‘’Ey müminler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz, kâfirliği müminliğe tercih ediyorlarsa, sakın onları dost ve yandaş edinmeyiniz. Kimler böylelerini dost edinirlerse, onlar zalimlerin ta kendileridir.’’ Tövbe-23
‘’De ki; eğer babalarınızı, evlatlarınızı, kardeşlerinizi, eşlerinizi, akrabalarınızı, kazandığınız malları, bozulmasından korktuğunuz ticaretinizi, hoşunuza giden evlerinizi ve konaklarınızı, Allah’tan, peygamberden ve Allah yolunda cihad etmekten daha çok seviyorsanız, Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyiniz. Allah fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez.’’ Tövbe-24
Evet beyler! Kıvırtmaya, zaman ve zemin biçmeye kalkışmayınız. Hükümler bu kadar muhkemken ve açıkken, eğer hükümlerin aksine bir yolda iseniz, bahaneniz yoktur ve aynı yolda devam ederek dünyayı değiştiremezsiniz. Değiştirmek istiyormuş ve değiştiriyormuş gibi izlenim yaratarak sahtekârlık yapmanıza da gerek yoktur. Biliniz ki; ‘’riyakârlık, kâfirlikten yetmiş kat daha tehlikelidir’’ diyor Önderimiz (sav). Allah, hükme muhatap oldukları takdirde, babayı ve kardeşi bile dost edinmemenizi söylerken, sizler kimleri dost ediniyorsunuz? Ve onları dost edinerek ne yapmaya çalışıyorsunuz? Yoksa çok mu güçlüler, sınırsız paraları mı var? Onların yanlarında izzet ve şeref mi arıyorsunuz, itibar ve ikbal mi bekliyorsunuz onlardan? Allah ne diyor işitelim; ‘’Oysa izzet, güç, şeref ve üstünlük; Allah’ın, peygamberlerin ve müminlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar.’’ Münafıkun-8. Size soruyorum, ey Müslüman olduğunu söyleyen yöneticiler, âlimler, aydınlar! Gerçekleri gizleyerek, düşmanı güçlendirip, kurtuluşu ertelemiyor musunuz? Koyun gibi sürülerinizin olması mı, yoksa aslan gibi yiğitlerinizin olması mı daha iyidir? Biliniz ki; nitelik, nicelikten önemlidir. Ruhsal birlik, bedensel birlikten daha üstündür. Mana, maddeye galip gelir. Hayatı yönlendiren bir din, hayatı yönlendirmekten mahrum olan bir dinden evladır. Allah bilinci ile yaşayan az bir topluluk, Allah bilincinden uzak çok topluluklardan daha muteberdir. İşitiniz, Allah ne diyor; ‘’Nice az topluluk, Allah'ın izniyle pek çok topluluğu yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.’’ Bakara-249.
Yapmayın beyler, dürüst olunuz, doğru olunuz. Kâfirlerin, sizlerin iktidarlarına, sözlerine ve fetvalarına ses etmemelerinin nedeni; zaten onlar gibi yaşıyor ve onların arzuları yönünde hareket ediyor, yazıyor, konuşuyor, fetva veriyor olmanızdır. Onları zımnen tasdiklemenizdir. Derin dindarlar değil, sığ dinciler olmanızdır. Sürekli onların kavramlarını yüceltiyor ve neslinize zerk ediyor olmanızdır. Onların şeytani düzenlerine ve zulümlerine, katliamlarına, soykırımlarına, vandallıklarına, yağmalarına ses etmiyor olmanızdır. Sizler güç zamanını beklerken, nice güçleri kaybettiğinizin farkında mısınız? Yavrularınızın, düşmanlarınızın zehirlerini yudumladığını görmüyor musunuz? Bu süreç içerisinde nesillerinizi yozlaştırdığınızın ve kendi özlerine yabancılaştırdığınızın bilincinde misiniz? Gönül değil, görüntü Müslümanları oluşumuna yol açtığınızın farkında mısınız? Kâfirin aptal olduğunu mu düşünüyorsunuz? Oysa kâfirler, sizleri oyalamaktadır. Çünkü sizlerin sayesinde, Müslümanları bozmaktadır. Zira sizler iktidarda olduğunuz süre içinde yapılan her şey Müslüman’a meşru görülmektedir. Peki, bu kimin işine gelmektedir? Elbette ki, kâfirin işine gelmektedir. Çünkü yapılanlar, uygulananlar zaten onların istediği gibidir.
