“Reyting”
sahteciliğinin
özeti budur:
Düdüklü televizyon!
Adı lazım değil, bi gün bi gazetedeyim, öğrendik ki, bizim patrona ait
televizyonda “dükkan içinde dükkan” açılmış, televizyonun yöneticisi dizi
yapımcısıyla anlaşmış, 13 bölüm üzerinden patrona para ödetiyor, 1 bölümün
parasını kendi cebine atıyor. Bana ne desek, olmaz, patrona anlatsak,
ispiyonlamış gibi olacağız, en iyisi suratına söylemek, rezaletin ayyuka
çıkmış, ayıptır dedik. Tırıs tırıs gitti. Yarım saat sonra patron beni çağırdı,
aslında haberdar olduğunu söyledi, bu işi düdüklü tencere gibi düşüneceksin
dedi, bi yerden hava kaçırmazsa, basınçtan patlar, yeter ki, nereden kaçtığını,
düdüğün kim olduğunu bil!
***
Reyting şikesi... Düdüktür. Bilinen, göz göre göre, göz yumulan.
***
O patron artık yok, düdük hâlâ piyasada.
Seneler önce, atv’de genel müdürüm... atv haber’den yardımcılarım Korcan Karar
ve Murat Demirel’le oturuyoruz. Siyasi kimliği olan bi yapımcı geldi. Yalakanın
önde gideni. Dizi getirdi. Kaç para? Şu kadar... Bana vermeyi düşündüğün
avantayı düş, fiyatı ona göre söyle dedim, alenen yani... Yüzde 10 iskonto
yaptı! Utanmıyor musun yüzde 10 vermeye dedim, yüzde 15’e çıktı iyi mi! Kovduk
tabii. Başka kanalda seyrettik o diziyi.
***
Gene atv’deyken... Bi gazteci arkadaş geldi. Bi gaztenin televizyon sayfasını
hazırlıyor. Hayırdır? Elimde şahane yarışma formatı var dedi. E-ee? Almak
isteyip istemediğimi sordu. Sen gazeteci misin, yapımcı mısın diye sordum.
Sırıttı. Kapıyı gösterdik... Gitti, başka bi kanala sattı. Köşesinde ne kadar
muhteşem bi yarışma olduğunu yazdı. Yarışma izlenmedi, iki-üç hafta sonra filan
yayından kaldırıldı.
O arkadaş hâlâ aynı köşeden yayında.
İnternetten düdükleyenler var.
Kendileriyle iş tutanı göklere çıkarıyorlar.
İş tutmayanı infaz ediyorlar.
***
Bi haber merkezinin yöneticisi, ekibinden birinin, avanta aldığı kişileri
gündüz kuşağında kadın programlarına çıkardığını tespit etti. Çürük elmayı
işten attı. Bir hafta sonra... Haberci işten atıldı, çürük elma işe geri
alındı. Meğer, en tepedekiyle kırıştığı ortaya çıktı.
***
Belediye başkanlarından para alıp, ekrana çıkaran var. Seçim dönemlerinde,
çalıştığı televizyonun imkânlarıyla mebus adaylarına prodüksiyon hizmeti veren
var. Uyduruk yabancı takımların maçlarını üç liraya alıp, kendi çalıştığı
kanala beş liraya kakalayan var.
***
Evine reyting kutusu konulan deneklerin listesini araklayıp, rüşvet verip,
herhangi bir programın daha çok seyredilmesi sağlanıyor mu? Evet... Yıllardır
bunun mücadelesi veriliyor, bizzat ölçüm şirketi savaşıyor. Ancak... Bazı
deneklere rüşvet verip, sürekli o programı seyretmesini sağlayabilirsin ama,
bütün denekleri bile bağlasan, reklamların daha fazla seyredilmesini
sağlayamazsın... Çünkü, istatistiki gerçektir, reklam girdiğinde ahalinin
yarısı başka kanala zaplar. Bir programın reklamı, programın kendisinden fazla
reyting alıyorsa, düdük oradadır... Ve, o düdük, denekle çalınmaz, bilgisayarla
çalınır.
***
Namusuyla çalışanları tenzih ediyorum... Kimlerin, hangi televizyon
yöneticilerini, hangi televizyon reklamcılarını yurtdışına gezmeye götürdüğüne
bakmak yeterlidir.
***
Uzun lafın kısası... Bile bile ladestir. Memleket neyse... Reyting odur.
