İSTİKBÂLE VE İSTİKLÂLE BÜYÜ ÇOCUĞUM!...

Özgür DENİZ - 18.02.2012

Doğmamak elinde değildi, doğdun çocuğum! Evet, gerçekten de burada iraden sıfırdır, bunu kabul etmelisin ve bu bilgiyi, bilgi düzeyinden bilince dönüştürmelisin. Bil ki, bilince dönüşmeyen yani işlenmeyen bilgi, yüktür insana. Bilgini işlemiyorsan ve yaşantıya dönüştürmüyorsan zerre kıymeti olmaz. Bilgi ancak hayata aktarılırsa bir güce dönüşür, bilakis unutulur gider. İki varlığın, tinsel yakınlaşmasının sonucu olan tensel birleşmesi ile oluşan bir canlısın sen. Aynı zamanda, mutlak kader dediğimiz şeydir bu oluşum. Çünkü ne senin, ne de senin oluşumuna vesile olanların iradesi yoktur burada. Aşk ve sevgi, iradeye üstün gelir. Aşk ve sevgi, senin mayandır. Ölmemek elinde değil ve öleceksin. Burada da iraden sıfırdır. Çünkü engellenemeyecek bir mutlak kaderle karşı karşıyasındır ve bugüne kadar, bu kaderi yenen tek bir insan teki olmamıştır, badema da olmayacaktır. Bunu da, bilgi düzeyinden, bilinç düzeyine çıkarmalısın. Bu konuda ki, hiçbir ters bilgiye asla inanmayacaksın. Misal; işte, bilim adamları ölümsüzlüğü keşfetti gibisinden mutlak saçmalıklara zerre itibar etmeyeceksin. Bu netameli bir tuzaktır filhakika; bilakis, ölümsüzlüğün keşfedildiği ya da keşfedileceği yoktur ve bu da bilinmektedir. İnsan, içgüdüsel olarak ölmemeyi ister ve bu yüzden kendini her türlü olumsuzluktan korumaya çalışır ama bu bir şeyi değiştirmez: Öleceksin! Yolculuğun esnasında, kim olduğunu bileceksin. İstesen de, istemesen de mutlak kaderin önünde eğileceksin ama mutlak kader temelinde de kendi kaderini çizmeyi öğreneceksin. Aklı ve kalbi olan bir canlısın. Bilgi sahibi olabilen, bildikleriyle yolunu bulabilen ve yolunda ilerleyebilen bir canlısın. Ağlayarak doğdun ama büyüdükçe, gözlerinde ki yaşı sileceksin. Ve büyüdükçe, içine doğduğun dünyayı tanıyıp, öğreneceksin.  Dünyanın cilvelerine alışacaksın. Tertemiz dünyan kirlenmeye başlayacak. Çünkü kirlenmek kaderdir bu dünyada ama mühim olan kirlenip, kirlenmemek değil; kirlerinden arınmasını bilmektir ve kirlenmemek için direnmektir. Etten ve kandan oluşmuş, kaygıyla yüklü bir varlıksın. Sabır, şükür, tövbe ve duasın.

 

 

