BEN BİR FAŞİSTİM VE YOBAZIM!...

Özgür DENİZ - 21.01.2012

Evet, zerre gocunmadan söylüyorum bunu, hatta adeta haykırıyorum. Eğer bu toprakların güvenliğini savunmak, bu devletin varlığını savunmak, bu milletin varoluş kavgasında rol almak, bu milletin ordusuna sahip çıkmak, bu topraklar üzerinde İslam ahlakının ve adaletinin egemen olması için kavga vermek yobazlıksa, faşistlikse, açık ve net olarak ifade ediyorum ki; ben bir faşistim ve yobazım. Eğer bu milletin emeğinin çalınmasına karşı durmak ve bu uğurda yürekli şekilde mücadele vermek, bu milletin çocuklarının emeklerini sömüren organizeli şebekelerin en katı tedbirlerle de olsa engellenmesini ve gerekirse onların toprağa gömülüp üzerine beton dökülmesini istemek faşistlikse ve yobazlıksa, ben bir faşistim ve yobazım. Eğer bu milletin kadim köklerine karşı suikast içinde olanların, en sert tedbirlerle de olsa saf dışı bırakılmasını istemek yobazlıksa ve faşistlikse, ben bir yobazım ve faşistim. Eğer bu toprakların çocuklarının kendi kimlikleri, tarihleri, dinleri, dilleri ve kadim kültürleri temelinde eğitim almalarını savunmak faşistlikse ve yobazlıksa ben bir faşistim ve yobazım. Eğer dünya platformunda, milletimin hakkını ve dinimin üstünlüğünü pervasızca savunmak ve milletimin dünyada ki, hak ettiği ve layık olduğu yerde olması için mücadele etmek yobazlıksa ve faşistlikse, ben bir yobazım ve faşistim. Eğer ülkeme, dinime ve milletime karşı, topraklarımda yapılan illegal faaliyetlere karşı olanca acımasız tedbirlerin alınmasını istemek yobazlıksa ve faşistlikse, ben bir yobazım ve faşistim. Eğer topraklarımda, belli merkezler ihdas edip, o merkezlerde fitne ve fesat tohumları üretiliyorsa ve bu tohumlar belli araçlarla bu milletin bağrına zerk ediliyorsa, bu lanetlik faaliyetlere engel olmaya çalışmak ve engellenmesi için en radikal tedbirlerin alınmasını istemek, gerekirse bu lanete ortak olan bütün yayın organlarının ve her türlü organın temelli şekilde kapatılmasını istemek yobazlık ve faşistlikse, ben bir yobazım ve faşistim. Eğer bu milletin evlatlarını, tülü yollarla zehirlemeye çalışanların, en radikal şekilde yok edilmesini istemek yobazlık ve faşistlikse, ben bir yobazım ve faşistim.

 

 

Bu demek değildir ki; böyle yaptığım takdirde, ahlaksızım, adaletsizim. Ya da ahlaksızlıkları ve adaletsizlikleri destekliyorum. Hayır, tek bir kişi bile böyle bir iddiada bulunmaz. Ne demek yani, ben kimliğimle ve dinimle kendimi ifade edecem ve kimliğim ve dinim temelinde varoluş kavgası verecem ama adaletsiz olacam, ahlaksız olacam. Ve bana karşı çıkanlar adalet ve ahlak sevdalısı olacaklar öyle mi? Yemezler bunu kuzum! Zaten böyle bir psikolojiye sokarak bizleri bu hale getirmediler mi, bizim üzerimizde egemen olmadılar mı? Bizleri kendi kavgamızı vermekten korkar hale getirmediler mi? Kendimizi, kimliğimizle ve dinimizle ifade etmekten çekinir olmadık mı? Adam ben vatanseverim diyecek, biri hayır sen faşistsin diyecek; adam ben dindarım diyecek, birisi hayır sen yobazsın diyecek. Bu şekilde kendini ifade edenler, kendini ifade edemez hale gelecekler. Yok, öyle yağma kuzum.  Kimse kusura kalmasın, bu şuursuzluğun ve bilinçsizliğin dik alasıdır. Tabi ki, bu milletin çocuklarının daha haysiyetli, ahlaklı ve adaletli, dinine ve töresine sadık kalarak bir mücadele vermesini, kimliklerini lekelememsini isterim ve bu yönde de mücadele veririm. Ama bir iki kişi suç işledi diye de bütün milletimi lanetleyecek ve dinimin ne olduğunu ifade etmekten korkacak kadar şuurdan mahrum değilim. Ya da dinimi ve kimliğimi, öz haliyle yaşamaktan imtina edecek kadar zavallı değilim.

