OLGULAR, OLAYLAR VE TAHLİLLER...

Özgür DENİZ - 15.11.2011

 

KADER:

Bir şey Allah’tandır demek; bir yönden Allah’ı itham etmektir, sümme hâşâ. Bu bir yerde güya kaçış vesilesi olmaktadır. Suçu üzerinden atış vesilesi olmaktadır ve cezaya isyanın haklılığını zımnen ispat vesilesi olmaktadır. Evet, her şey Allah’tandır kuşkusuz, bundan şüphe eden imanını kaybetmiştir. O, ‘’OL’’ deyince her şey oluverir bir anda. O, istemeyince, yaprak dahi kımıldamaz. Çok ince bir mevzudur, üzerinde derin ve geniş çaplı tefekkür etmek şattır. Ve mutlak aklın, mahkûmu olmamak icap eder. Rüzgârı yaratan kimdir, ona yön veren kimdir ve yaprağın kımıldaması nasıl olur? Toprağı yeşerten kimdir, baharı getiren kimdir ve baharın gelmesi için gökten rahmet indiren kimdir ve rahmetsiz bereket olur mu, toprak yeşillenir mi? Ama Allah’ta bize akıl, ruh ve irade vermiştir. Allah temel yasaları koymuştur. Evrenin kanunlarını tayin etmiştir. Ve bizlere de; akıl, ruh ve irade vermiştir. Bizler, temel yasaların farkında olarak ama aklımızı, ruhumuzu ve irademizi kullanarak yaşamak zorundayız. Sen aklını, ruhunu ve iradeni devre dışı bırak, bataklığın içine gömül ve her türlü pislikle yaşa ama başına bir şey geldi mi, bu Allah’tandır de! Bu sahtekârlıktır, namussuzluktur en hafif deyimiyle. Sarhoş olarak yola çık ve geber, sonra Allah’tandır de. Evet, Allah’tandır ama nasıl? O sana akıl vermiştir ve yasaları koymuştur. Sen yasayı ihlal et ve geber sonra Allah’ı suçla ve bizde yiyelim öyle mi? Bu senin mallığındır bebeğim! Hikmete ulaşmak için yorulma, çalışma ve sapıklara inan, sonra inkâra yönel ve benim inkâr etmemi Allah istedi de ve kurtulacağına güven.  Sen kendini çok mu akıllı sanıyorsun behey ahmak? Kendi rızanla zarara gir ama sonuçlarından kaç! Bunları bizatihi yaşadığım için, yani bunları yaşayanlara şahit olduğum için, söylüyorum. Yani gündelik hayatta sıkça kullandığımız; ‘’ne ekersen onu biçersin’’ atasözü ne demektir? Keza, ‘’ne verirsen elinle, o gelir seninle’’ ne demektir? Allah’ın yasaları koyması demek, kaderi yaratmış olması demektir. Ama kaderini çağıranda sensindir bir yerde. Zira aklınla, ruhunla ve iradenle, karşılaştığın sonları ve karşılaşacağın sonları belirleyen sensindir. Burada ki, ince derinlik, ihsas ve idrak edilmelidir. Yani, olumlu ya da olumsuz, her halükarda sonuçları tayin eden Allah’tır kuşkusuz. Çünkü önceden koyduğu yasalarla tayin etmiştir bunu ama olumlu ya da olumsuz sonuçları isteyen bizleriz. Allah, vatan ve namus aşkına, mahkûm olduğumuz zillet içinde ki yaşamı, Allah mı istemektedir yoksa tefrika mikrobuna yenilmemizden, kendi ahmaklığımızdan ve derin cehaletimizden dolayı mı böyle bir yaşamın mahkûmuyuz? ‘’Başınıza gelen kötülükler-musibetler, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir’’ diye boşuna mı söylemiş Allah, sümme hâşâ? Ve olaylara bir de bu eksenden baksak nasıl olur? Her halde, musibetlere müstahak olmamız, boşuna ve nedensiz değildir değil mi? Bireysel günahlar olduğu gibi, toplumsal günahların varlığı da bir gerçektir. Kavimlerin toplu helakini düşününüz lütfen!

 

ADALET:

Ahlaksızlık adaletsizliği, adaletsizlikte sefaleti, sefalette isyanı netice vermektedir. ‘’İsyanı, aç karınlar doğurur’’ sözü isabetlidir. Yüce, aziz, emin Önderimizin (sav) şu mübarek sözleri hakikatten bir cüzdür adeta: ‘’fakirlik küfre yakındır.’’ Bir an önce azim adaletsizliklere nihayet vermeliyiz. Eğer zerre ahlaktan nasibimiz varsa, zerre şereften nasibimiz varsa bunu yaparız. Allah ahlakı ile ahlaklanmışsak, Allah adaletine tabi olmayı sindirmişsek, bu yapılanlar namussuzluktan başka şey değildir. Yani bu devletin vatandaşı olacağız, bu topraklar üzerinde yaşayacağız, birlikte üreteceğiz ama bazıları haddinden fazlasına göz dikecek ve bunun hakkı olduğunu söyleyecek. Makamını, şunu, bunu bahane edecek. Bunu vicdanlar kusar, buna akıllar isyan eder beyler. Hem öncesinden şikâyetçi olacağız hem de sonrasında aynı yolu takip edeceğiz! Bu olmaz bebeğim. Haddini, hududunu ve hukunu bileceksin. Milletin alınterine tecavüz etmeyeceksin. İnsan olduğunu ancak bu şekilde ispat edebilirsin. Ne yani, ben bu toprakların çocuğu, bu devletin vatandaşı, bu milletin ve ümmetin bir ferdi değil miyim? Ben askerlik yapmıyor muyum? Ben vergi vermiyor muyum? Ben vazifemi ifa etmiyor muyum? Bunları yapan sadece sen misin? Belki ben, senden bin kat daha namuslucasına yerine getiriyorum bu sorumlulukları. Peki, nasıl oluyor da benim bir yıllık ücretimi sen bir ayda alıyorsun? Hangi hakla bunu bana reva görüyorsun? Yazık değil mi? Günah değil mi? Haram değil mi? Zehir zıkkım olmaz mı? Ben kan ağlarken, senin gülmen ve keyif çatman ve evlatlarınla zevk-ü sefa sürmen hangi vicdana sığar, hangi akla uygundur? Ey milletim necip evlatları! Bu ahlaksızlık ve adaletsizliklere tepkisiz kalma, sessiz kalma. Vicdanını suskunluğa mahkûm etme. Bizdendir diyerek, sana acı çektirenlere eyvallah çekme. Bu, bizlere acı çektiren ve bizleri yokluğa mahkûm eden herkes ve her kesim için geçerli bir durumdur. Herkes haddini bilsin, hududunu bilsin, hukukunu bilsin. Yoksa bilmem ne olsun gitsin. Ne yani, her önüne gelen, benim makamım büyük diye, ortak hazineden, payından büyüğünü almak hakkımdır mı diyecek? Herkes adalet temelinde yapılan taksime razı olmak zorundadır. Makamlar para için değil, hizmet içindir. Para için diyen çekip gitmelidir. Kendini, millete dert etmemelidir. Milletin, kimsenin süsüne ihtiyacı yoktur. Süs kabağı olmasına da ihtiyacı yoktur.

 

‘’Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul;

Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.

Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;’’ Necip Fazıl Kısakürek

 

Ama maalesef vicdanı sızlamadan bu taksimi yapanlar ve üstelik gönlüde buna razı gelenler var. İnsanlık ölmüşte, haberimiz yok be! Vicdanlar nasırlaşmışta, fark etmekten aciziz be! Allah’ı (cc), Önderi (sav) ve Kitabı unutmuşuz da, ruhumuz duymuyor be! Ervahınıza yazıklar olsun, yuh olsun be! Bunu yapıyorsunuz ve bir de insanız diye ortalıkta dolaşıyorsunuz ha. Utanç içinde olmanız gerekir oysa. İnsanlık içine çıkamamanız icap eder oysa. Sizler, sövdüklerinizin yaptıklarını mı yapacaksınız yoksa Allah’ın emrettiği şekilde mi yapacaksınız? Sizler hangisiyle yükümlüsünüz? Gelenler, gidenler aldı bizde alalım mı diyecek daima? Hiç ahlakı ve adaleti egemen kılmaya çalışan olmayacak mı bu topraklarda Allah, vatan ve namus aşkına?

 

SUİKAST:

Şeytanın özel suikast ekibi vardır. Hem de devlet bazında. Bu, dikkatlerden kaçmamalıdır. Özel suikast teorisyenleri ve pratisyenleri vardır. Bunun için özel bütçe ayrılmıştır. İnfaz edileceklerin listesi de katillerin masasındadır. Bizler de kendimizi buna göre ayarlamalıyız. Dünya da ki suikastları, fail-i meçhulleri rastgele birilerinin işi olarak algılamamalıyız. Bireysel düşünmemeliyiz. Bütün suikastlar ve fail-i meçhuller büyük bir planın ve organizasyonun parçasıdırlar. Hatta bazen çok küçük görünen olaylar bile bu türdendir. Yani bireysel görünür ama arkası derindir. Hem de devlet destekli olarak. Ve şeytanın işidir tümü de. Her ülkede, şeytanla işbirliği yapan mekanizmalar mevcuttur. Eğer güçlü bir istihbarattan mahrumsanız, eğer toplumsal olarak parçalanmışlık içindeyseniz, bunlarla baş etmeniz zordur. Bazı ideolojilerde, şeytanın suikast ekibindendir ama bir bütünlük arz ederler ve bu bizleri aldatmamalıdır. Misal, PKK denilen lanet ve alçak şebeke böyledir.  ETA denilen terörist grup böyledir, KIZILORDU denilen terörist grup böyledir. Hiçbirisi bağımsız değildir. Bağımsız örgütlermiş gibi sunulmaları ve gösterilmeleri bizleri aldatmamalıdır. Bu, şeytanın, kendini temize çıkarma oyunudur. İnanan ahmaklığına doymasın emi. Gören göze, her şey aşikârdır. Önce güçlü bir millet, sonra güçlü bir devlet şarttır, bütün bu lanetli tezgâhlara direnebilmek ve yenilmemek için.