Bil ki, karanlıklardaydın, aydınlıklara çıktın çocuğum! Bilinmezdin, bilindin. Konuşmazdın, konuştun. Yapamadıklarını, zaman içinde yapar oldun. Sen milyarlarca üyesi olan insanlık ailesinin bir üyesisin. İnsanlık soyunu devam ettiren bir üyesin. Çelişkilere, çalışmalara, acılara, sevinçlere, nefretlere, savaşlara, barışlara, sevgilere, kaygılara, korkulara, kargaşalara doğdun çocuğum. Bunlar, hayatın soğuk ve katı gerçekleridir, hayatla tanıştıkça öğreneceksin. Böyle bir dünyada, üzerine doğduğun kimlikle ve kendin olarak yaşamayı, yürümeyi ve yaşadığın hayata mührünü vurmayı becereceksin. Evet, bir kimlik üzere doğdun, senin dünyaya gelmene vesile olanlar kimlikliydi ve o kimlik haddizatında sana da sirayet etti, sen bilemezdin bunu. Farkında olmasan da, hep düşüneceksin. Büyüdükçe düşündüğünün farkına varacaksın, düşündükçe merak edecek ve soracaksın, sordukça da öğreneceksin, öğrendikçe de sinen acılarla dağlanacak. Bileceksin ki, bir anlamda sürgündesin. Önce bir ailen olduğunu öğreneceksin. Fasılalı olarak içine düştüğün dünyayı öğreneceksin; öğrenmeye, içine düştüğün yuvadan başlayacaksın. Seni ve aileni, bütün canlı-cansız mevcudatı bir yaratan (mutlak ve tek ilahın Allah -cc-) olduğunu; O yaratanın senin ve benzerlerin için bir rehber tayin ettiğini (yegâne Önderin Hz. Muhammed -sav-) ve o rehberle sana-benzerlerine yol kılavuzu (mutlak doğru kitabın, yüce ve kerim olan kitap Kur’an-ı Kerim) gönderdiğini öğreneceksin. Çünkü ne tesadüfen var oldun, ne de başıboş bırakıldın. Sen bir amaç için var oldun ve o amaca göre yoğruldun. Zaten de, bir amacın ürünüsün. Çünkü soyun devamı, insanın amaçlarının odak noktasıdır. Geldiğin yeri bilecek, gideceğin yeri öğreneceksin ve ona göre yaşayacaksın. Senin yolunu değiştirmeye çalışanlar olacaktır elbet. Eğer okursan, bilirsen ve sorgularsan gerçeği çok çabuk bulacaksın. Fakat okumazsan, bilmezsen, sorgulamazsan ve söylenenlerle hareket edersen sürüleşeceksin, kaybolacaksın, kalabalıklar içinde yiteceksin. Dürüst isen, namuslu isen, haysiyetli isen, hissiyatlı isen asla aldanmaz, yanılmaz, yalanlara kanmaz ve yanlışlarda boğulmazsın. Bu yüzden sağlam bir kişiliğin olmalıdır. Sağlam bir kişilik ise, sağlam bir sözden beslenir. Sağlam söz ise, seni halkeden Allah’ın (cc) sözüdür. Çünkü hakikat apaçıktır. Gerçekten apaçıktır, eğer kalbini ve beynini işletirsen bunu fark ve idrak etmemen mümkün değildir. Sadece düşünmeyeceksin, aynı zamanda hissedebileceksin de, bu sonsuz önemli bir teferruattır.

 

 

Hayat bir yol gibidir çocuğum! Sen de bir yolcusun, bu yolda. Bu yoldaki yolculuğun; çıkışlarla, yokuşlarla ve inişlerle son durağa kadar sürer gider. Acılarda vardır, sevinçlerde. Sevmekte vardır, sevilmekte ve aynı zamanda, nefrette. Dostlarında olur, düşmanlarında. Kavgada olur, barışta. Bazen yenilirsin, an gelir zaferlerle taçlanır kavgaların. Yalnızda kalırsın, kalabalığa da karışırsın. Dört mevsim gibi yaşarsın. Çocuklukla başlar, gençliğe erişirsin; olgunlukta pişer, ihtiyarlıkta düşersin. Yani hep aynı kalmak diye bir şey yoktur. Değişmek, hayatın değişmezliğidir. Ama bu değişimde ipler senin elindedir, elinde olmalıdır. Aklın vardır, kalbin vardır, iraden vardır. Muhtelif yetilerin vardır. Değişmez, değiştirilemez, eskimez, pörsümez, asla şaşmaz ve bütün asırlara hitap eden kitabın vardır. Toprak üzerinde gezer, denizlerde yüzer, göklerde süzülürsün. Emrine verilen tabiat, türlü nimetlerle doludur. Varlığın tek efendisisin ama efendi sahibisin de. Bu yüzden, ne efendi olduğunu ne de efendin bulunduğunu asla unutmayacaksın. Ama haddini ve hududunu da aşmayacaksın. Bilakis düşersin! Bil ki, unutmak gaflettir. Gaflette, dalalete sürükler insanı, dalalette tuğyana. Bil ki, tuğyanın karanlıklarında cehennem gizlidir.  Yanmaya yaşamamalı, yaşatmaya yanmalısın! Yanmaya yaşayanın izi kalmaz ama yaşatmaya yananın da izi asla silinmez.

