İŞGAL...

Özgür DENİZ - 26.03.2012

‘’Ümmet ormanında ki Türk çınarını kesmeye çalışan kesilir. Budamaya çalışan budanır. Bu çınara yabancı aşı yapmaya çalışan kendini kaybeder. Bu çınar yaşayacak, yaşamalı. Bu çınarı, hep birlikte yaşatmalıyız. Bunun önemini, bir gün, kendiliğimizden anlayacağız ve bu çınara verdiğimiz zararlardan dolayı derin, keskin ve içsel pişmanlıklar duyacağız.’’

 

Bu çınarın, yaşadığı ve hüküm sürdüğü coğrafya olan Türkiye topraklarını da; son nefes, son nefer ve son damla kana kadar koruyacağız, korumalıyız. Hiçbir ideoloji, bizi, bu çınara ve bu çınarın yaşama olanağı bulduğu topraklara düşman hale getiremez ve getirmemelidir de. Bu çınara ve bu topraklara düşman olan kim varsa, onlara karşı en güzel şekilde muhalefet etmekle mükellefiz. Vazifemizi yapmakta engel tanımayacağız, tanımamalıyız. Vazifemizi yapmaya bahane de oluşturmayacağız. Ama vazifemizi de, aklımızın ve duygularımızın ortaklığı ile yapacağız. Zira vazifemizi yapacağız derken de, zarar verebileceğimizi unutmayacağız. Yanlış yönlendirmelerin tesirine açık hale gelmeyeceğiz ve kendimizi kullandırtmayacağız. Bir hareketi, kendimiz için yaptığımızı düşünebiliriz ama bir de bakmışsınız ki, o hareketimiz, düşmanın planlarını kolaylaştırmıştır. Öyleyse iyi düşüneceğiz. Milli sezgiyi, milli şuuru, milli bilinci, milli ahlakı kuşanacağız.

 

Dostlarım! Bir kitap, bir kişi ve bir fikir ki; sizleri, derinden derine ve fark ettirmeden, bu çınara ve çınarın boy ve soy verdiği bu topraklara düşman hale getiriyorsa, o kitabı atınız, o fikri unutunuz ve o kişiyi hemen terk ediniz. Ya da bunlardan etkilenmeyecek şekilde ve bunlara layığı ile cevap verebilecek şekilde kendinizi donatınız. Çünkü bu unsurlardan, size hayır gelmez. Hiçbir kişi, kitap ve fikir; çınardan ve yaşadığı coğrafyadan daha önemli ve değerli olamaz, olmamalıdır da. Ki bu coğrafyanın varoluşunun ve var kalmasının tek bir kaynağı vardır; İslam ve muhteşem tarihimiz. Biliniz ki; İslam’a ve tarihe, düşman olan kim varsa, bu çınara ve bu coğrafyaya düşmandır. İslam ve tarihimiz, çınarın ve coğrafyanın suyudur, havasıdır, güneşidir.

 

Dostlarım! Çınar, uzun zamandan beridir zincirlidir. Coğrafya ise, işgal altındadır. Bu gerçektir. Bizler, bu işgali ve vurulan zincirleri, somut düzeyde tecessüm etmediği için algılayamıyor olabiliriz ama bu işgal gerçektir. İşgallerin en tehlikelisi ve sinsisi gizli işgaldir. Bedene dokunmadığı için, hissedemeyiz bu işgali. Ama ruhlarımızda duyumsarız. Ve işgal güçleri, işgali, bizatihi gerçekleştirmediği için farkına varamayız. Çünkü coğrafyamızda, işgal güçlerinin adamları yoktur. Ama onların görevlerini, aşk ve şevk ile yapan sömürge valileri vardır; bizden görünen, bizim gibi yaşayan. Ruhlarımız tasallut altındadır, bu işgal zamanlarında. Tahribatı en ağır olan işgaldir. Bir mikrop gibi bütün bünyeyi sarar ve sarsar. İçeriden yıkar. Sessiz öldürür. Açık işgale direnmek ve açık işgali yok etmek kolaydır ama gizli işgalle mücadele çok zordur. Çünkü gizli işgalde, hedef belirsizdir ve işgalin sürmesini sağlayanlar bizden biriymiş gibi yaşamaktadırlar.