Allah’ı işitiniz lütfen; ‘’Ey iman edenler! Size karşı düşmanca niyet taşıyanları sırdaş edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak için ellerinden geleni yaparlar. Dört gözle sıkıntıya düşmenizi beklerler. Baksana öfkeleri ağızlarından taşıyor. İçlerindeki kin ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size ayetleri böyle açık açık bildiriyoruz. Sizler iyi niyetle onları seviyorsunuz onlar ise geçmiş bütün vahiylere de inandığınız halde sizi sevmezler. Sizinle karşılaştıklarında ‘biz inandık’ derler. Yalnız kaldıklarında ise burunlarından solurlar. Onlara söyle: ‘kininizle geberin!’ Allah bütün sinelerin özünü bilir; bundan hiç şüpheniz olmasın. Asla iyiliğinizi istemezler, bilakis dara düşerseniz sevinirler. Eğer güçlüklere göğüs gerer, daima Allah bilinciyle yaşarsanız onların hileleri size zarar veremez. Çünkü Allah her şeyi kuşatmıştır; kimse onun dışına çıkamaz.’’ Al-i İmran–118–119–120 Kâfirin hükmüne göre hareket edecekseniz, iktidarda bulunmanızın, post ve makam sahibi olmanızın, kalem, kelam, fetva ve köşe sahibi olmanızın hikmeti nedir? Yüzeysel değişikliklerle, köklü değişiklikler asla bir olamaz. Hakikatle yalan bir arada bulunamaz. Hak ile batıl, aynı anda bir gönülde yer bulamaz. Hükümleri değiştiriyorsanız ve o hükümler doğrultusunda yaptırımlar uyguluyorsanız, işte o zaman olması gereken şekilde değişim yapmış olursunuz ve kötülükleri engellemiş bulunursunuz. Nihayet, dünyayı değiştirebilirsiniz.
Dünyayı, hakikate muhalif kalarak değiştiremezsiniz. Allah’ın emirlerine karşı gelerek, zalimlerin yolundan giderek, her şeye sessiz kalarak düzeltemezsiniz. Kendiniz yerken, içerken, giyerken başkaları sadece bakıyorsa ve siz keyfimiz yerinde diye düzeltmek için cesur bir adım atmıyorsanız ve yan gelip yatıyorsanız dünyayı böyle düzeltemezsiniz. Dürüst olmazsanız ve insanları aldatırsanız, güveni zedelersiniz ve birlik bağlarının çözülmesine, güven köprülerinin tahrip olmasına neden olursunuz ve belalar yağmur gibi boşalıverir üzerimize. Bakınız Allah’ımız ne buyuruyor; ‘’Yetimlerin mallarını haksız biçimde yiyenler, midelerini ateşle doldurmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Zaten kudurmuş alevlerin içine atılacaklardır.’’ Nisa-10. Köşelerinizi dedikoduya ayırıyorsanız, dostlarınız gücenmesin diye kâfirler gibi hakikati örtüyorsanız, yaftalardan korkup hakikati anlatmaktan imtina ediyorsanız yanlış yapıyorsunuz. Posta kurulupta, Allah’tan başka otorite tanıyorsanız ve İslam’ı özüne uygun izah etmiyorsanız ve çıkarlarınız zedelenmesin diye İslam’ı bütün boyutlarıyla anlatmıyorsanız, Allah’a değilde, kullara itaate davet ediyorsanız, boşuna o postu işgal etmeyiniz. Allah’ı işitelim; ‘’Doğruyu yanlış ile karıştırıp bildiğiniz halde gizlemeyin.’’ Bakara–42. Ve yine kulak verelim ve işitelim; ‘’Dinde zorlama yoktur. Artık Hak ile batıl iyice ayrılmıştır.’’ Bakara-256.
