Türk-İslam Medeniyeti’nin müstakbel mimarları, banileri ve bu görkemli ve devasa binanın temel taşı olan İlay-ı Kelimetullah Davası’nın yılmaz ve şaşmaz mücahitleri olan Müslüman Türk (Kürt) milletinin, aziz ve nadide nesline ithafımdır.
Yobaz, kelime olarak bir şeye aşırı bağlı olmak olarak tarif edilir ya da öyle algılanır telaffuz edildiği zaman. Herhalde; bir şeye, tereddütsüz, tartışmasız, araştırmasız ve katı biçimde inanmak, bağlanmak demek oluyor. Bir diğer tarifle mutaassıp anlamına da geliyor galiba. Yani toplum indinde kötü anlam çağrıştıran bir mefhumdur. Aşırı bağlı olmak yanlış mıdır? Ya da ne zaman yanlıştır, nasıl yanlıştır? Neye aşırı bağlı olmak yanlıştır? Neye aşırı bağlı olmak yanlış değildir? Veyahut aşırı bağlı olmak ne demektir? İnsan mutlak bilgiyle, sezgiyle, tetkikle ve tahlille hakikatine erdiği bir şeye yöneldiği zaman ve artık o şeye şeksiz ve şüphesiz inandığı zaman, bu aşırı bağlılık mı olmaktadır? Burada çok ince noktalar vardır. Müslüman’ının aşırı bağlı olacağı yer vardır, bağlılıkta tereddütlü davranacağı yer vardır. Şimdi bu bağlamda diyebilirim ki; eğer mutlak hakikat olan şeye, şeylere şeksiz ve şüphesiz inanmak yobazlık ise şayet; Müslüman yobazdır(!), yobaz (!) olmalıdır, olması da gerekir(!). Ve bundan da gocunmaması gerekir. Çünkü yobaz kavramının karşılığına denk gelen bir karakter, hakikatte asla yobaz değil, istikametli ve istikrarlı insandır, hakikat tapar insandır. Ve yobaz kavramı, muhtevasında, zımni yönlendirme kastı taşıyan bir kavramdır. Tıpkı faşist vb. kavramlar gibi. Eğer mutlak hakikati, tereddütsüz ve tartışmaya meydan vermeden ittihaz etmek yobazlık ise şayet; Müslüman yobazdır (!), yobaz olur(!), olmalıdır, ama nerede?
Müslüman, Allah’a (cc) inanmakta yobaz olmalıdır. Bu mevzuyu tartışmaya bile açmamalıdır. Açmak zorunda değildir. Çünkü iman tereddüt götürmez. Ya vardır ya yoktur. Bu yüzden Müslüman ne bir kâfirin, ne bir müşrikin ne de bir münafığın tuzaklarına düşmemelidir. Hatta zımni yönlendirme gayreti içinde bulunan bu zavallı mahlûkların yönlendirmelerini umursamamalıdır bile. Müslüman kendisine ne denirse densin Allah’ı tanımakta, bilmekte ve Allah’a mutlak olarak iman etmekte tereddütlü davranmamalıdır. Birilerinin araştırmak gerekmiyor mu, üzerinde tartışılamaz mı gibisinden zehirli yönlendirmelerine aldanmamalıdır. Kâfir, müşrik ve münafık, Müslüman’ın kafasını karıştırmak ister, zımnen onun zihnini yönlendirmek ister, kalbine şüphe tohumları ekmek ister. Müslüman bu sefilliklere gülüp geçmelidir. İnanıyor mudur? İnanmıştır, inanıyordur ve inanacaktır, bitmiştir! Bilakis tereddüde düşmesi, söylenilenleri dikkate alıp tetkike ve tahlile yönelmesi kendisinin ahmaklığındandır. Hayır yani, tereddüt etse ve manipülasyonlara gelse ne kazanacaktır, ne elde edecektir? Ki iman etmese eline ne geçecektir? Birileri Allah’ı kabul etsin diye, sapıklık yapmaya, hakikati tahrif etmeye ve hakikatten yana şüphelere gark olmaya lüzum yoktur. Tereddüde düştüğünde, tartışmaya kanalize olduğunda sana cenneti sunacak değillerdir herhalde, bilakis seni yangınlarda bırakıp kaçacaklardır. Şeytanın dostluğu darağacına kadardır gözüm, asla unutma! Sana yobaz da deseler, bu istikametinden şaşmayacaksın. Haddini aşmayacaksın ve Allah’ı tanıyıp, bileceksin, beyninde ki ve kalbinde ki tereddütleri sileceksin, hizaya geleceksin. Bilakis, gidecek, tağutların karanlıklarında boğulacaksın, aziz varlığın parçalanacak ve kum gibi dağılacaksın.
