Türkiye’m ve Müslüman-Türk(Kürt) Milleti! Dile getireceğim duygu ve düşüncelerim, temiz ve asi (l) yüreğimin derinliklerinde kaynayıp coşan ve nihayet fışkıran samimi duygu ve düşüncelerimdir. Bu ifadelerimin üzerinde dikkatle düşünülmesini ve gereğinin yapılmasını istirham ederim. Artık, vakit uyanma vaktidir. Dirilme, gerçekleri görme, anlama, idrak etme ve direnme vaktidir. Tezgâhları parçalama ve tezgâhtarların başına çalma vaktidir. Vakit, milli isyan vaktidir. Toparlanma, büyüme, güce ulaşma ve tek can, tek fikir olarak bütün düşmanlara (iç-dış) karşı taarruza geçme vaktidir. Önce içsel olarak, sonra da gerektiği zaman dışsal olarak bu taarruza hazır olmalıyız. Samimi olma, hakikati haykırma, kardeşlik köprüleri tahkim etme vaktidir. Devlet ve millet birlikteliğinin ve beraberliğinin muhkemleştirilmesi, aynı ruhta buluşulması vaktidir. Bir büyük birliğin gerçekleştirilmesi vaktidir. İdeolojik ayrılıklara ve mezhep ihtilaflarına son verip, aynı ideal ufkunda buluşulması vaktidir. Mantıklı taktikler ve stratejilerle, yön bulma, yol alma, hedefe ulaşma vaktidir. Aydınlık, güçlü, tam bağımsız, sevgi temelli, hem barışçı hem savaşçı, adil ve ahlaklı, anayasasının umdelerinin temelini İslam’ın ve kadim törenin oluşturduğu Milli Devleti muhakkak tesis etmeli ve pratiğe geçirmeliyiz.
Türkiye’m, bir kabile devleti olmadığını, her alanda mükemmelen göstermelisin. Çünkü içinde bulunduğun hal, sana yakışmamaktadır. Artık şaha kalkmalısın. Geçmişe bakabilmeli ama geleceğe odaklanmalısın. Varlığını ortaya koymalısın, belirgin kılmalısın. Varlığını belli etmeyenin hükmü olmaz. Çünkü o, yok gibidir. Bir kabile devleti görüntüsü içindesin ve acilen bu görüntüden, bu şekilde algılanmaktan kurtulmalısın. Bunun içinde, otoriteni ve disiplinini görünür kılmalısın. Hiçbir yabancı devletin sahte ve mürai tebessümüne kanmamalısın. İçimizdeki hainlerin, tatlı görünümlü ama zehirli sözlerine aldanmamalısın. Çünkü zevahirde, dostun olabilecek, tek bir devlet yoktur ve sana, gönülden, hesapsız, kitapsız sadakatli olan evladında pek azdır. Bu demek değildir ki, o devletlerle iş yapmamalısın, o evlatlarını görmezden gelmelisin; hayır, yap, gör ama kendin olarak yap ve teennili ol, asla ezilme, aldanma, kaybetme, tuzağa düşme, saygınlığını zedeletme. Bütün dindaşların ve soydaşların ile de kardeşlik köprülerini muhkemleştirmelisin, yanlış yapanı uyarmalısın ve inat ederse affetmemelisin. Artık, bütün icraatlarında, bağımsız olduğunu ispat edercesine hareket etmelisin. Zira bir payanda görüntüsü sergilemektesin ve bu durum, biz evlatlarına çok acı vermektedir. Bu da, evlatlarınla kucaklaşamamanın ve evlatlarının paramparça olmasına seyirci kalmanın neticesidir. Kendi içinde bütün olamayan, dışarıda aciz kalmaya mahkûmdur. Bu alçaklığı yapanda, seni bu hale düşürende, yine kendinin evladıymış gibi görünen alçaklardır. O alçakları acımadan ezmelisin. Ama kendinde, muhakkak adil ve ahlaklı olmalısın.
