Şüphesiz ki, insan, eğitilmek için halk edilmiştir. Eğitim, insan içindir. Çünkü insan, varlığın öznesidir ve hayatla ölüm arasında, imtihana tabi bir talebedir. Varlık aleminde ki yerini bilmesi, bulması ve yerini koruması için eğitilmek zorundadır. İnsana, şeylerin bilgisini ilk öğreten de Allah’tır. İnsan, doğada ki nesneleri kullanan bir varlıktır. Nesneleri kullanabilmekte, nesnelerin bilgisine sahip olmayı ve nesneler konusunda eğitilmeyi şart koşar. Allah, insanları eğitmeleri için de peygamberler göndermiştir. Peygamberler dahil, insanlığın yegane bilgi kaynağı vahiydir. Binaenaleyh, gerçek muallimler peygamberler, gerçek eğitim merkezi de vahiy’dir. Öyleyse, gerçek eğitim, vahiy temelinde yapılmalıdır. Vahiyden kopmuş bir hayat, pusulasını kaybeden ve fırtınaya yakalanan kaptan gibidir. Vahiy temelli eğitim; özgürleştiricidir, dirilticidir, koruyucudur, kuşatıcıdır, kutsal ülküler bahşedicidir, izzetli yaşmayı öğreticidir, isyan ahlakıyla donatıcıdır, uyandırıcıdır, birleştiricidir, kardeşlik bilinci aşılayıcıdır, bağımsızlaştırıcıdır, paylaşmak erdemini kazandırıcıdır, hülasa; izanlı, insaflı, akıllı ve vicdanlı bir insan yapıcıdır. Harici bütün eğitim metotları, insanı, insanlıktan çıkarıcıdır, köleleştiricidir, tek tipleştiricidir, mankurtlaştırıcıdır, uyutucudur, kişiliği bozucudur, hülasa; izansız, insafsız, akılsız ve vicdansız bir insan yapıcıdır.
İnsanlar farklıdır şüphesiz. Bu, varlığın mutlak gerçeklerindendir. İnsanların ihtiyaçları nasıl farklı ise, insanlar nasıl farklı ise, bireysel yeteneklerde farklıdır. Şöyle düşünelim; insanlar, insan olmaklığın icabı olarak farklı ihtiyaç sahibi midirler? Şüphesiz ki, öyledirler. Peki, herkes aynı yeteneğe sahip olsa idi, farklı ihtiyaçları karşılamak kabil olabilir miydi? Şüphesiz ki, olamazdı. Öyleyse her ihtiyaca göre yetenek olacak ki, muhtelif ihtiyaçlar karşılanabilsin ve insanlar toplu yaşamaya alışsınlar. Birbirlerine muhtaç olsunlar ki, kardeşlikleri daim olsun. Her biri, bir diğerinin ihtiyacını görebilsin. Öyleyse insanlar yeteneklerine göre eğitime tabi olmalıdırlar. İnsanları tek tipleşmeye mahkûm ettiğiniz zaman, toplum hayatını sıkıntıya sokarsınız. Mesleklerin sırrı da buradadır. Her meslek, bir ihtiyacı karşılamaktadır ve her meslek farklı yetenek ister. Öyleyse, dünyada, her mesleğe göre yetenek vardır. Ama o yeteneklerin açığa çıkarılması, keşfedilmesi ve işlenmesi gerekir. Zaten eğitim de, derinlerde gizlenmiş yeteneklerin keşif yolu değil midir? Yetenekler işlendiği ve uygun olduğu mesleği tam uygulayabildiği zaman çalışma hayatı ve insanların hayatı müthiş bir insicam içinde olacaktır ve topluma huzur egemen olacaktır. Eğitim, insanları tanımlama değil, tanıma ve keşfetme sanatıdır. Tanımladığınız insanı, baştan öldürdünüz demektir. Ama tanıdığınız insanı, anlarsınız ve anladığınız insanı da güzel bir şekilde eğitirsiniz. İnsanlar farklı olduğu gibi, algıları da farklıdır, dolayısıyla anlayışları da farklıdır. İnsanları, tek biçimde görmek ve o minvalde eğitmeye çalışmak yanlıştır. Önderimizin (sav) ‘’herkese anlayışına göre hitap ediniz’’ sözleri de, farklılığın gerçekliğine ve önemine mutlak ve muhakkak delalettir.
