SORMAK, CESARET İSTER!...

Özgür DENİZ - 28.11.2011

Sormak, sorgulamak, cesaret ister, evet! Ama cevap bulmak ve bulunan cevaptan tatmin olmak ve tatmin olunan cevabı kabullenmek ve hayatımızı kabullenilen cevaba göre tanzim etmek daha büyük cesaret ister!

 

Nasıl günlerdeydik? Nasıl günler yaşadık? Nasıl günlerden geçtik? Nasıl günlerdeyiz? Nasıl günlere doğru gidiyoruz? Nereden geldik nereye gidiyoruz? Kimdik? Kim olduk? Kim olmaya çalışıyoruz? Kim ve nasıl olmalıyız? İnsanlar nasıl bir ruh hali içinde? Ülke nereye gidiyor? Devlet bizim mi, yoksa bilmediğimiz kişilerin elinde mi? Politikacılar ne düşünüyorlar? Politikacılar, sermayenin payandası olmaktan utanmıyorlar mı ve böyle olmak zorundalar mı, zorundalarsa niçindir bu? Görünmeyen adam kim? Sahneyi nasıl dizayn ediyor? Dünya politikası nasıl işliyor? Ülkemizde ki derinliklere kimler egemen? Ülkemizde ki zenginler kimlerdir, nasıl zengin olmuşlardır, geneli niçin yerli insanlara, kimliğe ve dine düşmandırlar? Nasıl olurda masonların güdümüne girerler ama kendi insanlarını ezerler? Ordumuz kimlerin elindedir? Subaylarımız nasıl yükselmektedir? Yükselmelerine yardım eden dış odaklar var mıdır? Subaylarımız nasıl milli ve dini kimliğe muhalif olabilmektedir? Niçin tam ve yerli Milli İstihbarattan mahrumuz? Gerçeklerle yüzleşmeye hazır mıyız? Gerçeklerden korkuyor muyuz? Hakikatten mi, yalandan mı yanayız?

 

Zihnimizi kimler yönetiyor? İyiliklere düşman mıyız? Niçin benzerlerimizi kıskanırız? Kötülük etmek zorunda mıyız? İmanımız ne durumda? İdeoloji nedir? İnsanlığın zihnine hükmeden ideolojiler nasıl ortaya çıkmıştır? İdeolojilerin gerçek gayeleri nedir? Din nedir? Allah nedir, hakkında ne düşünüyoruz? Peygamberler kimlerdir? Atatürk kimdir? Cumhuriyet nedir? Padişahlar nasıl insanlardır? Bizler hayatımızda neyi temel almalıyız? Tek otorite merci olarak Allah’ı görmekten korkuyor muyuz? Niçin yegâne Önderimizi (sav) sevdiğimizi söylediğimiz halde, yalnızca O’nun izinden gitmekten kaçıyoruz? Niçin putlar icat edip onlara tapıyoruz sonra da Müşriksin diyenlere kızıyoruz? Allah’tan başka otorite tanıyanlar, yegâne Önderi (sav) tek önder tanımayanlar Müşrik değilde nedir? Kurtuluş Savaşı nasıl başladı, nasıl bitti, süreç nasıl işledi? Osmanlı nasıl bir devletti? İnsan kimdir? Parti nedir? Parti liderleri nasıl belirlenmektedir? Yontulmuş, kıvama getirilmiş kişiler mi lider yapılmaktadır? Liderler niçin gerçekleri çıplak şekilde ifade etmekten korkarlar? Din adamı diye bildiklerimiz niçin hakikati olduğu gibi söylemezler? Cemaat gerçeği nedir? Cemaat liderleri nasıl belirlenmektedirler? Cemaatler, niçin Kur’an’la yüzleşmekten pek hazzetmezler? Yazar diye bildiğimiz kişiler nasıl seçilmektedirler?