Türkiye’m, eğer bir devlet, kabile devleti gibi hareket ederse, payandaymış gibi icraatlarda bulunursa, kendisine, evlatları bile saygı duymakta zorlanır. Ve her türlü çapulcunun, kendisine karşı diklenmesinin önüne geçemez. Ki, resim aşikârdır. Türkiye’m, iş adamları, medya patronları, yabancı bürokratlar, bağrında barınan yabancı misafirler, senin karşında düğme iliklemesini bilmelidirler. Bunu sağlamak senin ilk vazifendir. Saygınlığın buna bağlıdır. Bu ne zorbalıktır, ne baskıdır ne de faşizm olarak algılanabilir. Böyle algılayan, zaten haindir ve onu asla unutmamalısın. Kimsenin, sana ihanet etmeye hakkı yoktur. Bu minvalde, düşünce özgürlüğüne sığınmaya çalışmak ve halkı aldatma kurnazlığına gitmek şerefsizliktir. Ve haddinden fazla özgürlük, safsatadır, zırvalıktır. Zira tabiatta, mutlak ve sınırsız özgürlük diye bir şey yoktur, olamaz.
Türkiye’m, sen, güdüme giremezsin. Bilakis güdümüne almalısın. Kurallarını koymalısın ve uymayanı uyarmalısın. Ama bu kuralların temelini, muhakkak, kadim tören ve ezeli-ebedi dinin oluşturmalıdır. İnat edenin başını ezmelisin. Bu ister sermayedar bir it olsun, ister medya patronu bir it olsun, ister bu topraklarda misafir olan yabancı bir it olsun, isterse bu topraklarda görevlendirilmiş yabancı bir it olsun. Topraklarında, ihanet kokan istihbari faaliyetlere asla geçit vermemelisin. Yapanı da tespit edersen, gerekeni yapmakta tereddüt etmemelisin. Kendi kurumlarında, verdiğin görevleri icra eden evlatlarını da başıboş bırakmamalısın. Eğer sana ihanet eden olursa, ona asla acımamalısın. Çünkü haksızlık ve hukuksuzluk yapana acırsan, kendin acınacak hale düşersin ki, manzara malumdur. Bir çürük elma, bir sepet elmayı heder eder. Bugün kü halimiz, içimizdeki çürükleri ayırmayı bilmeyişimizin neticesidir. Bir elmanın içine, bir kurt düşerse ne olur? Ve kurt hangi hallerde düşer? Kurumlarının temiz olmasına, azami özen göstermelisin. Evlatlarının, sağlam karakterli olmaları için, yapman gerekenleri geç olmadan yapmalısın.
Türkiye’m, ilk evvelde, her zaman ifade ettiğimiz gibi, mükemmel bir istihbarat ağı teşekkül ettirmelisin. Bu ağın tepesinde, milli bilinci yüksek düzeyde olan bir vatan evladını bulundurmalısın. Daha özel düzeyde, özel bir ekip tarafından, bu ağın tepe kişisini de otokontrol dâhilinde tutabilirsin. Bu yanlış bir şey olmaz. Ayrıca, ordu bünyesinde, emniyet bünyesinde, adalet bünyesinde, partilerin bünyesinde, dernekler bünyesinde, medya bünyesinde, patronlar bünyesinde vb. kritik yapı ve kurumlarda, muhakkak özel ekiplerin olmalıdır. Çünkü bağımsızlıkta, güçte, otoritede, disiplinde, saygınlıkta, bu organizasyonun meyvesi olacaktır. Sen, bunu yapmadığın zaman, inhitatın ve sömürge olman mukadderdir. Türkiye’m, üzerinde bir karabulut gibi dolaşan, siyonizmin taşeronu olan masonizmi ve masonizmin taşeronu olan kemalizmi, kesinlikle saf dışı bırakmalısın. Kemalizmin, Mustafa Kemal’le bir bağı olmadığını bilmektesin, biliyorum. Hiçbir kurumunda, tek bir mason ve kulüp üyesi barındırmamalısın. Çünkü seni bu hale getiren, en dipte, masonların ve kulüp üyelerinin konforlu yaşamlarına aldanıp, onlar gibi olmak isteyen ve bu sebeple de onlara maşalık-uşaklık yapan sefillerdir. Masonların faaliyetlerini adım adım takip etmelisin. Hatta kökü dışarıda olan ve mutlak olarak, Türkiye ve Müslüman-Türk(Kürt) milletinin düşmanı olan bu uru kesip atmalısın.