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++
Ar- Hınç
MHP lideri Devlet Bahçeli hakkındaki suikast ihbarını ciddiye
almadığını söylüyor. Oysa bir başka siyasetçi; Bülent Arınç, kendi hakkındaki
benzer ihbarı çok ciddiye almış, ortalığı birbirine katmıştı. Bülent Arınç’a
suikast yapacak albayın elindeki krokiyi heyecandan susuz yuttuğu bile yazılıp
çizildi. Ne o albay ortaya çıktı, ne suikast planı bulundu. Ama o bahaneyle
Genelkurmay’ın Kozmik Oda’sı bir güzel arandı... Kasasındaki planlar siviller
tarafından gözden geçirildi... Yoksa o suikast senaryosu Genelkurmay kozmik
odasını aramak için düzenlenmiş bir tertip miydi?
Arınç üzerinden bir tertip mi yürütüldü?
Her şey karanlıkta, hiçbir şeyin cevabı yok...
Melih Aşık / Milliyet
+++
SİZDEN GELENLER
Anayasa tarifi
Önce anayasanın yapılacağı tezgahın başına anti milliyetçi, anti maneviyatçı
bir aşçı getirilir...
Sonra bu aşçıya birkaç yamak takviyesi yapılır...
Bir süre sonra bir telefon yada bir gezi ile uzaklardan bizlerin tanımadığı,
aşçı ile yamaklarının iyi tanıdığı ecnebi ustalarından yapılacak anayasa
yemeğinin tarifi istenir...
Yemek takriben 75 milyon kişiliktir...
O yüzden önce hedef saptırarak, cambaza bak oyunlarıyla malzemeden çalınması
gerekir ki yapılacak olan yemeğin maliyet az olsun...
Önce yemeğin yapılacağı bölgedeki klimadan hafif, hafif meltem misali,
ılık rüzgarlar estirilir...
Bunu hisseden 75 milyon gevşemeye, sonra esnemeye ve bir süre sonra her şeyi
normal karşılamaya başlar...
Demokrasi gazı da sıkılır
75 milyonun yarısı odaya sıkılan demokrasi gazının etkisiyle derin bir
uykuya bile dalar...
Diğer yanda ise ateş üzerinde malzemeler haşlanmaya bırakılır...
Yeterli derecede malzemelerin haşlandığına kanaat getirildikten sonra, önce
renk katsın diye bayrağın ucundan bir tutam, sonra tam kıvamı tutturmak içinse
dini ve manevi duygulardan ikişer tutam tencerenin içine atılır...
Bir süre bunlar karıştırılır...
Taa ki birileri homurdanana kadar!!!
Aşçı devamlı sıkıştırılır
...Uzaktan gelen telefonlar ve sınırdan geçen ustaların ulakları aşçıyı
sıkıştırmaya başlar;
* “Elini Çabuk tut yoksa bölgede havalar soğudu üşütürsün...”
* “Öksürürsün...”
* “Ciğerlerin su toplar...”
* “Hatta Allah muhafaza stresten bağırsaklarını birbirine karıştırırsın!”
derler...
Bütün bunlar olurken hazırlanan yemeğin azınlıklara servis yapılması ve
yemeği yiyebilmeleri için kendilerinin istedikleri şartlar için tavizler
verilir...
Tezgaha getirilirler
Üzerinde üniforma ve rütbe bulunanların bu yemek tezgahına
yanaştırılmamaları, tezgahtan uzaklaştırılmaları ve bu yemekten onlara servis
edilmemesi kararı alınır...
Bu da yetmez, 75 milyonun yiyemeyeceği malzemelerden hazırlanmış, haç işlemeli
bir tas ile yemeğin içine son dakikalarda çeşitli kıvam ve kokularda bilinmeyen
çeşnilerde katılır...
Tekrar uzun, uzun karıştırılır...
Ve olmadık bir zamanda bir sarsıntı olur ve yemek yapanların başından aşağıya
dökülüverir...
Hepimizde iyi biliriz ki, yaşadığımız topraklarda;
“Bilmediğimiz tencerelerde yapılan aş, ya karın ağrıtır yada baş!!!”
İmdat Aslan / Bolu
+++
Yazık oldu
Erdoğan Bey’e
Başbakan Erdoğan pek dilendirilmese de basit olmayan bir ameliyat geçirmiş,
zaten iyi olmayan sağlık durumu bu operasyondan olumsuz etkilenmiştir.
Seversiniz sevmezsiniz ayrı konu, ama hastalık ile öç alınmaz. Allah tez
zamanda şifasını versin.
Obama’yı Beyaz Saray’a taşıyan ABD nin 2. Adamı Mr.Biden’in, hastalık ziyareti
bahanesi ile Ortadoğuya mesajlar vermek üzere İstanbul’da bulunduğu günlerde
Abdullah Gül Şike Yasası nı Veto etti... Ne zamanlama ama!
