Sevgili dostlarım! Haddizatında, malum gündemden yola çıkarak bu yazıya niyetlenmiş, yazıya girizgâhı bu doğrultuda yapmış ve başlığını da bu minvalde koymuştum ama yazı ilerledikçe konu başka yönlere doğru kaydı. Şimdi, bundan, şikâyetçi de değilim. Hatta iyi bile oldu diyebilirim. Gündem üzerinde mütalaa yürütüp kesmektense, temellerimiz üzerinde teferruatlı olarak mütalaa yürütmek daha isabetli oldu sanırım. Gündem, bizim, daha hayati, daha köklü sorunlarımızı konuşmamıza, dile getirmemize yardımcı oldu. Yazı başlığımız da, yazının özüne çokta uzak durmadı gibi. Durduysa bile, bundan böyle ortaya koyacağımız düşüncelerimizle bu kusur giderilmiş olacaktır. Şimdi ise, aklımızın erdiğince, gönlümüzün yol ve yön gösterdiğince gündelik meseleler üzerinde mütalaa yürütmeye çalışacağız inşaallah. Böylece, niyetlendiğimiz şeyi de yerine getirmiş olacağız.
Malum, ülkemiz, son günlerde, önemli kurumlarda meydana gelen depremle sarsılmış durumdadır. Bir özel yetkili savcının haddini aşması neticesinde bir fırtına kopmuştur. Hiçbir makam, üzerinde oturduğu kişiye, keyfince ya da devlet geleneğine ters olarak hareket etme hakkı vermez. Hele hele devleti en üst düzeyde temsil eden bir kurumuyla ilgili, spekülasyonlara yol açacak ve devleti ciddi derece de zedeleyecek bir hareket yapamaz. Savcı olması, bunu yapabileceği anlamına gelmez. Savcının yaptığı haddini aşmasıdır. Devlet adabına mugayir hareket etmiş ve nezaketsizlik yapmıştır. MİT, şayet söylentileri yapmışsa da, bu, geri planda çözülebilecekken, devleti en üst düzeyde temsil eden ve hatta bir yerde devletin kendisi demek olan kurumun toplum önünde yıpratılması ve itibarının zedelenmesi kesinlikle tasvibi imkânsız bir ihanettir. Herkes haddini bilmelidir ve bilecektir, gerekirse bildirilmelidir. Bu kişi, ta ki özel yetki ile teçhiz edilmiş savcı bile olsa. Zira haddini aşıp, tutuklamaya tevessül ettiği kişi MİT Müsteşarıdır. Yani devletin en kritik kurumunun başıdır. Devlet demek, bir yerde MİT demektir. MİT, devleti ayakta tutan, varlığının idamesini sağlayan bir kurumdur desek mübalağa yapmış sayılmayız. Hiçbir devlet, istihbarat teşkilatı yapılanmasına gitmeden yapamaz. MİT kurumunun gücü, devletin gücünü ve etkisini gösterir. Bu demek değildir ki; MİT mensupları hata yapmaz, yanlışa düşmez. Hayır, böyle bir şey olamaz. Böyle bir şey söylemekte mantıksızlıktır. Ama böyle bir sorunda, ortalık yerde çözülmeye çalışılmaz. Arka planda, sessiz ve sakin bir şekilde, akılcı temelde, devlet yapısı zedelenmeden, devlet ciddiyetine halel getirilmeden çözülmeye çalışılır. Bir suçlu varsa tespit edilir ve suça göre gereği yapılır. Eğer bir ihanet varsa, MİT mensubu tecziye edilmez, infaz edilir. Zira oraya giren kişi, ölümü göze alarak girmelidir. MİT kurumu, kendisiyle ilgili olarak, böyle bir ölçüt getirmemekle hata etmektedir bendenize göre. MİT kurumuna ihanet başka şeye benzemez. Çünkü MİT kurumuna ihanet demek, devlete ihanet demektir, devleti çökertmek anlamına gelir ki, bu asla hiçbir durumda tasvip edilemeyecek, anlayışla bakılamayacak ve asla affedilemeyecek bir ihanettir. Ki zaten, bu olay, millete; devlet nerede, devlet var mı, böyle devlet olur mu gibisinden sorular sordurmuştur ki, vahimdir. Bu konuda mekânı cennet olasıca Koca Sultan Abdülhamit Han’ı hatırlamak yerinde olacaktır. O’nun bu konularda ki uygulaması, takdire şayan bir durumdur.