Gerçekleri, çıkarlarınız zedelenmesin diye gizliyorsanız, kendiniz de kazandığınız için kirli kazançlara ses etmiyorsanız, evlatlarınızın rahatı yerinde diye rahatı yerinde olmayan yavrularımızı düşünmüyorsanız dünyayı böyle düzeltemezsiniz. Gerçekleri haykırmalısınız, dürüst olmalısınız. Başkalarının çocuklarını da düşünmelisiniz. Aç kalan, dört duvar arasında esir bulunup, salyalı ağızlara meze olan yavrularımızı da düşünmelisiniz. Düşmanın size sessiz kalmasının nedeni, onların çıkarlarına engel olmamanız ve zulümlerine cesurca tepki koymamanızdan dolayıdır ama bu insanlık değildir. Allah’tan mı yoksa kâfirlerden mi korkuyorsunuz. Peki, ‘’İnsanlardan korkmayın, Ben’den korkun’’ Maide-44 ayetinin hükmü mü kalktı da haberimiz yok? Peki, kâfirlerden korkarak nereye kadar gideceksiniz? Yapabileceğiniz ne vardır? Yoksa kazandıktan ve güçlenip, palazlandıktan sonra mı meydan okumayı düşünüyorsunuz? Bunu yapabileceğinizi ya da yapabilecek insanlarınızı bulabilecek misiniz o zaman? Sizler gün gelip çarkı değiştirmeyi düşlüyorsanız, düşlediğiniz vakte kadar değişenin siz olduğunu göreceksiniz. Ki, bu olmadı da değil, içinde bulunduğumuz hal neyin nesidir Allah aşkına?
Beyler koltuklarınız için, servetleriniz için, şöhretleriniz için, köşeleriniz için gerçekleri gizlemeyiniz. Milletinize, kurtuluşun nerede olduğunu söylemekten korkmayınız. Başkalarının çıkarları ya da kendi çıkarlarınız adına gerçeğe ihanet etmek insanlık değildir. Müslümanlık hiç değildir. Türklükte değildir. Hep bir ağızdan koro halinde, dininize mugayir kavramların papağanlığını yapmak size şeref kazandırmaz, bilakis şerefinizi ve itibarınızı kaybettirir. Bu millet, hep Müslüman görünenler aracılığı ile bozuldu. Bu milleti siz bozdunuz. Kâfirlerden korktuğunuz için. Güçlenmek, makam sahibi olmak, servet sahibi olmak gibi safsatalarla oyalandığınız için. Oysa sizler köşe sahibi olmasaydınız, makam sahibi olmasaydınız, iktidar sahibi olmasaydınız, post sahibi olmasaydınız ama erkekçe mücadele etseydiniz, yemin ediyorum itibarımız asla yerlerde sürünmezdi. Kâfirler karşısında izzetsiz bir halde bulunmaz ve horlanmazdık. Bizim ecdadımız, kahramanlarımız kâfirlere boyun eğerek, onların taltiflerine aldanıp, hükümlerine eyvallah çekerek yaşamadılar. Beyler sahip olduklarınızı, Allah’a, peygambere ve Allah yolunda cihada tercih edemezsiniz. Böyle yapmakla izzet ve şeref elde edemezsiniz. Kâfirlerin yüreklerine korku salamazsınız. Bilakis onlara daha fazla cesaret verirsiniz. Zira sizleri dünyaya düşkün gören kâfir, elinden geldiği kadar sizlere dünyalık sunacaktır. Zaten olanda, bundan başka bir şey değildir. Bakınız Allah ne buyuruyor; ‘’Ey iman edenler, önce yakın çevrenizdeki kâfirlerle savaşın ki, sizde bir güç ve kuvvet olduğunu görsünler. Ve iyi bilin ki, Allah muttakilerle beraberdir.’’ Tövbe-123.
Ey âlimlik taslayanlar, servet sahipleri, makam sahipleri, köşe sahipleri! Siz ki; ahlaktan ve adaletten dem vuran insanlarsınız. Niçin günlük yaşamlarınızda ahlaktan ve adaletten örnek bulunmaz? Niçin, milletten ve maiyetiniz altında ki çalışanlardan alırken, kanuni gücünüzü kullanarak tam alıpta, onlara verirken eksik verirsiniz? Niçin garibin, yetimin hakkını kodamanlara peşkeş çekersiniz ve çekilmesi karşısında sus pus olursunuz? Yine Allah’ımıza kulak verelim; ‘’Eksik ölçenlerin ve tartanların vay haline. Onlar, alırlarken tam ölçerek alırlar. İnsanlara verirken ise eksik verirler. Onlar, diriltileceklerini hiç düşünmezler mi?’’ Mutaffifin-1,2,3,4. Peki, niçin dünyadaki zulümlere karşı sessizsiniz? Niçin zalimlerin rejimlerinin dayanakları olan kavramları zihinlere ve yüreklere zerk edersiniz? Sizin dininizin kavramları yok mu? Dünyanın kimbilir hangi köşesinde, zalimlerin alçakça sömürüleri sonucunda açlıktan ölen insanlar var, seks kölesi yapılan ve zulüm altında inleyen yavrular var. Bir dilim ekmeğe muhtaç haneler var. Yoksulluktan kötü yola düşürülen çocuklar var. İnsanlığın kanı oluk oluk akmakta. Peki, niçin o zalimlere, durun ey zalimler diye haykırmıyorsunuz? Dilinizin ucuyla değil, yüreğinizin derinliklerinden gelen bir sözle haykır mıyorsunuz? Niçin zalimlerden korkunuzdan, zalimlere yapılanlara yüksek perdeden konuşuyorsunuz da, mazlumlara karşı yapılanlar için haykıra mıyorsunuz? Zalimler için döktüğünüz gözyaşını, niçin mazlumlardan esirgiyorsunuz? Sizin dindarlığınız, ahlakınız, adaletiniz bu mu? Eğer zerre hissiyatınız ve şerefiniz varsa Allah’a kulak verin ve buyruklarını işitin; ‘’İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.’’ Al-i İmran-104.
