İSLAM VE BİZ...

Özgür DENİZ - 10.03.2012

Bilimin, ilimin temeli olan, insanı yücelten ve insanlığın yegâne kurtuluş adresi olan bir dini hep çıkarlarımıza alet ettik, artık bundan böyle çıkarlarımıza alet etmeyelim. Gerçekten çok ahlaksızız. Dinimizin de kıymetini düşürüyoruz ve insanları da dinden soğutuyoruz. Oysa bizler, bu din adına birer davetçi ve tebliğci olmamız icap ederdi. Allah’ımıza kulak verelim; ‘’İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.’’ Al-i İmran-104. İnsanlarımızı, din ile öldürmeyelim, diriltelim. Yüzeysellikte boğulan dinciler değil, Allah bilinci ile donanmış derin dindarlar kılalım. Allah bilinci ile yaşamalarını sağlayalım her an. Çıkarlarımızın peşinden koşacağımıza, büyük ülkülerin peşinden koşalım. Kuzu gibi nesiller yetiştirip, kurtlara yem edeceğimize, çalışkan ve mücadeleci nesiller yetiştirelim, zalime kartal mazluma güvercin olacak. Şahsi çıkarlarımızı gözeteceğimize, ümmetimizin, milletimizin ve ülkemizin çıkarlarını gözetelim. Biz kazandığımızda ümmetimiz, milletimiz kazanmıyor ama ümmetimiz, milletimiz kazandığı zaman bizde kazanmış oluruz. Toplu mutluluk, bireysel mutluluğa müreccah olmalıdır. Ki, hem birlik bağları kuvvetlensin, hem de düşmanlara korku olsun.

 

Kaynaklarımızı, nefsi arzularımız yönünde kullanıp israf etmeyelim. Ne kendimiz yağmalayalım ne de kan emicilere yağmalatalım. Lüzumsuz tüketim yapmayalım. Harcamalarımızı hesaplı yapalım. Adil ve ahlaki bir dünya hedefi taşıyan dinin, israfta ve sefalette boğulan müntesipleriyiz maalesef. Bu yüzden de bir umut vaat etmiyoruz insanlık adına. Düşmanda, bu durumu, dinimize hamlederek bizi en can alıcı yanımızdan vuruyor. Tabi suç kimde acaba? Soysuzlukta örnek olmayalım. Şerefte, asalette, tevazuda, söz sahibi olmada, kitap taşımada, cesarette örnek olalım. Yetimin malını haksızca yemeyelim. İktidarımızı, yetimin, mazlumun, garibin, yoksulun hakkını çalmak için kullanmayalım. Bilakis, çalanlardan geri almak için kullanalım. Zira kurumların gücünü kullanarak elde ettiğimiz her servette yetim hakkının olduğunu unutmayalım ve utanalım. Bakınız Allah’ımız ne buyuruyor; ‘’Yetimlerin mallarını haksız biçimde yiyenler, midelerini ateşle doldurmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Zaten kudurmuş alevlerin içine atılacaklardır.’’ Nisa-10. Hakeza, milletten ve maiyetimiz altında ki çalışanlardan alırken, kanuni gücümüzü kullanarak tam alıpta, onlara verirken eksik vermeyelim. Yine Allah’ımıza kulak verelim; ‘’Eksik ölçenlerin ve tartanların vay haline. Onlar, alırlarken tam ölçerek alırlar. İnsanlara verirken ise eksik verirler. Onlar, diriltileceklerini hiç düşünmezler mi?’’ Mutaffifin-1,2,3,4.

 

Evet, bizim ecdadımız, medeniyetin temelini, vahiyle attılar. Bilime, ilime en büyük katkıyı bizim ecdadımız yaptılar. Peki, bunu nasıl yaptılar? Tabi ki, vahyin, diriltici ve ölümsüz sesine kulak vererek yaptılar. Vahyi, çağdışı görmediler, bilakis yücelmenin ve yükselmenin kutsal merdiveni olarak telakki ettiler. Her bir basamağında, yücelmede ve yükselmede bir basamak ilerlediler. Her alanda büyük keşiflere imza attılar. Tabi araştırırsak bilgi sahibi oluruz ama hangimizin vakti var değil mi, araştırmaya? Hiçbir zaman tahribata imza atmadılar. Hiçbir zaman haksız yere zulmetmediler. Zihinleri ve kalpleri, kendilerine hayran bıraktılar. Anlamlı ve yüksek bir kültür üzerine, parlak bir medeniyet inşa ettiler. Kitaplarını yüksek yerlerde muhafaza etmediler, görkemli şekilde süslemediler, mezarlarda okumaya kullanmadılar. Onu anladılar, onda dirildiler, onunla yürüdüler ve yönlerini buldular, onu hayatlarına rehber kıldılar. Ama biz ne yaptık? Ecdadımızın dirildiği kitapla öldük. Onların, yücelmenin kaynağı olarak gördükleri kitabı, biz alçalmanın nedeni olarak algıladık. Mutlak ve kesin bilginin kaynağı olan kitabımızdan yüzümüzü çevirdik ve cehaletin bataklığına gömüldük.