Malum olayda, manşetlere taşınılan söylentiler doğruysa şayet, bunu devleti temsil eden en üst düzeyde ki kişiler, mutlaka, oturup konuşmalı, akılıcı bir çözüm bulmalıdırlar. Akil adamlarımız varsa, kesinlikle duruma el koymalıdırlar. Söylenilen şeyler bir taktik icabı mıdır, yoksa gerçekten uygulamaya konulacak şeyler midir tespit edilmelidir. Taktik icabı ise, zaten MİT kurumunun görev alanına girer ve normaldir. Ama uygulamaya konulmak istenen şeylerse ve bu minvalde verilmiş sözlerse, buna kim tevessül etmiş olursa olsun, affedilmesi imkânsız bir ihanet içindedir ve infazı icra edilmesi icap eder. Hatta böyle bir şeye tevessül edilmesinin bile vahim bir hata olduğunu daha önce ifade etmiştik. Eğer, olay gerçekten ciddi ise ve bundan Cumhurbaşkanının, Başbakanın ve yetkili Bakanların da haberi varsa olay daha vahim boyutlardadır demektir. Ve bir an önce bu tür yanlışlardan dönülmelidir. Savcı için söylediklerimiz, bir Cumhurbaşkanı ve bir Başbakan içinde geçerlidir. Üzerinde oturulan makam, devlet geleneği ile keyfince oynama hakkı vermez hiçbir kimseye. Çünkü devlet geleneği, kafaya göre değiştirilecek bir gelenek değildir. Millet yaşamına mugayir bir tarafı varsa da, bu münasip şekilde tanzim edilmelidir. Zira devlet geleneği olsa da, nihayetinde Allah sözü değildir. Ama yine de dikkat edilmesi icap eder. Toplum nezdinde, devletin zafiyet içindeymiş gibi gösterilmesi, devletine, milletine ve değerlerine sadakatli hiçbir şerefli kişiyi memnun etmez. Memnun olan varsa da, onun aklından ve şerefinden şüphe etmek gerekir.
MİT, kesinlikle temelleri ve müesses yapısı sarsılmadan yeniden tanzim edilmelidir. Bünyeye alınacak elemanlar, sıkı bir otokontrolden geçirilmelidir. Onlarla, ölümüne, hayati sözleşme yapılmalıdır. Bünyede ki, yabancı istihbarat ajanları tespit edilip def edilmelidir. Bilinmelidir ki, hayat bir istihbarat savaşıdır ve bu savaşta yenik düşen devletler varlıklarını uzun süre koruyamazlar. İsrail denilen terörist devleti ayakta tutan nedir? Amerika denilen katil ve alçak devleti büyük gösteren nedir? İngiltere denilen emperyalizmin ve siyonizmin ağababası kahpe devleti, dünyanın gizli efendisi yapan nedir? Napolyon’un dediği gibi, ‘’dört casus, bir tabur askere bedeldir.’’ Elemanlara gereken hassasiyet gösterilmelidir. Daha önce de söylediğimiz gibi, elemanlar her açıdan muazzam şekilde kendini yetiştirmiş olmalıdır. Bünyeye yabancı ajanlar sızmışsa, o bünye çökmüş ve iflas etmiş demektir. Çünkü her an diken üstündesiniz ve her an başınıza bir bela gelebilir ve itibarınız yerle yeksan olabilir demektir bu. Öyleyse dikkat etmelisiniz. Kurumunuzun nazikliğinin, hassaslığının ve derin ehemmiyetinin fevkinde olmalısınız. Bilakis, ahmaksınız demektir.