 

Kontrol edilemeyen yabancı okullar; adeta bağımsızlık kesbetmiş olan özel okullar; bir nevi başına buyruk olan yabancı ekonomi ve bu ekonomik güce payandalık eden yerli görünümlü güdümlü ekonomi; yerli kültürü tahrif ve tahrip eden yabancı kültür numuneleri; yabancı boyunduruğu altında bulunan sözlü ve yazılı basın organları; dinin özünü tahrif ve tahrip etmeye çalışan yerli maskeli odaklar; yabancı yönlendirmelerine kendilerini açmış olan her nevinden etki ajanları ve kurumlarımız bünyesinde gizlenmiş mutemet elemanlar işgalin en keskin hüccetlerindendir. Bunların tesirini bedenlerimizde hissetmediğimiz için algılayamıyor olabiliriz ama ruhlarımızı tahrip ettikleri katıksız bir gerçektir. Ve bunu duyumsuyoruz her hamlelerinde.

 

Mekteplerimizde kendi köklerimize göre eğitim yapılamaması, eğitim sistemimizin her dönemde tahrip edilmesi ve milli hüviyetinden uzaklaştırılması hatta milliliğinin yok edilmiş olması, yetişmiş bilim ve siyaset adamlarımızın katledilmesi, camilerimizde gerçek dinin anlatılamaması, Ayasofya’nın hürriyetine kavuşturulamaması, değerlerimizin her yönden saldırılarla yozlaştırılmaya çalışılması, çocuklarımızın kendi kitaplarını arzuladıkları yaşta öğrenmelerinin engellenmesi, kurumlarımıza asli vazifelerinin layığı ile yaptırılmaması, dini ve milli iz taşıyan bütün temellerimizin ve olgularımızın alenen çiğnenmesi ve saldırılara maruz kalması, coğrafyamızın en güzel yerlerinin ve milli kaynaklarımızın düşmanlarımızca ve düşmanlarımızın sadık elemanlarınca yağmalanması, genç kızlarımızın namuslarının pazarlara düşürülmesi, her türlü ajan faaliyetlerinin nerdeyse alenen sürdürülüyor olması işgalin apaçık alametlerindendir.

 

Bizleri avutabilirler, bizleri yanıltabilirler, bizleri oyalayabilirler, bizleri yönlendirebilirler. Bizler, bütün bu yanlış yollardan nasıl kurtulacağız? Tarihimizi iyi öğreneceğiz. Dinimizi iyi bileceğiz. Ecdadımızı iyi tanıyacağız. Düşmanı iyi tanıyacağız ve nasıl oyun kurduğunu, kişileri nasıl kullandığını bileceğiz. Her alanda ki, gizli ajanları deşifre edeceğiz ve def edeceğiz. Ruhlarımızı tahrip eden işgale karşı bütün varlığımızla direneceğiz. Milli birlik ve beraberlik içinde yaşayacağız. Böylece, bütün planları bozacağız. Bizlerde, doğru olacağız, düz yürüyeceğiz, dik duracağız. Ne kendi kendimize darbe vuracağız ne de düşman darbesine maruz kalacağız.

 

Dostlarım! İşimiz zor, zaman az, çember daraltılmakta, düşman sinsi, plan büyük. Azami dikkatli olmak zorundayız. Zevahire aldanmayacağız. Görünmeyen taraflara odaklanacağız. Korkmayacağız, yılmayacağız ve yıkılmayacağız. Ne yapmamız gerektiğini, niçin yapmamız gerektiğini ve kimin için yapmamız gerektiğini idrak edeceğiz. Ne bu çınarın devrilmesine, budanmasına ve aşılanmasına müsaade edeceğiz ne de bu toprakları çiğneteceğiz. Kanla yazdık tarihimizi, gerekirse yeniden yazacağız. Ruhlarımızı işgalden kurtarmadıkça, bedenlerimizin zincirlerini kırabileceğimizi ve bedenlerimizi işgalden kurtarabileceğimizi düşünemeyiz. Dağlarıyla, ovalarıyla, ırmaklarıyla, denizleriyle ve kurumlarıyla bütün bir coğrafyaya hâkim olmadıkça bağımsız olduğumuzu düşünemeyiz ve mücadeleye ara veremeyiz. Mücadelemiz, son nefes, son nefer ve son damla kana kadardır. Vazgeçiş, yok oluştur.