Müslüman, Önder’ine (sav) inanmakta yobaz olmalıdır. Olmasa ne olacaktır? Bu mevzuyu tartışmaya bile açmamalıdır. Zira açsa ve tartışsa ne olacaktır? Mutlak hakikati kabulden imtina mı edecektir? Bu ahmaklıktan başka nedir? Hayır yani bir Önderi (sav) var mıdır? Vardır. Önder’inden (sav) daha aziz, daha yüksek şahsiyetli ve emin bir önder mi bulacaktır? Ki böyle bir Önder mi (sav) vardır yeryüzünde? Müslüman bu mevzuda, hiçbir kâfirin, müşrikin ve münafığın zımni kumpaslarına gelmemelidir. O, Önderine (sav) olan inancında mutlak yobaz olmalıdır, yobazlık mutlak inançlılıksa şayet. Müslüman, bu tür zımni manipülasyonlara gülüp geçmeli, bu tür gayretler içine düşen zavallılara hadi ordan sefil beyinli demelidir. Bilakis elde edeceği bir şey yoktur. Çünkü yeryüzünde, kendisinin Önderinin (sav) gerçekleştirdiği ferdi ve toplumsal dönüşümü gerçekleştirebilmiş tek bir önder yoktur ve bademada olmayacaktır. Üstelik mutlak ve köksel bir değişimdir, dönüşümdür bu. Canileri, haydutları, vahşileri insanlaştıran bir değişimdir, dönüşümdür. Peki, böyle bir Önder (sav) hakkında tereddüt etmek, böyle bir Önderin (sav) aziz varlığı ve yüksek şahsiyeti hakkında şüpheye düşüp araştırma yapmaya yeltenmek haddimize midir? Öğrenmek, anlamak ve aziz varlıklarına daha iyi bağlanmak için elbette ki araştırılır ve bu çok farklı bir şeydir. Ki Önderini (sav) tanımadığında, hakkında şüpheye düştüğünde sana cenneti verecek değillerdir? Bilakis, gidecek, liderciklerin; iradeden arındırılmış, haysiyetten yoksun bırakılmış, cesareti öldürülmüş, kişiliği söndürülmüş zavallı bir kuklası olacaksın.
Müslüman, Kitabında da yobaz olmalıdır. Bu mevzuyu tartışmaya bile açmamalıdır. Çünkü kitabı, insanlık için yegâne kurtuluş kitabıdır. Bazıları bunu idrak edemese de, mutlak gerçeklik budur. Bu gerçeği öldürebilmek yürek ister. Kitabını yalanlayabilmiş, çürütebilmiş, kıymetten düşürebilmiş, Kitabının yüce ve görkemli ışığını söndürebilmiş tek bir kitap, tek bir şahıs var mıdır? Bu gerçek, insanlığın varoluşuyla kadim bir gerçekliktir, yok oluşuna kadar da ebedi gerçeklik özelliği taşıyacaktır. Hatta sonsuzluk âlemine taşınacaktır yegâneliği ve yüceliğiyle varlığı. Müslüman’ın kitabı haricinde yeryüzünde mutlak doğru olan tek kitap yoktur ve badema olmayacaktır da. İşte bu yüzden Müslüman kendi kitabını tanımakta ve kabullenmekte yobaz olmalıdır. Kitabından yana öne sürülen mutlak sapıklıklara zerre itibar etmemelidir. Ki etse ne olacaktır? Müslüman, kitabı için; bu Hz. Muhammed’in (sav) sözleridir diyenlere bile; he tamam sözleridir ama ben kabul ediyorum geri zekâlı nolocak demelidir. Tabi bunu inandığı için değil, o mallaşmış geri zekâlının ağzının payını vermek için diyecektir. O mallaşmış geri zekâlıya; yav bu adamdan hayır yok, bu yobazın teki dedirtmek için diyecektir. Müslüman’ı kitabından şüphe etmeye yönlendirecek manipülasyonlar olacaktır elbette; bunu kâh kâfir yapacaktır, kâh müşrik yapacaktır, kâh münafık yapacaktır. Ki yapmıyorlar da değillerdir. Kimisi direkt, kimisi endirekt yollardan yapacaktır, yapmaktadır. Fakat Müslüman hadi be zavallı, sefil beyinli deyip geçip gidecektir. Çünkü tersini yaptığı zaman, kendisine cenneti vaat eden bir kitap sunmayacaklardır. Bilakis içinde kendisini kaybedeceği kitapların karanlıklarında kaybolacaktır, boğulacaktır ve yok olup gidecektir.