Kişiler, meslekler, yetenekler farklı farklı da olsa, tek olan şeyler de vardır. Onlar da, ahlak ve adalettir. Ahlak ve adalet, varlıkta ki düzenin ve dengenin temelidir. Ahlak ve adalet ortadan kalktığı zaman, varlıkta ki düzen ve denge sarsılır, her şey anlamını kaybeder, keşmekeş olur, huzur ve güven ortadan kalkar. Önderimizin (sav) ‘’yer ve gök adalet üzerinde durur’’ ve ‘’güzel ahlakı tamamlamaya geldim’’ sözleri de bu mutlak hakikate, muhakkak bir delalettir. Her iş, ahlak temelinde yapıldığı ve her işte adalet gözetildiği zaman, millet hayatına; huzur, başarı, sağlık, mutluluk, aydınlık, kardeşlik, paylaşım, güç ve birlik hâkim olur. Böyle bir milleti de, çökertecek hiçbir kuvvet yoktur ve olamaz. Haddizatında, eğitimin ana gayesi de, özünde, ahlaklı ve adil vicdanlar oluşturmaktır. Ahlaklı ve adil vicdanlara sahip milletler, yücelmeyi ve yükselmeyi hak etmiş milletlerdir ve muhakkakta yücelecekler ve yükseleceklerdir. Bilakis, ahlaksız ve adaletsiz vicdanların eline mahkum olmuş toplumlar, alçalmaya ve köleleşmeye mahkumdurlar.
Bilmeliyiz ki, din eğitim içindir ve insanın farklılığı, eğitilebilir, öğretilebilir olmasından gelir. Din, insan yapıcıdır, vicdan oluşturucudur. Din, varlık evimizin ruhudur. Allah, insana, isimleri öğretmiştir ve insanı eğitmiştir. Temeli atmıştır ve sonra da insanı, insanlık muallimlerine yani peygamberlere tevdi etmiştir. Dinin yegâne amacı ve anlamı, insanı eğitmek için var olmasıdır. Dinin, başka bir amacı ve anlamı yoktur. Din, insanı düşünür ve insana yardım eder. Din, hem zekâyı, hem de vicdanları eğitir, işler, inceltir, kibarlaştırır. Din, bir okuldur ve bu okulun merkez üsleri, ahlak ve adalettir. Çünkü din, nasihattir ve ahlaktır. Ve insanlık muallimleri de, güzel ahlakı insanlığa izah etmek ve insanlığın vicdanını bu yönde işlemek için gelmişlerdir. Her mesleğin, gerçekten ahlak ve adalet temelinde uygulandığını düşününüz lütfen. Nasıl olurdu sizce? Yeryüzü cennet olurdu. Vallahi, billahi, tallahi cennet olurdu. Şeytan, yüreklerimizde ve ülkelerimiz de bir gün bile egemenlik kuramazdı. Eğitim alanımız, şeytaniyetin egemenliğinden kurtarılıp, vahyin egemenliğine tevdi edilmelidir. Nesillerimiz, ilk evvelde vahiy temelinde, sonra da kadim kökleri, kültürleri ve töreleri temelinde yetiştirilmelidirler. Ondan sonra bakınız bakalım, düşmanlar titriyorlar mı, titremiyorlar mı? O zaman, şeytan bile feleğini şaşırır be!