 

Ayrıca bu örgütler de, kendilerini, kendi başlarına asla feshedemezler. Feshedilmeleri bile oyun icabıdır. Çünkü yeni kimlikle meydanlara ineceklerdir. Kimlikleri ve görevleri değiştiği içindir ki, mevcut yapıları sonlandırılmıştır. Zira şeytan terörü asla bırakmaz, bırakamaz. Çünkü terör onun varlığının payidar kalması için şarttır. Terörist bir devletin, terörden vazgeçmesi komedidir. Hiçbir kimse bu tür tezgâhlara kanmamalıdır. Ve uykuya dalmamalıdır. Daima tetikte olmalıdır. Aynı şekilde milletimiz, devletimiz ve kritik teşkilatlarımız da bu konuya duyarlı olmalıdırlar ve asla lakayt kalmamalıdırlar. Özellikle bizim coğrafyamız, terörün daima kullanılacağı mümbit bir alandır.

 

KÜLTÜREL İHANET:

Gizli, derin ve ince operasyonlara karşı müteyakkız olmamız şarttır. Bizleri çok inceden iğfal etmektedirler. Çok inceden, aklımızı ve ruhumuzu tahrip, tahrif etmekte ve esir almaktadırlar. Özellikle, isimler konusunda ve dindarlar-vatanseverler konusunda bunu çok iyi kotarmaktadırlar. Ekranlara bakınız, özellikle seçilen isimlere dikkat ediniz ve o isimleri nasıl karaktere sahip insanların temsil ettiklerine dikkat ediniz. Öyle namussuzcasına ve köpekçesine düzenbazlıklar sergilemektedirler ki akıllara ziyan. İhsas edebilene ve aldanmayana ne mutlu, o kişi gerçekten bahtiyar kişidir. Misal; bazı dizilere bakınız. Emine ismi kimlere veriliyor ve o kişi nasıl bir karakterdedir, rolü nedir? Ve niçin başında alelusul bir örtü vardır? Yani o örtü çıkarılamaz mı? İlla olmak zorunda mı? Evet, çıkarılamaz ve olmak zorunda. Çünkü onun ardında ince mesajlar vardır. Zira başörtülüler ancak hizmetçi olabilirler. Ve hizmetçilerin isimleri genelde milli ve dini isimlerdendir. Hakeza, Hüseyin isminin verildiği şahsa ve oynadığı role dikkat ediniz. O kişinin bıyıklarına dikkat ediniz. Evet, bunları basit ve saçma olarak görebilirsiniz, gülüp geçebilirsiniz ama kaybedişin acısı asla unutulmaz. Bunlar hep operasyonel tezgâhlardır. Zihinleri yönlendirme ve tesir altına alma faaliyetleridir. Milli ve dini kimliğe-kültüre düşman üretme oyunlarıdır. Fark etsekte, etmesekte işin aslı-esası budur. Bizler iyice kanıksadığımız ve alıştığımız için, bu sözleri garipsiyoruz ama tezgâhları hiç garipsemiyoruz ve üzerinde akıl yürütmüyoruz. Niçin, kaba, hantal vb. rolde olanlar hilal bıyıklıdırlar genelde? Ve aynı şekilde hizmetçi kadınlar örtülüdürler? Hiç düşündük mü bunları gerçekten? Aynı şekilde bazı pespaye ve müptezel programlarda ki isimlerde böyledir. Misal; Hatice isminin verildiği karakterlere bakınız. Milli ve dini kimlik düşmanı olan siyonist tohumları boş durmamaktadırlar. Peki, bizler yatmalı mıyız böyle durumlarda. İnadına ama inadına, yavrularımıza, milli ve dini isimler vermeliyiz. Anlamlı, görkemli, kaliteli isimler vermeliyiz. Tarih kokan, derin anlamları olan isimler vermeliyiz. Sonra da şikâyetçi olmamalıyız, kültürümüz tahrip ediliyor, yok ediliyor diye.

 

Ayrıca, ülkemizde, sinema, tiyatro, sanat, basın gibi alanlar genel itibariyle, milli ve dini kimlik düşmanı tayfanın tesiri altındadır. Bu kuşatma da yarılmalıdır. Bu alanlar, bu tayfanın etkisinden kurtarılmalıdır. Artık, bu alanların, milli ve dini kültürümüze hizmet edebilmesi sağlanmalıdır. Bu alanlar, bu vatanın yerli çocuklarına da açılmalıdır. Yerlilerin, bu alanlara hâkim olmuş olan yerli-yabancıların mahkûmu olmalarının önüne geçilmelidir. Bu ülkede yerli kültüre kaynak ayırmayan Kültür Bakanlığına da ihtar verilmelidir. Zira yabancı kültürlere ve milli-dini kültür düşmanı odakların çalışmalarına lüzumsuz ve haddinden fazla kaynak aktarımı yapılmaktadır. Bu, bu ülkeye ve bu millete ihanettir. Ki, bunun örneklerini çok gördük.

