ÖZÜ BİLMEK
Bilgisizliğimiz felaketimiz olmaktadır. Bilmediğimiz için,
yaşayamıyoruz da. Bir şeyi tam olarak bilmezsek, o şeyin ne olduğunu idrak
edemeyiz ve tam olarakta yaşayamayız. Oysa bir şeyin ne olduğunu gerçekten
bilsek, o şeyi temsil ettiğini söyleyenleri de net bir şekilde tahlil
edebiliriz ve o kişileri ya bırakırız ya da peşinden gideriz. Ayrıca bir şeyin
esasını, özünü bilmek, insana bilinç ve şuur kazandırır. İnsanın anlamlı
yaşamasını sağlar. Bilmediğimiz zaman, başaramadığımız şeyden ötürü fazla
dertlenmeyiz. Bir şeye kendimizi tam veremeyiz. Şöyle ki; İslam’ın ne olduğunu
tam olarak bilmeyenler, İslam’ın hâkimiyetini sağlamak adına doğru mücadele
vermekten mahrum kalırlar. İslamsızlıktan dolayı kederlenmezler. Her gördüğü
Müslüman kimliklinin İslami mücadele verdiğini sanırlar. İnandıkları
fikirlerin, ne olduklarını bilmeden kabullenirler ve terk ettikleri fikirlerin
ne olduklarını bilmeden terk ederler. Bu ise, gerçekten zavallılıktır.
Şöyle bir söz vardır, eskilere ait; ‘’Bilgisini arttıran
kederini de arttırır. Ve çok şey anladıkça, çok sızlanır.’’ Evet, günümüz
insanı bilgisini sözde artırmaktadır ama lüzumsuz bilgisini. Bu yüzden de kederi
boştur hatta kederlenmesi diye bir şeyde yoktur. Çünkü gerçekten sağlam bilgiye
sahip olan ve o bilgisini hayata aktaramayan insan kederlenir ve bu keder
anlamlıdır. Aynı şekilde, insanlarda bir sızı yoktur, çünkü anlamak diye bir
şey yoktur, anlamak diye bir şeyin olması ise; bir şeyin özünü bilmekle
mütenasiptir. Bir şeyin özünü bilmek; o şeyi kabul edeceksek bilerek kabul
edeceğiz, etmeyeceksek te bilerek kabul etmeyeceğiz demektir. Bu ise, doğru
yönde atılan sonsuz güçlü bir adımdır.
MEŞRULUK
Mutlak hakikat, ahlak ve adalet temelinde teşekkül etmeyen hiçbir şey
meşru değildir ve meşru olarak görülemez. Misal; iktidar olgusu üzerinden olayı
tahlil edelim. İktidarlar, yalan, ahlaksızlık, adaletsizlik temeli üzerine
müesses oldukları için meşru değildirler. Ama bize meşruymuşlar gibi
yutturulmaktadırlar. Faraza, halkın seçtiği söylense bile, bu yalandır. Halk
sadece seçtiğini sanmaktadır. Ama seçenler, tamamen halka yabancı olanlardır.
Evet, halk oy kullanmaktadır ama oy kullanmak, seçmek anlamına gelmez asla.
Halk, kendisine dayatılana, oy kullanmakla iktifa etmektedir. Seçimler,
hakkaniyet, ahlak ve adalet temelinde yapılmamaktadır ve bu yüzden asla meşru
değildir. Bir defa halkın seçilme hakkı yoktur. Vardır derlerse ve buna
inanırsak, kendimizi sorgulamamız icap eder. Halkın, seçilecek kişileri tanıma
ihtimali de yoktur. Tanıdığını söylüyorsa, ne söylediğinden bihaberdir.
Seçilenler hiçbir zaman halk için çalışmamışlardır, mütemadiyen kendileri için
çalışmışlardır. Bu yüzden, Asr-ı Saadet devri haricinde, hiçbir dönemde ki
yönetimler meşru olarak görülemezler. Meşruiyet aldatmacadır. Millet
aldanmamalıdır. Bu yüzden bir milletin, kendi kökleri, kendi maddi-manevi
değerleri ve kendi dini temelinde Milli Devrim yapması şarttır. Bunu yapmadan
kurtulacağını hayal etmesi saflıktır. Tam bağımsızlığı da, tam özgürlüğü de
buna bağlıdır. Ama bunu da öyle bir bilinçle yapmalıdır ki; yönetime sahip
olanlara gücü olduğu gibi devretmemeli, onları sorgulayabilmelidir. Devrimi
nasıl yaptıysa, gerekirse aynı bedeli ödeyerek bir yenisini yapabileceğini
yönetimdekilere hissettirmelidir ve onlara zımnen gözdağı verebilmeli ve doğru
olandan sapmamaları için gizli uyarı çekmelidirler.
AYRINTI:
BİR:
Afganistan da şehit olan askerlerimize ve ülkemiz dağlarında
siyonizmin piyonları ile çarpışırken şehit olan Özel Harekât polislerimize
Allah’tan rahmet diliyorum. Şehitlik, birilerinin vereceği bir paye değildir
elbet. Bendeniz, şahadetin vicdanlara göre sahip olunabilecek bir paye olduğuna
inanıyorum. Eğer bir kişi, saf niyetle, din, millet, vatan, namus uğruna
mücadele veriyorsa ve gerçekten Allah’a imanı kavi ise, işte o zaman şehitlik
mertebesini hak edebilir. Yoksa asla şehit olamaz. Ben de şehit olarak
gördüklerimin niyetlerinin bu yönlü olduğuna inanıyorum, inanmak istiyorum.