 

Hayat bir türkü gibidir çocuğum! Bazen hüzünlendirir, neşeye boğar bazen de. Hayatın tınılarını dinlersin, dinlediğin her türküde. Hayatın, türlü renkleri ve sesleri vardır. Her yaratılmışın bir rengi ve bir sesi vardır, varlıkları bu özellikleri sayesinde tanırsın. Bu sesler ve renkler, senin, yaşamdan keyif almanı sağlar. Dertlerini azaltırsın. Sevdaları tanırsın. İsyan edersin, sükûnete erersin. Farklılıkları idrak edersin. Her varlık kendi türküsüyle tanınır ve sen de kendi türkünü söyleyeceksin. Türkün, yaşadıklarının ürünü olacak. Güzel yaşarsan, türkünde güzel olacak; kötü yaşarsan, kötü yazacaksın türkülerini de. Türkülerinle tanınacaksın ve ölümsüzleşeceksin. Sen ölürsün, ölümsüzdür türküler. Unutulmayacak türküler yazmalısın ki, unutulmayasın. Çünkü herkes, türküsünün ömrü kadar yaşar. Türküler ebedidir. Türküler unutulunca, türküyü söyleyenlerde unutulur. Sen çocuğum! Söylenmiş türkülerin çocuğu olacaksın ama kendi türkünü de söyleyeceksin. Türkülerde kendini bulacaksın ama türkünle de var olacaksın. Türküler; kültürleri, gelenekleri, töreleri, büyük aşkları, acıları ve hatıraları saklar. İsyanları, sevdaları, gurbetleri taşır. Vatan gibidir türküler. Ana gibidir. Türküsüz insan, talihsiz insandır. Türküsü olmayan milletin, ülküsü de olmaz.

 

 

Hayat bir satranç oyunu gibidir çocuğum! Evet, hayat aynı zamanda bir oyundur ve acımasız kuralları olur. Bu oyunu oynayabilmek için sağlam bir kişiliği olmalıdır, insanın. Çalışan bir beynin, işleyen bir kalbin olmalıdır ve iraden çok sağlam olmalıdır. Ama böyle olabilmek içinde, beslendiğin kaynaklar önemlidir. Çünkü insan, beslendiğidir. Hayatın aktörlerini iyi tanımalısın, planlarını ihsas edebilmelisin. Ki hamlelerini çok iyi yapabilesin. Bu aktörlerin geneli acımasızdır, vahşi tabiatlıdır. İnsanlara kıymet vermezler ama insanların üzerinden geçinirler. Düşüne bakmazlar, yürüyene düşesiye kadar eşlik ederler. Bu oyunda zımni ittifaklar olur. İttifak edeceğin dostlarını iyi tanımalı ve seçmelisin. Çünkü hamlelerinin başarıya ulaşması, dostlarının kişilikleriyle de ilgilidir. Söz sahibi olan sözü anlayan dostların olmalıdır. Söz sahibi olan dostta vefa olur, hasbilik olur. Ama laf sahibi olanlar hesabi olurlar, vefasız olurlar ve düşesiye kadardır birliktelikleri. Evet, birliktelikleri; dostlukları değil. Çünkü bu türler asla dost olmazlar, olamazlar. En büyük dostun şüphesiz ki; Allah’tır ama bu dünya üzerinde de muvakkat dostların olması, insan olmaklığının bir gereğidir. Çünkü insan, dostları vesilesiyle kendini bilir, toplum içine karışır ve dünya ile bağlantı kurar. Gerçek dost; büyük ve emsalsiz bir nimettir, insan için.