Dünyanın her tarafında okul açmakla ne yapmaktasınız? Zulümleri mi durdurmaktasınız? Seks kölesi olan yavrularımızı mı kurtarmaktasınız? Aç karınları mı doyurmaktasınız? Zalimlerin zulümlerine karşı siper mi olmaktasınız? Şeytaniyetin tasallutu altında olduktan sonra, zulümlere sessiz kaldıktan sonra, hakikati erkekçe izah edemedikten sonra dünyanın her köşe bucağını okullarla doldursanız, şeytana dilinizin ucuyla kafa tutsanız kaç yazar ey samimiyetten nasipsizler güruhu? Allah’ı işitin, işitecek kulağınız varsa; ‘’De ki; size tek bir öğüdüm var: ister başkalarıyla beraber ister yalnız başınayken, Allah’ ın huzurunda bulunduğunuz gerçeğini asla (unutmayın)’’ Sebe-46. Ölümlüsünüz ve yarın öleceksiniz. Peki, sorulmayacak mı sanıyorsunuz? Ne yaptın dünyada diye. Kimden yana oldun diye sorarlarsa ne cevap vereceksiniz ey münafıklığa yakın olanlar, hatta münafıklar? Sizler zalimlere sessiz kalmasanız, zalimlerin sizlere yol vereceklerini mi sanıyorsunuz, kolay şekilde? Allah’ımıza kulak verelim ve işitelim; ‘’Her canlı, ölümü tadacaktır. Sizi, bir imtihan olarak, iyilik ve kötülükle deneyeceğiz. Sonunda dönüp dolaşıp Bize geleceksiniz.’’ Enbiya–35. Peki, bu yüce gerçeği de gizleyebilecek gücünüz ve yüreğiniz var mı?
Ey yükseklerde yaşam sürüp, güya ahlaktan ve adaletten dem vuran, her şeyde denge deyip, gerginlik olmasın deyip işin içinden çıkan, taviz üstüne taviz veren, hakların gasp edilmesine yol açan ve üstelik Müslümanlık’tan dem vuranlar! Ahlakın ve adaletin olmadığı bir dünyada neyin kavgasını veriyorsunuz? Ölümden korkuyorsanız, mücadele verdiğiniz yalandır, hatta İslam üzere olduğunuz yalandır. Eğer İslam üzere olduğunuzu ve bu minvalde mücadele verdiğinizi söylüyorsanız ölümden korkmamalısınız. Ama ne garip ki, ölümden korkuyorsunuz? Oysa Hz. Hüseyin’in de ifade ettikleri gibi; ‘’bizler ölümle nişanlıyız.’’ Eğer zalimlerin yüzüne hakkı haykıramıyorsanız, gerçekleri olduğu gibi söyleyemiyorsanız, çocuklarımıza okullarda ve hayatın içinde Allah bilincini olması gerektiği şekilde aşılayamıyorsanız, ahlak ve adalet bilincini dürüstçe vermiyorsanız ve sürekli yandaş, okuyucu ve mürit toplamakla meşgulseniz, gölge etmeseniz daha iyi olur. Yetiştirdiğiniz çocuklar, Allah haricinde bütün kişilerin ve düzenlerin karşısında boyun eğiyorlarsa, sizin yaptığınız nedir acaba?