AKP hedef saptırmadaki ustalık döneminin zevkini çıkara dursun, şike yasası ve
itirazlar AKP içinde zaten önceden var olan deprem çatlaklarını da büyüttü.
İlk önce, yasaya köşten veto geldi.
Bülent Arınç “Yasayı geçirmek yürek ister” çıkışı ile emre itaatsizlik
etti.
Yeni yetme milletvekili Şamil Tayyar gözdağı veriyor.
Partisinden genel başkana verilen mesaj, sağlık durumu gibi iyi değil
galiba.
Amerika Erdoğan’ın fişini çekti mi?
Hastalığı Rahmetli Ecevit’in hastalığına ne de çok benziyor değil mi?
Can Denizci
+++
NTV farkı
Anlamaya çalıştığım ama bir türlü aklımın alamadığı bir soru aklımı karıştırıyor.
Devletin olsun, özelin olsun hastahanelerde sesi kısılarak açılan tek TV kanalı
NTV. Bunun
nedenini bir türlü
çözemiyorum. Acaba reytingini çoğaltmak için mi? Yoksa başka nedenleri mi var?
İshak Cahit Ok
+++
Rol dağılımında millet iradesine yer yok
Halkı yok sayan bir rol dağıtımı yapıyor kıymetli gazeteci büyüklerimiz.
Başını da Taha Bey çekiyor. E bu iş için biçilmiş kaftandır kendisi.
En muhalif gazeteler bile, Gül ile Erdoğan’ın aklından geçirdiklerini kaderimiz
gibi görmeye başladılar.
Gerek Türk halkı, gerekse entellektüelleri AKP’yi kaderleri olarak görmeyi
içselleştirdiler.
Asıl ürkütücü olan budur. Yoksa birinin Çankaya’ya diğerinin Başbakanlığa
gitmesi falan değil.
Bunların hepsi olabilir ama, rejminiz demokrasiyse, bu senaryoya hiç değilse
“tabii hesapları tutarsa” diye bakarsınız.
Yok eğer demokrasi görünümünden bir başka rejimin içinde yaşıyorsanız, işte
tıpkı şimdi olduğu gibi, “bundan sonra başınıza gelecek olan budur sayın
halkımız” diye 2014’e kadar olan süreci kapsayacak senaryoları burnunuza
dayarlar.
Türk halkı kaderine sahip çıkmazsa, ilerde Erdoğan - Gül ikilisi 20’şer yıllık
kalkınma planlarını kamuoyuna sunmakta da sakınca görmeyeceklerdir.
D.Kocabaş
+++
2,5 milyon
işsiz içinde
her 8 kişiden biri İİBF’li
PTT, gümrük,SGK, tapu gibi yerlerde niye kuyruklar almış başını gidiyor?
İnsanlar niye kuyruklarda saatlerce hatta günlerce bekliyor?
Cevap: Memur azlığı.
Kadro açılıyor mu?
Hayır.
Kamuda geçici işçiler vardı.Bunların adı geçici işçiydi. Çoğu masa başı memurdu.Kadroya
geçirildi.Sözleşmeli veya daimi işçi yapıldı. KPSS’ye girmeden kadro
verildi.Sayıları 200.000 civarıydı. Burda kimin hakkı yendi?
İİBF’lilerin.
Kamuya bolca taşeron işçi alınıyor. Sayıları yüzlerce bini buldu. Bunlardan
çoğu hastahane gibi yerlerde masa başı işlerde çalışıyor. Tüm bunlarda
yetmezmiş gibi bunlarda kadro istiyor geçici işçiler gibi.
4001 adı altında öğretmenliğe geçene dek işsiz kalmasınlar diye lisans
mezunlarına kadro veriliyor. İİBF’lilerin yapacağı masa başı memurluklarda kimya,
matematik, tekstil mühendisleri çalışıyor.
’Bütün İİBF’liler memur olmak zorunda mı?’ soruları gelecektir. Elbette değil.
Ama her yıl yüz binlerce mezun veren fakülteleri de bu gençler açmadı.
Özel sektörde tecrübesiz oldukları nedeniyle istihdam edilmezlerken, kamuda da
komik denilecek sayıda istihdam alanı açılıyor ve sorun adeta görmezden
geliniyor.
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
mezunu işsizler
+++
Şikayet etme milletim suçun büyüğü sende
İki söze kanıp oy
verenlerde sende
Yüreğim dayanmıyor
takat kalmadı bende
Tayyip söyler, Arınç ağlar,
ülkeyi böyle sağarlar
Ahmet Duman