HEDEF...

Özgür DENİZ - 08.02.2012

Hedef, insan içindir. İnsan akıllı varlıktır ve yaşamında da, aklını kullanarak hareket eder. Akıl, aynı zamanda düşünce demektir ve hedef sahibi biri de, mutlaka düşünen biridir. Hayvanların ve bitkilerin hedefi olmaz. İnsan, doğduğu andan itibaren bir mücadele içerisinde bulur kendisini. Sürekli, bulunduğu yerden bir ileriye ulaşmak için çabalar. Farkında olmasa da, bir hedefe ulaşmak için yaşar ve hareket eder. Farkında olduğu zamanlarda ise, özgür iradesi ile kendine bir hedef belirler ve o hedefe kendisini ulaştıracak yolu, yöntemi tespit eder. Hedefi olmayan, tayin edilmiş hedeflerin adamı olur. Haddizatında, insan, hedefi ile bir anlam kazanır. Hedef, insanın hayatına anlam ve değer ekler. Mevlana şöyle der; ‘’kişinin değeri nedir? Aradığı şeydir.’’ Yani bir nevi, hedefidir. Aramayan insan, hedefi olmayan insandır. Hedefi olmayan insan da, çürümenin çukurunda debelenir durur. İnsanların hedefi, insanların kim olduklarının da izahıdır.

 

Hedef, kişiye yönünü gösteren ve kişiyi harekete sevk eden şeydir. Çünkü hedefi olan kişinin bir yönü vardır ve o yöne dönmesi ve o yön istikametinde ilerlemesi için hareket etmesi gerekir. Hedefsiz kişi, ot gibidir. Belirlenmişliğin dışına çıkamaz. Belirlenmişlikte, akıl ve irade sahibi olmayanlar için geçerlidir. Aklı ve iradesi olanlar, kendi hedeflerini, kendileri belirlerler. Kişi, hedefi ile bir değer ifade eder. Kişinin hedefi; karakterini de, değerini de, kimliğini de, kişiliğini de gösterir. İnsanın, varlığını ortaya koyması, hedef sahibi olmasıyla doğru orantılıdır. Hedefsiz insanın ortada olması, bir gayret içinde olması kabil değildir. Hedefsiz insan, bir yerde iradesiz insandır, belirlenmiş insandır, etkisiz insandır. Ancak, hedef sahibi olanlar, etki sahibi olabilirler ve varolmayı hak ederler.

 

Her insan, kendisine, kendisinin ötesinde bir hedef belirlemelidir. Çünkü dünyası kendisiyle sınırlı olan insan, varlığın bencil sularında boğulmaktan kurtulamaz. Bu yüzden insan demek, bir anlamda, kendi dışında hedefi olmak demektir. Hedef, insana heyecan verir, canlılık verir. Hedef, hayatın, bilinçli, şuurlu ve irade temelinde oluşturulan en büyük güç kaynağıdır. Evet, hedefi olan insan, güçlü insandır. Hedef sahibi insanın; kendi üzerinde, kendi istikametini belirleyen, kendi yönünü tayin eden, kendi yolunu seçen ve bütün hayatını yöneten kuralları vardır. Hedef, aynı zamanda, olaylara bakış açısı da demektir. Zira olaylara bakış açısı, hedefin mahiyetinin belirlenmesine etkide bulunur. Kendini bilmenin, kendinin farkına varmanın da odak noktasıdır hedef. 

 

Hedef sahibi kişi, ne başkası tarafından yönlendirilir, ne de kendince yönlendirilir. O, hayatını adadığı hedef tarafından yönlendirilir. Bu, hedefine adanmayı gerektirir. Hedefine kendini adayan, hedefinin dayattığı koşulları da kabul etmek zorundadır. Bilakis, hedeften sapma sadır olur ki, olumsuz sonuçları intaç eder her hareket. Hedefsiz kişi; evsiz, mabetsiz, yolsuz, yönsüz, anlamsız, değersiz insandır bir yerde. Hedefsizlik, mutsuzluğu, mutsuzlukta acıyı intaç eder. Başkalarıyla, ortak hedefleri olanlar bile, hedefsiz olanlardan daha iyidirler, mutludurlar ve varolmayı hak etmektedirler. Hedef, bir insanın sınırlarını da belirler. Sınırlar ise, insana, erdemli olmanın yollarını gösterir. Zira sınırsızlıkta, erdem yoktur. Sınır insanlar içindir, erdem de öyle. 