 

MUALLİMLER:

Bütün çalışanların ücretleri yükseltildi ve geriye kaldı bir tek muallimler. Yine bünyelerinde bayağı dostum bulunan muallimleri savunmak anıdır. Anladım ki; muallimler, bu devletin üvey evladıdırlar. Yazık. Kendi gücünü bilmeyen muallimlere de yazık. Muallimleri dördüncü sınıf gören zavallı ruhlara da yazık. Her şey ayan beyan ortada iken, eğitimin kötü olduğundan dem vurulması, eğitimin daha iyi olması gerekir gibi laflar edilmesi, ne kadar samimidir sizce? Muallimleri, sefalete mahkûm et, muallimleri teçhizat imkânlarından mahrum et, eğitim yuvalarını hizmetten azade kıl, sonra da eğitim kötü de, eğitim daha iyi olmalı de. Allah, vatan ve namus aşkına samimiyet bunun neresindedir? Lafla peynir gemisi yürümüyor beyler. Nutuk çekmekle, her şey bir anda halloluvermiyor beyler. İş lazım iş, eylem lazım eylem. İşte 24 KASIM geliyor. İşte muallimlerin sözde günü geliyor. Buyurun, muallimlere en azından BİR MAAŞ ikramiye verin. Yine zam günü geldi çattı sayılır, buyurun hiç olmazsa ‘’yüzde 15’’ zam veriniz. Çok mu zor? Kaynak mı yok? Hayır beyim, ne zor, ne de kaynak sıkıntısı var. İsteyin size kaynak göstereyim. Kendiniz milyarları cukkalarken kaynak varda, gariban muallimlere sıra gelince mi yok kaynak Allah aşkına? Yeter ki samimiyet olsun. Yeter ki bir iş yapma kararlılığında olunuz. Tabi gönül istemeyince, el yanaşmaz. Ayrıca tabi babanızın kasasıya, devletin kasası. Kendiniz istediğiniz kadar alırsınız, başkasına gelince yok olur kasadaki paracıklar! Ah bu millet, ne garip ve acayip bir millet, yarın maaşlarınızı 20 MİLYARA çıkarırsınız ve kendisine zırnık vermezsiniz, yine boyun büker, eyvallah çeker ve tabi böyle yapınca da yokluğa mahkûm olur ve geberir teker teker. Muallimi açlığa, yokluğa mahkûm et, sonra da eğitim kötü de, azıcık vicdan ve sağduyu lütfen!

 

Bu arada, diğerleri ne yapıyorlar acaba? Yoksa hala uykudalar mı? Yani insan sadece kendini mi düşünür? Bu mevzuyu gündem yapmak çok mu zor? Yoksa sonra bakarsın biz geliriz ve başımıza bela olur diye mi düşünüyorsunuz? Ne yani sizler her ay milyarları cukkalarken iyi de, muallimlere yılda biz kez olsun bir-iki milyarı çok mu görüyorsunuz? Yuh olsun tümünüze be? Sizde de vicdan var öyle mi? Ya şu sendika denilen, organizeli sömürü şirketlerine ne demeli? Ulan bu muallimler de varya, hepten bitikler ya, insan üye olduğu sendikanın anasını ağlatır be. Yine üyeliğin dursun, yine destek ver ama hakkının aranması adına da biraz konuş, uyarıcı ol. Çok mu zor? Arkadaşlar bir partiyi tutabilir, bir sendikaya üye olabilir, bir şeyhe tabi olabilirsiniz, bu doğaldır, ama mutlak ve koşulsuz itaat biçiminde olmamalıdır bu tabiiyet. Yanlışa yanlış, doğruya doğru diyebilme yürekliliğini göstermeliyiz.  Ayrıca bu arada çürümeye ve çölleşmeye terk edilmiş muallimlerin hakkını kim arayacak? Eğitim kötü, eğitim iyileşmeli arkadaşlar, öyle değil mi!?!

 

ŞEBEKLER:

Besleyip büyüttüğünüz ve sürekli size ihanet içinde olan, ardınızdan kuyunuzu kazan iki siyonist maşasını yüceltmek ve onlara itibar kazandırmak akıl karı mıdır Allah, namus ve vatan aşkına? Onların siyonistin emrinden çıkıp, size destek vereceğini mi düşünüyorsunuz? O zaman ne de safsınız. Onlardan size, bize, ülkemize hayır gelir mi? Onlar teröristin önde gidenidirler beyler. Ki sizler itibar kazandırdıktan ve şeref verdikten sonra da gördünüz işte ne büyük kin kustuklarını. Yine teröristlerden yana çizdiklerini. Onlar siyonistin, bizim coğrafyamızda ki mutemet elemanlardırlar. Onlar mı, PKK denilen şebekeyi sizin için pasifize edecekler? Onlar mı, PKK ya karşı size bilgi verecekler ve PKK ya rağmen sizlinle işbirliği yapacaklar. Bu tür düşünceler ne kadar da safça düşüncelerdir. Onlar, PKK denilen lanet şebekenin ağababasıdırlar beyler. Eğer insan olsalardı o siyonist maşaları, bugüne kadar yaptığınız iyiliklerden anlarlar ve zaten yardım ederlerdi. Onların tek gayesi olabilir; bu toprakları parçalamak. Gerisi hikâyeden şeylerdir. Bu peşmergelere güven duymak, basiretsizlikten başka şey olamaz. Bunlar, belkide, her akşam, PKK baronlarıyla âlem yapıyorlardır, acaba haberiniz var mıdır? Bunlardan size hayır gelmez beyler, eğer bunlara gerçekten güven duyuyorsanız yanlış yoldasınız. Düşmana karşı, düşmanın dostu değil, düşmanı kullanılır eğer kullanılırsa. Dostu kullanılmaya çalışılmaz. Bu saflıktan başka şey değildir. O siyonist maşalarının, bize zarardan başka verecekleri tek bir şey olamaz. Bu böyle bilinmelidir. Onlardan, bir şeyler ummak, beklemek, talep etmek; bu ülke, bu devlet ve bu millet için ağır bir züldür. Tarifi ve telafisi imkansız bir hatadır.

