‘’Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadırlar.’’ Yegâne Önderimiz Hz. Muhammed (sav)
BİR:
Politikaya yeni yüzlerin gelmesi konuşuluyormuş. Yeni yüzler denilenler de, yeni yüzler olsalar keşke! Ayrıca bizim yeni yüzlere değil, sağlam özlere, güvenilir sözlere ihtiyacımız var beyler. Bizleri bu hallere, yeni yüzler değil, sözü ve özü çürük olanlar getirdiler. Ayrıca, ortalıkta dolaşan hangi isim bu ülkeye bir şey verebilir? Onlar önce kendilerine bir şeyler verebilmişler mi ona bakmak gerekir. Hiçbirisinin bir şey verebileceğini sanmıyorum. Bir defa bu ülkeye bir şey verebilecek kişiler, İslam’ın egemenliğinden, bu milletin kadim tarihinden ve kültüründen gocunmayacak olanlardır. Bu ülkeye birileri bir şey verebilirler ama onlarda önce kendilerine bir şey verebilseler daha iyi olacak. Zira kendine hayrı olmayanın, ülkeye ve millete hayrının olması kabil değildir. Bu ülkede dindar vatanseverler egemen olmalıdır. Ama onların egemen olması için, ilk evvelde bizlerin onlar üzerinde egemen olmamız şarttır. Bu ülkede İslam’ın hayatlara egemen olup, hayatlara hayat bahşetmesini isteyenler egemen olmalıdır. Bu işi layığı ile yapabilecek olanlar egemen olmalıdır. Yani bu ülkede, bu milletin iradesi ve gayreti önderliğinde İslam egemen olmalıdır. Müslüman Türk (Kürt, Alevi, Laz, Çerkez) evlatları, Allah’ın (cc) gösterdiği ve Önderleri’nin (sav) gittiği yoldan gitmelidirler. İlay-ı Kelimetullah davasından zerre ödün vermemelidirler. Bu ülkeye ve millete, ne Kemalistler, ne faşistler, ne kapitalistler, ne demokratlar, ne de liberalistler hiçbir şey veremezler ama çok şey alırlar ve almışlardır da. Vakit geç olmadan ve işler güçleşmeden, bu milletin evlatları ön saflarda yerlerini almalıdırlar ama almaya layık olmalıdırlar ilk evvelde. Yoksa varoluşumuz sıkıntıya girmek üzeredir. Kendimize gelelim ve yerimizi alalım ve dahi adam olalım.
İKİ:
Bize kirli, kanlı ve mikroplu bir elbise giydirdiler. O elbiseyi çok görkemli gösterdiler. O elbisenin bizi değiştireceğini, bizi çağdaş yapacağını söylediler. Oysa o elbise çok kirli ve kanlı bir elbiseydi. O elbisenin kiri, kanı ve mikrobu derimize işledi. Artık elbise değiştirsekte bedenimiz kiri, kanı ve mikrobu kapmıştı. Çünkü o elbise bütün pislikleri sünger gibi emiyordu ve bizi mütemadiyen kirletiyordu. Bizler deri değiştirmeliyiz deri. Yoksa daima geri kalacağız geri. Çünkü bu derinin insanlık otağında yok bir ederi. Bizlerin özümüze, kimliğimize, dinimize düşman olmamızın yegâne sebebi de budur. Hakikate karşı, kör, sağır, hissiz, idraksiz olmamızın sebebi de budur. Gerçek olanca çıplaklığı ile karşımızda dururken algılayamamamızın nedeni de budur. Çünkü bizleri mahvetmiştir bu elbise. Dinimizden korkmamızın sebebi de budur. Yani bizim idrak sefaleti içinde bulunmamızın, kimlik yabancılaşmasına maruz kalmamızın, dinimizin özünden uzaklaşıp kalıbına önem atfetmemizin, yabancılar karşısında sürekli bir kompleksin içinde boğulmamızın, milli vicdanımızın, milli sezgimizin, milli ekonomimizin, milli eğitimimizin olmayışının yegâne sebebi bu kirli elbisedir. Ancak İslam elbiseni giyersek ve bu elbisenin derimizin dokularını kirlerden arındırmasına fırsat verirsek belki o zaman değişebiliriz. Bilakis bu elbise, bizlerin, varlık sahnesinden çekilişimizin sebebi olacaktır.