 

Son tahlilde; İman ettiğimiz yolda yürürken, kem talihin gadrine uğrarsak şehit olarak can vereceğimizi bilmeliyiz ve bu soylu sonun bilincinde olarak hazırlanmalıyız, yaşamalıyız. Şayet kalırsak, en güzel, hür ve aydınlık yarınlar bizleri beklemektedir bilmeliyiz. İnancımızı ve umudumuzu asla yitirmemeliyiz. Sabırla direnmeliyiz, yürümeliyiz. Kalbimiz ve beynimiz sağlam olmalıdır. Asırlarca hür yaşamış ve boy vermiş bir çınarın, kesilmeye, budanmaya ve aşılanmaya çalışıldığı ya da bu durumun gerçekleştirildiği zamanların tanığıyız. Hür limanlardan esir adalarına sürüklenmeye çalışılan ve müstekbirler karşısında mazlum hale düşürülen bir milletin hürriyetini iade etmekle mükellefiz, memuruz. Bu milletin ve bu coğrafyanın, güzel günleri hak ettiğine, bağımsızlığı arzuladığına, hürriyete ve türkü tadında bir yaşama herkesten daha çok layık olduğuna bütün beynimizle ve kalbimizle inanıyoruz. Sarsılmaz bir inancın duruluğu ile kaplıdır yüreğimiz. Yüksek idealler, büyük ülküler inancımızın ve umudumuzun direnç kaynağıdır. Âdem babamızın ve Havva anamızın çocuklarıyız. İnsan neslinin devamıyız. Hepimiz, kan ve can hazinesi aziz Anadolu’nun, masum ve yiğit insanlarıyız. Keskin bir duyarlılık ve ödünsüz bir bilinçle, yüzlerinden ızdırap ve acı akan Anadolu insanının kem talihini değiştirmeye ve yüreklere umut tohumları serpmeye ant içmişiz. Zincir vurulmayan umutlarla dolu yüreğimiz ve karanlığın perdesini yırtan aydınlık fikirlerle beslenmiştir dimağımız. Allah, yar ve yardımcımızdır. Yolumuz açık, bahtımız güzel olsun, talih bize gülsün. Âmin.

 

 

BEYLER!

 

Bana martaval okumayın beyler! İyi dinleyin ve gereğini yapın. İster bir cumhurbaşkanı, ister bir başbakan, ister bir bürokrat, ister bir parti genel başkanı, ister bir general, ister bir iş adamı, ister bir yargıç, ister bir istihbaratçı, ister bir polis şefi olunuz. Hiçbiriniz, bu milletin ve bu ülkenin bekasından daha önemli değilsiniz. Bulunduğunuz yeri bilecek, sorumluluğunuzun gereğini ifa edeceksiniz. Boş sözlere karnımız tok beyler. Namuslu olmayana ve vazifesini şereflice yapmayana gönlümüzde yer yok beyler. Hatta bu coğrafyada bile yeri yok bu türlerin beyler. Durumumuz iyi değil. Bunu da en iyi siz bilirsiniz ve bilmektesiniz. Suçlu sizsiniz. Toplumu çürüttünüz ve çürütüyorsunuz. Vazifelerinizi dürüstçe yapmıyorsunuz. Suçlu ve suçsuz ayrımını hakkaniyetli olarak yapmıyorsunuz. Milli değerleri temsil edemiyor ve koruyamıyorsunuz. Namuslu kanun adamlarının arkasında durmuyorsunuz, onları kurban veriyorsunuz. Namussuzları ve çıkar düşkünlerini layık olmadıkları yerlere getiriyor ve bozgunculuğa neden oluyorsunuz. Milli ve dini varlığa düşman unsurlarla layığı ile mücadele edemiyorsunuz. Korkaksınız, korkuyorsunuz.

