AHMET BİCAN ERCİLASUN, YENİÇAĞ
Kendi
ülkemde mi, farklı bir ülkede miyim, bilmiyorum. Fakat yanımdaki arkadaş burası
başkent, diyor ve devam ediyor: “Şu caddelerin hâline bak!” Arabalar düzensiz
bir şekilde yolun iki tarafına park etmiş. Üstelik kaldırımlar da dolu. Bazısı
düz, bazısı yan olarak kaldırımlara çıkmış. Nereden yürüyeceğimizi şaşırıyoruz.
İki araba sanki birbirine değiyor. Geçecek yer bulamıyoruz. Yan caddeye
geçiyoruz; orası da öyle. İnsanlar ve arabalar iç içe. Üstelik bazı lağımların
kapakları açık. Gelen araba ne yapacağını şaşırıyor. Diğer caddeye geçtik.
Sanki bir kâbus yaşıyoruz. Nihayet kendimizi bir lokantaya atıyoruz. Televizyon
açık. Öğle haberlerinde belediye başkanı konuşuyor. İşte o zaman tam bir
şaşkınlık içine düşüyoruz. Şöyle diyor başkan: “Aziz hemşerilerim, caddelerimizin
ve sokaklarımızın hâlini biliyorsunuz. Altı ayda bir kaldırımlar değişiyor,
çukurlarda gölcükler oluşuyor, arabalara da yayalara da yer kalmıyor. Binalar
şekilsiz ve birbirinin üzerine yıkılacakmış gibi. Belediye başkanı olarak
sokakta dolaşamaz oldum. Utançtan yüzüm kızarıyor. Bu durumda daha fazla
başkanlık yapamayacağımı anladım ve istifa etmeye karar verdim. Umarım beni
bağışlarsınız.”
Rüyadaki arkadaşımla o anda başka bir ülkede olduğumuza karar verdik. Bizim
ülkemizde böyle bir şey olması mümkün değildi. Tam da böyle düşünürken ekrana
meçhul ülkenin başbakanı gelmez mi? Kulak kesildik tabii. “Belediye başkanının
istifasını kabul etmeyecek” diye düşünüyoruz. Fakat o da ne? Neler söylüyor
başbakan? Dikkatle dinliyoruz: “Aziz vatandaşlarım; inanın ki artık yüzünüze
bakamıyorum. Karşımda bir vatandaşım dursa utançtan kıpkırmızı oluyorum. Dilim
tutuluyor; vatandaşımdan nasıl özür dileyeceğimi bilemiyorum. Görüyorsunuz,
teröristler her gün bir vatandaşımızı öldürüyorlar ve bunun ardı arkası
kesilmiyor. Bir gün bir askerimiz, başka bir gün bir polisimiz öldürülüyor.
Ertesi gün bir memurumuz kaçırılıyor. Bir aydır bu durum devam ediyor ve ben
bunlara çare bulamıyorum. Sonunda bu utançla daha fazla yaşayamayacağıma karar
verdim sevgili vatandaşlarım. Şimdi hepinizin huzurunda istifamı açıklıyorum.
Hepinizden özür diliyorum, bağışlanma diliyorum.”
Gözlerimiz fal taşı gibi açılmıştı. Lokantadaki diğer müşterilere baktık.
Gözler sanki yerlerinden fırlamış. Kimilerinin ağzı öylece açık kalmış.
Şaşkınlık geçtikten sonra müşteriler aralarında konuşmaya başladılar. Aklımda
kalanlar şöyle:
-Eyvah, şimdi biz ne yapacağız?
Yazının tamamı için: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=20181