 

 

Hayat bir istihbarat savaşıdır çocuğum! Evet, hayat, aynı zamanda bir savaştır, mücadeledir. İman ve cihaddır. Say ve cidaldir. Tevhidin ve şeytaniyetin mücadele meydanıdır, dünya yüzü. Senin yegâne Önderinin (sav) sözüdür şu söz: ‘’Her dinin bir ruhbanlığı vardır, benim dinimin ruhbanlığı da cihattır.’’ Binaenaleyh, ataların ömürlerini cihat meydanlarında geçirmişlerdir. Cihat, dünyayı düzeltmenin ve insan olmanın önünde ki engelleri kaldırmanın yoludur. Kula kulluğun son bulması için verilen sessiz ya da sesli kavgadır. Kendi silahını bileceksin ve iyi kullanacaksın ama aynı zamanda düşmanının silahını da çok iyi tanıyacaksın. Düşmanının hilelerini sezeceksin. Düşmanlarının kim oldukları, ne tür hilelere başvurdukları ve sana nasıl yaklaştıkları yüksek ve yüce kitabında bildirilmiştir. Kitabına yüzünü dönmezsen, cehaletin karanlığına mahkûm olursun ve ömrün yenilgilerle, acılarla ve ızdıraplarla dolar. Çünkü düşman uyumaz, durmaz. Sen de uyumayacak, durmayacak ve yorulmayacaksın. Düşmanından, daha çok çalışacaksın, üreteceksin. Düşman, senin bütün varlığına düşmandır. Dinine, kimliğine, milletine, ümmetine, vatanına ve bütün aziz hatıralarına düşmandır. Tarihine, ecdadına, kültürüne düşmandır. Düşmanını bilirsen, kendini de bilirsin. Düşmanı ın hesaplarını, planlarını anlarsan, tedbirlerini de ona göre alırsın. Bilakis, düşmanının zincirlerine vurulursun, mezellet ve meskenet mukadderatın olur.

 

 

Sana dayatılan hayatlara diren çocuğum! Sana öğretilen kavramlara hayır diyebil! Kitabını bilirsen uyanık olursun. Ne mutlak düşmanların aldatabilir seni, ne de senden görünen sahtekârlar. Demokrasi, çağdaşlık, liberalizm ve laiklik gibi kavramlar, senin ruhunu ve dünyanı harap eden kavramlardır. Çünkü bunlar, düşmanlarının kavramlarıdır, şeytaniyetin kavramlarıdır. Tevhid temelli Türk-İslam Medeniyetinin böyle uyduruk, yoz, basit ve manasız kavramlara hiçbir zaman ihtiyacı olmadı, olmamıştır, badema da olmayacaktır. Senin kavramların en yüce kavramlardır. Senin kavramların varlığın temelleridir, özüdür, canıdır. Adalet, ahlak, şahadet, cihat vb. Senin medeniyetinde böyle kavramlar asla olmamıştır, badema da olmamalıdır. Bu kavramları sana dayatanlar ya düşmanlarındır ya da senden görünen ama düşmanlarından korkan asalaklardır. Türlü nimetlerle dolu olan dünyaya gözlerini dikenler, hakikatten korkarlar ve ya hayvanca bir yaşama dalarlar, ya da hayvanların kemirdikleri kemikleri yalarlar.

