KENDİN OL!...

Özgür DENİZ - 12.01.2012

Ülkeni sev ve koru,

Milletini sev ve hizmet et,

Devletini sev ve yaşat,

Dini sev ve yaşa,

Ama kendin ol!

 

 

Ülkeni sevmen de, milletini sevmen de, devletini sevmen de, dinini sevmende ve bu değerleri yaşatmaya çalışmak için gayret etmende, ‘’kendin olma’’ serüvenine asla engel teşkil etmez. Bilakis kendin olmana yardım ederler. Çünkü ülkesiz, milletsiz, devletsiz, dinsiz, kendin olman sonsuz zordur. Zira bir insan, ancak, kendine ait kök ve kadim değerler üzerinde ‘’kendi olma savaşı’’ verebilir. Seni, kendin olmaktan alıkoyan; benzerlerini taklit etmen, benzerlerinin düşüncelerini motomot kabul etmen ve o minvalde ömür sürmendir. Hakikat apaçık ortada iken, üstün gördüğün kişilerin fikirlerini hakikatmiş gibi kabul etmen ve onlara karşı muhalefetten imtina etmendir. Bu, illa, her şeyde muhalefet etmen gerektiği anlamında değildir. Ne yapıp edeceğini, başkalarının ‘’ne derler’’ine göre tayin etmendir. İçinde taşıdığın düşüncelerini ve duygularını dışarıya taşıyamıyorsan, o duygu ve düşünceleri boşuna kendine yük ediyorsun demektir, hatta yaşamın bile absürttür. Bu demek değildir ki, aklına gelen her türlü kirli duygu ve düşünceyi ortalığa saçmalısın. Hayır, kesinlikle bu değildir. Zira ahlak diye bir şey vardır. Ve ahlak evrenseldir, asla kişiden kişiye değişmez. Herkesin temel alması gereken ahlak sistemi de, Kur’an Ahlakı’dır. Her kim olursa olsun, mutlak ahlak ilkelerine riayet etmesi, insan olmaklığının koşuludur. Bir insan yanlış gördüğü bir şey hakkında asla kendini bastırmamalıdır, o şey hakkında düşüncesi ne ise ifade edebilmelidir. İfade etmekten imtina ediyorsa, o kişi kendi olmakta zorlanıyordur. Ve kendi olamayan insan, özgür de değildir. Ve özgür olmamak, özgün olmanın önünde ki en büyük engeldir, yani kendin olmanın. Kendi fikrin yoksa sende yoksundur. Tabi kendi fikrin derken, mutlak hakikate muhalif olmayan ama sana ait olan bir fikir.

 

 

Misal; lider görülen kişinin, her fikrini hakikatten bir cüzmüş gibi kabul eden ve ona karşı kendi düşüncesini ifade edemeyen; müntesibi olduğu cemaatin önde gelenlerinin her söylediklerini mutlak doğruymuş gibi kabul eden ve tepkilerden korktuğu için kendi fikrini bastıran; amirinin her söylediğini tensip eden ve benim bu konuda ki düşüncem de şudur demekten imtina eden ve takip ettiği bir fikir insanının serdettiği her fikri olduğu gibi benimseyen kişi asla kendisi değildir ve kendisi olamazda. Kendin olabilmek; olaylara, hakikat temelinde, kendi mantık kurallarının çerçevesinde bakabilmeyi iktiza eder. Ve gerekirse içinde ki çocuğu ortaya çıkarabilmeni, o çocuğu doğasına uygun yaşatabilmeni koşul kılar. Halk edilmiş bir varlık olarak benzersiz olduğunu ve o benzersizliğini koruman gerektiğini bilmeni şart koşar. Bizim devletimizin ve milletimizin derin sancısı da budur haddizatında. Zira Avrupa denilen domuzlar diktatoryasının karşısında hala kendisi olarak var olabilmiş değildir, hatta var olma savaşımı bile vermekten acizdir. Bilakis aslan iken ya da aslan olması icap ederken, sırtlan olmaya ya da sırtlanlara benzemeye çalışmaktadır ve bu akıllara ziyan bir durumdur. Kendisi olamayanın dikkate alınması, sözünün bir değer ifade etmesi, insanlığa özgün şeyler verebilmesi gerçekten zor iştir.

 

 

