‘’Gerçek sanat, ayırmaz birleştirir.’’ CEMİL MERİÇ
‘’Din, ahlak ve sanat, yaratılış fiili ile zuhur eden aynı şecerenin dallarıdır.’’ ALİYA İZZETBEGOVİÇ
’’Kâinat, anlamadığımız işaretlerle doludur.” FRANZ KAFKA
Sanata hangi açıdan bakarsanız bakınız, bizim ülkemizde sanat ve sanatçı diye bir şeyin olmadığını görürsünüz. Bizim ülkemizde, sanatını ideolojilerine (haddizatında o ideolojilerinde ne olduğundan bihaberdiler emin olunuz) payanda yapmış ve adına sanatçı denmiş borazanlar görürüsünüz. Onlara sanatçı denmesinin nedeni de, toplum indinde muteber olmalarını sağlamak ve böylece toplumu zımnen yönlendirmelerine zemin hazırlamak adınadır. Rutkay Aziz, Tarık Akan vb. zevatları düşününüz. Onlar, kahir ekseriyetle, din, değer ve kimlik düşmanı oldukları için, toplumun da bunlara uyum sağlaması adına, bunlara sanatçı payesi verilmiştir. Bizim ülkemizde sanatçı payesi verilen çapsızlara bakınız, hayatları şundan ibarettir; mutluluğu, duyuların kaba ve lüzumsuz hazlarının edinilmesinde ve bunlara en kısa yoldan götüren şeylerde ararlar. Yani ünlü olmak, şöhret olmak, bol kazanmak, fasılasız eğlenmek, yemek, içmek, gezmek, sevişmek vb. sıradan hazlarda boğulmuşlardır. Çünkü onların sanatla alakaları yoktur. Onların yegâne dertleri ve düşünceleri, arzuladıkları sahte yüksekliklere, en kısa yoldan nasıl ulaşılacağını keşfetmektir. Ayrıca, kâinatın bilmediğimiz ve anlamadığımız işaretleri de bu yolla asla keşfedilemez. Aslında daha yazılacak şeyler olabilir ama lüzumsuzlar güruhu için sözü uzatmaya değmez. Geçelim!
Sanatçılar, nev-i şahsına münhasır bir kitledir. Bu bir sitayiş cümlesi değildir. Ama yaptıkları şey, asla sanat değildir. Sanatın ne olduğunu bilmeseydik, belki sanat olduğunu sanırdık. Yaşamları, normal insanlardan çok farklıdır. Yani sende, sanatçıları, acayip yaratıklar yaptın arkadaş demeyiniz lütfen. Görünen şey budur. Mekânları, giyimleri, yiyimleri, ilişkileri vs. yaşamları gerçekten böyledir. Ki zaten böyle olduğu içindir ki, cezp edicidir, aldatıcıdır. Öyle değil mi? Onlar adeta büyülü bir dünyanın içindedirler. Bu durumda, haddizatında bilerek yaratılan bir atmosferdir. Hariçtekileri cezp edebilmek, ayartabilmek, kandırabilmek için. Burada da bir gariplik vardır; şöyle ki, sadece cezp etmek vardır, içeriye sokmak değil. Gaye hitap ettikleri kitleyi içeriye alıp, kendilerinin dünyalarına dâhil etmek değil, sadece bozmaktır. Keşke fark edebilsek. Sanatçı dünyası dediğimiz dünyanın, gerçek yüzü nedir? Sanatçı dediklerimiz, sanat mı yapmaktadırlar yoksa sakat bir toplum mu yaratmak istemektedirler? Sanat dünyası, gizli komünizm mi yaşamaktadır ve topluma bunu mu zerk etmektedir zımnen? Zira yaşamlarının neyden ibaret olduğu malumumuzdur. İçki, seks, sinema, yoğun eğlence seansları vb. Şimdi bunu söyledik diye kızarlar. Bana kızmadan evvel, bu âlemin temsilcilerinin beyinlerine hükmeden düşünceyi söyleyiniz bakalım, nedir? Oysa sanatçıların geneli içki meftunudurlar, seks zaten hayatları olmuştur, sinema (geneli lüzumsuz, boş ve anlamsız, seks dolu, su gibi içki akıtılan görüntülerden ibarettir) derseniz yaptıkları şeydir. Peki, bana söyleyin, bir kadının sayısız erkek tarafından kullanılması ne demektir? Bir sanatçı denilen şebeğin, eşinin, bir filmde, başka bir erkeğin resmen altına yatmasına ve onunla ciddi olarak cinsel ilişkiye girmesine ne demeliyiz? Bunlar yapılıyor mu, yapılmıyor mu? Kızmadan önce buna cevap verin? Daha geçende, bir dansçı kadına sordular; eşiniz ne diyor diye, cevap aynen şöyledir; biz eşimizle bu konuda anlaştık, bir şey demiyor.