Bedevi bir toplumdan, medeni bir toplumun çıkması, dinin eğitici gücünün mutlak ve muhakkak hüccetidir. Bir dünya devi olan üstat Muhammed İkbal’in şu sözü bile bu mutlak gerçeğin öz ifadesidir. “Yol kesenler, Kur’an okuyup öğrenince, yol gösterici oldular.” Evet, yeter ki, temiz olalım, zihnimiz ve yüreğimiz temiz olsun. Gerçekleri görmek ve algılamak hiçte zor değildir. Yeter ki, gerçekleri, çıkarlarımız uğruna gizlemeyelim. Bu yüzden muallimler örnek insanlardır, peygamberi misyonun takipçileridirler, öyle olmaları gerekir. Muallimler, lider insanlardır. Bir millet ki, muallimlerinin kıymetini idrakten yoksundur, o millet alçalmayı hak etmiştir. Muallimlerini ezen, yozlaşmaya mahkûm eden, muallimlerini imkânlardan mahrum bırakan bir ülke batmayı hak etmiştir. Bir ülkenin siyasetinin merkezi, muallimler olmak zorundadır. Bir ülkeyi, eğitilmiş kaliteli insanlar yükseltecekse, önce muallimler kaliteli olmalıdırlar. Çünkü eğitimin ana unsuru, öznesi muallimlerdir. Ve maalesef ve maalesef, ülkemiz de böyle bir güzellikten bahsetmek kabil değildir. Muallimler hiç olmadığı kadar ezilmekte, zımnen itibarı düşürülmekte ve şahsiyeti zedelenmektedir. İtibarı sarsılan muallimlerin, itibarlı nesiller yetiştirmesi nasıl mümkün olabilir Allah aşkına?
Bir muallim, asla ideoloji taşıyıcısı olamaz, olmamalıdır. Çünkü muallimler, parçalayıcı değil bütünleştiricidirler. Muallimler, peygamberi metodun takipçisi ve taşıyıcı olmak zorundadırlar. Muallimler, dillerinin, kültürlerinin, tarihlerinin takipçisi ve taşıyıcısı olmalıdırlar. Bir defa muallim, ahlak ve adalet temeline oturtmalıdır kişiliğini. Sonra güvenilir olmalıdır, çünkü güven duyulmayan muallimin etkisi olmaz. Sabırlı olmalıdır, zira eğitmek sabır işidir. Muallim, adil olmalıdır, adil olmadığı zaman, karşısında ki insanların kinlerini üzerine çeker ve onların parçalanmasına sebep olur. Muallim, cesaretli olmalıdır, çünkü karşısında ki çocuklar henüz çok küçüktür ve ne görürse onuyla gidecektir. Korku görürse korkuyla, cesaret görürse cesaretle yollarına devam edeceklerdir. Muallim, kesinlikle kibar ve mütevazı olmalıdır ki, cezp edici olsun. Zira Hz. Ali (ranh) derler ki; ‘’yüksekliği aradım, alçakgönüllülükte buldum.’’ Evet, kibir adamı alçaltır ama tevazu yüceltir. Hele bir de tevazu ile cesaret birleştiği zaman, işte büyük fetihlerin temel taşı odur.
Son tahlilde; Türk-İslam Medeniyetini inşa edecek ve yeniden bir tarih yapacak olan Müslüman Türk Milleti’nin aziz, asil ve necip evlatları muhakkak ama muhakkak olarak, vahiy ve kadim kökleri, tarihleri, töreleri temelinde eğitilmelidirler. Ama esas ve belirleyici unsur, kimlik şekillendirmesinde ki ve bakış açısı belirleme de ki ana gövde vahiy olmalıdır. Çünkü mutlak bilgi kaynağı, vahiydir. Nesillerinizi, bu temellerle yetiştirmiyorsanız, geleceğe umutla bakmayınız asla. İstikbalden ve istiklalden yana emin olmayınız. Yücelmeyi ve yükselmeyi hayal bile etmeyiniz. Zihin devrimleri de, yürek devrimleri de, milli devrimlerde, vahyin inşa ettiği kişiliklerin gerçekleştirebileceği büyük ve görkemli eylemlerdir. Eğer topraklarınızda mutlak bağımsız olarak yaşamak istiyorsanız, kaynaklarınızı kendiniz için kullanmak istiyorsanız, her türlü yabancı işgalinden kurtulmak istiyorsanız, istikbali ve istiklali garantiye almak istiyorsanız, izzetli ve şerefli şekilde yaşamak istiyorsanız; nesillerinizi, vahiy ve tarihi tecrübelerinizin ışığında, mükemmelen bilgilendirmek ve eğitmek mecburiyetindesiniz. Gayrısı laf-ı güzaftır!