 

 

Valla, faşist diyecekler diye, doğru bildiğimi gizleyemem, gizlemem. Faşist yaftası vururlar diye, korkup, gerçekleri söylemekten imtina edemem ve etmem. Kimliğimi apaçık şekilde ortaya koymaktan ve kimliğimi savunmaktan zerre gocunmam. Kimliğimi savundum diye de adaletsiz olacağım diye bir şey yoktur. Varsa da bu umdeyi koyan kimdir, derdi nedir? Yobaz diyecekler diye de, hakikate ihanet edemem. İslam Ahlakı’nı savunmaktan, çare Kur’an’dadır demekten korkmam. Herkes istediğini söyleyebilir. Neysem oyum ve o olacağım. Bizim ülkemizde böyle bir sinsi tuzak vardır. Bu ülkeye egemen bir azınlık var ve bu azınlık köşe başlarını tutmuş durumdadır. Ve bu milletin çocuklarının, kimliğine ve dinine ihanet etmeleri için gayret göstermektedirler. En ufak bir harekette faşist, yobaz damgası vurup, bu milletin evlatlarını sindirmeye çalışmaktadırlar.

 

 

Milliyetçi camia içinden birilerini bulup bir şeyler yaptırtıyorlar ve hemen damgayı basıyorlar; bunlar faşisttirler. Ondan sonra gizli ve derin bir yönlendirmeyle milletin çocuklarını eziyorlar, sindiriyorlar. Artık herkes faşist damgası yemekten korkuyor ve gerçekleri söyleyemez oluyor. Çünkü faşist damgası vurulduğu zaman rant kapıları kapanıyor. Aynı şekilde, İslami çevreye uygun modda birini buluyorlar ve bir şeyler yaptırıyorlar. Ondan sonra gelsin yaftalar; yobaz, radikal dinci vs. havada uçuşuyor. Artık herkes bunlardan uzak olmaya, dini yumuşatmaya çalışıyor. Zira aksini yaparsa o da aynı damgayı yiyecektir. Böyle böyle, bu milletin varoluş kavgasında ki en güçlü argümanları yok ediyorlar. Bacakları kopan bir masa nasıl işlevini görsün? Kökünü kaybeden ağaç nasıl ayakta kalsın ve dalları ufuklara doğru uzansın gitsin? Tarihini unutan bir millet nasıl varoluş kavgası versin? Dini bozulan bir millet nasıl yaşasın?

 

 

Ama bu milletin evlatlarına ve dinine karşı bir hareket oldumu kimse gıkını çıkaramıyor. Bu milletin çocukları yıllarca hapishaneler de çürütülüyorlar ama farklı kulvardan biri oldumu hemen üzerine yoğunlaşıp iki dakikada özgürlüğüne kavuşturuluyor. Bu mu adalet? Bu mu insaniyet? Yazıklar olsun. Bu seferde gıkını çıkardı mı ranttan oluyor. Ne yazık ki, çok zavallı bir duruma düşmüşüz. Kendimizden birini savunmaktan aciz kalıyoruz, ama başkalarını savunacaz diye deliriyoruz adeta. Başkasını savunmakla göze gireceğimizi sanıyoruz ve savunmazsak rantımızı kaybederiz diye korkudan geberiyoruz. Aynı şekilde, kendimizden birini savunduk mu da damga yeriz ve yine rantımızı kaybederiz diye korkuyoruz. Ne zavallı mahlûklar olmuşuz. Yazıklar olsun bize.

 

 

Sanki dünyadan ki herkes, devletsiz, kimliksiz ve dinsizdir. Ya da bütün milletler, devletler pir-ü paktırlar. Sanki kimse devletini savunmuyor, dinini savunmuyor, milletini savunmuyor, ülkesini savunmuyor. Hani böyle bir şey olsa da, bu toprakların çocukları bu değerlerini savundukları için suçlansa, kınansa eyvallah çekecem. Ama yok, böyle bir şey yok. Böyle bir garabet sadece bizim topraklarımızdadır. Amerikan filmlerine bakınız, Çin ve Japon filmlerine bakınız. Hepsinde de şu söz adeta bir replik haline gelmiştir; her şey ülkemizin çıkarları için, ülkenizi seviniz ve koruyunuz. Ama bizim filmlerimiz ise, zımnen, din, devlet, vatan ve millet düşmanlığı yapar mütemadiyen. Ve kimse de sesini çıkarmaz. Çünkü sesimizi çıkarırsak, yobaz ve faşist damgası yeriz.

 

 

