BATSIN BU DÜNYA!...

Özgür DENİZ - 28.12.2011

 

‘’Daha güzel, daha mutlu, daha adil, sevgi dolu bir dünya için, barış için, insanlık için, batsın bu dünya’’ Orhan Gencebay

 

Evet, batsın zalimlerin dünyası. Kimdir zalim? Kan, ter ve yaş emicisidir. Ve bütün bu kurnazlıklarını sembollerle devşirenlerdir. Önce sembollere güç verirler, sonra da semboller üzerinden rant devşirirler. Ve emdiklerini, hakları oldukları varsayımıyla yasallaştıranlardır. Yani firavundur, karundur, belamdır. Batsın hainlerin dünyası. Kimdir hain? Kök ve temel değerlere taammüden ihanet edenlerdir. Temelleri yıkanlardır. Temiz hayalleri yakanlardır. Doğal ve ortak mülkü, özelleştirenlerdir, mutlak mülkleştirenlerdir. Allah’ın adıyla, Allah’ın kullarını kullaştıranlardır. Doğal-İlahi yasaları yok sayıp, kendi yasalarını tanzim edenlerdir. Batsın kan, ter, yaş emicilerin ve yıkıcıların dünyası. Yerle yeksan olsun, zulüm üzerine müesses nizamlar, saltanatlar.  Harap olsun mustazafların emekleri üzerine kurulan aşiyanlar. Kimdir mustazaf? Zaafa uğratılmış, hakları çalınmış, ezilmiş ve sömürülmüş olanlardır. Sürekli küçük görülenlerdir, değer verilmeyenlerdir. Bitsin mazlumların kâbuslarla dolu rüyası. Bitsin karanlık geceler. Güneş doğsun üzerimize. Gülsün, gülmeyi unutmuş yüzler. Alevlensin, küllenmeye yüz tutmuş közler. Işıldasın, ışığı sönmüş gözler. Ortaya saçılsın, saklı gerçekler. Yıkansın kirlenmiş kalpler. Yumuşasın nasırlaşmış vicdanlar. Aydınlansın karanlık kafalar. Ve yeni bir dünya kurulsun.

 

Bu dünyayı kirlettiler. Çocukların gülen yüzlerini soldurdular. Kasalarını ve keselerini, çaldıkları haram servetle doldurdular. Mazluma saç, baş yoldurdular. Bütün değerleri paraya tahvil ettiler. Allah’ı bırakıp paranın peşinden koştular. Ve kazandıkça palazlanıp coştular. Daha da palazlanmak adına aynı yanlış yolda buluştular. Görüntüde ne de hoştular ama gerçekte bomboştular. Talihsizliğimizdi ki, bunlar bize baştılar. Mazlumları dinle uyuttular. Dini kullanarak, millet üzerinde egemenlik kurdular. Dindarlığı bırakıpta, dincilikle yol buldular. Mülkün sahibi olan Allah’a sığınacaklarına, paranın ve sahte gücün gölgesine sığındılar. Bütün değerleri tükettiler. Mücadele yaşamın temeliydi, insanları ninnilerle uyuttular ve mücadeleden uzaklaştırdılar. Ahiret size yeter dediler ama kendileri utanmadan yediler. Varlığın merkezi insandı ama bırakın insanı, para en büyük çözücü dediler. Üretim, yaşamsal bir zaruretti ve üretimden söz ettiler ama bölüşüm adaletin gereğiydi ve insani bir gereksinimdi fakat reddettiler. Kuzu gibi büyüttükleri milleti koyun gibi güttüler.

 

Bu millete her şeyi yanlış öğrettiler. Allah’ı da (cc), Önderi de (sav), dini de, kitabı da, tarihi de, ecdadı da, adaleti de, ahlakı da, sabrı da, şükrü de, vatanı da yanlış öğrettiler. Öğretilmiş yanlışlarla çarklarını döndürdüler. Bu milletin çocuklarının en güzel rüyalarını öldürdüler. Dostlarını ağlattılar da, mütemadiyen düşmanlarını güldürdüler. Bu milletin önüne sahte şeyhleri ve bozuk cemaatleri koydular, milleti manen soydular ve milletin yarınlarına kıydılar. Yanlış yazıp, çizdiler; yazıp çizdikleriyle bu milleti ezdiler. Millet sürünürken, bunlar dünyayı gezdiler. Meydanlarda nutuk attılar, meclislerde yan gelip yattılar. Uyduruk ilkeleri yasa diye dayattılar. Yaptıkları yasaları din gibi gösterip bizleri aldattılar. Tanzim ettikleri yasalarla, bu milletin mülkünü pervasızca sattılar. Milletin anasını ağlattılar.