 

Beyler! Hepinizin bulunduğu kurumlarda şüphesiz ki, yabancı işbirlikçileri, ajanları mevcuttur. Bu türlerin, ülkemizin ve milletimizin aleyhine iş yaptığı ve yapacağı aşikârdır. Bu ajanları araştırmak, tespit etmek ve gerekeni yapmak sizlerin görev alanınıza girer. Ama sizler görevlerinizi yapmıyorsunuz beyler. Hepinizin beyni ve ruhu, ideolojiler, ucuz hesaplar ve kişisel-gurupsal çıkarlar tarafından işgal edilmiş vaziyette. Bu yüzden ideolojilerinize ve çıkarlarınıza sadakatiniz kadar, ülkeye ve millete sadakatiniz yok. Ya görevlerinizi yapınız ya da yerlerinizi terk ediniz beyler. Haddinizi ve hududunuzu bilmelisiniz. Ahlak ve adaletin rafa kalktığı yerde felaket kapıya yanaşmıştır. Lütfen, ahlaktan ve adaletten ayrılmayın beyler. Kodamanların önünde eğilip, gariplerin karşısında efelenmek adamlık değildir beyler. Kodamanların namussuzluklarına direnen memurlarınızın arkasında durunuz ve onları ezmeyiniz, ezdirmeyiniz. Milletinizin emeğini çaldırmayınız. Milletinizi, paranın kulluğuna yönlendirmeyiniz. Nesilleri her türlü yolla mahvetmeye çalışanlara aman vermeyiniz.

 

Beyler! Görülüyor ki, hem vazifenizi dürüstçe yapmıyorsunuz hem de yapanlara ya fırsat vermiyorsunuz ya da yol vermiyorsunuz. Beyler! İlk evvelde şunu kavramanız iyi olur; sizler milli varlıkla ve İslam dini ile mücadeleye adayamazsınız kendinizi. Eğer böyle bir görev vehmediyorsanız kendinize, vatan haini olduğunuz tescil edilmiş demektir. Şerefli ve bilinçli olmaya ve yaşamaya davet ediyorum sizleri ve felaketlere karşı uyarıyorum. Ki çoğunuz bunu yapıyor. Ama iyi yapmıyor. Beyler! İslam yıkıcı değil, yapıcıdır. Bu yüzden İslam’dan korkamamak icap eder. İslam’dan korkan, kendinden korkuyor demektir. Beyler! Bulunduğunuz kurumları, milli ve İslami değerlerden uzaklaştırmazsınız. Milli ve İslami değerlerle mücadeleye aracı kılamazsınız. Bunu yaptığınız takdirde kaybedersiniz ve işgale zemin hazırlamış olursunuz. Milli benliğini kaybeden, dinini terk eden milletler yok olmaya ve şerefsizce yaşamaya mahkûmdurlar.

 

Dobra dobra konuşuyorum. Öyle sözü eğip bükecek değilim. Dinle uğraşmayı bırakın artık. Kimlikle uğraşmayı bırakın artık. Dinden ve kimlikten dem vuranlarda şerefli olsun artık. Bir tarafın din düşmanlığı, diğer tarafın din aldatmacası ve kimliğe ihanet ve sadakatsizlik bu ülkeyi ve milleti mahvediyor. Nesilleri çürüten asıl şey budur. Nesilleri, din eğitiminin olmaması değil, dini temsil ettiğini sananların rezilce yaşantısı mahvediyor. Beyler! Gerçekten dürüst değilsiniz. Hakikat apaçıkken, çıkarlarınız yüzünden hakikati örtüyorsunuz. Yaşamlarınız zaten yalanlar üzerine kurulu. Peki, sizler böyle bir ortamda nasıl nesiller bekliyorsunuz?