Türkiye’m, kurumlarını tahrip ve tahrif eden, felç eden zehir, siyonizmin Truva Atı olan masonizmdir, onlara bu topraklarda kucak ve yer açanda kemalizmdir. Bunu kesinlikle bilmelisin ki, bildiğine inanıyorum ama eylemde kifayetsiz kaldığını da söylemek istiyorum. Yapıcı, sonuç alıcı eylemlerde bulunmalısın. Zaman kaybetmenin bedelinin ağır faturasını ödemekteyiz. Netameli bir ağ kurup senin altını oymaya çalışan, evlatlarının ahlaklarını çalan ve ruhlarını boşaltan, eğitimi felç eden ve evlatlarını cahilleştirme seanslarına tabi tutan, ecdadını lanetlettiren, tarihini çalan, yargıyı kuşatan ve adaleti rafa kaldıran, bütün şeytan işi pislikleri yayan, ordumuzu tahrip eden, neslimizi soysuzlaştırmak için gayret eden, dinimizi tahrif etmeye yeltenen, ideolojik faaliyetleri finanse eden, mezhep kavgalarını tahrik eden, ekonomiyi felç eden, terörü destekleyen, daima masonlar ve kulüp üyeleri olmuştur ve bunların içimizde ki soysuz taşeronları olmuştur. Bu kökü dışarıda olan ama başını ülkemize sokmuş olan hainleri muhakkak ıslah etmelisin. Başlarını ezmelisin ki, her taşın altına giremesinler. Bunların arasına giripte, kendisini gizleyenleri iyi tespit etmelisin ve onları kesinlikle bünyende barındırmamalısın. Bu, senin, en doğal hakkındır.
Türkiye’m, bahusus, istihbaratına ve orduna çok dikkat etmelisin. Orduna eleman alırken, tercihte bulunanların sicillerini çok detaylı olarak tahlil ve tetkik etmelisin. Masonluk ve kulüp bağı olanı kapından içeri sokmamalısın. Ordunun tepesinde ve mühim mevkilerinde, kesinlikle ve kesinlikle, milli bilinci, milli sezgisi, milli ahlakı güçlü karakterler bulundurmalısın. Zira ordu, hayati öneme sahiptir. Ordu bünyesinde, dine muhalif olan tek bir kişi barındırmamalısın. Yüreğinde vatan sevdası taşımayanları o bünyeden kusmalısın. O mukaddes ocağı, yine kadim devirlerine irca etmeli ve bir Peygamber Ocağı haline sokmalısın. O ocakta ki vatan evlatlarını, milli ve dini yönden pişirmelisin. Ham meyve orada olgunlaşmalıdır. O ocağın evlatları, kurşunlarını bile merhametle atmalıdır, yıkmak için değil yapmak için atmalıdır. Ocağın ana gövdesi olan vatan evlatlarına, gayri insani muamele içinde olan karaktersizleri, namussuzları kesinlikle, kutsal ocaktan def etmelisin. Orada, otorite ve disiplin mükemmel olmalıdır. Sevgiyle, merhametle, ahlakla ve adaletle perçinlenmiş bir otorite ve disiplin olmalıdır. Asli görevini ihmal edipte, ilgisiz alanlarla iştigal edenleri muhakkak bünyenden dışarı atmalısın. Bilinmeli ki, taş yerinde ağırdır ve yerinden oynayan taş bütün ağırlığını kaybeder. Ve kendini de kaybeder, asli işini de yapamaz olur. Resim aşikârdır. Otoritenin ve disiplinin olmadığı yere, keşmekeşlik egemen olur. Orada, ahlaksızlık ve adaletsizlik sadır olur. İhanet, alır başını gider. Güç, birlik, huzur kalmaz orada. Ve tedricen mahvolması mukadderdir oranın. Manzara malumdur.