Müslüman, dininde de yobazdır. Çünkü kendisinin dini, yegâne dindir. Kendisi için seçilmiş olan dindir. İnsanı, insan eden bir dindir. Bütün varlığı ihata eden ve koruma altına alan bir dindir. Hatta hayvanı bile insanlaştıran bir dindir. Böyle bir din hakkında şüpheye düşmek, böyle bir dinden nasipsiz olmak sonsuz acıdır. Bu yüzden, Müslüman, dini hakkında ki spekülasyonlara, manipülasyonlara zerre kıymet vermemeli, hatta dönüp bakmamalıdır. Tükürüp geçip gitmelidir. Bu din, insanlığın yegâne ve son kurtuluş adasıdır. İnsanlık bu adadan uzaklaştıkça insanlıktan uzaklaşacak, bu adaya yaklaştıkça hayvanlıktan yani hayvani güdülerinden uzaklaşacaktır ve insanlığa yaklaşacaktır. Bu din bütün ulvi değerlerin de koruyucusudur. Müslüman, dininden mahrum kaldığı zaman, hiçbir mukaddesinden zevk almayacak ve mukaddeslerini tek tek bırakacaktır, yıkacaktır. Kendi dinini terk eden Müslüman’a, hiç kimse daha doğru bir din bahşetmeyecektir. Çünkü ruy-i zeminde İslam dininden başka doğru bir din yoktur. Ve Müslüman, başkaları dinini kabul etsin diye, asla dinini tahrif etmeye yeltenmeyecektir. Çünkü bu affedilemez bir ihanettir. Zira yüce gerçek apaçık ortadadır; İslam dini; seçilmiş bir dindir, tek dindir. Dinine karşı suikast içinde olan, kendi varlığına karşı suikast içindedir. Bu dinle varsın, bu dinle var olacaksın ve bu dinle haşrolacaksın. Bu dinden mahrum olduğun zaman kahrolacaksın. Şöyle de, böyle de bu yüce gerçeği anlamak zorundasın, anlamalısın ve anlayacaksın.