ÜÇ:
Bu milletin evlatlarını paranın kölesi kıldılar. Sonra parasız bıraktılar. Alınterini gasp ettiler. Kaynaklarını talan ettiler. Hazinelerini soydular. Böylece paranın kölesi kıldıkları milletin çocuklarını parasız bıraktılar. Ve para artık kendilerindeydi. Para kazanmak isteyen, bunların kölesi olmalıydı. Kendi topraklarımızda köleliğin mahkûmları olduk. Onca bollukta yoksulluğu yaşadık. Para için her türlü rezilliği kabullendik. Namusumuzdan, şerefimizden, kimliğimizden, dinimizden ödün verdik. Çünkü bize, kimliğinden, dininden, şerefinden ve namusundan taviz verirsen paraya kavuşursun dediler. Kaynaklarımızı geri almayı, kimliğimize sahip çıkmayı, dinimizi yaşamayı, namusumuzu korumayı, şerefimizi kaldırmayı düşünmedikte, para kazanma yollarını keşfetmeye çalıştık. Oysa çalınan değerlerimizi geri alsaydık zaten hakkımız olan zenginliğe ulaşacaktık ama bunu yapmak zor geldi. Bizler kolay olanı yaptık! Bizim her şeyimizi çalanlardan, çaldıklarını geri almak yerine, onların köleleri olmaya çalıştık. Kimliğinden, dininden, şeref ve namusundan taviz verirsen sana para veririz dediler. Kasanın kilidi, senin kendini inkâr etmenle açılacaktır dediler. Ve aynen yaptık. Bütün bu olanlar, bize giydirilen kirli, kanlı ve mikroplu elbisenin marifetleriydi! Ey ehl-i vatan! Neci olursan ol, kimci olursan ol ama artık yerinde durma. Kalk ayağa artık! Zaman ayağa kalkma ve zalimlerin pis mikrop suratlarına tükürme zamanı. Vatana ihanet edenlerin, vatanın kaynaklarını satanların, kimliği ezip geçenlerin, dinini bozup gidenlerin suratlarına tükürme zamanı.
DÖRT:
Yerli münevverlerimiz ve yerli ozanlarımız, bir an önce yurt içi seferlere başlamalıdırlar. Üstelik hasbi seferler olmalıdır bu. Kurtuluş seferleri olmalıdır. Hesapsız ve kitapsız seferler olmalıdır. Bir ışık yakmalıdırlar, bir fener tutmalıdırlar karanlığa. Münevverler kafaları aydınlatmalıdırlar, ozanlarımız da ruhları coşturmalıdırlar. Her şey para değildir ve olmamalıdır. Bu mukaddes eylem, münevverlerimiz ve ozanlarımız üzerinde ağır bir sorumluluktur. Bu ülkede esir ol ama Karun ol, ne anlamı olur Allah aşkına? Bu ülkede hür ol ama Bilal-i Habeşi ol, işte azizlik ve asalet buradadır. Bu ülkede Cumhurbaşkanı ol ama esir ol, ne anlamı vardır Allah aşkına? Bu ülkede vatandaş Ali ol ama hür ol, işte azizlik ve asalet buradadır. Fakat bunu idrak edecek beyin ve hissedecek gönül nerededir? Münevverlerimizin ve ozanlarımızın bu kutsal eylemi, siyasi teşekküllerin de kendilerini kontrol etmelerine vesile olacağı için sonsuz önemlidir. En önemli yönü de milletin bilinçlenmesidir, tabi kısır bir eylem değilde derinlikli ve anlamlı bir eylem olursa mümkündür bu yoksa zerre faydası olmaz. Kadim ve temel değerler ekseninde bir faaliyet olmalıdır. Ülkemiz, milletimiz ve dinimiz için bu yapılmalıdır. Böyle bir şeyi para yüzünden yapmayanlar şerefsizdirler, namussuzdurlar. Yapıpta para bekleyenler ise köpektirler. Hayatta, paradan daha kıymetli değerler vardır. Dikkate alınması umuduyla!
