ŞEHİTLİK
Bir defa şunu kati olarak ifade edelim ki; ‘’şehitlik’’ olgusu,
kesinlikle İslami bir olgudur. Algısı da, direkt olarak, bu minvalde zihne
yansır. Bu yüzden, ‘’şehitlik’’ rütbesi, rütbelerin en yücesidir ve kolay
ulaşılabilecek bir rütbe değildir. Ödüle erişmek zor olduğu kadar, ödenecek
bedelde bir o kadar sıkıntılıdır. Hiçbir ferdin haddine değildir, istediğine,
bu yüce payeyi vermek. Bu kişi, her kim olursa olsun, nerede bulunursa
bulunsun. Ta ki, isterse, en üst mevkide olsun. Bu paye, layık olana, Allah
tarafından verilmiştir zira. Ve lüzumsuzluklarla iştigal etmekte, şehitlerin
ruhunu muazzep kılar. Ayrıca, öyle, olayı hukuki kılıfa sokmamız gerekir
gibisinden ucuz söylemlerde saçmalığın dik alasıdır. Kendine, devletin bir
yerinde köşe bulan herkes, istediğini yapabileceğini, temellerle istediği gibi
oynayabileceğini sanıyor. Küçücük aklının her şeye yettiğini, yetebileceğini
düşünüyor. Ama hiç kimse böyle bir sevdaya tutulmasın. Tutuluyorsa da, bedeline
hazır olsun. Zira sevdalar, zor dağları aşmayı gerektirir. Bedeller gecikir
belki ama muhakkak ödetilir! Sabrında bir sınırı vardır!
Maalesef, bu milletin dokuları ile oynanıyor. Hem milli hem manevi
dokuları ile oynanmaktadır. Hem de alenen. Herkes haddini bilmeli ve kendine
gelmelidir. Birileri tuzağa düşürülüyor. Millet, kendisinden biri diye
gördüğünün yaptıklarına ses etmiyor. Bunu fırsat ve ganimet bilen siyonistler
ve siyonistlerin, kendilerini iyi gizlemiş yerli ajanları, bu tür kişi ve
guruplara, istediklerini yaptırtmaya çalışıyorlar. Fırsat bu fırsat diyorlar ve
her türlü tavizi kopartmaya gayret ediyorlar, bütün yüce olguları
anlamsızlaştırıyorlar, oyuncaklaştırıyorlar. Egemenler ve Diyalogcular, ülkeyi
büyük uçurumun eşiğine sürüklüyorlar. Birbirlerine karşı rant ve çıkar kavgası
veriyorlar. Bu yüzden de, hangisi temelleri iyi sarsarım da, büyük biraderin
gözüne girerim diye iş yapıyorlar. Ruhban okulları açmak, Vakıf Malları diye
önüne gelen mülkü dağıtmak, zımnen terörü meşrulaştırmaya yeltenmek, her önüne
gelene şehitlik payesi bahşetmek (!) hangi akla hizmet etmektedir acaba?
Yarınlarda, bu tür şeylerin, bu millete ne büyük kayıplar yaşatabileceği
düşünülmekte midir?
İslam, Gayr-i Müslime saygı göster der ama ihanete de geçit ver demez.
Akıllı olmak lazım. Öyle; din şunu der, din bunu der diyerek her şeyi talan
etmek başa olmadık belalar açar ve bir gün arkanızda kimseyi bulamazsınız. Din,
tuzaklara karşıda uyarır. Bir millet, varlığına yönelik suikastlara karşı da
dikkatli olmak zorundadır. Dine, öyle sathi bakıpta, sathi çıkarımlarda
bulunmak saflığın zirvesidir. İşte ne bileyim, Osmanlılar zamanında,
Selçuklular zamanında, Müslümanlarla Hıristiyanlar birlikte yaşadılar da,
bilmem ne de gibisinden teranelerle, güya yabancılara verilen tavizler ve
ihanet kokan icraatlar meşru kılınmaya çalışılıyor. Birlikte yaşanmış ama öyle
uyunmamışta, her önüne gelene taviz verilmemiş, saygılı olacağım diye de
kendini ezdirmemiş. Ama bugün bakıyoruz da, güya din payanda kılınarak, bu
yönden halk susturulmaya ve her türlü icraat yapılmaya çalışılıyor. Ama bu
millet, bir gün uyanır elbet!
Diyalogcular ve egemenler içinde ki adamları, ülkeye tam egemen olmak
adına, istedikleri gibi at koşturmak istiyorlar. Yolumuz düz olsun diliyorlar.
Din ile istedikleri gibi oynamak, milli varlığı istedikleri gibi tahrip etmek
istiyorlar. Zira bunu yaptıkça, birilerinin gözüne gireceklerini düşünüyorlar
ve o birilerinin, kendilerine tam egemenlik hakkını tanıyacağını sanıyorlar.