 

HOŞGÖRÜCÜLER:

Hoşgörücülerin hiçbir şeyden haberleri yok. Her şey arka planda olup bitiyor. Zevahirde olanlar aldatmamalıdır. Tatlı sözlerle avunulmamalıdır. İş pişirenler, perde arkasındadırlar. Ve onlar küresel ağalarla oturup kalkmaktadırlar. Bu neye benzer biliyor musunuz? Tıpkı, ordumuzdaki yanlış işler çevirenlerle, bu işlerden bihaber olanların durumuna benzer. Üst düzeyde iş çevirir birileri, alttaki gariban askerlerimiz ya da alt düzeyde ki rütbelilerin bundan zerre haberi yoktur. Ki sonuç malumdur. Onlar ancak, iş işten geçtikten sonra haberdar olurlar, o da olurlarsa! Keşke dileyelim, bizim söylediğimiz gibi olmasın ama maalesef bazı şeyler hiçte bizi haksız çıkaracak türden değildir. Millet olarak dikkatli olmak zorundayız. Birilerinin, dini temelli şeyler yapması, onların masum olduklarının delili olamaz. Ve bizimde, onlar, din yönelimli insanlar diyerek, onların yanlışlarını görmezden gelmemiz söz konusu olamaz. Bilakis bu ihanet olur. Hakkı ortaya koyacağız ve kişileri, yapıları Hakka vuracağız. Yoksa Hakkı, kişilere, yapılara değil. Bu adaletsizlik, ahlaksızlık olur. Allah, Hakkı hak bilip ittiba etmeyi, batılı batıl bilip içtinap etmeyi nasip etsin ve Hak yoldan, Hakk sözden ayırmasın. Âmin. Bence, müntesipler, yönlendirme mevkiinde bulunanlara çok dikkat etmelidirler. BİR DE, BİRİLERİNİN YAŞAYIP YAŞAMADIĞINDAN KESİNLİKLE EMİN OLMALIDIRLAR. HATTA MİLLETİMİZ DE BUNDAN EMİN OLMALIDIR. Burası, derin şüpheler barındıran bir yöndür. Zira yaşamayanlarda konuşturulurlar bazen. Olmayacak bir şeyde değildir. Umarım anlaşılırım, umarım sağduyum ve iyi niyetim kötü algılanmaz. Zira bu ülke ve millet üzerinde, çok tehlikeli oyunlar oynanmaktadır.

 

YENİDÜNYA DÜZENİ:

Dünya da, muhtemelen, yoğun bir sömürü dönemi başlıyor, başlayacak. İnsanlık hızla yoksulluk uçurumuna yuvarlanacak. Sömürü katmerleşecek. Ezilenler günden güne artacak. Muhtemelen işsizlik ciddi boyutlara ulaşacak. Kültürel çözülme ve çöküş baş gösterecek. Ahlaki çöküş hızlanacak. Milli ve manevi değerler tahrip edilecek. Yarınlarda bizler olmayacağız dostlarım ve şu an bozulmakta olan gençlerimiz olacaklar ama aynı zamanda istenilen dünya için kıvamına getirilmiş ve yenmeye hazır lokma olmuş olacaklar. Neslimizi kendi ellerimizle ateşe atmayalım lütfen. ‘’Kendin yansan da, evladını yakma!’’ Mehmet Akif Ersoy. Dünya, bu sonuçları doğuracak bir şekilde dizayn edilmektedir. Belki fark etmiyoruz ama bu yönlü çalışmalar vardır. Bu arada komünist nutuklar devri başlayacak muhtemelen, zaten başlamış bulunmaktadır, daha da yoğunlaşacak gibi görülüyor. İnsanlık dinden uzaklaştırılmaya çalışılacak. Çünkü malum sorunları yaratan şeyin, din temelli düzenler, sistemler olduğu empoze edilecek. Zira yenidünya düzeninde, din payanda kılınmaya çalışılmaktadır. Şiddet hareketleri artacak. Daha organizeli ve planlı olacak. Bu yönlü büyük hazırlıklar var gibi görünüyor. Toparlanma ve harekete geçme adına çalışmalar yapılıyor gibi arka perdede. Çok uyanık olmak gerekiyor. Vazifelerimizi namusluca ifa etmemiz icap ediyor. Değerlerimize sahip çıkmalıyız ve temsilini en güzel şekilde yapmalıyız. Coğrafyamızdaki değişimleri, bir de bu yönden tahlil etmeliyiz diye düşünüyorum. Çok netameli tezgâhlar dönüyor. Allah korusun, ama teennili olmazsak, büyük felaketler bizleri bekliyor olabilir. Dinimizi adam gibi yaşamak, dinimizi özünden uzaklaştırmamak şarttır. Milli değerlerimize sahip çıkmamız, milli kültürümüzü korumamız elzemdir. Dinimizi, yenidünyanın lanet paradigmasının payandası kılmamalıyız. Emin olalım çok büyük tuzaklar kurulmakta, tezgâhlar hazırlanmaktadır. Hissedebiliyorsak, fark edebiliriz. Dinimize ve bize karşı büyük planlar ve oyunlar gözüküyor ufukta. Ilımlı ve sol İslam denilen ucubeleri de, bu çerçevede değerlendirmekte fayda vardır diye düşünüyorum.