Son tahlilde; kesinlikle bilmeliyiz ki; bu yobaz ve faşist damgası, bizlerin, varoluş kaynaklarımızı ve kendisiyle varlığımızın idamesini sağladığımız kaynaklarımızı savunmaktan mahrum olmamız içindir. Milletimizin sürekli yozlaşmasını sağlamak içindir. Her türlü lanetli hareketin önünde dimdik durmamızı engellemek içindir. Bu milletin çocuklarının kimliklerinden ve dinlerinden uzaklaşmasını ve lanetliler karşısında derin bir komplekse girmelerini sağlamak içindir. Bu sinsi tuzaklara düşmemeliyiz. Bu lanetli kumpaslara gelmemeliyiz. Ne olduğumuzu ifadeden asla gocunmamalıyız. Ne olduğumuzu ifade etmek, adaletsiz ve ahlaksız olmak demek değildir. Uyanık olmalıyız, perdenin ardını görmeliyiz. Bu yönlendirmeli tezgâhları hazırlayan, dokuyan elleri görmeliyiz. Bu fitne ve fesat odaklarının, ocaklarının, merkezlerinin niyetleri asla kötülüklerden şikâyetçi olmak değildir. Bilakis bu vatanı zımnen işgal etmek, b u devleti ele geçirmek, bu milletin varoluş kavgasını akamete uğratmak, bu dini tahrif ederek yok etmektir. Oyunun özü budur. Gerisi tamamen fasaryadır. Bu milletin varlığına ve dinine karşı derin ve büyük bir kin vardır. Ama güya, devlete atfen söylenenler temiz niyetlerle, sözde demokrat niyetlerle söyleniyormuş havası yaratılmaya çalışılıyor. Böylece, bu milletin çocuklarının da, kendi devletlerine, ülkelerine, ordularına ve dinlerine düşman olması için gayret ediliyor. Bu şebekelerin istediği minvalde yürümeyenlere de faşist ve yobaz damgası vuruluyor.

 

 

Uyumak ve unutmak, damga yemekten korkmak ve böylece kendi köklerini savunmaktan vaz geçmek acı bir yok oluşu intaç edecektir!

 

 

 

 

 

 

SORUYORUM;

 

 

 

‘’Diyelim ki; bu toraklar üzerinde ki, varolan ve çatısı altında yaşadığımız devletimiz, İSLAM KANUNLARI ile tedvir edilmektedir. Ve başında da gerçekten Önderimizin (sav) ve ecdadımızın izinde olan, din ve töre temelinde hareket eden bir lider bulunmaktadır. Peki, böyle bir devlete tabiiyet içerisinde olunmayacak mıdır? Bu devlet lanetlik midir? Bu devlet şeytani bir devlet midir? Aksine, bu devlet şeytani bir devlet değilse ve bu devlete tabiiyet içinde olmak sorunsuzsa, suçlu devlet mi olmaktadır yoksa şahıslar mı? Devlet mücerret bir şeydir ve devlete düşman olmak hamakatlık örneğidir. Sığlıklar içinde boğulmaktır. Devlete bir canlılık kazandıran ve devleti görünür ve işlevsel kılan, yöneticilerdir.’’ Geçelim!

 

 

Devlet bir bina misalidir. Ve bina cansızdır. O binaya can veren içindekilerdir. Bir binanın içindekilerin günahından dolayı o bina sorumlu tutulamaz ve çökertilemez. Bu hareket, binanın içinde ki diğer insanlara zulümdür ve ihanettir. Evet, o binanın içinde yanlışlıklar vardır, olabilir ve kimse de apaçık yanlışları inkâra tevessül etmez. Ama o yanlışların ne olduğu, nasıl olduğu, nasıl yapıldığı ve kimlerce yapıldığı çok iyi tetkik ve tahlil edilmelidir. Önü ardı görülmelidir. Yanlışlar, bina sahipleri tarafında mı yapılmaktadır yoksa o binanın çökertilmesini isteyen yabancılar tarafından mı yapılmaktadır bilinmelidir. Senin evine gelmiş bir yabancı, senden habersiz olarak, senin evinde ki bazılarıyla işbirliği yaparak, olmayacak hareketlere yeltenmişse, sen o yapılandan dolayı asla suçlu sayılamazsın, sadece o yanlışı fark ettiğin anda düzeltme çabası içerisine girmezsen suçlu sayılırsın. Ve senin yapman gereken, tekrar kendi evine hakim olman, evinin içini temizlemen, evini yeniden dizayn etmen ve layığıyla evine sahip çıkmandır. Yoksa evini yıkman değildir. Böyle bir hareket ahmaklığın dik alasıdır. Anlamak, sorunu çözmektir!

 

 

Sağlam temeller ve kadim kök değerler üzerine müesses bir binayı, birilerinin tahrikiyle çökertecek kadar şuursuz ve basiretsiz değilim. Bilakis, o binanın içini, yukarıda da dediğim gibi temizlerim, arındırırım ve ilaçlarım, rahatça otururum. Temizlemekten kaçıpta, binayı birilerinin oyununa gelerek yıkmaya yeltenmek ihanetin dik alasıdır ve affedilmez bir ihanettir hem de. Ve daima da böyle algılanacaktır bu tür hareketler ve karşılığını gerektiği şekilde bulacaktır. Bina sahipleri asla kör değildir, sağır değildir, hissiz değildir. Görmektedir, duymaktadır, sezmektedir. Her nerede ne oluyorsa ve yaşanıyorsa ve dahi yapılıyorsa!

 

 

Olayı önce etraflıca anlamalıyız, fark ve idrak etmeliyiz, sonra sağlam bir yargıya varmalıyız. Anlamadığımız şeyden, sağlam ve güçlü yargılara ulaşmak imkânsızdır.

 

 

Hakikati işitecek kulak, görecek göz, hissedecek kalp ve beyin ver bize Allah’ım! Sonsuz âminler olsun.

 

 

Tarih: 21.01.2012 Okunma: 694

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?