Bir MİT elemanı, mutlak güven içinde olduğunu hiçbir zaman düşünmemelidir. Çünkü o, bir silahtır ve karşısında da kendisi gibi silahlar vardır. Zira bir ajan insandan ziyade bir silahtır. Tahminimde yanılmıyorsam, bunu, dünyada nam yapmış etkili ajanlarda ifade etmektedirler. Bu niye böyledir? Çünkü bir MİT ajanı, her an vurmaya, ya da vurulmaya odaklı biridir. Zira tehlikeli bir görev deruhte etmiştir. Gerektiği zaman, ya vuracak, ya vurulacaktır. Vurma ya da vurulma üzerine görev yapan bir birimde olmasa bile, yine de hassas bir iş yapıldığı kesindir ve tehlikesi vardır. Tabi bu demek değildir ki, MİT mensubu aklını ve vicdanını saf dışı bırakmıştır. Asla bu anlama gelmez söylediklerimiz. Ama bir de realite vardır, takdir edersiniz ki. Böyle bir kurumun yöntemi, stratejisi ve iş alanı bellidir. Fakat yinede böyle bir şey, yani aklını ve vicdanını kaybetme durumu, bizimkiler için iftira olur. Ama yabancılar için de hakikatin ta kendisi olur. Çünkü yabancı istihbarat ajanları, gerçekten de, akıllarını ve vicdanlarını saf dışı bırakmış ajanlardır. Misal, bir MOSSAD, bir CIA, bir KGB, bir MI5 vb. gibi teşkilatların ajanlarına insan demek için aklını yitirmiş olmak gerekir ki, bunu bize söylettiren deliller herkesin malumudur.
MİT, elemanından teçhizatına, teçhizatından kurumsal yapısına kadar her şeyi mükemmelen tanzim etmelidir, yenilemelidir. MİT kurumumuzun başında, kesinlikle ajan tarihini çok iyi bilen, özellikle Sultan Abdülhamit Han’ın istihbarat teşkilatı konusunda derin bilgiye sahip olan, teşkilatın işleyişine ileri düzeyde vakıf olan ve muhakkak ama muhakkak Milli-İslami ruha sahip biri olmalıdır. Kesinlikle ve kesinlikle, hoşgörücü ve diyalogcu kafa yapısına sahip biri olmamalıdır, laikçi kafa yapısına sahip olmamalıdır. Zira o zaman istihbaratımız MOSSAD ve CIA gibi istihbarat ajanlarının etki alanına girebilir ki hatta girer ki, vahim sonuçları olur. Devlet geleneklerine bağlı, milletine ve vatanına sonsuz derece sadakatli biri olmalıdır. Çünkü MİT kurumumuz gerçekten istenilen potansiyelde ve derecede değildir. Yabancı istihbaratlara göre çok çok geridedir bile. Bu ise bu ülkenin, bu milletin çocuklarına üzüntü vermektedir. Hele son günlerde yaşanan olaylar daha derinden üzmektedir bizleri. MİT, olumsuz bir işleyişten anında haber alabilecek etkinliğe sahip olmalıdır. Terörist faaliyetleri bütün detayları ile bilmelidir. Yabancı istihbaratlar içine sızmayı başarabilmelidir. Ülkenin, milletin ve değerlerin zıttına her türlü hareketten ve faaliyetten bilgisi olmalıdır. Bütün toplumsal katmanlarda elemanı olmalıdır. Elemanlarına, yetkilerini aşma ve kötüye kullanma fırsatı tanımamalıdır. Buna yeltenenleri kesinlikle affetmemelidir. Misal; ortalıkta konuşulan bir olay vardır. Güya, bir MİT elemanı, Suriyeli bir muhalif albayı para karşılığında satmıştır. Bu çok alçakça ve aşağılık bir harekettir ve kesinlikle en üst ceza verilmelidir. Ki bir başkası böyle bir namertliğe yeltenemesin. Cezalar caydırıcı olmazsa, hükümsüz ve anlamsız kalmaya mahkûmdur.