Türkiye’m, bütün kurumlarında, özellikle kutsal ocakta, şehit ailelerinin değer yargılarıyla bağdaşmayanları saf dışı etmelisin. Şehit ailelerine saygısızlık yapanı kesinlikle tedip ve tenkil etmelisin. Zira şehit ailelerini tahkir, tezyif ve mağdur etmek şerefsizliğin dik alasıdır. Bunu, kutsal ocağın hiçbir mensubu yapamaz. Kutsal ocak dışında ki, hiçbir yapının temsilcisi de yapamaz. Hakları da, hadleri de değildir. Bu vatan, vatansa eğer, şehitlerin aziz varlıkları sayesindedir. O şehitlerin ahlak, cesaret ve fedakârlık timsali, elleri öpülesi anaları ve babaları sayesindedir. Bu vatan uğruna can vermiş yiğitlere saygısızlığın bedeli, kurşunlanmaktan başka şey olmasa gerektir. Bu vatan, bu din, bu millet, bu devlet, bu bayrak uğruna canını feda eden şehitlerimizin ailelerini mağdur etmek, onların yoksulluğa mahkûm olmasına duyarsız kalmak, onların çaresizliğini görmezden gelmek, onlara gereken itibarı vermemek, gereken saygıyı göstermemek, namussuzluğun, şerefsizliğin, soysuzluğun ve ihanetin, en açık delilidir. O şehitlerin, kız kardeşlerinin, eğitim-öğretim haklarını gasp etmek, alçaklığın ve soysuzluğun en dibidir. Ve buna izin veriyorsan zaten; sen de, sen değilsindir, bağımsızlığın ham hayaldir, varlığın iptal olmuştur, sana sadakati hak etmiyorsundur. Vicdan, bu sözlerimi kusamaz; akıl, bu sözlerimi geçersiz kılamaz.
Türkiye’m, idamı da muhakkak icra etmelisin. Bilmelisin ki, idam, hakikatte, yıkıcı bir melanet değil, yapıcı bir saadet sebebidir. Ama bunu idrak etmeye beyin gerektir. Tabi burada esas mesele, uygulayıcıdır. Eğer ruh ve beden denklemini kurmuş şahsiyetler eliyle icra edersen, idam asla yıkıcı olmaz. Ama ruh ve beden denklemini sağlayamamış, karakteri çürükşahısların elinde, idam tam bir felaket olur. Bu meseleyi halletmekte senin vazifendir. İdamın olmadığı yerde, hayır yoktur, adalet kusurludur, insanlar intikam duygularıyla yüklüdür. Yine evlatlarını korumasını bileceksin. Evlatların senin istikbalindir. Eğer evlatlarının ahlakını bozarsan, kendi temellerine dinamit yerleştirmiş olursun. Evlatlarının, zehirli ideolojilerle beslenmesine engel olmazsan, asıl zehirlenen senin varlığın olur. Ama bunun içinde, vazifelerini çok mükemmelen ifa etmeli ve evlatlarını ideolojilerin oltalarına düşürmemelisin. Evlatlarına, adil, güvenli ve huzurlu bir yaşam vaat etmezsen, sana karşı vefalı ve sadakatli olmalarını, ideolojilerin ağından kurtulmalarını bekleyemezsin. Evlatlarının emeklerini sömürtmeyeceksin. Ruhlarını tahrip ettirtmeyeceksin. Beyinlerinin çölleşmesine meydan vermeyeceksin. Zira aç karınlar, seni tanımazlar ve düşmanlarının tuzağına düşerler. Ruhsuz bedenler, sana karşı vefalı, sadakatli ve merhametli olamazlar. Cahil kafalar, seni savunamazlar, koruyamazlar ve istikbalin olamazlar. Bu ülkenin kaynaklarından beslenenden gereken vergiyi milimi milimine alacaksın, gerektiği takdirde fazlasını da. Bu, senin, en tabii vazifendir. Buradan kazanan, buraya harcamasını da bilecektir. Bu, zulüm değildir, gasp değildir. Bu, adaletin ta kendisidir.