 

Niçin hiç kimse ahlak sorunu diye bir sorundan bahsetmez ve ahlaki yaşantıyı teşrih masasına yatırmaz? Niçin hiç kimse adalet diye bir olgunun varlığından bile bahsetmez? Ya da gerçek adaletten niçin korkulur? Niçin fuhuş kölesi olan kızlarımızı kurtarmak kimsenin aklına gelmez ve onların diri ölüler olmalarına göz yumar? Onların tutsak oldukları dört duvardan müteşekkil yerler nasıl hala ayakta durmaktadır? Onları muhtelif yollarla o duvarların içine mahkûm eden kahpe dölleri nasıl hürce yaşayabilmektedirler? Ara yerde fahişelik yapanlar nasıl hanımefendi olarak karşılanmaktadır da, zor yoluyla ya da başka yollarla fuhşa zorlanan kızlarımız fahişe olarak görülmektedir ve lanetlenmektedir? Kumar, eroin ve sair şeytan işi pislikleri toplumsal bünyeden söküp atmak gerçekten zor mudur, yoksa korkulmakta mıdır, şerefli olanlar bu pislikleri temizlemek adına niçin mücadele vermezler, yoksa şerefsizlik kanımıza mı işlemiştir?

 

Ahlak davası diye bir davası olmayan insan mıdır, güttüğü dava davamıdır, bu türlerin vatan sevgileri ne kadar gerçekçidir? Bu türlerin kurtuluş aramaları ve her türlü kötülükten şikâyet etmeleri ne kadar dürüstçedir? İhtilaller nasıl yapılmıştır, kimler yapmıştır ve en arkasında kimler vardır? Terörün kökeni nedir? Terörün en ardında ne vardır? Terörü besleyenler kimlerdir? Niçin kitaptan bu kadar uzağız? Kur’an-ı okumaktan niçin gocunuyoruz? Tek kurtuluş yolunun Kur’an’a göre yaşamak olduğu gerçeğini niçin görmüyoruz ya da gizliyoruz? Mesela çok can alıcı bir soru sorayım: Bu ülkenin mazlum ve yoksul kızlarını iğfal ederek, korkutarak, kaçırarak, zor yoluya vs. yollarla dört duvar arasına hapseden ve onları diri diri toprağa gömmekten beter eden kimlerdir, buna nasıl cüret edebilmektedirler ve nasıl olurda kızlarımız hala malum yerlerde pezevenklere meze gibi sunulmaktadırlar? Kimsenin yüreği kan ağlamamakta mıdır bu yüzden?  Onlara fahişe demek kolaydır da, onları o hallere düşüren nedenleri sorgulamak zor mudur? Bu ülkenin ve bu milletin en derin ve acıtan yarası bu değil midir? Yoksa yalanlarla avunmak tatlı mı gelmektedir?

 

Put nedir? Tağut kimdir? Belam kimdir? Firavun kimdir? Karun kimdir? Şirk nedir? Müşrik kimdir? Kâfir kimdir? Mü’min kime denir, Müslüman kimdir? Kur’an nasıl bir kitaptır? Tevhid nedir? Vatan nedir? Bayrak nedir? Türk Milleti, Kur’an’ın hayata egemen olması adına mücadele veremez mi? Ülkücüler, Kur’an’ın hayata hâkim olması temelinde bir mücadelenin içinde olamazlar mı? Gerçekten bu konuları samimice düşündük mü hiç ve düşünüyor muyuz? Televizyon nedir, işlevi nedir? Sanatçılar niçin genel itibariyle İslam dini ve kimlik muhalifidirler? Dizilerin, şovların, eğlence programlarının ardında gizli bir plan var mıdır, varsa şayet nedir bu gizli plan? Televizyon dünyasındakilerin ve spor dünyasındakilerin yüksek meblağlarla iş yapmalarının ardındaki gerçek gaye nedir, bu nasıl mümkün olabilmektedir? Bu âlemde ki (televizyon, spor, eğlence, şarkı, şov vs.) rantın yüksek olmasının gerçek sebebi nedir? Ülkemizde ki partilerin asılları nedir, liderleri nasıl insanlardır, temel ilkeleri nasıl oluşturulmuştur? Niçin partiler şerefli olamazlar, şereflice siyaset edemezler, tabanlarını sürekli aldatırlar? Her zaman biri gelecek, hükmedecek, sonra yanlış yapıp gidecek ve sonra başkası gelecek, hükmedecek, yanlış yapıp gidecek ve bu böyle devam edecek mi? Bu nasıl bir oyundur ve bu oyunun kurucuları kimlerdir?