 

 

Şöyle düşün çocuğum! Güya seni yönlendirmeye, sana akıl vermeye çalışanlar, lanet kavramları yüceltirlerken; kendi kitaplarını ve kavramlarını zımnen yalanlamaktadırlar, düşürmektedirler. Ne yaptıklarının farkında olmayan ahmaklardır bunlar. Sen, bunlara, sendendirler diye aldanma, bunlar senden değillerdir. Kendilerini unutmuş zavallılardır bunlar. Seni, kendilerinin havariliğini yaptıkları lanet kavramların havarisi yapmaya çalışmaktadırlar. Oysa bu kavramlar hayatın anlamını çalan, hayatı yozlaştıran ve insanı sürüleştiren kavramlardır. İnsana verdiği zerre bir artı değeri gösteremez kimse. Ama insanı getirdiği nokta gözlerimizin önündedir, yalanlamaya yürek gerek. Bu kavramlar, kokuşmuş Batı uygarlığının kusmuklarıdır. Ki sahibinin çocuklarını getirdiği yer malumdur. Koskoca bir medeniyetin (Türk-İslam Medeniyetinin) çocuklarının ruhsuzlaşmasının, hayatlarının anlamsızlaşmasının ve sürüleştirilmesinin nedenlerindendir bu kavramlar. Robotlaşmamızı intaç etmiştir.

 

Sor ve düşün çocuğum! Diyorlar ki, bu kavramlar, insan hak ve özgürlüklerinin garantisidir, insana ve düşünceye saygının ifadesidir, garantisidir. İnsanın, özgürlüğünün önünde ki engellerin kaldırılmasıdır. Tabi yersek! Tam tersi olmasın acaba! Peki, sana soruyorum; bizim kitabımızın hangi ayetinde, insana saygısızlık yapın diyor, insanların beyinlerine hükmedin ve beyinlerini zorla değiştirin diyor? İnsanların yaşamlarına müdahale edin diyor? İnsanlara saygısızlık yapın diyor? ‘’Dinde zorlama yoktur‘’ diyen bir Allah, nasıl olurda kulun, kula dayatma yapmasını isteyebilir? Hatta ‘’kavimlere olan kininiz, sizleri onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin’’ diyen bir Allah, nasıl olurda insanlara saygısızlığı telkin edebilir? İşte mankurtlaşmak ve mallaşmak diye buna denir. Hey gidi koca öküzler! Aziz ve asil bir medeniyetin çocuklarını, iradesiz, bilinçsiz, ruhsuz bir sürüye döndürmektesiniz. Adeta kokuşmalarına ve nihayet çürümelerine neden olmaktasınız. Yapılan, insanlık değildir. Müslümanlık zaten değildir. Türklükte değildir. Hayır yani, kitabınız da neyi bulamadınız ki, dışarıda arıyorsunuz? Kitabınız da güzel olmayan ne var ki, O’nun dışında güzellikler arıyorsunuz? Gerçeği haykırmaktan mı korkuyorsunuz? Utanın, utanın, utanın! Ayrıca, ‘’ılımlı ve sol İslam’’ ucubelerine de kanma çocuğum. Çünkü bunların ardı da karanlıktır. Hem vallahi, hem billahi, hem tallahi karanlıktır. Sen, sen ol çocuğum. Başkası olmana gerek yok. Kendi kavramlarını bil çocuğum. Başka kavramları bilmene gerek yok.

 

 