Zira şehitlik mertebesi, insan ürünü bir mertebe değildir, bizatihi din temelli
bir mertebedir. Bir kişi, askere gönderilebilir farklı niyetlerle, ama o kişi
gerçekten kendini bilerek, Allah, din, millet ve vatan için gidiyorsa ve bu
uğurda çarpışıyorsa, nihayet ölüyorsa, işte o kişi şehittir. Ama bu değerlerden
farklı bir değer için, seküler bir değer için gidiyorsa ve ölüyorsa, o kişi
asla şehit olamaz. Diyelim, bir Müslüman Türk askeri, görüntüde bu milletin ve
ülkenin askeri olarak farklı bir ülkeye gidiyor ama orada yabancı kuvvetlerle
irtibat kuruyor ve yabancı kuvvetlerin çekim gücüne yakalanıyor ve onların
çıkarları adına savaşmaya başlıyor ve ölüyor. Bu kişi asla şehit olamaz.
Artık NATO denilen küresel cinayet merkezi adına askerlerimize kıymayalım.
Askerlerimizi başkaları için harcamayalım. Haddizatında, Afganistan da şehit
olan askerlerimizin, planlı bir suikasta kurban gitmiş olabileceğini bile
düşünüyorum. Kolay yetişmeyen evlatlarımızı, alçak ve soysuz şeytanın çıkarları
uğruna kurban vermekteyiz ne hazin ki! Artık ülke ve millet olarak,
şeytaniyetin tasallutundan kurtulma zamanı gelmiştir ve geçmektedir. Bir an
önce, Türk-İslam Ülkeleri Askeri Birliği’ni, Ekonomi Birliği’ni, Siyasi
Birliği’ni kurmamız gerekmektedir. Bilakis, domuzlar diktatoryasının (BM, IMF,
NATO vb. lanet teşkilatlarına) iradesine mahkûmuz.
İKİ:
Nevruz olayında hâsıl olan zarar, taviz verilmeden, zararı verenlere
ödetilmelidir. Bizler, hakkımız olan kaynağın, birilerinin zararını karşılamak
adına harcanmasını istemiyoruz ve bunun haysiyetsizce olduğunu düşünüyoruz.
Lütfen ciddi olunsun ve gevşekçe davranılmasın. Herkes haddini bilmelidir.
Kodamanlara maşalık yap, gücünü gariban halka göster. Bunun adı kansızlıktır.
Hadi zerre erkekliğiniz varsa, bu milleti sömüren kodamanlara karşı gösterin de
görelim fiyakanızı. Öyle ortaya çıkıp, gariban polise, askere kurşun sıkmakla,
masum esnafın dükkânının camını indirmekle erkeklik olmuyor koçum. Eğer
erkeklik iddiasında isen, gideceksin, siyonizme maşalık yapan ve bu milletin
iliklerini emen zalim kodamanlara göstereceksin erkekliğini. Ya da bu ülkenin
kanını kodamanlara peşkeş çeken siyonist maşası siyasetçilere göstereceksin
erkekliğini.
Nevruz olayının masum olduğunu düşünmeyin. Aldanırsınız. Bu tür
olaylar, ileriki daha şümullü olaylar için birer provadır. Komünizmi
bilmeyenler bunu algılayamazlar ve anlayamazlar. Ve bu olaylara, bu
taraftakilerin de kayıtsız kaldığını sanmayın. Mustafa Kemal’i kendilerine alet
edenlerin, bu olaylardan yana bilgisiz olduklarını da düşünmeyin. Müslüman-Türk
Milleti çok uyanık olmalıdır. Dört gözü olmalıdır. Çünkü dört taraftan kuşatma
altındadır. Liberaller, kapitalistler, komünistler, diyalogcular; bu milletin
mevcudiyetine düşman unsurlardır. Dinin tahrif ve tahrip edilmesinde, tarihten
alınan ilhamın kesilmesinde rol oynamaktadırlar. Ilımlı İslam denilen ucubenin
mucitleri de buna payandalık yapmaktadır.
"Bizim
dinimiz en tabi ve makul dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din
olmuştur." Mustafa Kemal Atatürk
‘’Taç sahibi insandan, ortalama insana kadar herkes için aynı derece de geçerli olan Muhammed’in kanunu, dünyada var olan tüm zamanların, en hikmetli, en bilge ve en aydın hukuki kurallarla örülen bir kanundur.’’ Edmun Berke
‘’Bizim için esas ve ülkü olan şey: iman ve değerlerdir. Âdemoğluna yön veren, yaşamaya anlam katan şey; ‘’varolmak niçindir?’’ ve ‘’yaşamak nasıl olmalıdır?’’ gibi değerlerdir. ‘’Artık ideoloji çağı geçmiş, şimdi dönem teknolojik üstünlük dönemidir’’ fısıltısı, imandan korkan ve inanç temellerine (komünizmde) ve insani değerlere (liberalizmde) yaptıkları ihanetleri tevil etmeye çalışan sol ve sağ iktidarların tehlikeli komplosudur. Bunun içinde her iki kutup ‘’ilerleme’’ ilkesine dayanmaktadır. İlerleme aldatıcı bir maske olup bugün onun arkasında korkunç cinayetler işlenmekte ve en yüce insani değerler ayaklar altına alınmaktadır.’’ ALİ ŞERİATİ