 

Hedefsiz bireylerde, milletlerde, devletlerde; hedefi olanların payandası olmaktan kurtulamazlar. Hedefsiz bırakılmak, çok acı verici bir şeydir. Ve bizim gençliğimiz, hedefsiz bırakılmak istenen bir gençliktir. Gerçi normalde de bir hedef sahibi değildir. Tıpkı devletimiz gibi. Devletimizin bir hedefi olsaydı şayet, milletimizin de, gençliğimizin de bir hedefi olması icap ederdi. Devlet, bu mevzularda, motive edici bir iksire sahiptir. Bu inkâr edilemez bir gerçektir, realitedir. Bu yüzden de, ne devletimizin, ne illetimizin, ne de gençliğimizin muayyen bir yönü, yolu ve ilkeleri yoktur. Böyle olunca da, sürekli belirlenmiş mukadderatın mahkûmu olmaktadırlar. Oysa kadim bir tarihin ve köklü bir kültürel hamulenin mirasçıları olarak, bizlerin net hedeflerimiz olması gerekirdi. 

 

Bugün, gençliğimiz, sürekli narkozlanmaktadır. Yüksek volümlü müzikaller eşliğinde ve tatsız, tuzsuz, anlamsız eğlenceler kıskacında tükenip gitmektedir. Netameli ve belirsiz tuzaklarla karşı karşıyadır. Elinden tutan kimse yoktur. Tutmaya çalışanların da, nereye götürmek istediği meçhuldür. Bugün gençlerimiz, birilerinin hedefleri doğrultusunda namussuzca kullanılmaktadırlar. Aileler bilinçsiz ve hedefsizdir, milletimiz genel olarak bilinçsiz ve hedefsizdir, hatta devletimiz bile güçlü ve açık hedeflerden mahrumdur. Bu durum, bizleri perişan etmektedir. Bizleri, sonu belirsiz yolların piyonları durumuna düşürmektedir. Başkalarına hizmet etmemize neden olmaktadır.

 

Son tahlilde; hedef sahibi olmak, insan olmak demektir. Varolmayı hak etmek demektir. Çukurlara mahkûm olmaktan kurtulup, zirvelere oynamak demektir. Hedef sahibi olmak demek, anlamlı yaşamak demektir.

 

Ve ey Müslüman Türk evladı! Senin hedefin; şehitlerimizin al kanlarıyla yıkanmış ve ıslanmış bu temiz topraklarda; Önderinin (sav) pak izi, kitabının ulvi sözü, ecdadının temiz yüzü ve kutlu mirası, kadim tarihin ve güçlü kültürel hamulen temelinde, Büyük Türk İslam İmparatorluğunun temellerini atmaktır. Nihayet, tarihteki layık olduğun ve mutlak olarak hakkın olan yeri almaktır.

 

 

AYRINTILAR:

 

BİR:

Halen, Amerikan Çocuklarının ürünü lanet Kara Eylül’ün kurbanları olan Ülkücülerin tutsaklığının devam ediyor olması ihanetin en açık resmidir ve artık bu utanç resmi silinmelidir ve tablo tertemiz olmalıdır. Verilen sözler tutulmalıdır. Bu rezalet yürekleri kanatmaktadır ve yürekler yangın yerine çevrilmeden bu pislik temizlenmelidir. Hem o insanların ebediyete kavuşmuşlarının rantını yemeye çalışacaksınız hem de yaşayanlarını zindanlarda çürüteceksiniz. Bunun adı nedir, ben söylemek istemiyorum. Her hesabın bir vakti vardır elbet! Veresiyeler, günü geldiğinde alınmak içindir!