Türkiye’m, temelini muhkemleştirmen, istikbalini garantilemen, varlığını belirginleştirmen, evlatlarını kendine tutkun kılman, adaleti ve ahlakı egemen kılmana bağlıdır. Çünkü ahlak ve adalet ve hatta merhamet, insanlığın olduğu kadar devletlerin de mayasıdır. Ahlaksızlık ve adaletsizlik, her türlü felaketin membaıdır. Birilerine kaynaklarını yağmalatırda, diğerlerini bakıtırsan, işte o zaman isyan vaktidir ve evlatlarını suçlayamazsın. İşte o zaman, zehirli ideolojiler evlatlarını hemen kuşatırlar ve senden alırlar. Birilerine, evlatlarının değerlerini törpületirsen ve böylece, evlatlarının ruhlarını boşaltırsan, evlatlarının, zehirli ideolojiler için hazır yem haline gelmesini sağlamış olursun. Yine, evlatlarının kafalarını sağlam ilimle doyurmazsan, makul düşünceye zincir vurursan, milli-manevi değerleriyle beslenenlerin önüne engel koyarsan kendi ecelini imzalamış olursun. Bu yüzden, sözlü ve yazılı basını adam etmelisin, aydın sıfatlıları tedip etmelisin, eğitimini millileştirmeli ve muallimlerini kollamalısın. Ekranlardan lağım akmasını engellemezsen, aydın sıfatlıların fitne ve fesat tohumları ekmesine fırsat tanırsan, eğitimini milli-manevi değerler temeline oturtmaz ve muallimlerini her yönden doyurmazsan suçlusun ve çökmeye mahkûmsun.
Türkiye’m, her şeyin millileşmelidir. Kaynaklarımız, fabrikalarımız, tesislerimiz, eğitimimiz, ordumuz, yargımız, emniyetimiz, istihbaratımız millileştirilmelidir. İstikbalimize etkide bulunan bütün yapılarımız, yabancı unsurların ve yerli yabancı unsurların tasallutundan acilen kurtarılmalıdır. İslam’a, milliliğe karşı olanlar kesinlikle tespit edilmelidir ve ana gövdeden atılmalıdır. Zira bu toprakları kirletenler, bu toprakları yabancılara peşkeş çekenler, bu milleti acz içinde bırakanlar, köleleştirenler, kimliğimizi ve değerlerimizi yozlaştırmak için mücadele verenler, bu devleti tahrip edenler; İslam’a ve milliliğe düşman olan unsurlardır. Bunları sende, bizde biliyoruz. İlk evvelde eğitim işini halletmek gerekir. Eğitimde, Darvinizm denilen sapıklık yok edilmelidir. Senin evlatlarını barbarlar olarak addeden bir sapığın, sapkın fikirleriyle evlatlarını zehirleyemez ve zehirletemezsin. Buna yeltenenlerin, iğrenç suratlarına tükürmelisin. Çünkü hiçbir şahısın buna hakkı yoktur ve haddide değildir. Evlatlarına, ahlaksızları, cahilleri, kimliksiz ve değersiz olanları rol model olarak sunamazsın. Bunu yapanlar, tarih ve insanlık huzurunda yargılanacaklardır. Bunu yapanlar, insan evladı olamazlar. Evlatlarına, tarih bilinci ve şuuru kazandırmalısın. Ecdadının kim olduklarını en güzel ve doyurucu şekilde öğretmelisin. Kitaplar tam bir kepazeliktir. Ne islam tarihi vardır, ne de Türk tarihi. Bu, bu ülkenin çocuklarına ihanettir. Bu, senin varlığına ve bekana kast etmektir. Milli Eğitim Teşkilatı’nın başında, kesinlikle, milli sezgisi kuvvetli, milli ahlakı kavi, değerleri muhkem, tarihinin bilincinde olan bir şahsiyet olmalıdır. Dinine ve kimliğine tam sadakatli olan bir vatan evladı olmalıdır. Zira eğitim, işin başıdır. Karakterlerin mayası burada atılmaktadır. Kişiliklere yön, burada verilmektedir. İstikbal burada kazanılmaktadır. Varlık, burada ispat olunmaktadır. Beka, buraya endekslidir.