Düşünün, başka bir erkek, kadınınızın, adeta bütün her yerini okşuyor, yani bir nevi gizli seks yapıyor (gerçeğini yapmadığını bilmiyoruz) ama siz bunu makul görüyorsunuz. Bunun adı nedir bebeğim? Yine bir kadın var, muhtemelen yeni çıkacak bir sinema filminde oynayacakmış ve bu kadın evli; ama filmde resmen erkek aktörün altına yatıyor ve cinsel ilişkiye giriyor. Peki, bunun adı nedir bebeğim? Komünistler kızmasınlar. Zira bu âleme bugüne kadar ciddi bir tenkitleri yoktur hatta bu âleme hükmeden baronlar kendilerindendir. Bu âleme laf yoktur ama bu âlemin kirine, pasına, mikrobik etkisine laf edene lafları çoktur. Bu ne paradokstur beyler? Bu dünyaya baktığınız da ne görürsünüz? Sınırsız eşlilik. Bunlar aslında evlenmezler. Evleniyormuş gibi yaparlar ve bu toprağın çocuklarını kandırırlar. Zımnen boşanmaları teşvik ederler yani. Şöyle ki; evleniyormuş gibi yaparlar ve millete bunu ciddiyetle sunarlar ama sonra da dakkasında boşanırlar adeta ve böylece boşanmanın sıradan bir şey olarak algılanmasına yol açarlar. Bir kadını bin erkek kullanır bu âlemde. Buyurun yalanlayın! Bu dünyanın, parasının çok olması da büyük oyundur. Zira gençliği teşvik etmek vardır serde. Gençliğin buraya kanalize edilmesi gerekir. Gençlikte boşuna bir yere yönelmez. Çünkü paraya tapan bir gençlik yaratılmışsa, paranın hükmettiği bir alanında açılmış olması gerekir. Ve gençliğe para istiyorsan senin yerin burası denecektir ama parayı kazanman içinde önüne gelenin altına yatman ya da üstüne çıkman gerekir sözü söylenecektir. Kimse bize kızmasın. Bu âlemde zımnen kanırta kanırta dayatılan yaşam budur. İçiniz kanaya kanaya bu gerçeği kabul etmek zorundasınız. Feci şekilde narkozlanmış durumdayız. Bu dünya gözümüzde çağdaş dünya olarak sunulur. Ki gerçekten de, çağdaşlığın aslı, esası ve özü budur. Bu dünyanın zavallı karakterlerinin söyledikleri iksirmiş gibi addedilir ve adeta sindirilir. Yazık!