 

İslam için çağdışı deniyor. Peki, ahlakın ve adaletin çağı olur mu? Yoksa adalet ve ahlak bütün çağları kuşatır mı? Peki, kardeşliğin çağı olur mu, yoksa kardeşlik bütün çağları kuşatır mı? Hadi hepsini geçtik, temizliği hangi çağa tutsak edeceğiz? Din, hiçbir çağın içine girmez ama bütün çağlar dinin içindedir. Din, bütün çağlara hitap eder ve çağrısı asla eskimez. Din, senin zihnindir ve kalbindir. Din, senin içindir, senin içindedir. Behey şaşkın, dinden ayrılacağını sanıyorsan, yanılıyorsun. Ne din senden ne de sen dinden asla ayrılamazsınız. Birlikte doğdunuz, birlikte öleceksiniz ama sonsuzlukta yine buluşacaksınız. Sen, dine çağdışı derken, aslında çağın dışında kalmış bir yabani olduğunu haykırmaktasın ama farkına varamayacak kadar körsün. Daha, çağdaşlık denilen illetin, pislikle, mikropla dolu bir çukur olduğunu algılayamayacak kadar cahilsin. Söyle bana behey şaşkın; Ayasofya önünde çırılçıplak soyunup güya eylem yaptığını sanmak mı çağdaşlık; yoksa evinde biricik evlatlarıyla ilgilenen ve onların şerefli ve izzetli evlatlar olması için didinen annenin yaptığı mı çağdaşlık? Evet, annenin yaptığı asla çağdaşlık değil, en kutlu sorumluluk ama güya eylem yaptığını sananlar gerçekten de çok çağdaşlar, çünkü çağdaşlık tam da o işte. Yozlaşmak, soysuzlaşmak, ar damarı çatlamaktır. Bugün Batı çağdaşlığın yegâne mümessilidir. Peki, bana, Batı da insanlığın ne halde olduğunu söyler misin? Diyeceksin ki; İslam dünyası ne halde? Şunu unutma ki; Batı’nın, bugün içinde bulunduğu hal, çağdaşlık denilen pisliğin, mikrobun yüzündendir. Ama Müslümanların içinde bulunduğu halin sebebi asla İslam değildir ve olamaz. Sebep, Müslümanların kendileridir. Dini anlamayan, Allah bilincinden uzak olan kendileridir. Hayır, İslam’dır diyecek kişi, şereflice bu iddiasını ispat etmelidir. Edemezse dünyanın en şerefsiz insanıdır. Çünkü iddialar ispat isterler.

 

Evet dostlar! Son tahlilde; İslam’dan uzaklaştık ve yıkıldık. İslam’la kucaklaştığımız zaman kalkacağız. Ama şerefli olmalıyız. İslam, her şeyi bir denge üzerine oturtur. İslam, insanlık için en yüce düzeni vaat eder. İnsanlık ailesinin iki temel öznesi olan, kadın ile erkeği layık olduğu yere yükseltir. Bu iki özneye, en yüce değeri verir. Kitabımızı ne hazin ki bilmiyoruz ve okumuyoruz. Anlamak için çaba göstermiyoruz. Hayata aktarmak adına gayretsiziz. Dünyanın, zincirlere vurulmuş mahkûmlarıyız. Söyleyecek çok şey var ama kitabımızı okursak görürüz. En basit, en yalın, en temiz, en mükemmel, en doğru, en kuşatıcı ve bütün çağlara hitap eden yüce sözler O’ndadır. Yücelmek ve yükselmek istiyorsanız O’na müracaat etmek zorundasınız. Asla unutmayın ki; O, sizinle değil; siz, onunla yüceleceksiniz.

 

‘’Taç sahibi insandan, ortalama insana kadar herkes için aynı derece de geçerli olan Muhammed’in kanunu, dünyada var olan tüm zamanların, en hikmetli, en bilge ve en aydın hukuki kurallarla örülen bir kanundur.’’ Edmun Berke

 

 

Tarih: 10.03.2012 Okunma: 636

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Özkurt

02.01.2012 - 15:29

Eline sağlık. Çok güzel olmuş. Selamlar.

Özkurt

02.01.2012 - 15:29

Eline sağlık. Çok güzel olmuş. Selamlar.