 

İKİ:

Büyütürsünüz, büyütürsünüz, sonra da başınıza aslan kesilince eyvahlar edersiniz. Kimdi ki lan o ekranlarda bağırmaktan başka bir şey yapmayan zibidi de, o kadar değer verip göklere çıkarmıştınız. Hangi fikri birikime sahipti? Hangi kıymetli bir fikri vardı? Asalet sahibi miydi ki de; şimdi, eskiden küfrettiği, malum paçavraların sahibi olan kişi ile gizlice görüşünce kızıyorsunuz? Karısı oradan sallar, kendisi buradan sallar ve güya bir şeyler söylediklerini sanırlar. Oysa kendisi de, karısı da bomboş kişilerdir. Bu liberal bozmalarından, kim ne gördü ki, bu memleketin çocukları görsün? Ki gerçi bunları geçtikte, bu tarafta büyüyen nice züppeleri de görüyoruz, devran değişiverince ve biraz kazanmaya başlayınca, namuslu insanlara küfretmekle prim yapacağını düşünen itler var ne hazin ki? Yıllarca yumuşak sesleriyle prim yapan, İslam’dan dem vurup büyük paylar kapan ve şimdi devran değişince hemen eski dostlarından kopan nice aşağılık ve karaktersizler dolaşıyor ortalıkta. Eee noldu? Sertlik devri kapandı değil mi? Şimdi rant yumuşaklıkta, ciğersizlikte, soysuzlukta değil mi? Sizin, o, pis mikrop suratlarınıza tüküreyim emi!

 

ÜÇ:

HAYDARPAŞA GARI da tarih olacak sanki ama millet avutuluyor gibi. İşte devam edecekte, tarihimize kıymayız da gibisinden altı boş laflarla milleti oyaladıklarını ve milletin yapılanları unutacağını sanıyorlar. Yazıklar olsun. Bu memleketi ne hale getirdiler. Koca bir tarihi yok ettiler ve ediyorlar, bütün kaynakları sattılar, bütün değerleri çürüttüler. Birlik bağlarını çözdüler. Kimliğin üstünü çizdiler. Aldatıldıklarının farkında bile değiller. Sanıyorlar ki, iyi yapıyorlar. Oysa tehlikeli bir oyunun içindeler. Temeller sarsılınca, kendilerinin sağlam kalacaklarını sanıyorlar. Oysa temelleri sarstıranlar, kendilerine de düşmanlar. Ama bunu göremeyecek kadar körler. Zira rant büyük, makam çok, şöhret güzel. Peki değer mi? Bunları, kendi varlığı sayesinde elde ettiğiniz büyük kaynak kurursa ne yapacaksınız? Her yüzünüze güleni dost sanmayın! Bu ülkeye, bu millete, kendisine tutunarak yaşadığımız yüce değerlerimize ve devletimize kıymayınız efendiler! Bir gün hepimize lazım olacaktır bu varlık sebeplerimiz.

 

DÖRT:

Siyonist çocuğu bir sefil güya konuşmuş. Türkiye’ye gelmeyecekmiş. Aman gel, sana çok hasrettik, nolur kırma bizi! Kimsin sen be sefil beyinli? Bu konuda Sayın Başbakan’a kesinlikle katılıyorum. Birileri gibi aşağılık kompleksiyle hareket edecek değilim. Ne yani, sen gelince ülkemin itibarı mı artacak lan? Altı üstü zavallı bir siyonist uşağısın. Küresel katillerin yardakçısısın. Derdim mevzuya uzatmak değil. Ama böyle bir zavallının da, küstahça konuşması insana dert oluyor. Kimlerin ağzına düşüyoruz be? Çıkıyor bir tane siyonist maşası, yardakçısı sefil beyinli, Türkiye’me gelmemekle tehdit ediyor. Sanki bu milletin çocukları özlemle yollarını gözlüyor. Gerçi sorun bizde, kendisi olamayana ve kendisini bilmeyene önüne gelen hava atar ve itibarını sarsar. Sen sürekli bağırır dururda, bir türlü icraat yapmazsan, önüne gelen seninle dalgasını geçer ve itibarını tuzla buz eder.