NOT: Bu yazı aynı zamanda Ilımlı İslam mucidine ve küresel şeytaniyetin payandalığını yapan hoşgörü-diyalog baronlarına da ithaf olunur. Acaba açtıkları hangi okulda, Allah bilincini aşılamaktadırlar? Kâfirlerin ve münafıkların hallerini anlatmaktadırlar? Cihattan bahsetmektedirler? Kimlik ve din bilincini aslına ve özüne uygun izah etmektedirler? Mutlak otoritenin Allah olduğunu, mutlak Önderin Hz. Muhammed (sav) olduğunu, mutlak kitabın Kur’an olduğunu, mutlak dinin İslam olduğunu çocuklara izah etmektedirler? Müslümanların düşmanlarının kimler olduklarını söylemekte midirler acaba? Peki, bütün bunları yapmıyorlarsa yaptıkları nedir? Ya da yazıda ki ayetlerin istikametinde hareket ettiklerini iddia edebilirler mi acaba?
‘’İslam’ın, Hıristiyanlık ve Yahudiliğe karşı olan tutumu hoşgörü üzerine değil, tanıma üzerinedir. İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlığı tolere etmez, onları tanır.’’ Aliya İzzetbegoviç
"Beni evhamlı sanıyorlardı. Hayır! Ben, sadece gafil değilim, o kadar!" Sultan Abdülhamit Han
‘’İnanç, İbrahim gibi tehlikede olmaktır.’’ Muhammed İkbal
ALİYA İZZETBEGOVİÇ’TEN
‘’Aslında, asırlardır, birinci kaynaktan gelen İslam fikrinin anlaşılamamasının neticesi olarak biz, gençliğimizi yanlış eğitiyoruz. Düşmanımız eğitimli, sert ve pervasız, Müslüman ülkeleri teker teker işgal ederken, biz gençliğimize nazik olmasını, ‘sineğe bile kötülük düşünmemesini’ kadere boyun eğmesini, ‘her türlü iktidar Allah’tan olduğuna göre’ her türlü iktidara itaat içinde olmasını öğretiyoruz.
Müslüman ortamında, bizzat Müslümanların, topraklarına hâkim olan yabancılara, yabancı fikirlere ve siyasi ve ekonomik zulümlere karşı direnç göstermelerinden daha mantıklı bir şey ne olabilir? Ancak onlar bunu yine o bilinen sebepten dolayı yapmamaktadırlar. Seslerini yükseltmek için değil, itaat etmek için eğitilmişlerdir.
Fitne, esaret ve adaletsizlik dolu olan bir dünyada, gençliğe sakınmasını, itaat etmesini öğütlemek aynı zamanda kendi halkının ezilmesi ve esir edilmesine ortak olmak değil midir?
Rahatlıkla söyleyebiliriz ki; Kur’an teslimiyetçiliği yasaklamıştır. Çok sayıda sahte büyüklük ve otorite yerine Kur’an, sadece tek ve biricik teslimiyet tesis etmiştir; ALLAH’A TESLİMİYET. Ancak Allah’a olan bu teslimiyette Kur’an insan için özgürlük inşa ederek, onu bütün korkulardan ve diğer bütün teslimiyetlerden kurtarmıştır.
Ana-babalara ve mürebbiyelere tavsiyelerimiz şu olabilir; her şeyden evvel, gençlerde bulunan güçleri öldürmemeleri lazımdır. Onlara tevazudan çok şeref ve haysiyet, teslimiyetçilikten çok cesaret, merhametten çok adalet hakkında konuşsunlar. Kendi yolundan gidecek ve bunun için kimseden izin istemeyecek şeref sahibi bir nesil yetiştirsinler.
Hep aklımızda tutalım ki; İslam’ın ilerlemesini sakin ve teslimiyetçi kimseler değil, cesur ve itiraz ruhlu kimseler gerçekleştireceklerdir.’’
NOT: Bir şu anlayışa bakınız, bir de küresel şeytaniyetin payandalığını yapan korkak, sinik, ezik ve her şeye evet diyen Ilımlı İslam denilen ucubenin ve hoşgörü safsatasının baronlarının anlayışlarına bakınız. Hangisi, izzet, şeref ve üstünlük vaat ediyor Allah, vatan ve namus aşkına? Hangisi cehennem hangisi cennet vaat eder? Hangisinde insanın yücelmesi, hangisinde insanın alçalması gizlidir? Hangisinde vatan aşkı, hangisinde vatana ihanet gizlidir? Ve hangisi gerçek dindir, İslam’dır?