Türkiye’m, bu toprakların bütünlüğü, bu milletin birliği, her ne pahasına olursa olsun sağlanmalıdır. Bu devletin temelleri, her ne pahasına olursa olsun korunmalıdır. Bu toprakların var olmasının sübabı olan ve bekasının sigortası olan İslam dini, her ne pahasına olursa olsun tahrip ve tahrif ettirilmemelidir. Yaşanmasına, ruhlara ve bedenlere egemen olmasına engel olunmamalıdır. Buna meydan verenin, bu topraklarla bağı yoktur. Buna imkân tanıyan, bu toprakların, bu devletin ve bu milletin düşmanıdır. İslam, ruhların birliğinin; kimlik, bedenlerin birliğinin garantisidir. İslam’a düşman olanın, kimliğe düşman olmayacağı asla düşünülemez. İslam’sız bir kimlik, temelsiz bir bina gibidir. İslam’sız bir kimlik, ruhsuz bir beden gibidir. İslam’sız bir kimlik, meyvesiz ağaç gibidir. İslam’sız bir kimlik, ilimsiz, bilgisiz bir kafa gibidir. İslam’sız bir kimlik, görmeyen göz gibidir. İslam’sız bir kimlik, duymayan kulak gibidir. İslam’sız bir kimlik, hissetmeyen kalp gibidir. İslam’sız bir kimlik düşünülemez. İslam, varoluşun ana gövdesidir. İslam’sız bir varoluş hamlesi, ham hayaldir. İslam, hayattır ve hayat, İslam’dır. İslam’sız hayat, mutlak olarak bayattır, berbattır. İslam’sız bir saadet, seraptır. İstikbal, İslam’ındır.
Türkiye’m, savaş ve barış zamanlarında, gerekeni, en güzel şekilde yapmalısın. Evlatlarına yön ve hedef tayin etmelisin, yol göstermelisin. Birlik ve beraberlik ruhu aşılamalısın. Hainlerin alçak yüzlerini ifşa etmelisin. O hainlere, bilgi sağlayan iç hainleri, teçhizat temin eden dış hanileri milletine muhakkak izah etmelisin, göstermelisin. Çünkü bu, kenetlenmeyi sağlayacaktır. Bu, mukaddes kinleri nüksettirecek, mücadeleyi keskinleştirecek, intikam duygusunu çelikleştirecektir. Bu, kurşunun adrese gönderilmesini sağlayacaktır. Şu zamanlarda, derin acılar yaşamaktayız ama acılar karşısında çaresiz değiliz ve asil duruşumuzu bozmayacağız. İrademizi, daha da çelikleştireceğiz. Hem biz, hem sen, vazifelerimizi layığı ile ifa etmeye bakacağız. Bizler, ancak duacılar olabiliriz, sen ise şu zamanların savaşçısı olmalısın ve olmaktasın. Başlatmış bulunduğun kara harekâtından, mutlak başarıya ulaşıncaya değin, vazgeçmeyeceksin. Ama bu harekâta yüreğini koyacak neferlerini, kahramanlarını iyi tespit etmelisin. Göğsünde kaynayan ve lav olup fışkıran bir imanla çarpışacak evlatların olmalı. Kurşunlarını namusluca atacak, bombaları tereddütsüz ve pervasızca fırlatacak evlatların olmalı. Bu harekâta komuta edenlerin sicilini, çok iyi tahkik ve tahlil etmelisin. Rastgele komuta heyeti seçemezsin. Dağı taşı bombalayıp dönmeyecek şekilde vuruşmaya adapte etmelisin. Hiçbir kurşun, hiçbir bomba heba edilmemelidir. Tek bir canımız feda olunmamalıdır. Arkalarında, dağları taşları leşlerle örtüp dönmelidirler evlatların. Bidahasına, domuzların, dağlarımızı işgaline fırsat bırakmayacak şekilde dönmelidirler. Kürt kardeşlerimizin, üzerinde ki karabulutların muhakkak olarak dağılmasını sağlayacak şekilde dönmelidirler.
