Ülkemizde her 31 Aralık tarihi belli bir dönemin kapanış ve 1 Ocak da yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. Dönem kapanırken ne kadar kar veya zarar edildiği, ne kadar ilerlendiği veya gerilendiği anlaşılmaya çalışılır. Öyleyse 2011 yılı başında yaptığımız bir tespit ile başlayıp sonuç çıkarmaya çalışalım.
“2010 yılı, CHP açısından çok hararetli, bir o kadar da tartışmalı geçti. Mayısın ilk haftasında CHP lideri Deniz Baykal çirkin bir kaset tezgâhı ile yarış dışı kalırken, Kılıçdaroğlu ekibi 12 Eylül halk oylamasında ilk sınavını verdi. Ama istenilen sonuca ulaşılamadı.
CHP’de müzminleşmiş bir alışkanlık haline gelen, kongre ve parti meclisi kavgaları hala dinmiş değil. Anlaşılıyor ki, 18 Aralık kurultayı da gittikçe derinleşen yaraya merhem olamamış. CHP açısından bir başka garabet de tüzük gereği, MYK üyelerinin genel başkan tarafından atanıyor olması. Bu yapı ve kafayla CHP’nin iktidar olması, bize göre ihtimal dışı.
Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisinin anlaşmalı evliliklerinden beklenen sonuç çıkmamışa benziyor. Aylar süren genel başkanlık tartışmalarının içi bir türlü dolmuyor veya doldurulamıyor. Görüştüğümüz bazı DP çevrelerinde Tansu Çiller beklentisi hâkim. Ancak görünen köy kılavuz istemezmiş, Çiller’in kafasında DP’ye genel başkan olma gibi bir plan yok.
Anlaşılıyor ki DP’nin genel başkanlık tartışmaları uzayıp giderken seçim zamanı iyice yaklaşmış olacak, gelen adam daha koltuğuna bile alışamadan yollara düşecek ve başarılı olamayacaktır. Merkez sağdaki bu dağınıklık ve ülkeye umut olmaktan uzak tutum, 2007 seçimlerinde olduğu gibi eski ANAP’lı ve DYP’li kırsal kökenli seçmenlerin, AKP, CHP ve MHP yelkenlerine rüzgâr taşıyacağı açıktır.
Saadet Partisi, Nasreddin Hocanın “kazan doğurdu” misali, içinden HAS Partiyi çıkardı. Numan Hoca’nın HAS Partisinin, Erbakan Hoca’nın Saadet Partisinden örgüt ve adam çalmasına rağmen, bir süre sonra şişirilmiş bir balon olduğu ve yavaş yavaş havasının inmekte olduğu net olarak görülebiliyor.
Yapılan anketlerde, SP yerini korumaya, %10 barajına doğru gittiği gözleniyor. 2011 seçimlerine kadar duruma bakılır, eğer bir umut varsa “saadette fark var”, yoksa “durmak yok, yola devam” denir, yüz seksen derece bir dönüş ile AKP limanına sağ salim yanaşılır. Anketlerde ilginç bir durum gözleniyor. AKP ile Saadet arasında tersine bir ilişki söz konusu. AKP düşüyorsa SP yükseliyor, SP düşüyorsa AKP yükseliyor. Bir şey çıkar mı derseniz, şimdilik görünen manzara son gün AKP’ye dümen kıracaklarını gösteriyor.
AKP’den 2007 seçimleri sırasında kopan Şener’in çok ilginç bir kişiliği var. Önemli açıklamalar yapıyor, Türkiye Partisi için gecesini gündüzüne katıyor. Ama çabalarının pek yankı bulmadığı düşüncesindeyiz. BDP ve onun uydu partilerini değerlendirme gereği duymuyoruz. BDP, bir partiden çok İmralı’nın, Erbil’in ve ABD ile AB’nin bölgedeki Truva atı gibidir. Onlardan izinsiz sokağa bile çıkamazlar.
AKP, 1980 sonrasının ANAP’ına çok benziyor. İçinde “masa, kasa, nisa” hesabıyla hareket eden her çeşit adamı bulmak mümkün. Acaba bünyesindeki eski halkçılar, eski MHP’li ve ülkücüler, eski Milli Görüşçüler, eski Demokratlar kendi partilerine dönüş yapsalar AKP denilen holding ne hale gelirdi? Parti sözcülerinin açıklamalarına göre oy oranları %40-%48 arası bir yerlerde. AKP’de Erdoğan faktörü belirleyici unsur. Çoğu yerde AKP denilince Erdoğan akla geliyor, milletvekillerinin adı bile yok. O nedenle Erdoğan’ın açıklamalarında hep, “benim vekilim, benim bakanım, benim belediye başkanım” gibi ifadelerini duyarız.
1946’dan beri yapılan genel seçimlerde Demokrat Parti, 1950, 1954 ve 1957 seçimlerini kazanmış. 1960 ihtilalinden sonra AP 1965 ve 1969 seçimlerinde ipi göğüslemiş, 1973 ve 1977 seçimlerinde CHP birinci çıkmış, ama tek başına iktidar olamamış. 1980 12 Eylül darbesinden sonra 1983, 1986 seçimlerinde ANAP iktidar olmuş. Daha sonra yapılan seçimlerde 2002’ye kadar hiçbir parti tek başına ipi göğüsleyememiş. 2002, 2007 seçimlerinde AKP önce %35, sonra %47 ile iktidar olmayı başarmış.
Yapılan araştırmalara göre üçüncü kere iktidar olma şansı hayli yüksek görünüyor. 2011 seçimleri öncesi ve sonrasında ülkeyi ve AKP iktidarını içinden çıkılması zor sınavların beklediğini söylemek mümkün. Öyle bir zaman ve sınavda, ne milletvekili çoğunluğunun ne ele geçmiş kurumların, makamların, basın ve medyanın, hazır paraların pek işe yaramayacağı açıktır.
MHP ve ülkücüler, kırk yıllı aşan uzun geçmişi ile 2011 politikasının çok önemli faktörlerinden birdir. Fakat dünya küresel sermaye güçlerinin ve yerli işbirlikçilerinin kurmak istedikleri sistemde, MHP gibi milliyetçi, mukaddesatçı, ülkücü bir siyasete asla yer yoktur.”