 

Evet dostlarım, bu ve benzeri nice sorular vardır böyle. Bu konularda ortaya çıkacak gerçekler bizleri acıtsa da kabullenebilecek cesaretimiz var mıdır? Bizler bu sorulara yüreklice cevap aramadıktan ve bulunan cevapları korkusuzca kabullenmedikten sonra özgür olabileceğimizi düşünüyorsak ne de zavallıyız. Bilinçli sorular sorup, cevapları bilinçli şekilde mi algılayacağız yoksa öylesine sorular sorup, öylesine cevaplarla oyalanacak mıyız? Bu soruları sormadan, bu sorulara cevaplar bulmadan ve bulunan cevaplardan gerçekten tatmin olmadan kurtuluş arayışımızda samimi olabilir miyiz? Peki, yalan hayatlar yaşamaktan memnun muyuz? İçinde bulunduğumuz hallerin gerçek sebebi nedir, sormamak,  sorgulamamak ve gerçeklerden kaçmak değil midir? Samimi olmak çok mu zordur? Namusluca yaşamak çok mu zordur? Vatanımızı seviyorsak, milletimizi seviyorsak, dinimizi seviyorsak, kendi devletimizi kurmak istiyorsak, kaynaklarımızın yağmalanmasına karşıysak, kültürümüzü eriyip yok olmaktan korumak istiyorsak, neslimizin sağlıklı olmasını arzuluyorsak, gerçeklerle yüzleşmek ve sorunların ana nedenlerini bulmak zorunda değil miyiz?

 

Sevgili dostlarım! Kim olursak olalım, kimci ve neci olursak olalım, soru sormaktan ve bulduğumuz cevapları kabullenmekten korkmamalıyız. Gerçek ve sağlam karakterimiz ancak bu şekilde oluşacaktır. Sahih bilgi ve keskin bilinç sahibi olmamız ancak bu yolla kabildir. Tabularımız olmamalıdır. Üstelik soruları olanca bilincimizle sormalı ve cevapları da bilinçli olarak kabullenmeliyiz ki; hayatımıza etkide bulunsun ve bizleri dönüştürücü etkisi olsun. Bizleri tek hakikatte buluşturabilsin gerekirse. Yoksa hep aynı dairenin etrafında döner dururuz. Sürekli ayrılığın kurbanları oluruz. Yürüdüğümüzü sanırız ama aynı noktada olduğumuzu fark edemeyiz. Bizler gerçekten soru sormuyoruz ve cevap aramıyoruz. Sadece tehlikeli cevapları olmayan basit sorular soruyoruz ve gönlümüzdekileri tahkik edecek cevaplar arıyoruz. Yani istediğimiz cevapları arıyoruz. Bu yüzden de gerçek kurtuluşun yolu nedir fark edemiyoruz. Peki, bizler bu şekilde gerçeğe nasıl ulaşacağız? Kendimizi kandırıyoruz dostlarım, kendimizi kandırıyoruz. Yazık ediyoruz. Sonra da olan bitenlere kızıyoruz zavallıca. Biz iyi olmuyoruz ama kötü olana kızıp duruyoruz. Dünyanın faniliğinden bihaberiz. Sanki dünya sonsuzmuş gibi yalanlarla yaşamaya alışmışız. Bir kısır döngü içindeyiz ve bundan bihaberiz. Her şeyi yüreklice konuşmaktan korkuyoruz. Birisi hoşlanmadığımız bir şey söyledi mi, ya da tabulaştırdığımız şeylerin aksine bir şey söyledi mi deliye dönüyoruz, o kişiyi boğmak istiyoruz, o kişiyi gücümüz varsa her yerden kovmak istiyoruz, susturmak istiyoruz. Peki, bunu niçin yapıyoruz, bundan ne kazanıyoruz? Bizi göklere mi eriştirmektedir bu hareket, yoksa yerin dibine mi batırmaktadır? Bundan bizler mi, yoksa arka perde de bizim hayatlarımıza yön vermeye çalışan bazı itler mi karlı çıkmaktadır?