Kendin olmak savaşı; zorlu ve fasılasız bir savaştır, başladı mı sonu gelmez. Çünkü kendin olmak, insan olmak demektir ve insan olmak, ömürlük bir süreç işidir. Mutlak zafer ve cennet, insan olabilmeyi başaranların hakkıdır. İnsanoğlunun, varoluşunu gerçekleştirmesi için, muayyen temel ve genel değerler vardır. O temel ve genel değerlere sadakat temelinde, insan, kendi olmaya çalışmalıdır, kendi olmalıdır ve kendisi olarak yaşamalıdır. Kimsenin peşinde rastgele sürüklenmemelidir. Bir topluluğa ait olsa bile, orada kendisi olarak var olmayı başarmalıdır. Çünkü insan, başkaları için doğmamıştır. İnsan, tek başınadır. Tek doğmuştur, tek yaşar, tek ölecektir ve tek hesaba çekilecektir. Ne kadarda, büyük bir bütün dâhilinde ömür sürüyor olsa da. O zaman kendisini yaşamalıdır ki, yaşadım diyebilsin. Zira başkalarını yaşayanlar ya da başkaları için yaşayanlar asla yaşamış sayılmazlar. İnsanoğlu hiçbir kimseyi motomot taklit etmemelidir ya da başka birinin her söylediğini hap gibi yutmamalıdır. İnsan, ancak, geneli kuşatan değerleri olduğu gibi sahiplenebilir ama başka birinin fikrini olduğu gibi sahiplenmemesi gerekir. Çünkü başkalarının fikrini olduğu gibi sahiplenen kendini ıskalar. Evet, okuyabilir, istifade edebilir, birlikte olabilir ama mutlak olarak benimseyemez. Çünkü herkes bir yerde kendisi için yaşar ve kendisi olmak ister. Hakikati benimsemesi ve hakikat minvalinde yaşamının seyrini belirlemesi farklı bir şeydir tabiî ki.

 

 

İnsanoğlunun, elim ve vahim vakalara düçar kalması da, kendisi olamamasının sonucudur. Tıpkı devletimizin ve milletimizin içinde bulunduğu acınası durum gibi. Çünkü kendisi olamayınca, başkalarının güdümünde bir asalak gibi ömür sürmekte, hiçbir şeye hayır diyememekte ve böylece zulme maruz kalmaktadır. Oysa her insan kendini üretmelidir. Her devlette, kadim varoluş süreçlerine bağlı olarak ve kadim değerler ekseninde ayakta kalarak yenilenmeyi becerebilmelidir. Tecrübeler ışığında kendini biçimlendirmelidir. Kendini, başkalarının belirleyiciliğine terk etmemelidir. İnsan kendi kişiliğini belirlemede ve oluşturmada ancak ve ancak mutlak hakikati temel alabilir. Yoksa bir benzerinin duygu ve düşüncelerini değil. Herkes, kendi üstündekine koşulsuz tabi olunca ve kendi konumunu üsteki kişiye göre tayin edince makûs talihimizde tersine döndürülememektedir. Böylece de sürgünlerden sürgün, acılardan acı beğenmek mukadderatımız olmaktadır. Birlik olamamamızın, tefrika fırtınasında savrulmamızın da temel nedeni budur. Her birimizi, bir üstümüzde ki biçimlendirmektedir ama kendine göre biçimlendirdiği için, doğal olarak, kendine muhalif olanlara düşman olacak, ortak akılda buluşamayacak şekilde biçimlendirmektedir. Oysa herkes, kendi olma savaşını doğru düzlemde verebilmiş olsa ve kendisini, kendi iradesiyle biçimlendirmeye çalışsa, ittifak etmekte, ortak akılda buluşmakta ve bizlere her türlü zalimliği yapmayı normal görenlerin karşısında çelikten bir kale olmakta asla zor olmayacaktır.

 

 

Son tahlilde; insanoğlu, kendi olma mücadelesinden vazgeçememelidir. Kendisini başkalarının belirleyiciliğine terk etmemelidir. Edilgen değil, etken olmalıdır. Katalizör konumunda olmalıdır. Sünger gibi her şeyi emen konumunda olmamalıdır. Çünkü kendin olmak, var olmanın ilk şartıdır. Zira kendi olmayanın var olması da kabil değildir. Çünkü kendi olmayan görünür olmaktan mahrum olur. Hayata ve insanlığa katkı yapması zordur. Üstelik kendi kök ve kadim değerlerini de, ancak ve ancak kendisi olabilmeyi başarmış ruhlar ayakta tutabilirler, yaşatabilirler. Kendi olabilenlerde, kendini bilenlerdir!

 

Tarih: 12.01.2012 Okunma: 729

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

OSMAN GENÇ

10.10.2011 - 16:19

İsmail bey çok merak ediyorum...Bu nakaleyi acab kaç kişi okumuştur. İlk iş olarak başkalarını sucluyoruz..Başka bir değişle bizler kendimize saygı göstermekten kacınıyoruz fakat başkalarının bize saygı göstermesini bekliyoruz.. Paranın girdiği yerde ne şan ne de seref nede insan sağlığı önemli olur...Bu ilaç şirketlerini bu kadar kalpazanlaştıranlar utansın.............saygıyla

OSMAN GENÇ

10.10.2011 - 16:19

İsmail bey çok merak ediyorum...Bu nakaleyi acab kaç kişi okumuştur. İlk iş olarak başkalarını sucluyoruz..Başka bir değişle bizler kendimize saygı göstermekten kacınıyoruz fakat başkalarının bize saygı göstermesini bekliyoruz.. Paranın girdiği yerde ne şan ne de seref nede insan sağlığı önemli olur...Bu ilaç şirketlerini bu kadar kalpazanlaştıranlar utansın.............saygıyla