İslam’ın, kendi kendini yaşatacağını ve hayata hâkim kılacağını, kendisini yani ahkâmlarını, öğretilerini ve ilkelerini insanlığa ulaştıracağını düşünür gibi bir halimizde vardır ya da bu konuda düşünce serdederken bu tür anlamlar çıkacak düşünceler serdetmekteyiz ve bu kesinlikle sakat bir bakış açısıdır. Oysa İslam, insan içindir ve İslam’ı yaşayacak, yaşatacak ve insanlığa ulaştıracak olan, insandır. Bunu Allah’ımızda ifade eder. Daha üst düzeyde ise, topluluktur, kavimdir, millettir. Zira iyiliği emretmek ve kötülükten nehy etmek insana has bir durumdur. İslam’ın böyle bir şey yapacağını söyleyecek kadar uçmazsınız herhalde? Haddizatında bu nüansı fehmedebilsek, Türk Milleti’nin burada ki, hayati ve haysiyetli fonksiyonunu da idrak etmiş olacağız. Ve İslam’ın, birileri tarafından temsil edilmesi, yaşanması, yüceltilmesi, yükseltilmesi ve hayata hâkim kılınması gerektiği gerçeğinin idrakine varmış olacağız. Ve tam da burada, birileri, Türk Milleti İslam’ın kılıcıdır, daima İslam için at koşturmuş ve kılıç kuşanmıştır, İslam’ı yüceltmek ve yükseltmek için var olan bir millettir dedi mi de yanlış algılamayacağız ve bunu faşizm olarak görmeyeceğiz. Bilakis, bizlerde bu hizmetle yücelmeye ve yükselmeye bakacağız. Çünkü İslam, sadece Türk Milletinin dini değildir ve bu dini yüceltmek ve yükseltmekte Türk Milletinin inhisarında değildir ama bu durumda, Türk Milletinin İslam’a yaptığı hizmetleri yok edecek, tarihe kazıdığı mührünü silecek değildir. Tarih süreci içerisinde gelişen olaylar neticesinde diyebiliriz ki; Türk=İslam’dır. O kadar bütünleşmiştir bunlar. Adeta, etle tırnak olmuşlardır, ayırmak kabl-i mümkün değildir. Öyleyse doğru bakış açısıyla, doğruları görebilmeliyiz. İslam’ı yüceltirken ve yükseltirken, aslında yücelen ve yükselen bizizdir. Zira böyle bir eylem, iki tarafı da aynı derece de etkiler. Ve bizler, asla partilerimiz, sendikalarımız, guruplarımız için var değiliz. Mücadelemiz, konuşmalarımız, yazmalarımız da bunlar için olmamalıdır. Bilakis bunlar, gerçek davamızın zafere ulaşması için vasıta olabilmelidir, tabi olabiliyorsa, bunu yapabilecek bilince ve ruha sahipsek. Bu yüzden, birilerinin, bizim için değil Türk-İslam Medeniyetinin yeniden dirilişi için mücadele etmesini istemeliyiz. Eğer, kişiler, doğruları ifade ediyorlarsa ve bu doğrular bizi ıskat ediyorsa kızmamalıyız. Doğru bize değil, biz doğruya uymalıyız. Bizler, İslam için varız. Bizler, tevhid temelli Türk-İslam Medeniyeti için varız ve yine bu kadim medeniyeti diriltmek için çalışmalıyız, koşmalıyız, yorulmalıyız, ter-kan ve yaş akıtmalıyız. Çünkü biz İslam’ı yaşatırken, aslında İslam ile yaşamaktayızdır. İslam, bizim varoluş sigortamızdır. Bunu gerçekten hakkı ile tam olarak idrak ettiğimiz gün, bizim yeniden doğum günümüz olacaktır. Ve yine o gün, zihinlerimizin işgalden mutlak olarak kurtulduğu ve özgürleştiği gün olacaktır. Nihayet, ülkemiz ve milletimiz kurtulacak ve bağımsızlığına kavuşacaktır. Çünkü zihinler işgalden kurtulmadığı müddetçe, ülkeler ve milletler asla kurtulamayacaklar ve bağımsızlıklarına kavuşamayacaklardır.
İslam olarak adlandırılmayı da yanlış anlıyoruz. İslam deyince, her şeyin tamam olduğunu sanıyoruz. Her yaptığımız doğrudur, gidişatımız istikamet üzeredir diye düşünüyoruz. İslam’ız dediğimiz an kurtuluvereceğiz zehabına kapılıyoruz. Oysa İslam olmak bir şeyi değiştirmez. Önemli olan, İslam’ın tazammum ettiği öğretileri, değerleri ve erdemleri yaşamaktır ve hakkıyla temsil edip, yaşatmaktır. Adının değil, tadının İslam olması önemlidir. Türk-İslam Devletisin ama ahlaktan eser yok, adaletin ismi bile unutulmuş, millette güven duygusu diye bir şey kalmamış. Peki, bu nasıl bir Türk-İslam Devletidir? Tanımlamalar bazen aldatıcı olabilirler. Bu yüzden bizler, kalıba değil, içeriğe odaklanmalıyız. Bu fert bazında da böyledir. Sözde Müslümansındır ama hayatına bakınca kâfirden betersindir. Peki, bu nasıl Müslümanlık demezler mi adama? İşte bu, zihinsel bir bulanıklıktır, kirlenmedir, körleşmedir. Müslüman’ız diyoruz, burası İslam yurdudur diyoruz ve öylece kalıyoruz. Kendimizi Müslüman sanıyoruz, yurdumuzun da İslam yurdu olduğunu düşünüyoruz. Bununla da gurur duyuyoruz ahmakça. Ama bu, bizleri büyük aldanışların kurbanı kılıyor. Düşmanda bu yönden bizleri feci vuruyor. Bizler yanlışlar içinde bocalıyoruz ama bizlere siz İslam’sınız dediler mi kafamız dönüveriyor ve gerçeğe karşı gözlerimize perde çekiliveriyor. Her zaman söylenen bir şeydir; bu ülkenin yüzde doksan dokuzu Müslüman’dır. Ne de aldatıcı, uyutucu ve uyuşturucu bir ifadedir bu. Oysa yalandır. Kesinlikle yalandır. Sadece bizlerin öylece beklememizi, bunu gerçek sanıp avunmamızı ve yurdumuzun gerçekten İslam yurdu olması için kavga vermemizi engelleyen bir yemdir bu. Madem İslam yurdu, niçin kışlalarında Türk-İslam Medeniyetinin dirilişi yönünde hizmet edilmez? Mekteplerin de, niçin bu yönde yetiştirilmez çocukların? Niçin camilerinde tevhid anlatılmaz, cihat ayetleri okunmaz? Hani biz Müslüman’dık, burası İslam yurdu idi. İşte bizlerin bilinçleri uyanmasın ve hep kör kalsın diye bu sözler söylenmektedir. Zihinlerimizi işgalden kurtarmadan, gerçekleri berrak şekilde göremeyiz ve neyin kavgasını vereceğimizi asla bilemeyiz, hep yanlış yolda yürürüz ama fark edemeyiz.