 

VİCDANİ RET:

Şimdi de VİCDANİ RET diye bir rezalet çıktı. Gerçekten bazıları çok lüzumsuz işlerle iştigal etmektedirler. Oysa malayani ile iştigal eden, maksadı geri bırakır ki, hakikaten de maksatlar geri planda, lüzumsuzluklar ilk plandadır. Sanki bir makama oturdunuz diye, her şeye karışmak zorunda mısınız, her şeyi kendinizin bildiğini mi düşünüyorsunuz? Eğer bir milleti temsil ediyorsanız, hakikat temelinde ve milletin yekûnu istikametinde kararlar vermek ve almak zorundasınız. İndi mülahazalarla ve sübjektif kararlarla bu iş olmaz beyler. Ya da Avrupa Birliği denilen domuzlar diktatoryasının dayatmasıyla işler yürümez beyler. Beyler bu devlet oyuncak değildir. Bu millette sizlerin şamar oğlanı değildir. Ordu da elinizde top gibi oynayacağınız bir kurum değildir. Haddinizi bilmelisiniz, bilmek zorundasınız. Lütfen asli görevlerinizi yapınız. Böyle lüzumsuzluklar yapmayınız. Tamam, herkes reddetsin, peki kim vatani görevini ifa edecek? Edecek birini bulabilecek misiniz? Peki, düşman nasıl def edilecek? Bunun, küresel planın bir parçası olduğu gün gibi aşikârdır. Hayır, hakikaten meraklarımızı celbetmektedir; askerlik mesleğini kim yapacaktır? Bu vatanı sevenler askerlik yapacakta, vatan hainleri yatacak mıdır? Ki böyle bir durum da, bu ayniyle vaki olacaktır. Önüne gelen, ben hakkımı kullanıyorum diyecektir ama bu vatanın kaymağını da sessizce ve küstahça yiyecektir. Bana, burada ki, adalet kırıntısını gösterebilecek var mıdır? Bu vicdana da, akla da aykırıdır. Tıpkı bedelli de ki gibi, ağır bedeller ödetmesi muhakkaktır. Kimi temsil ettiğinizi, kimlerin sayesinde bulunduğunuz yerlerde oturduğunuzu ve fiyakalı yaşam sürdüğünüzü ama aldığınız kararların kimlerin işine yaradığını çok iyi düşünmek ve dikkatli adım atmak zorundasınız.

 

İNSANLIĞIN YEGÂNE SEÇKİN ÖNDERİ:

‘’Köpek dudağını değdirdi diye deniz kirlenmez.’’ Mevlana. Söyleyin, kirlenir mi Allah aşkına? Bu göl değil, gölet değil kardeşim. Bu, adı başında denizdir. Engin ve derin bir kaynaktır. Evet, deniz böyle şeyler yüzünden kirlenmez ve köpekler de denize dudak değdirdik diye şereflenmez. Eğer becerebiliyorlarsa, o denizde yıkanmaları, arınmaları gerekir. Zira deniz engin bir unsurdur. Kirlenmez ama kirlerden arındırır. Ama göletler kirletir. Bataklıklar boğar. Düşünün ki, ahlakın zirvesindesiniz, adaletin mutlak olarak tecelli olduğu bir şahsiyetsiniz. Düşmanın dahi, sonsuzcasına güvendiği emin bir insansınız, kulsunuz. İnsanlığın, peşinden, sonsuz bir güvenle gittiği Elçi’siniz. Bir benzeri olmayan ve olmasının da imkânı zor olan bir devletin başkanısınız. Bir benzeri olmayan bir ordunun komutanısınız. Hayatınız, günahın zerresiyle kirlenmemiş; insanlık sizin için canını feda etmiş. Şanınız bütün kâinatı kuşatmış handiyse. Adınız ve iziniz, kıyamete dek baki kalacak. Şimdi, böyle yüksek ahlaklı, yüce karakterli, büyük ruhlu, hikmet dolu sözlü, üstün akıllı bir Allah kuluna, bir sokak bilmem neyi havlasa kaç yazar değil mi? Mutlak iyiye, mutlak kötü ne zarar verebilir? Ama verebileceğini düşünür, şereften ve namustan beri insan olamamış yaratıklar. Bana, insanlığın yegâne Önderi (sav) olan, ahlak ve adalet abidesi asil zatın, bir benzerini gösterin, O’nun uygulamalarının zerresini başarabilmiş tek bir kişi gösterin, önünüzde diz çökmezsem dünyanın en şerefsiz insanı olduğumu kabul edeceğim. Eğer yapamazsanız, ki asla yapamazsınız ve yapamayacaksınız, bari haysiyetlice durmasını ve edeplice sükût etmesini bilecek kadar insan olun. Bu ülkede, İslam temelinde durduğunu iddia eden nice şerefsizler ve kanı bozuklar varmışta haberimiz yokmuş. İslam olduğundan dem vuran biri ancak bu kadar çukurlaşabilir. Her şeye maydanoz olanlar, önüne gelen iti savunacağım diye iki büklüm olanlar, asıl savunacakları ve savunmaları gereken Yüce Öndere (sav) gelince, it gibi tırsıyorlar. Herhalde, kaybedeceklerinden korktukları kadar bir şeylere sahip oldular! Ha Önderin (sav) bunların savunusuna ihtiyacı mı var? Elbette yok ama insan evladı olan da, bir iki kelam etmeli değil midir yani? Peki, ne zaman konuşmayı düşünmektedirler bu sefil beyinli mikroplar? Her şey yerinde ve zamanında gerek!

