gâvur yöneticilere bu milletin alın terini akıttık, yetmedi mi ulan? Yazık değil mi? Senin evladın yok mu? Nereye harcıyorsunuz o kadar parayı? Bulun, getirin ve yetiştirin bu memleketin çocuklarını, adam gibi. Ve kazandırın Türk sporuna. Paranızı da bu memleketin çocuklarına verin. Siz Yeterki adam olun ve adam gibi hareket edin, merak etmeyin nice vatan çocuğu vardır, elin gâvuruna bin çekecek. Kendinize güvenemiyor musunuz? Öyleyse yazıklar olsun size, çekin gidin ve adam gibi adamlar gelsin o kurumun başına. Bu iş hallolmalı, başka yolu yok bunun!

 

DÖRT:

İslamcılar, Liberallerin atından insinler bir an önce ve kendilerine dönsünler, gelsinler. Bilakis gaflet, dalalet ve hıyanet içindedirler. Bu kesindir. Bu tespit mutlak doğrudur.

 

BEŞ:

RTÜK denilen kurum da haddini bilsin ve otoritesini konuşturup, Türk-İslam düşüncesini yıkmaya çalışan siyonist tohumlarına hadlerini bildirsin bir an önce. Korkusuzca hareket etsin. Dürüst olsun. Din, devlet, vatan, millet ahlaksızca, şerefsizce, tahrip ve tahrif edilmeye çalışılmaktadır. Bunu yapan kadar buna müsaade eden de haindir.

 

ALTI:

Şerif Mardin gibilere fazla itibar etmeyiniz. O profösyönel bir manipülasyoncudur. Büyük sosyolog numaralarına da kanmamalıyız. Mutlak doğru olan o zat değildir. Mutlak doğru olan Allah (cc), Önder (sav) ve Kitaptır. Bu türler gün gelir, halka hoş gelecek şekilde konuşurlar ama gün gelir buradan elde ettikleri imaja dayanarak öyle tahripkâr ve tahrifkar olurlar ki cin çarpmışa dönersiniz. Tıpkı şu Nuray Mert denilen zavallı kadın gibi. Zamanında öyle bir imaj oluşturdu ki, şimdi PKK sempatisine halkın hoş bakacağını düşünüyor zavallı. Bu türlerin, bu yönlü numaralarını çok iyi fark ve idrak etmeliyiz ve asla yutmamalıyız. Bunları tek doğru olarak algılamazsak yutmayız.

 

YEDİ:

Kültür Bakanlığı, kendi işini yapmalıdır. Kendi işi olmayan şeylerle ilgilenmemelidir. Bira Festivali gibi sefilliklerle, zırvalıklarla, hainliklerle iştigal etmemelidir. Türk-İslam Devletinin, Kültür Bakanlığı gibi bir kurumunun, böyle malayani ve absürt işlerde bezi olamaz ve olmamalıdır. Bu gaflet, dalalet ve hatta hıyanet olarak telakki edilebilecek bir davranış kategorisine girer. Herkes nerede durduğunu ve ne yapması gerektiğini iyi bilmelidir.

 

SEKİZ:

 Yeni yapılacak Anayasa, kesinlikle ama kesinlikle Türk-İslam düşüncesi temeli üzerine bina edilmelidir. Liberallerin, bölücülerin şarlatanlıklarına bakılmamalıdır, tezgâhlarına gelinmemelidir. Yeni anaysa, İslam ahlak ve adaleti temelinde, kadim töre üzerinde dizayn edilmelidir. Müslüman-Türk Milleti asla hariçte tutulamaz ve tutulmamalıdır. Bu gaflet, dalalet ve hatta hıyanetle eşdeğerdir.

 

‘’Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridirler.’’ Maide-44. Tabi burada şu ince noktayı görmek zorundayızdır. Kasten inkâr ederek Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyen kimseler kâfirlerdir. Kabul ettiği halde onunla hükmetmezse ya da hükmetme adına namusluca mücadele vermezse zalim veya fasık olur. Allah akletmekten mahrum etmesin. Allah, hakkı hak bilip ittiba etmeyi, batılı batıl bilip içtinap etmeyi nasip etsin. Âmin.

Tarih: 12.10.2011 Okunma: 725

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?