Müslüman, vatan meselesinde de yobazdır. Vatansızlık empozelerine asla yüz vermeyecektir. Çünkü ruy-i zeminde, vatansız tek bir mahlûk yoktur. Her yaratılmışın mutlaka bir vatanı vardır; insan ya da hayvan fark etmez. Öyleyse sınırsızlık vb. gibi safsatalarla vatanına ihanet etmemelidir Müslüman. Birileri vatana bağlılığı faşizm olarak nitelese de, Müslüman bu tür ahmaklara gülüp geçmelidir. Hayır yani vatansızlığı seçse ve vatanına yan çizse eline ne geçecektir? Hiç, koskoca bir hiç, ahmaklığın âlemi yok. Namusunuzu, namussuzlara peşkeş çekmek ister misiniz? Büyük mikyasta milletinizin, küçük mikyasta ailenizin koruma duvarını yıkmak ve milletinizi-ailenizi tazyikatlara açık hale getirmek ister misiniz? Vatan senin duvarındır, sen ise o duvar içinde ki bahçesindir. Eğer o duvar yoksa senin olma imkânında yoktur. Ki vatan dediğin toprak parçasıdır, muayyen sınırlarla tayin edilmiş bir toprak parçası. Uğrunda, kanla bedel ödenmiş, malla bedel ödenmiş bir toprak parçasıdır. Ve kanla mühür bastığın topraklara ihanet etmek, vatansızlık uğruna vatanı terk etmek insanlıkla zerre miskal bağdaşmaz. Müslüman evladı olanda bunu yapmaz. Vatanına ihanet olabilecek her hareketten, sanki imansızlığa düşecekmiş gibi korkmalıdır, kaçınmalıdır. Çünkü imanını bile koruyan bir duvardır haddizatında vatanı. Bu konuda ki, zımni yönlendirmelere aldanmamalıdır. Kimse sana kendi vatanında yaşadığın hayattan daha güzel bir hayatı başka vatanlarda sunamaz ve sunabilecekte değildir. Sana vatansızlığı telkin edenler, seni hayvan gibi kullanmayı düşünenlerdir. Bunu asla unutma! Müslüman olan, vatanı uğruna her türlü bedeli ödemeyi göze almış ve alacak olandır. Vatan sevgisi, gönüllerimizin en mutena yerlerinde taşınmalıdır. Vatana ihanet edenlerde layığı ile tecziye edilmelidirler. Tabi Müslüman da, vatanına da sahip çıkmak zorundadır, kendi vatanında egemen olmak zorundadır. Vatansız kalanlar, başka vatanlarda kuyruk sallamak, kendini yaşamak için sürekli müsait zaman kollamak zorunda kalacaklardır.
Müslüman, ailede de yobazdır. Çünkü aile demek Müslüman demektir. Müslüman’ın varoluşu ailenin var oluşuna bağlıdır. Bu yüzden Müslüman, aileyi tartışmaya açamaz ve aileyi yok edecek yönelimlere prim veremez. Müslüman, aileyi koruduğu zaman aslında kendini (dinini, vatanını, devletini, milletini, kültürünü ve genel manasıyla medeniyetini) koruduğunun bilincinde olmalıdır. Çünkü Müslüman’ın medeniyeti ailenin üzerine müessestir. Aile, Türk-İslam medeniyetinin en aziz olgusudur. Aynı şekilde, bu konuda zımni manipülasyonlara yeltenen kâfirlerin, müşriklerin ve münafıkların sözlerine asla aldanmamalıdır. Kadının özgürlüğü gibi safsatalara asla kanmamalıdır. Çünkü bu yönelimli söylemler lanetli birer tuzaktırlar. Maksat kadını özgürleştirmek değildir, yuvasından koparmak ve hayvanlaştırmaktır, istenildiği gibi kullanmaya hazır hale getirmektir. Ki, kadına özgürlükten bahsedenlerin kadın anlayışları ve kadını ne hallere düşürdükleri âlemin malumudur. Gözleri kör olanlar, kulakları sağır olanlar, vicdanları nasırlaşmış olanlar istisna. Aileye her suikastı, kendi varlığına yönelmiş suikast olarak telakki etmeli ve ekarte etmek adına layığı ile mücadele vermelidir Müslüman. Aile, medeniyetin öznesi olan insanın yüce ve görkemli bahçesidir. Kadın, o bahçenin en aziz, en asil ve en nadide mimarıdır. Seni aileden mahrum etmek isteyenler seni düşündükleri için bunu yapmakta değillerdir. Seni daha kolay avlamak içindir bütün melun gayretleri. Çünkü aile bahçesinde yetişmekten mahrum kalan, sokak denilen bahçede yetişmek, mikrop içinde yaşamak ve çakallara yem olmak zorunda kalır. Ailesizlik acıdır; aile, toplumsal hastalıkların en etkili ilacıdır.