 

BEYAZ VE YEŞİL:

Bu ülkeyi bugüne kadar Beyazlar ezdi, yedi, sömürdü; bundan sonra da Yeşiller ezip, yiyip, sömürmesinler. Düne küfredenler, bugün aynı şeyi tekrar etmesinler. Ki böyle bir yol açma zihniyetinde olanlar vardır. Hatta örnekler görünmeye başlamıştır. Belki zirvelerden görünmüyordur amma aşağıda olanlara da sorulması zor değildir. Ruhsuz bir yığın tip, kafasına göre hareket etmektedir. Bu feci bir beladır beyler. Oyuna getiriliyorsunuz. Gidenlerin, gitme sebeplerini; gelenler, var olma sebebi olarak algılamamalıdırlar. Zira gideni götüren sebepten, gelene bir hayır gelmez. Bu, uzun vadede, bir darbe vurmaya zemin oluşturacak melanettir. Bu yüzden de sizleri böyle bir uçurumun eşiğine sürüklemek isteyenler olabilirler. Bir yerlere adam yerleştirmek ve onları yüksek ücretlerle beslemek akıllılık değildir. O adamların kişilikli olmalarına dikkat etmek akıllılıktır. Ruhsuz adam, rüzgârgülü gibidir. Bugün yönü sizden yandadır ve güzel kokar. Ama yarın sizler etkinizi kaybedince hemen dönüverir ve çok pis kokular yayamaya başlar. Ve bu lanet sebebi oluverir. Hakk’tan ve hukuktan ayrılmayınız. Allah ahlakıyla iş yapınız. Allah’ın adaletini gözetiniz. Önderinizin (sav) kutlu izini takip ediniz. O’nun (sav) mübarek sözlerinin asude gölgesinde soluklanınız ve soluk veriniz. Dünya leşinden kimseye fayda gelmemiştir ve size de asla gelmeyecektir. Dünya leşine gönül veren asla iflah olmaz. Dünya leşi için, ahlaksızlığa ve adaletsizliğe bulaşmak zavallılıktır, sefilliktir. Sadece naçizane düşüncelerime göre uyarıyorum. Niyetim sahihtir, muhkemdir. Bu toprağın çocuğu olduğunu iddia eden ve buna layık olarak yaşayan bir tek kişinin burnunun kanamasına gönlüm razı gelmez. Vallahi gelmez. Dinine ve kimliğine sadakatli olan, tarihine ve ecdadına saygılı olan bu toprağın çocuklarına canım feda olsun. Particilikte, mezhepçilikte, cemaatçilikte, izim’cilikte aklımızı zail etmesin inşaallah. Âmin.

 

HESAP GÜNÜ:

Bence, devlet ve millet, muhtemel bir isyana karşı strateji geliştirmeli ve taktik belirlemelidir. Ve muhtemel isyan için, özel bir birlik ihdas etmelidir. O özel birlik, hedef atışlarla, nokta vuruşlarla, hücrelere yönelik baskınlarla bütün elebaşlarını infaz etmelidir. Kravatlı, kravatsız fark etmez. Bütün fitnecilerin ve fesatçıların kökünü kurutasıya kadar durmamalıdır. Hatta özellikle isyanın durmasını geciktirmelidir. Bütün siyonist tohumlarını, toprağa gömesiye kadar infaza devam etmelidir. Zira böyle bir durum, bir nevi küçük çalı savaş halidir ve savaş halinin şartları malumdur. Bir de ortam durulduktan sonra idamı getirdiniz mi, işlem tamamdır. Kalan ayıları da müebbeden mahkûm ettiniz mi, artık milletimiz de, ülkemiz de huzuru tatmaya başlayacaktır. Bu durum, üzerinde, muhakkak detaylı şekilde düşünülmesi gereken bir mevzudur. Çünkü zaman, konuşma değil, iş yapma zamanıdır. Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir. Bütün insan olmaklığınızı ispat ettikten sonra; hala haddini aşıyor, yoldan şaşıyorsa birileri, suç sizden gitmiş demektir. Tabi bu arada, suçlu-suçsuz ayrımına da azami dikkat gösterilmelidir. Bazı namussuzların işi çığırından çıkarmasına fırsat verilmemelidir ve o şerefsizlerde aynı şekilde acımasızca katledilmelidirler. Zira kavganın da bir ahlakı, raconu vardır.