 

Bu milleti yıllarca kuzu gibi büyütmüşler ve koyun olması için çabalamışlar ve başarmışlarda. Birileri dini maske edinmiş. Birileri vatanı maske edinmiş. Birileri de Atatürk’ü maske edinmiş. Ve bu maskelerin ardında bu milleti soyup soğana çevirmişler. Bizlerde öylece bakınmışız. Bu kukla çobanların arkalarında çalınan düdüğe göre yön bulan koyunlar olmuşuz. Birileri dinsizleri bahane ederek milletin oyunu çalmış. Birileri hainleri bahane ederek milletin oyunu çalmış. Birileri de şeriatı bahane ederek milletin oyunu çalmış. Ama yaptıkları her şey yalanmış, anlattıkları her şey masalmış. Ne dindarlığın, ne vatanseverliğin ne de Atatürk maskesinin gerçekliği yokmuş. Millete hizmet etmek için milletin oyunu alıyorlar ama üstüne üstlük milleti vicdansızca soyuyorlar. Sanki millete parayla hizmet ediyorlar. Ve asıl acı yönü millette bu ince noktayı fark edemiyor. Ulan bana parayla hizmet edeceksen, senin hizmetin yere batsın demiyor. Bilakis başım üstünde yerin var diyor. Kapısını açıp buyur ediyor, nereye giderse arkasından gidiyor.

 

Son tahlilde: Evet, batsın bu dünya, bitsin bu rüya. Ve batacak, bitecek elbette. Kula kullukta bitecek, kul tarafından köleleştirilmekte son bulacak. Karanlıkta vurma, millet uyurken malı kotarma, köşelerde pusu kurma devride tamam olacak. Güzellikle olmazsa şayet zorla olacak. Yeni bir dünya kurulacak. İnancın gücü, bu milleti iyileştirecek, bu kirli dünyayı değiştirecektir. İnsan olmayı başaranların şerefli mücadelesi bir gün zafere erecektir. Kararlı mücadelemiz zalimlerin defterini dürecektir. Yaşamayı hak etmeyenler geberecektir. Bunu, yaşayan herkes görecektir.

 

AYRINTI:

 

Her yaş, kendi heyecanları, coşkuları, bilinci, farkındalığı ve hayalleri düzeyinde bir dünya taşır yüreğinde. Saf ve temiz yürekler, elbet sonsuz temizlikte ve güzellikte bir dünya hayal ederler. Her yaşın bir dünyası ve algısı vardır. Bu dünya, sürgün, yalnızlık, acı ve gurbet dünyasıdır. Küçükler büyüklerin algısına, büyükler küçüklerin algısına sahip değillerdir ve olamazlarda. Her şey mevsiminde güzeldir, gerektir. Ne küçüklükte, büyüklerin dünyasını yaşamaya gücümüz yeter, ne de büyüklükte küçüklerin dünyasını yaşamaya gücümüz yeter. Yani, ne çocuklukta gençliğin, ne de gençlikte yaşlılığın ve ne de yaşlılıkta, çocukluğun ve gençliğin duygularını yaşayıp, tatmak kabildir. Ve hayat düz bakışlara ihanet eder! Hayatta, tıpkı kendi öznesi gibi karmakarışıktır. İdealist olmak güzeldir ama realizmi es geçmeden. Katı realizm, kırılgan idealizme acımaz. Behemehâl, kırılmamak, tutunmak gerekir. Direnmek, dik durmak gerekir. Ne zalim olabiliriz, ne de zulümden yana kayabiliriz. Ama zulüm ne? Zalim kim? Çok iyi tefrik etmek icap eder. Marks der ki; ‘’olguların görünmeyen yüzleri olmasaydı bilim diye bir şey olmazdı.’’ Olay budur. Perdeyi indirmeden gerçekleri göremezsin. Maskeleri indirmeden, gerçek kimlikleri bilemezsin. Sana gösterilenlerin gerçek olduğunu varsayma asla. Görünen yüzlere bakarak, mutlak yargıya varmak akıl karı değildir. İyice tasrih etmek şarttır, aldanmamak için. Ondan sonra, suçun ne olduğuna ve suçlunun kim olduğuna kani olduk mu da vurmakta tereddütlü davranamamak, elbet olması gerekendir.

 

Allah ile, Önder ile, Kitap ile, vatan ile, devlet ile, millet ile, ahlak ile, adalet ile, kavga ile, diriliş ile, direniş ile, umut ile, gerçek ile, sevgi ile ve yeni, yepyeni bir dünya ile.

Tarih: 28.12.2011 Okunma: 690

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?