 

Hayatın güzel olması, çınarın ayakta kalması ve coğrafyanın bekası için; suçluların gerçekten tecziye edilmeleri ve suçsuzların korunmaları gerekir beyler. Değerlerin yaşanılır kılınması ve en güzel şekilde temsil edilmesi gerekir. Düşmanların ve içimize sızmış etki ajanlarının şiddetli şekilde tecziye edilmeleri icap eder. Eğer suçluyu bırakır, suçsuzu hapsedersen, bu durum toplumu yaralar ve yaralı bir toplumdan hayır gelmez. Bu ülkede ahlak ve adalet öldürülmüş durumdadır beyler. Suçluyu bulduğunuz zaman acımayacak ve affetmeyeceksiniz. Suçluyu affetmek, suçsuza zulümdür bileceksiniz. Bu ülkede yerli halkı ezdirmeyeceksiniz. Yerli görünümlü yabancıları da dizginleyeceksiniz. Şerefsizlik yapmalarına, alenen ihanet etmelerine meydan vermeyeceksiniz. Gerekirse en acımasız şekilde ezeceksiniz. Lüzumsuz merhamet, felakete davetiyedir. Terörü boğacaksınız, asla aman vermeyecek, açık kapı bırakmayacaksınız. Yabancı karşısında komplekse girmeyecek, değerlerinizden vazgeçmeyeceksiniz. Milli ve dini değerlerinizi, sekülerizme feda etmeyeceksiniz. Soydaş ve dindaşlarımızı, kucaklayacak ve koruyacaksınız, yanlış yaparlarsa uyaracaksınız.

 

Bu ülkenin güzelliklerinden yararlananlar bu ülkeye kinle dolu olanlardır beyler, bunu bileceksiniz ve çaresine bakacaksınız. Bu ülkenin sahipleri ise bakınmaktadır. İşte işgalin yüzü burada kendini göstermektedir. Sürüyle siyonist köpeği, alenen terörist faaliyetleri, bölücülüğü desteklemekte, yerli halka karşı ise kin kusmaktadır. Bu milletin yetişmiş bilim ve siyaset adamlarını daima hedefe koymakta ve yok edilmeleri için gayret etmektedirler. Milli varlığa ve dine pervasızca direnmekte ve yok etmeye çalışmaktadırlar. Buna müsaade etmeyeceksiniz. Şeytanın uşaklarına hadlerini bildirmek sizlerin vazifenizdir beyler. Eğer yapamıyorsanız, millete bırakınız, millet icabına muhakkak bakacaktır.

 

Bu milletin çocuklarını zehirleyenleri ve kirletenleri, bu milletin masum insanlarına kıyanları, bu milletin kaynaklarını yağmalayanları, bu milletin ensesinde boza pişirenleri ve Demoklesin kılıcı olanları, bu milletin milli ve dini varlığına suikast tertip edenleri, bu milletin bünyesine fitne ve fesat tohumu ekenleri, bu milletin kültürünü tahrip edenleri, bu milleti düşmana satanları acımadan kurşunlayacaksınız. Merhamet etmeyeceksiniz. Çınara ve toprağına sahip çıkanları da destekleyecek ve koruyacaksınız. Vazifelerini korkusuzca yapmaları için imkân sağlayacaksınız. Her türlü desteği vereceksiniz. Artık kendinize geliniz, kendinizi biliniz, haddiniz ve hududunuzu biliniz ve vazifelerinizi namusluca ve şereflice ifa ediniz. Milletin sabrını zorlamayın beyler! Düşmanla birlikte, sizleri de tepelemek zorunda bırakmayın milleti.

 

Son tahlilde; vazifelerinizi yapmakta gevşek davranmayın, lakayt olmayın ve namusluca, şereflice hareket edin. Ya bu milletin kaderinden elinizi çekin ya da elinizi koyacaksanız erkekçe koyun. Ölümden korkmayın. Korkuyorsanız da, bulunduğunuz yerde durmayın. Bize maval okumayın.

 

Tarih: 26.03.2012 Okunma: 683

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?