 

ATOM BOMBASI:

Bu mevzuda, İslam dünyasını suçlayan ve üzerinde baskı kurmaya çalışan domuzlara aldanmamalıyız. O domuzların sözcülüğüne soyunan domuz yavrularına da aldanmamalıyız. Asıl bomba Batı denilen yamyamlardadır. Sırf, muhtemel korkulardan dolayı saldırgan tutum sergilemektedirler. Çünkü bir gün gelipte, Türk-İslam dünyasının mutlak uyanışından iti gibi korkmaktadırlar. Ne kadar bu korkularını gizleseler de, derinlerde bu korku kök salmıştır ve çıkması kesinlikle mümkün değildir. Artık bu yamyamlar karşısında güç birliği etme zamanı gelmiştir de geçmektedir bile. Ama maalesef bu âlemin yönetici tabakaları hala malayani ile iştigal etmektedirler, günlerini doldurmak için dakika takip etmektedirler. Ufukları dardır. Büyük ideallerden mahrumdurlar. Oysa böyle olmayacağı, böyle yol alınmayacağı, böyle hâkimiyet kurulmayacağı bellidir. Tabi bunu idrak edecek beyin var mıdır? Asıl sorun buradadır.

 

SURİYE:

Suriye konusunda dikkat edilmelidir. Gelişmeler de siyonist parmağı olduğu kesindir. Esad denilen sefil, hala siyoniste çalışmaktadır. Planlar çok iyi işlemektedir. Önce dost edilen ülkem, şimdi dost yapıldığı çapulcularla düşman yapılmaktadır. Basiretsizlik başa bela olmaktadır. Stratejin ve taktikin yoksa bütün hamlelerin boştur ve neticesiz kalmaya mahkûmdur. Hayat bir satranç oyunudur bebeğim. Dünya malıyla sevişeceğine, yüce ideallerin peşinden koşmalısın. Hakk yolda halkın için yürümelisin. Tam göbeğinde bulunduğun kavganın, kuru bir kavga olmadığının farkında ve idrakinde olmalısın. Dünya malı için koşan at, tökezlemeye mahkûmdur. Ama büyük idealler için koşan at, rüzgâr gibidir. Tabi bu arda, olaya dönecek olursak; bu milletin özgürlüğünün bir nişanesi olan AYYILDIZLI AL BAYRAĞA kör ve şaşı bakanların gözleri oyulmalıdır. O kahpeler, muhakkak, bir şekilde layığı ile cezalandırılmalıdır. Ve o şerefsizler mefulümüz değildir aslında. İyi düşünürsek ve bakabilirsek, ihsas edebiliriz ve görebiliriz.

 

SÖZÜN GÜCÜ:

Şehirlerimizin uygun yerlerine Hadislerden örnekler yazsak ve bütün toplumun göz, ruh ve akıl zevkine sunsak çok mu kötü olur? Yoksa toplumsal bir iyileşmeye mi vesile olur? Okumak güzelse, sürekli övülüyorsa, en üst düzeyde okumak niçin kötü olsun ve sözlerin en güzelini okumak niçin iyi olmasın? Yıllar önce çok yerde, hatta yazdığım fakat şu an bir nüshası mevcut olmayan yazılarımda dile getirmiştim bunu ama tabi ki tek bir uygulama örneğini görmemiştik. Bence artık böyle bir uygulama yapılmalıdır. Hatta ayetlerden ve ecdadın sözlerinde de örneklikler sunabiliriz. Bence toplumsal suçları azaltacak, kardeşlikleri perçinleyecek, insanları uyandıracak görkemli, aliyyülâlâ bir uygulama olacaktır bu. Tabi sözün gücünden korkmazsak. Sözün, uyuttuğumuz insanları uyandırmasından korkmazsak. Bazı şeyler için yürek gerek be. İnsanlıktan nasibi olmaklık gerek. Büyük ideallerin sahibi olmak gerek.

 

KAŞİF KOZİNOĞLU:

 ‘’Aynı adamlar, aynı çakallar hem öldürüyorlar hem de anıtı başında nutuk çekiyorlar. Bir ölüyü şana şerefe boğuyorlar ki, bir başkasının hayatını zehir etsinler.’’ Jean Pul Sartre.

 

Bu tür ölümlerde hep buz söz aklıma düşer. Çünkü öldüren de, gömen de aynı kişilerdir. Hem vururlar, hem de mezarı başında ağıt yakarlar namussuzlar. Ama artık yemiyor millet. Bilmeliyiz ki; bu ölüm en çok kimin işine yarıyorsa, en çok kimin kurtulmasına vesile oluyorsa, öldürenlerde onlardır. İşte cezaevinde ölmüşte, şu olmuşta, bu olmuşta, hepsi teranedir. Hepsi suçu kendi üzerinden atma gayretleridir. Sahte gösteridir tümü. Bu suikast, sadece dâhildekilerin işi değildir. Dâhildekilerin, hariçteki babaları da olayın içindedir hiç kuşkusuz. Allah rahmet eylesin. Büyüklerde, okumuşlarda, cahil olurlar!

 

Umutla, gerçekle, imanla, vatanla, milli devletle.

Tarih: 15.11.2011 Okunma: 676

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?