 

Mesela, şimdi ben sorular sorsam ve cevaplar arasam ve kendimce bulduğum cevapları paylaşsam kimler tahammül edebilir? Çok az kimse. Hemen başlanır; sen kimsin, necisin, ne demek istiyorsun gibisinden çıkışlar. Kimse sorulara ve cevaplara odaklanmaz, sadece kişiye odaklanır ve yapılan işi boğmaya çalışır. Kişiyi yok etmeye, meydandan kovmaya tevessül eder. Peki, bu ne kadar insani ve doğru bir tavırdır? Ve bize kazandıracağı nedir? Yine bize kaybettireceği nedir? Bir tabumuz olmak zorunda mıdır? O tabumuz için gerçekleri görmezden gelmek nasıl bir anlayıştır? Kimse kusura bakmasın ve bunlar olmuyor demesin. Kendimizden korkuyoruz, konforumuzun bozulmasından korkuyoruz, sorumluluğumuzun artacağından korkuyoruz, gerçeğin ateşinden korkuyoruz, karanlığa ışık tutmaktan korkuyoruz. Üstelik araştırdıklarımızı da doğru dürüst araştırmıyoruz. Okuduklarımızı doğru düzgün okumuyoruz. Alelusul okuyoruz ve saçma sapan cevaplar veriyoruz. Okumuş olsak yazmayacağımız şeyleri, okumadığımız için yazıyoruz ve bundan da hiç utanmıyoruz. Cevap vereceğimiz şeyi, harfi harfine okumak yerine, kabalama gözden geçiriyoruz ve anladık sanarak cevaplar yetiştirmeye çalışıyoruz ama bir de bakıyoruz ki cevaplarımız lüzumsuz. Yanlışlığı ispat olunan şeyde inat etmeyi marifet sanıyoruz. Bugün yanlış olduğu kanıtlanan şeyleri yarın savunmakta bir beis görmüyoruz. Yanlış olduğunu bildiğimiz şeyleri bile isteye savunmayı bir şey sanıyoruz.

 

Yani en basitinden ülkemizin en sorunlu ve en hayati meselelerinden bir örnek verelim. Şimdi herkes AKP ye kızıp duruyor mu? Gerçekten kızıyorlar ve kızılacak durumları da var. En başta, çok öngörüsüzler ve çok çabuk gaza geliyorlar. Peki, AKP o kızanlarla aynı ülkede değil mi? Aynı milletin huzuruna çıkmıyor mu? Genel itibarıyla eşit şartlarda mücadele etmiyorlar mı? Ben kızabilirim ve haklı da sayılırım. Fakat kendisiyle aynı kulvarda olanların kızması normal midir? Bence değildir. Kardeşim sen AKP ye kızıyorsan, daha iyi olmak zorundasın, kızıp durmak değil. Hayır, senin partin var mı? Var. Senin millete ulaşma gücün var mı? Var. Senin ağzını bantlayan var mı? Yok. Senin millete ulaşmanı ve millete hizmet etmeni engelleyen var mı? Yok. Bu milletin, doğru ya da yanlış görebilirsiniz, tarihsel süreç içerisinde oluşturduğu bir kültürü var mı, içselleştirdiği değerleri var mı, din olarak kabul ettiği bir din var mı? Var. Toplumu yönetme sanatı diye bir şey var mı? Var. Toplum, hizmet ister mi? İster. Adalet arar mı? Arar. Ahlak arar mı? Arar. Toplum kör mü? Körlükleri varsa da, sen o körlükleri gidermekle yükümlüsün, şikâyet etmekle değil canım benim. Yapılanı, edileni görmez mi? Görür. Sen toplumun yanında durdun da görmedi mi? Evet, millet olarakta çok ciddi sorunlarla malulüz ama milleti aydınlatmak kimin işidir? Milletin gönlünü kazanmak kimin işidir? Millet niçin bizden uzak duruyor diye sormak, sorgulamak, cevap aramak ve bulunan cevapları dürüstçe kabul edip gereğini yapmak kimin işidir?