Türkiye’m, artık terörün de kaynaklarını kurutacaksın. Vampirleri, aç sefil bırakacaksın. Amerika denilen şerefsiz şeytanı, İsrail denilen siyonist piçini, Avrupa Birliği denilen domuzlar diktatoryasını, NATO denilen alçak şebekeyi ve benzeri kefereleri uyaracaksın. Bunların içimizde ki, güya görevli olan sahtekâr elemanlarını başıboş bırakmayacaksın. Artık yaptırımlar uygulayacaksın. Bunların, askeri malzemelerine güvenmeyeceksin. Böyle bir güven, mutlak ahmaklığa delalettir. Aklı olan bunu zaten yapmaz. Ama vicdanı olanda kaldıramaz. Çünkü bu resmen ihanettir. Düşmanın silahı ile savaşmak, gaflet, dalalet hatta ihanettir. Sen düşmanının, gayri meşru çocuklarına karşı, düşmanın verdiği silahla savaşırsan, kendi çocuklarını kaybetmeye mahkûmsun, daima. Artık, kendi teçhizatını kendin üretmelisin. Bu minvalde çalışan elemanlarını çok iyi korumalısın. Kalkınman için, güçlü hamleler yapman için, durmadan çalışan ve üreten evlatlarına karşı suikast tertip eden itleri acımadan boğmalısın.
Türkiye’m, eğer komşu bildiklerimizin ve güvenip desteklediklerimizin, hainlere desteklerini tespit edersen, komşu sınırı demeyeceksin, teröre destek verenlerin sınırlarına dalacaksın. Haini ininde bulacaksın. Ve yalancıların gözlerine sokacaksın. Kudretinle, o, komşu olamayacak kahpelerin ödlerini patlatacaksın. Dağlara hâkim olacaksın ama ovaları da boş bırakmayacaksın. Dâhilde de mutlak bir otokontrol sağlayacaksın. Sokakları işgal etmeye çalışanlara, hanilerin gebertilmesine engel olmak için dağlara çıkanlara, zerre acımadan, hadlerini bildireceksin. Hiçbir kimseye acımayacaksın. Cinsiyeti ve yaşı ne olursa olsun. Ama suçlu ile suçsuzu çok iyi tefrik edeceksin. Suçsuzlara sonsuz merhametli, suçlulara sonsuz acımasız olacaksın. Dâhilde ya da hariçte, operasyonlarda ihaneti tespit edileni acımasızca katledeceksin. Benim evladımdır demeyeceksin ve merhamete gelip affetmeyeceksin. Yersiz merhametten, mazarrat doğar bileceksin. Ordu mensubudur, emniyet mensubudur demeyeceksin. İletişime hâkim olacaksın ve en ufak bir ihaneti tespit edilen iti zerre acımadan katledeceksin. Bu her kim olursa olsun; ister bir bürokrat, ister bir yargıç, ister bir subay, ister bir komiser, ister bir vekil, hiç fark etmez. İhanete geçit verenin, varlığı, nihayete ermiş demektir.
Türkiye’m, sen, dev bir imparatorluğun küllerinden doğdun. Bunu asla unutmayacaksın. Sen muhteşem bir medeniyetin (Türk-islam Medeniyeti) banisi olan necip bir ecdadın ahfadısın bileceksin. Dünya senin ustalığına hasret, yeniden inşa edilmeyi bekliyor. Kardeşlerin seni özlüyor. Viran olmuş yurtlar, harap olmuş aşiyanlar seni gözlüyor. Kanlanan ve kirlenen dünya, sevgiyle yıkanmayı bekliyor. Girdaplara mahkûm olmuş insanlık senin aklına muhtaç, zulümlerden bitap düşmüş insanlık senin vicdanına aç. Sensiz dünya çok karanlık. Kardeşlerin, sensiz çok yalnızlar. Ama sende kendini bilmelisin, vazifenin idrakinde olmalısın. Biraz hızlı koşmalısın. Önce içini nizama sokmalısın, sonra dışını dizyan etmelisin. Maddi ve manevi ilimlerin, temellerini atan atalarının izini takip etmelisin. Çok çalışmalı, yorulmalı, ter dökmelisin, yaş akıtmalısın, gerekirse kan da akıtmalısın.
Son tahlilde; Allah’ın (cc) hükümleri temelinde, Önderin (sav) izinde, Kitabın rehberliğinde yön bulmalı, yol açmalı, hedef belirlemeli ve ter, yaş, gerekirse kan akıtmalısın. Nihayetinde, eskinin devamı olmayacak, hatta eskiden iz bile taşımayacak, yeni, yepyeni bir dünya kuracaksın. Dünyayı kirlerinden temizleyecek, insanlığı acılarından kurtaracak bir medeniyetin banisi olacaksın.
Naçiz varlığım, aziz varlığına kurban olsun Türkiye’m!