BEŞ:
Beyler her şeyi sattınız da bir Şeker Fabrikaları mı kaldıydı? Şimdi de buraları mı satışa çıkardınız. Yazıklar olsun size. Bari oldu olacak, ülkeyi satın gitsin. Sizler kim olduğunuzun ve ne yaptığınızın farkında mısınız Allah, namus ve vatan aşkına? Şeker fabrikaları satılır mı? Her şeyin neredeyse ana maddesi olan şekerin özelleştirilmesi kendi ecelimizi çağırmak olmaz mı? Biz aptal mıyız gerçekten? Ey ehl-i vatan uyan ve buna müsaade etme. Size bu aklı kim veriyor anlamıyorum. Yarın başımıza belalar yağmur gibi yağarsa şaşmam. Sizler özelleştirmenin yücelmek, yükselmek olduğunu mu sanıyorsunuz? Gerçekte, esaretin ta kendisidir beyim, bu. Kendi kaynaklarını, kendi fabrikalarını başkalarına satmak ne demektir? Bunun, ülkeyi satmaktan farkı var mıdır? Özelleştirmeyi marifet mi sanıyorsunuz yoksa? Özelleştirmek, etrafını çelik duvarlarla ördürmektir. Özelleştirmek, varlık davana ihanettir. Kaynaklarını kontrol edeme, kötü yönetilmesinin önüne geçme, zarar ediyor diye ver gitsin. Bu mu sizin akıllılığınız? Bu mu sizin vatanseverliğiniz? Yemin ediyorum yanlış yoldasınız ve yönlendiricileriniz yanlış adamlar.
ALTI:
Umumhaneler ve buraların yaptığı işleri yapan diğer yerler, salonlar, kapatılmalı. Herkesin günahı var bu konuda. Diri diri toprağa gömülüyor kızlarımız. Dört duvar arasında ömür çürütüyorlar, namussuzların mezesi oluyorlar. Bu günaha meyli olmayıpta, buraların açık olmasından dolayı nefsine yenik düşüp giden zavallı gençlerimizin kirlenmesine neden oluyor buralar. Kendiniz zenginleşirken kızlarımız diri diri yok ediliyor. Sizler para peşindeyken, parası olmayanlar kurban oluyorlar. Ve onların parasızlığının nedeni, sizlerin namussuzluğudur, paranın iti olmanızdır. Sizler kazanmak adına, bütün değerleri harcıyorsunuz, adalet ve ahlak adına dövüşmüyorsunuz ve olan yoksullara oluyor. Onlarda insan, özlemleri, hayalleri ve sevinçleri var. Sizler, ey ehl-i siyaset! Bu ülkede bunu çözemedikten sonra ne yapsanız boştur. Düşmanlarınıza benzeyerek bir halt edemezsiniz. Düzgün olacak düşmanlarınızı kendinize benzeteceksiniz. Kim olursanız olunuz İslam’ın egemenliği için gayret edeceksiniz. Gelişmek, açılmak yozlaştırıcıdır. Zengin olayım diye deliye dönmek alçaklıktır. Kaybettiklerinin farkına böyle varamazsın. Senin evladın zengin olsunda başkalarının evladı pezevenklere meze mi olsun. Yazık. Yüreğim kan ağlar. Candan öte bir can ağlar.
YEDİ:
Dâhildeki bazı hainler, hariçteki babalarıyla birlikte toplantılar yaparak, ülkeyi bölmeye çalışıyorlar. Üstelikte bölücülerin karargâhında yapıyorlar bunu. El insaf! Bir insan ancak bu kadar çukurlaşabilir. Kimlere akıl danışılıyor, kimlerin peşinden gidiliyor, kimlerle iş pişiriliyor anlayamıyorum. Ama büyük bedeller ödeneceğini düşünüyorum. Bu ülkenin dindar ve vatansever evlatları mutlaka ittifak etmelidirler. Bilakis sonumuz hiçte hayır olmayacaktır. Gâvura güvenenin sonu berbat olur, herkes bunu bilmelidir. İngiliz’e, Amerika’ya, İsrail’e zerre güven duymak ahmaklığın dik alasıdır. Güvenmemek ama güveniyormuş gibi rol yapmak ayrıdır tabi. Fakat gerçekten güven duymak mutlak mallıktır. Zira tarihimiz bizlere bir şeyler öğrettiyse, böyle bir hataya düşülmez. Bu üç katil devlet, hem Türk Milleti’nin hem de İslam Dini’nin kadim düşmanlarıdırlar. Ve bu hakikat kıyamete kadar değişmeyecektir. Çünkü şeytan değişmeyecektir. Aldanıyorsak, suç bizdedir.