 

Yani çalışacaksın arkadaşım. Bu millete hizmet edeceksin. Planlar yapacaksın, projeler üreteceksin, milletine zulüm etmeyecek ve ettirtmeyeceksin. Milletin nezdinde kötü algılar oluşturmayacaksın. Milletin sana güven duyacak. Milletin içine çıkıp dolaşacaksın, karışacaksın milletine. Milletine gerçekleri anlatacaksın. Milletini sevmeyenleri bünyenden söküp atacaksın. Kendi teşkilatında disiplini sağlayacaksın. Millete rağmen hareketlere prim vermeyeceksin. Değerlerine düşman olanları içinde barındırmayacaksın. Kapitalizme lanet okuyupta, kapitalist gibi yaşamayacaksın ve kapitalistleri alkışlamayacaksın. Bilakis kapitalistlerle, liberalistlerle vs. istlerle şahadetine mücadele edeceksin. Ülkene, devletine, milletine ve dinine ihanet edenlere karşı layığı ile tepkini koyacaksın. Alengirli işler çevirmeyeceksin. Millet senin için; ulan bunlar yarın gelirse, yine ülkeyi mahveder demeyecek. Zaten bunu dedirttiğin an bittiğin andır. Ve bitenlerin tamamı da bu yüzden bitmiştir. Sorgulamaya başlayın göreceksiniz bu saf gerçeği. Ağzınla kuş tutsan gönül kazanman kabil değildir artık, kazansan da iş işten geçmiş olur muhtemelen. Yani kızıp durmakla iş olmuyor. Ben aslında bunun da oyun olduğunu düşünüyorum. Oyunun ta en başından bu şekilde kurulduğuna inanıyorum. Bizleri aldatıyorlar sadece. Hepsi birbirine vize veriyor. Biri gidiyor, diğeri geliyor ve böylece bu ülkede belli bir kesim keyif içinde yaşıyor ve bizler de birbirimizi yemekle, bunlar adına kavga vermekle ömür çürütüyoruz.

 

Yalan mı? Bakınız ‘’Bedelli Askerlik’’ diye bir şey çıktı. Kesinlikle yanlıştı. Ama hiçbir parti net tavır koyamadı. Hatta hepsi destekledi. Şimdi, bu konuda millete ne diyeceksiniz? Hepinizin menfaati olduğu için, tıpkı maaşlarda olduğu gibi, hemen birleşiverdiniz. Oysa gerçek bir vatanseverin bu lanet işe hayır demesi gerekirdi. Ama kimse demiyor. Zira hepsinin menfaati var. Çünkü hepsinin ‘’askerlik vakti gelmiş kuzusu(!)’’ var. Ama böyle olmaz ki. Senin düşüncen neyse ona göre yaşayacaksın. Hem böyle muhalefet edeceksin, hem de rakibine kızacaksın. Millet senin ne farkın var demez mi? Aynı şekilde din mevzuda var. Rakibiniz için dini kullanıyor diyorsanız, siz dini adam gibi yaşamalısınız o zaman. Hem dini layığı ile yaşamayacaksın, hem din düşmanlarına karşı gerektiği zaman göğsünü siper etmeyeceksin hem dinin yaşaması adına mücadele vermeyeceksin hem de rakibin için bunlar dini kullanıyor diyeceksin. Yemiyorlar işte kuzum yemiyorlar. Yedirebilecek şekilde pişireceksin yemeği! Şimdi bu söylediklerimi bile yanlış anlayanlar, algılayanlar çıkacaktır muhtemelen ve anlayıp dinlemeden, sorup sorgulamadan yargılayacaklardır.

 