Basit bir örnek; bir zevat, bahusus genç kitleye yönelik programlar yapıyor. Özellikle dans programı tam bir rezalet, bu toprağın çocuklarının damarlarına adeta soysuzluk zerk ediliyor. Bu zevat Sayın Başbakanın çok sevdiği bir zevatmış, bunu bizatihi kendi ifade etti! Bizi onun kadar sevmez! Biz malayani ile iştigal etmiyoruz, gençliğimizi zehirlemiyoruz ya, belki o yüzdendir! Yazık. Belkide, bizler tahtları sarstığımızdan dolayı tehlikeli addediliyoruzdur! Oysa idrakimizi çalıştırsak, tahtları, gerçekte kimin tehdit ettiği gayet açıktır. Bu zevat, gençliği adeta zehirliyor. Gençlik dersen, zaten dünden razı, zira özüne yabancılaşmış, kültürünü tanımayan bir gençliktir bu gençlik. Çünkü idraki kilitlenmiş bir genç kitlemiz var. Kitaptan uzak, hatta adeta kitaba düşman bir gençliğimiz var. Yani gençlik bundan ne zevk alıyor acaba? Al şu kitabı oku deseniz, aynı hevesle yaklaşmaz. Bunların tümü gençliği yönlendirme stratejileridir. Yenidünyanın gençliğini yaratma oyunlarıdır. Bu zevatları ekranlara çıkarsanız; hemen cümleye; ‘’biz sanatçılar’’ diye başlarlar. Ulan senin neyin sanat, neren sanatçı bre şaşkın? Hangi sanatı ürettin? Sanatçı payesini hak edecek hangi meziyete sahipsin? Hatta sanatın ‘’s’’ sini idrak edecek beynin var mıdır? Bunlar paranın iti olmuş şebeklerdir. Bütün mesaileri para içindir. Güç elde etmek, parasıyla adam hesabına alınmak, daha çok ev almak, kokteyllere iştirak etmek ve oralarda caka satmak, araba koleksiyonu yapmak vb. sıradan işlerle iştigal ederler. Aslında bütün bunların ardında daha tehlikeli planlar da vardır. Bu zevatlar birer zavallı maşadırlar haddizatında. Belki farkındadırlar, belki farkında değildirler ama bu durum maşa oldukları gerçeğini değiştirmez. Gençliği zehirlemek, gençliğin ruhunu çalmak ve gençliği istenilen dünya için kıvama sokmak tuzağı vardır burada. Tabi burası ince bir ayrıntıdır. Şimdi bunlara vatanı sorsanız; ‘’vatana canımız feda derler’’ ulan sefil, vatanı koruyacak gençliği soysuzlaştırmakla, yozlaştırmakla, kendi kültürüne ve özüne yabancılaştırmakla vatan sevgisini nasıl bağdaştırmaktasın? Bunun adı düpedüz şarlatanlıktır, sahtekârlıktır. Bunlara aldanıyorsak, bunların hayranlarıysak, bizlere yazık, daha ne diyeyim ki?
Düşünün lütfen! Sizler yarınlarda olacak mısınız? Bu soruyu belli yaşta olanlara soruyorum. Hayır, olmayacaksınız. Şu an gerçekleri az çok bilen ve diniyle, töresiyle yoğrulmuş insanlar son demlerini yaşamaktadırlar. Ya da artık belli bir dönem içine girmiş bulunmaktadırlar. Bugünün yoz kültürüyle beslenen genç kitle henüz çok küçük denecek yaşta. Düşünün lütfen! Bugün yoz ve kokuşmuş kültürle beslenen gençlik yarınlarda nasıl olacaktır? Zavallı, kimliğinden iğrenen, dininden kaçan, kültürüne küfreden, tarihine yabancı, ecdadına düşman bir gençlik olacaktır büyük ihtimalle. Ve şeytanın kucağına oturacaktır. Adeta şeytanın kuklası olacaktır. Ve ‘’Tek Merkezli Dünyanın’’ zavallı köleleri olacaklardır. ‘’Kendin yansan da evladını yakma!’’ Mehmet Akif Ersoy.
Son tahlilde; kendimize gelelim, neslimizi kolayca harcamayalım, kültürümüzü koruyalım, törelerimize sahip çıkalım, özümüz temelinde sanat eserleri üretelim, sanatçı payesini hakkıyla alalım. Akla gelenler, akla gelmeyenlere kapı aralar!
Umutla, gerçekle, imanla, gerçek sanatla, vatanla, ahlakla, adaletle, kitapla, Önderle (sav), kendi devletimizi kurma mücadelesiyle.