SEKİZ:
Ayrıca PKK denilen lanet şebekenin de silah bırakma oyununa gelmeyin. Bir delikten kaç defa sokulacağız Allah aşkına? Bunlar Kış Mevsimi geldi mi, dinlenmeye ve güç biriktirmeye başlarlar. Bahar geldi mi de, uyanırlar ve deliklerinden çıkarak ısırmak için fırsat kollarlar. Ve bu bahar çok dikkatli olunmalıdır. Kanaatimce çok feci bir eylem yapacaklardır. Güya intikam almaya soyunacaklardır. Ve bu eylem gerçekten tehlikeli bir eylem olacaktır muhtemelen. Dileyelim ki, söylediklerimiz gerçek olmasın, asılsız çıksın. Üstelik bu eylemlerden sonra, ‘’bedelli askerlik’’ olayının da olumsuz propagandası yapılacaktır, çünkü kullanılmaya müsaittir ve bunu kendiniz istediniz. Zira bedelliden sonra kimi bedel ödedi ve güneşte ve denizde kalmaya devam etti, kimi de bedel ödeyemedi ve dağlara doğru yol aldı. Ve yarın, bu gençlerimizden tek birinin bile şehit olmasının yaratacağı travmayı düşünün bir. Hiçte akıllıca hareket etmiyorsunuz. Kılavuzlarınızı gerçekten merak etmekteyim. Zira sadece kendinize değil, ülkeye ve millete de büyük zararlar verecek işler yapıyorsunuz sanki. Oyuna getiriliyorsunuz ama haberiniz bile yok. Derdiniz, dünya nimetleri olmuş sanki!
DOKUZ:
Bedelsiz müjdesi. Allah aşkına biraz samimi olun be. Tabi arzuladığınız olduya, şimdi de bedelliyi kaldırıp yerine bedelsiz getireceksiniz herkese. Çünkü istedikleriniz bedelli yaptı ve artık gerek kalmadı. Zaten baştan belliydi. Yazık. Adaleti göz göre göre çiğnediniz. Hem de tümünüz. Şimdi de çıkıp, bu konuyu kesinlikle politik nutuklarınıza malzeme yaparsınız. Oysa hanginiz masum ki bu konuda? Şöyle olsaydı, böyle olsaydı gibisinden sahtekârlıklarla güya kendinizi haklı çıkarmaya çalıştınız. Ama tek bir gerçek vardır ki; hepiniz de bedelliyi istediniz, yani hiçbiriniz bu konuyu bir diğeri aleyhinde kullanabilecek durumda değildir. Sahi sizlerin gerçek vazifeleriniz nedir? Sizler utanma diye bir duyguya sahip misiniz? Sizler bu vatanı gerçekten seviyor musunuz yoksa seviyormuş gibi mi yapıyorsunuz? Bu soruların cevabını gerçekten merak ediyorum. Çünkü sizleri anlayamıyorum. Zira anlayacak kadar anlamlı görmüyorum. Çünkü anlamak eylemi, ancak anlamlı bir şeye yöneliktir. Anlamsız olanı anlamaya çalışmak beyhudedir, anlamış gibi yapmakta ahmaklıktır.
ON:
YÖK denilen kurumun başkanı olan Sayın Yusuf Ziya Özcan Beyi yürekten kutluyorum ve Allah razı olsun diyorum. Lanet bir kanunsuzluğu ref etti. Dehşetli bir haksızlığı ve adaletsizliği sonlandırdı. Çok mazlumun duasını aldı eminim. Faşizmin ta kendisi olan şeyi adeta itlaf etti. Yani birkaç kişiyi yüz metre koşusuna başlat, ama kimini yolun yarısına kadar götür ve oradan başlat, böyle bir adalet olur mu Allah aşkına? İşte bu vatana en büyük kötülüğü yapanlar bunlardır. Bu millete sevgi beslemeyenler bunlardır. Bu ülkede ilmi katledenler ve ilim kurumlarını film merkezlerine çevirenler bunlardır. Bunların bilim adamı olduklarına kim inanır? Bunların vatanseverim demelerine kim inanır? Bunların adalet ve özgürlük adına savaşım verdiklerine ya da verebileceklerine kim inanır? Ancak ahmak olanlar inanırlar herhalde. Ama bence bu durum, daha temelden düzenlenmelidir. Zira yarın bir başka başkan gelir ve durumu tersine çevirebilir. Öyleyse kökten çözüme gidilmelidir. Akıllı olun!