Birileri için; dini kullanıyorlar diyorsanız, siz kullanmadan yaşayacaksınız. Sen yaşamıyorsan, millet yaşıyor sandığı kimselerin yanına gider kardeşim. Siz akıllıysanız, millet de mal değil işte. Böyle siyaset olmaz. Birileri için; vatan haini diyorsanız, vatanı satıyor diyorsanız, sizler vatan için ölümüne çalışacaksınız. Sizler vatan için çalışmazsanız,  millet vatan için çalışıyor gördüğü kimselerin yanına gider kardeşim. Yani sizler dürüst olmayın ama milleti dürüst değil ve kandırılıyor diye suçlayın. Böyle siyaset olur mu canım kardeşim? İşte kaybedişlerimiz hep bu yüzden. Birileri için; bunlar milleti sömürüyor, kaynakları yağmalıyor diyorsanız, sizler milleti sömürmeyecek ve sömürtmeyeceksiniz, kaynakları yağmalamayacaksınız, yağmalatmayacaksınız. Sizler bunu yaptıktan ve yaptığınızı millet gördükten sonra, başkalarını suçlamanız ne kadar samimidir ve millet bunu yer mi? Yemiyor işte kardeşim. Birileri için; bunlar dışarıya bağımlı, bunlar küresel emperyalizmin uşağı diyorsanız, sizler dışarıya bağımlı olmayacak, namusluca milli siyaset güdecek, söz etmeyecek aksine eylem yapacak ve küresel emperyalizmin uşağı olmayacaksınız. Sizler böyle olduktan sonra, başkaları hakkında böyledirler demeniz anlamsız kalmaktadır ve millet inanmamaktadır. Burada milleti değil, eğer dürüstseniz kendinizi suçlamalısınız. Millet değil siz düzelmelisiniz. Ne gariptir ki; bizim ülkemizde politika hep bu şekilde işlemektedir. Birileri doğru olmazlar ama karşılarındaki kişileri suçlarlar daima. Kardeşim sen doğru olmadıktan sonra, millet hep doğru olarak gördüğü kişilerin yanına gidecektir. Ama sen doğru olursan millet seni muhakkak görecektir ve yanına gelecektir.

 

Hayır yani, muhalefetsen erkek gibi muhalefet edeceksin. İktidarsan erkek gibi iktidar olacaksın. Çünkü ülkemize ve milletimize hep kaypak politikalar kaybettirdi. Ve dahi kaypak politikacılar. Bunu da saf dindar vatanseverler adına söylüyorum. Bu milletin değerlerine tutunanlar adına söylüyorum. Tarihine sahip çıkan, vatanına ölümüne sadakatli olan, ecdadına saygı duyan, kültürünü emperyalist saldırılara karşı korumaya çalışanlar adına söylüyorum. Yoksa liberalist, kapitalist, demokrat geçinenler adına değil. Çünkü onları çok iyi tanıyoruz. Onlardan bu ülkeye gram fayda gelmemiştir, gelmez ve gelmeyecektir de. Saf dindar vatanseverlerin de, asla liberalist, kapitalist, demokrat olma gibi bir dertlerinin olacağına asla inanmıyorum, şayet öyle dertleri varsa da onların saf dindar vatansever olduklarına inanamam. Zira Allah bize demokrat olun demedi, adil olun dedi. Adalet olgusu, demokratlık denilen naneyi de, demokrasi denilen melun olguyu da kapsar zaten. Öyleyse benim demokrasi manyağı olmama, demokrat kimlik edinmeme lüzum yoktur. Yani şimdi ben demokrat değilim diye, adaletsiz mi olurum, ahlaksız mı olurum, özgürlük karşıtı mı olurum, ya da öyle mi olmam icap eder? Bilakis, demokratım diyenlerden, daha adilim, daha özgürlükçüyüm, ülkeme, milletime ve değerlerime onlardan sonsuz kez daha bağlıyım. Bende ki vatan sevgisinin, milyarda bir gramı onlarda varsa şerefsiz evladıyım. Ve bilinmelidir ki; vatan sevgisi, kuru kuruya ben vatanı seviyorum demekle olmaz. Misal, din düşmanı olan biri, kadim kültür düşmanı olan biri, ecdat düşmanı olan biri asla vatan sevgisi taşıyamaz. Demokrasi, Müslüman Türk’e darbe vurmanın ve Müslüman Türk’ü tarihten silmenin kılıfıdır. Zira onların bu ülkeye, bu millete verebilecekleri iyi bir şey olduğunu sanmıyorum ki; verebildikleri bir şey de yoktur zaten. Varsa, buyurun tek örnek gösterin. Herkes için söylemiyorum. Çünkü herkesin bu millete bir şey verebileceğini sanmıyorum. Ben öyle her partiye de inanmam, güvenmem. Bu ülkede güvenebileceğim tek kesim; kimliğine, dinine, kültürüne, ordusuna, tarihine ve ecdadına namusluca sahip çıkanlardır. Yanlışlıklar var diyerek, bu değerlerini yok etmeye çalışanlar değil. Liberalist, kapitalist, Kemalist, demokrat kimlikli tayfalar değil yani. Bunların, bu ülke ve bu millet adına yaptıkları tek bir hayırlı işi kim gösterebilir?