Müslüman aynı şekilde, tarihinde, dilinde, kültüründe, ecdadında, milli varlığında ve devletinde de yobaz olmalıdır. Bu değerlerini tahrip edecek yönlendirmelere aldanmamalıdır. Çünkü kimse, kendisine yeni bir tarih, kendi kültürel hamulesinden daha kıymetli bir kültürel hamule, kendi ecdadından daha şerefli bir ecdat, kendi milli varlığıyla var olmaktan başka bir şeyle var olma yolu, kendi devletinden daha iyi bir devlet bahşetmeyecektir. Olanca görkemli varlığınla, bir insanlık bahçesi olan dünya denilen meskende varolmak istiyorsan, kendin olarak var olmak istiyorsan bu değerlerini bilmek, tanımak, anlamak, yaşatmak zorundasın. Daha da geliştirmek, ileriye götürmek zorundasın. Çünkü sen, bu değerlerle varsın. Bu değerler yoksa sen de yoksun. Çünkü değerler, mücessem gövdeyi ayakta tutan, canlı kılan ve anlamlandıran şeylerdir.
Son tahlilde; Müslüman, çok okuduğunda, araştırdığında bu değerlerini terk edecek kadar ahmak değildir, olmamalıdır. Müslüman, bu değerlere, varoluş kaynaklarına düşman olanları kendi üzerinde asla egemen kılmamalıdır. Bu değerleri terk ettiğinde ise kendini çağdaş, bilimsel sanmamalıdır, sanacak kadar aptal olmamalıdır. Çünkü değerlerini terk etmekle bilimsel olunmaz, çağdaş olunmaz. Bilakis olunsa olunsa mutlak cahil olunur. Cehalet ise insanı, ancak mezellet ve meskenete mahkûm eder. Nihayet yok oluşunu intaç eder.
‘’ÜSTÜN AKILLILARDAN BAŞKASI DA DERİN DÜŞÜNEMEZ.’’ Yegâne İlah’ımız olan Allah’ımız (cc). ‘’MÜSLÜMAN’IN FERASETİNDEN SAKININIZ, ÇÜNKÜ O, ALLAH’IN NURUYLA BAKAR.’’ Yegâne Önderimiz olan Peygamberimiz (sav).Her Müslüman bu yüce sözün-sözlerin muhatabıdır ve bu yüce sözlere layık olmalıdır, olmaya gayret etmelidir. Bilakis kesinlikle ahmaktır ya da Müslüman olmanın ne demek olduğunun bilincinde olmayan gafildir.
AYRINTILAR:
BİR:
Hep söylemek istiyordum ama unutuyordum. Kürt kardeşlerimden özür diliyorum ve ölenlerine Allah’tan rahmet diliyorum. Suçlu varsa ve kimse kesinlikle ortaya çıkarılmasını diliyorum ve layığı ile tecziye edilmesini temenni ediyorum. Ama Kürt kardeşlerimin de şunu kesinlikle bilmesini istirham ediyorum. Bu olayın en dibinde, hem vallahi, hem billahi, hem tallahi, hem PKK ya hem de BDP ye hükmeden baronların olduğu kesin bir gerçektir. Yani dolaylı yönden PKK ve BDP bu işin içindedir. Ki bunu bizatihi de müşahede etmiş olmalısınız. Bu olayın vesile kılınarak, sizlerin devletten, Türk kardeşlerinizden, vatanın bölünmez bütünlüğü düşüncesinden uzaklaşmanız için bir gayret içinde olanlar vardır, bu lanetli tezgâhlara da aldanmayınız lütfen, Allah rızası için. Çünkü daha ötesi, sizlerin mutlak felaketinizdir. Kardeşlerin kucaklaşması zaferdir, ayrılması esaret. Bunu bilelim.
İKİ:
Devlet, Doğuya sokulmamak isteniyor. Her hareket buraya yönelik yapılıyor. Ki kravatlı teröristin malum sözleri de buna dalalettir. Kasıtlı olarak olaylar birbirini takip ediyor, ettiriliyor. Doğu bölgemizin muhtelif yerlerinde bu tür vakalar meydana getirilerek Kürt kardeşlerimizin toplu isyana sevk edilmesi gibi bir tuzak kurulmaya çalışılıyor. Dikkatli ve uyanık olalım. Bu olayların birbirini takip etmesi gibi bir tezgâh kurulmuş olabilir. İki tarafta ki ihanet, fitne ve fesat odaklarına karşı tetikte olmalıyız. Ülkemiz üzerinde şerefsizce oyunlar oynanıyor. Millet olarak uyanmalıyız, gerçekleri görmeliyiz, tek yürek ve tek fikir olmalıyız. Milli varlığımıza ve birliğimize yönelen her melun suikastı def etmeliyiz.