 

BEŞ:

Dindar nesil lafının niçin söylendiğini gerçekten merak ediyorum. Acaba, yürekten söylenmiş ve arkasında durulacak bir laf mıdır yoksa basit çıkar hesapları adına söylenmiş bir laf mıdır? Zira insan şüphelenmeden edemiyor. Çünkü iddialı bir laftır bu. Ve ciddi hamleler ister. Özgür iradeyle söylendiyse ne ala, yoksa ısmarlama bir laf ise bunun bir bedeli de mutlaka vardır. Birileri, kendi emelleri için, birilerinin yine yolda olmasını istiyor olabilirler. Zira bütün olan parçalanmaktadır. Sağlam olan gevşetilmektedir. Yolda olmanın da belli koşulları vardır. En güzel noktalardan, kalplere girebilmek gerekir! Yoksa alınması gerekeni alamazsınız ve yapmanız istenen şeyleri de yapamazsınız! Böylece varlığınızın da anlamı kalmaz.

 

ALTI:

Görünür dünyadaki herkes (politikacı, sanatçı, gazeteci vs.) bir düzeni yaşatmak adına koşturan figüranlardır. Gerçekten bakınız şöyle, sanki hep belirli tipler bu alanları doldurmaktadırlar. Ya kökenlerinde bir şey vardır, ya da gerçekten kontrol altına alınmışlardır. Hiçbirisinin, mutlak hakikat temelinde iş yaptıklarını gördünüz mü? Bu kabil değildir. Çünkü her biri, para ve gücün egemenliğini sarsmamak üzere kodlanmışlardır, koşullanmışlardır. Her hallerinden bellidir bu. Ama güya namusluca iş yapıyormuş pozları sergilerler. Küresel baronlar, bunlara belli düzeyde güç ve belli miktarda para elde etme alanı açıyorlar ve bunlarda bu sevda peşinde koştururlarken zaman gelip geçiyor ve elde var sıfır oluyor. Belki uyanıyorlar ama bu çok geç oluyor ve uyanıklık halleri mutlak sahtekârlık numunesinden başka şey olmuyor. Zira çok sırıtıyor ve belli ediyor.

 

YEDİ:

Şiddetsiz eylem kime yarar? Harekete sevk etmeyen sözün ne etkisi olur? Bu tür şeyler kodamanların ve politikacıların şarlatanlıklarından başka şey değildir. Güya kurnazlık yapacaklar. Sokaklara çık, bağır bağır bağır ve dön gel. Ya sonra! Sonrası yok. Ama her eylemin bir neticesi olması gerekmez mi? Yo, ne gerek var sonuca, işte çıktın, bağırdın ve döndün geldin ya, yeter artık! Hayır canım, sonuç alınmayan eylem anlamsızdır ve sonuç aldırmayacak eylemde ahmaklıktır. Aynı şekilde, harekete sevk etmeyen söz boştur, lüzumsuzluktur. Konuş, durmadan konuş ama bir tesiri olmasın, harekete sevk etmesin, peki ne kıymeti olur böyle bir sözün? Mal mıyız biz? Bu tür şeyler, tamamen tuzaktır ve kandırmacadır.

 

SEKİZ:

Hedefsiz insan, nehrin akıntısına kapılmış çöp gibidir. Rüzgâra kendini bırakmış yaprak gibidir. Ot gibidir, taş gibidir. Hedef, kişiyi tetikte kılar, uyarır, uyanık kalmasını sağlar. Hedefsiz insan, şeytanın tuzaklarına daha kolay düşer. Hedefsiz insan, uyuşuktur, tembeldir, yaşayan ölüdür. Koyun gibidir.

Tarih: 08.02.2012 Okunma: 690

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?