 

Son tahlilde; sorusuz ve sorgusuz yaşamayacaksınız. Çünkü sormak ve sorgulamak size doğru olanı gösterecektir. Gerçeklerle savaşılmaz, gerçeklere direnilmez, gerçeklere karşı teslim bayrağı çekilir ancak. Ve fasılasız çalışmak gerekir. Milletin içine karışıp, millete gerçekleri anlatmak gerekir. Bunu yapacak elemanlar yetiştirmek gerekir. Kim olduğunu bilmen ve ona göre yaşamaya gayret etmen gerekir. Siyasetini muhkem temeller üzerine oturtman icap eder. Milleti iyi anlaman gerekir. Ecdadını iyi tanıman, tarihini doğru tahlil etmen gerekir. Siyasetinde temel olarak, kimliğini, dinini ve yegâne Önderini (sav)temel alman şarttır. Zira bunu yapmadığın zaman, muhakkak geri planda kalmaya mahkûmsundur. Ondan sonra da, rakibini ve milleti suçlar durursun safça. Türk Milleti, İslam’dan uzaklaştığı zaman varlığını koruyamaz. İslam, Türk Milleti’nin zırhıdır. Din düşmanlarının tuzaklarına düşülmemelidir. Yemin ediyorum, Türk Milleti asla İslam’sız olamaz. Ne vatanını koruyabilir, ne devletini ayakta tutabilir, ne de evlatlarını dinamik kılabilir. İslam dini, Türk Milletinin, hayat iksiridir. Türk Milletini, dünyanın efendisi yapacak yegâne şeydir. Bir Güneş Ülkesi varsa şayet, Türk Milletini o ülkeye kavuşturacak olan şey İslam’dır. Türk Milletinin evlatlarını, İslam dininden uzaklaştırmaya yönelik gayretlerin arka planında ne var dersiniz? Türk Milletini, tarihe gömmek arzusu vardır. Türk Milletine karşı duyulan derin kin vardır. Türk Milletinden alınmak istenen kadim hesaplar vardır. Bu saf gerçekler idrak edilmeden olmaz. Ama bizler maalesef, hem kirlendik hem de dinimizi ve kimliğimizi çok kirlettik. Namussuzca kirlettik. Şeytana ve çocuklarına aldandık ve aldanıyoruz. Dine düşman olanında vatan sevgisi taşıyabileceğini sanıyoruz. Allah, namus ve vatan aşkına bana söyleyin; bir adam hem vatan sevgisinden söz ediyor hem de bu milletin çocukların pisliklere bulanmasına söz etmiyor bilakis bunu teşvik ediyorsa, bu adam nasıl vatan sevmektedir? Pislikler içinde yaşayan bir nesil, vatanını hangi duygu ve düşüncelerle koruyacaktır? Boş sözlere aldanmamak icap eder. Bunu başarabilmek içinde, dolu sözlerle temas kurmak şarttır. Yani, Kur’an ile hemhal olmak sonsuz elzemdir. Zira Kur’an’dan başka mutlak dolu söz yoktur. Sağlam, sahih, anlamlı, yüce söz yoktur. Kur’an haricinde ki sözlerin tümü boştur, anlamsızdır, geçersizdir. Bu demek değildir ki, başka kitaplar okumayın, başka fikirlerle ilgilenmeyin. Bu sözlerimi bu minvalde anlayan samimiyetsizdir, sahtekârdır. Ülkem, milletim, ümmetim, mazlum ve mustazaf insanlık, devletim ve bütün mukaddes değerlerim adına söz söylemeye gayret ediyorum naçizane ama aklıma gelmeyenlerde olabilir.

 

Umutla, imanla, gerçekle, vatanla, milletle, devletle, bayrakla, ocakla, Önderle (sav), mutlak Otoriteyle (cc), ahlakla, adaletle, yüce Sözle, tevhitle, kadim kültürle, kadim tarihle, sağlıklı nesille, şefkatle, merhametle, kardeşlikle, barışla, hürriyetle, şuurla, bilinçle kalınız inşaallah canım kardeşlerim.

Tarih: 28.11.2011 Okunma: 749

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?