Bil ki çocuğum! Dün zordu, bugün dünden daha zor, yarınlar daha da zor olacak. Dün gitti, bugün geçiyor ama yarınlar belirsiz, fakat belirsiz diye gelmemezlik etmez. İstikbal ve istiklal için büyü çocuğum. Yetiştir kendini. Kitabını iyi öğren, iyi anla. İlahını (cc) ve Önderini (sav) iyi tanı. Sahip çık ve yaşat değerlerini. Vatanını koru, savun. Kültürünü, geleneklerini, töreni yaşa, yaşat ve geleceğe taşı. Çocuklarını, kendini bilecek şekilde, kendi sözleriyle ve kavramlarıyla yetiştir. Önce kendini çok iyi yetiştir tabiî ki. Sen yetişmemiş olursan, yetiştirmen de mümkün olmaz. Yetişmeyenlerin, yetiştirdiklerini görüyoruz çünkü. Yetişmeyenlerin yetişmemişleridir, bunca çektiğimiz acıların sorumluları bir yerde. Bu yüzden mazini düşün ve yarınlara iyi hazırlan. Planlarını iyi yap. Tarihin ve ecdadın; planlarının, daima gizli gözetleyicisi olsun. Çünkü geçmiş geleceğin anasıdır. Mazisiz millet olmaz, istikbal olmaz. İnsanı bile var eden, yaşatan, yarınlara giden yolunda birer ışık olan; insanın biriktirdiği hatıraları değil midir? Mazi tecrübedir, ışıktır, hatıradır, kaynaktır. Ahlaklı ve adil ol çocuğum. Ne zulmet, ne de zulme uğra. Zalimin karşısında, mazlumun yanında ol. Zulme sessiz kalan, zalimin yoldaşıdır. Mazluma yardım etmemekte zulümdür.

 

 

Çalış çocuğum. Zorluklara alış çocuğum. Bencil olma paylaş çocuğum. Sev ve sevil çocuğum. Oku, bil, anla, sor ve düşün çocuğum. En sert fırtınalara dayanacak bir kişiliğin olsun. Köklerin öyle sağlam olsun ki, hiçbir fırtına sarsamasın. Hayat zor çocuğum, biliyorsun bunu, bilmiyorsan öğreneceksin. Zorluklara dayanamayıp, kolaya kaçmayasın. Çalışmak güzeldir, hazırcı olmayasın. Kuyrukçuluk yapmayasın, baş olasın. Baş olmazsan, baş olanların ayakları olmak zorunda kalırsın ve daima ezilirsin. Baş olmayan layık olmayanlar, senin başına taş olurlar. Her türlü pisliğe sen batarsın. Ve gözlerin yaşlarla, kalbin azaplarla dolar. Üzerinde, bizim üzerimizde egemen olan ve bugüne kadar bizi bizden çalan kimliksiz ve dinsiz nesillerin, kimliksizlik ve dinsizlik buhranında harap olmuş ruhsuz ve beyinsiz çocukları egemen olmasın. Ya da, bu dinsiz ve kimliksiz nesillerin yaltakçısı, kuyrukçusu olmuş, bilinçsiz, haysiyetsiz ve hissiyatsız sahtekârların nesilleri de olmasın. Bu, yüreğinde, sonsuz acıların birikmesine neden olur. Hayatın baştan sona azap olur. Gerçekten, bu, çok acı verici çocuğum! Sana bunu söyleyen, bu acıyı taaa yüreğinin ve beyninin derinliklerinde hisseden bir büyüğündür. Sen sözüne inan ve tabi ol çocuğum! Sözünün ne olduğunu biliyorsun. Sözün, Allah’ın sözüdür, ecdadının sözüdür. Allah’ın sözü mutlak doğrudur ama ecdadının sözü böyle değildir, bunu da bil çocuğum! Ayrım yapacak ve tahlil edecek kafan vardır. Bil ki; sözün önemsizleştiği bir dünyada, bütün erdemler de önemsizleşir. Hayatı zorluklar, yozluklar, basitlikler ve acılar kuşatır.

 

 

Son tahlilde; kendini bil ve istikbale, istiklale büyü çocuğum. Bil ki çocuğum: Sen, düşmüş bir medeniyeti kaldıracak kişisin. Türk-İslam Medeniyetinin tohumusun. İlay-ı Kelimetullah Davasının aziz ve nadide neferisin. Allah’ın sana bildirdiklerinden hesaba çekileceksin çocuğum, bildirmediklerinden değil. Ecdadının yolunu takip edeceksin, düşmanlarının değil. Düşmanlarının yolu, kan ve kin yoludur, pisliklerle doludur. Ecdadının yolu ise, sevgi ve can yoludur, güzelliklerle doludur.

 

Tarih: 18.02.2012 Okunma: 785

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?