Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Doğrudan doğruya tabiattan kaynaklanan ve can kaybına sebep olan hadiselere “tabiî afet” diyoruz…
Genellikle bu “afet”lerin Allah’tan geldiğine inanıyoruz.
Elbette yaradılış gereği, doğadaki etkileşimler ve oluşumlar sonucu aşırı yağışlar, seller, depremler, fırtınalar olabilecek…
“Yaradılış gereği” dedik… Evet bu “afet”ler yaradılış gereği başımıza geliyor. Lâkin Yaradan insanlara akıl, hayvanlara da içgüdü yeteneği vermiş… İnsan, aklıyla bu “tabiî afetler”den korunsun, hayvanlar içgüdüleriyle kaçsın diye…
Tabiî afetlerden korunmak ve kurtulmak için aklımızı ne kadar kullandığımız ortada…
Allah’ın verdiği “akıl sermayesi”ni felaketlerden korunmak için değil de felaketlerimizi hazırlamak için, “hinlik” için kullandığımız her “afet”te bir kez daha kanıtlanıyor…
Bunları, medyada okuyor, seyrediyorsunuz… Birkaç gün daha izleyeceksiniz. Sonra unutulacak… Tâ ki, yeni bir “tabiî afet” bizi vurana kadar… Elbette o arada akıllarımız “hinliğe” çalışmaya devam edecek…
Hal böyle olunca, bizi öldüren, sakat bırakan “tabiî afet” olmuyor?
Ne oluyor?
Beşerî afet… İnsanların kendi elleriyle hazırladığı afet!
x x x
Depremle ilgili “beşerî afet”in boyutları uzun uzun, ayrıntılı olarak yazılıyor, dile getiriliyor… Bir de ben yazmayayım…
Ben başka bir beşerî afetten bahsedeceğim: Yollardaki… Şu “duble” ve “otoban” dediğimiz yollardaki beşerî afetten…
Deprem, sel, fırtına gibi afetler ortalama yılda bir kere başımıza geliyor…
Fakat yollardaki afet her gün, her saat başımızda, her an karşımızda…
Doğu’da, Kars’ta, daha dün başımıza gelen ve adına “trafik kazası” dediğimiz felakete bir bakalım… Şu önce 8 öğrencinin öldüğü, sonra bu “sayı”nın 4 olduğu bildirilen “tarfik kazası”…
Hale bakın, can o kadar ucuz ki, sayılar alelusul verilebiliyor…
Hale bakın, öğrencileri taşıyan servis aracı, “ehliyetsiz bir şöför”e teslim edilmiş… “Şöför” hız delisiymiş!
Bakmaya devam edelim; 17 kişilik minibüs’e 40 öğrenci bindirilmiş… Bu hali, vali, “araca biraz da fazla yolcu alınmış” diye hafifletmeye çalışıyor… Aynı vali, çocukları “kaza”da öldüğü için ağlayan aileleri, “ağlamayın, hepimiz Allah’a emanetiz” diye “teselli” ediyor.
İşte budur… Suçlu aramaya, soruşturma yapmaya falan ne gerek var? Allah verdi, Allah aldı… Takdir-i İlahî…
x x x
Asıl “afet” ne biliyor musunuz?
İşte, bu kafa!
Kendi hayatına da diğer insanların hayatına da zerre “değer” vermeyen zihniyet!
Hayatı küçümseme… Ölümü hafife alma… Ölümleri sayısal bir istatistik olarak görme anlayışı…
Müteahhide de, ülkeyi yönetenlere de, adalet dağıtanlara da, öğrencilere eğitim verenlere de, ailelere ve nihayet çocuklara da öğreteceğimiz ilk şey; “hayatın kutsal olduğu” fikridir…
Canlarımız Allah’ın bir emanetidir… Can “kutsal” bir emanettir… Senin hayatın da mukaddestir, karşındakinin de… Kundaktaki bebeğin hayatı da mübarektir, 90’lik kocanın da…
İlk vazifen bu kutsal hayatı korumaktır…
x x x
Televizyonlarda, deprem esnasında nasıl hayatta kalınacağını öğretmeye çalışıyorlar… Faydası oluyor mu, bilmiyorum!
Bence öğretilmesi gereken, depremde, selde, yangında, hatta harpte nasıl hayatta kalacağımız değil…
Öğretilmesi gereken “can”ın mübarek olduğu, insan hayatının her şeyden değerli olduğu…
Senin ve bütün insanların hayatının “mukaddes” olduğudur.
Onu öğretirsen, ona değer verirsen, hayatı kökünden kurtarmış olursun…
Çünkü bizi öldüren “tabiî” değil, “beşerî afet”tir.
Hayatı bedava gören sakat “zihniyet”tir…