ÜÇ:
Yeni yetme soysuzlar ve onlara yol veren kalantor soysuzlar güya malum olayı fırsat bilip devlete meydan okumaktadırlar. Kimsiniz siz zekâdan mahrum yaratıklar? Hadi senin ağababanı anladık, o zaten ahlaksızdır, şerefsizdir, sicilci bir devlet düşmanı, Türk düşmanıdır. Peki, sen kimsin? Daha dün meydana çıktın, çıkar çıkmaz şımartıldın ve kendini bişey sandın. Bu devlet, kendi bağrında barındırdığı iki üç alçak melunun, senin gibi yeni yetme zibidilerin eline tutuşturdukları bir iki saftirik bilgi kırıntısıyla yıkılacak ve her türlü direktife boyun eğecek değildir koçum. Bu soysuzlar, devlet içinde yuvalanmış vatan hainlerini hedef alsalar ve onları tenkit etseler bir şey demeyeceğim ama bunların derdi bu devletle, bu vatanla ve bu milletle. Çünkü bunların zihinleri zehirlidir, kalpleri zehirlidir, kanları zehirlidir. Ve zehirli kanlar boşaltılması gerekir haddizatında. Çünkü temiz kanla kirli ve zehirli kan bir arada durmaz. Elbette haddinizi bileceksiniz koçum! Fazla söze hacet yoktur.
DÖRT:
Ş. K. denilen bir türedi kadın var. Nasıl bir kadındır anlaşılmamaktadır. Üstelik güya İslami tandanslı olduğu söylenen bir kanalda program icra etmektedir. Kanal 7 denilen bir kanal. Sorsanız biz Müslüman’ız derler. Ama arka planda her naneyi yerler. Ki geçende de program yaptırdığı bir sefilin herzelerine şahit olduk. Tam bir traji-komik durumdu düştükleri hal. Yazıklar olsun. Nişanlılık döneminde ihanete uğrayan bir kadına aynen şöyle diyor, bu kadınsı mahlûk; boş ver kızım, üzülme, nişanlıyken olur böyle şeyler, evli olmadığınız için ve kendisi bazı ihtiyaçlarını gidermek nedeniyle arzu etmiştir, bu doğaldır ve her erkek böyledir, bunu yapar. Demek ki, kendi kocası da yapmış ve muhtemelen yapıyordur. Zira öyle olmasa, bu kadın denilen kadın(!) böyle konuşacak kadar haddini aşmazdı, küstahlaşmazdı ve böyle kusmazdı. Ve acaba bu kadın denilen zavallının kendi kızı olsa böyle düşünür müydü? Kimbilir!
BEŞ:
Türkiye’deki milli ve dini vicdan maalesef iflas etmiş durumdadır. Bu katıksız bir gerçektir. Servet, iktidar ve şöhret Müslüman-Türk milletini mahvetmiştir. Müthiş bir yozlaşma vardır. Ama bu yozlaşma fark edilememektedir ya da ferkettirilmemektedir. Ta ki, bu millet, içi boş bir kütüğe dönüşesiye ve kendiliğinden devrilesiye kadar. Millet ambalaja baktığı için içeridekini görememektedir. Milet kendi âleminde yaşadığı için âlemlerdekini fark edememektedir. Fakat her yerde müthiş bir çürüme vardır, kokuşma vardır, yozlaşma vardır. Yukarıda ki malum olay bile bunun en büyük delilidir. Zira böyle bir soysuzluk kimin aklına gelebilirdi? Üstelik kökeni belli olan bir yerde. Ki kökeni de gerçekte bildiğimiz şey midir o da meçhul. Zira ortalık Allah ile aldatanlarla dolu, doldu! Herhalde ‘’Ilımlı İslam’’ dedikleri şeyde bu olsa gerek. Ki bu ne idüğü belirsiz şey, İslam’ın katılıktan sıvılığa geçmesi demek değil midir ve öyle sunulmamakta mıdır? Öyleyse bu da katı ahlakın(!) yumuşatılması olmamakta mıdır? Yazık, çok yazık! Kendi kendimizin katili oluyoruz da haberimiz yok.