Peki, onlar tanıdı diyelim ya bu millet tanıyacak mı? Bu millet ihanetlere kayıtsız
kalacak kadar ahmak mı? Bu milletin öyle ellerini bağlayıp acı çekerek
yaşayacağını ve oturup kalacağını mı sanıyorsunuz? Ama kusura kalmasınlar, bu
millet daha kendini kaybetmedi. Bu millet, varlığına yönelik her netameli
teşebbüsü def etmeyi bildi ve yine bilecektir. Ne yabancı kimlikli
emperyalistlere diz çöktü, ne de yerli görünümlü emperyalist zihniyetlilere diz
çökecektir. Bu millet daha ölmedi! Ne milli varlığını ne de dini kimliğini
tahrif ve tahrip ettirecek kadar aciz değildir.
Hayır yani, her gelen, illa ters bir şeyler yapmak zorunda mı? Yani
milli ve dini kimlik temelinde, geneli kuşatacak ve genel tarafından kabul
görecek icraatlar yapmak çok mu zor? İlla temellerden taviz vermek ve değerleri
yozlaştırmak mı gerekir? İlla Müslümanız diye, varoluşumuzu sıkıntıya sokacak
hareketler mi yapmak zorundayız? Müslüman olmak, önüne gelene gülümsemek ve
buse vermek demek değildir. Müslüman ahmak mıdır ki? Ki bu tür davranışlar
Müslüman’ı ahmak olarak algılatmaz mı? Oysa bir yere geldiysen, geldiğin yerde
şereflice duracaksın ki, daima durasın. Bilakis, gidersin ama haince gidersin.
MİLLİLİK
Ülkemizde Millilik deyince hemen tepkimeler
ortaya çıkmaya başlıyor. İslam’da ki sathi bakış burada da kendini gösteriyor.
Sanki vebaymış gibi algılıyoruz, millilik olgusunu. Oysa bir milleti için,
milli kültürünü ve milli şerefini korumak zaruridir. Her millet, başka
milletler nezdinde haysiyetlice durmak ve çıkarlarını korumak zorundadır. Bu
hususu gözetmeyen bir millet tahayyül edilemez. Milletini ve milli kültürünü,
yabancı kültürlerin zehirli yayılımcılığına karşı, muhafaza etmek ve
sahiplenmek her ferdin milli vazifesidir. Bu anlayış, asla ırkçı bir anlayışla
bağdaştırılamaz. Böyle bir şeye tevessül etmek, asla iyi niyetli bir yaklaşım
olamaz. Bir defa millilik, emperyalizme karşı duruştur. Ahlaksız ve adaletsiz
diktatörlüğü tensip etmez. Ülke sevgisi, millet sevgisi, din sevgisi ve
yerlilik üzerinde gelişir, büyür ve vücut bulur. Diğer milletlere karşı kinli
bir tavır sergilemeyi tasvip etmez. Yabancı kültürlerin pazar yeri haline gelen
ve soysuzlaşmaya yönelen ve bu uğurda varoluş kaynaklarını kaybetmeye yüz tutan
bir medeniyet için koruma duvarı mesabesindedir. Bizim ülkemize has
milliyetçilik olgusu da, daima bu minval üzerinde durmuştur. Yani Batı kültürünün
ve batıl ideolojilerin izini takip eden ve bu minvalde istikamet bulan bir
milliyetçilik anlayışı olmamıştır. Belki çok küçük bir azınlık, ismi, cismi
bile anılmayacak kadar küçük bir gurup, İslam’a bile düşman bir gurup, dinsiz
bir milliyetçilik anlayışına sahip olmuştur ama onlarda millet nezdinde itibar
görmemiştir. Burayı çok iyi idrak etmek icap eder. Milli düşüncede, İslam asla
saf dışı değildir. Bilakis, en belirleyici unsurdur. Çünkü İslamsız bir
millilik kabil-i mümkün değildir. Millilik, İslam’ı koşul kılar; İslam’da
milliliğin idamesini temin eder. Din, yaşanılan ve nasıl olmaklığı ve
olunacaklığı tayin eden yegâne olgudur. Dini, canlı bir unsurmuş gibi
algılamak, insanı yanılgılara mahkûm eder. Durumu iyi tespit etmeli ve doğru
tahlil etmeliyiz. Hiçbir olguya düz bakamayız. Hiçbir olguyu, zevahirine göre
algılayamayız. Her olgu ikiyüzlüdür, öyleyse iki yüzünü de okuyabilmeliyiz. Ve
hiçbir olguyu yalnız olarak tetkik edemeyiz. Hayatı, insanı ve sair olguları da
dikkate almalıyız; bir olguyu okurken.
EĞİTİM
Eğitimde
düzenlemeler yapılıyor. Birilerini hafakanlar basıyor. Oysa eğitim sistemimizin
mefluç durumda olduğu çok barizdir. Eğitim sistemimiz, asla bize özgü değildir.
Robotlar üretecek şekilde dizayn edilmiştir. Ki hayatta bizi yalanlayamaz bu
iddiamızda. Kimliğine ve dinine yabancılaşan nesiller üretecek şekilde
düzenlenmiştir. Aslında, yapılmakta olan bile, çözüm değildir. Zira eğitim
sistemimizin gidişatını tayin eden şey; kuru inatlardır. Biri gelir şöyle
yapar, biri gelir böyle yapar. Ama bu tür yapılandırmalar, ancak gurupları
tatmin edecek düzenlemelerdir. Milletin bütününü memnun edecek düzenlemeler
değildir. Kişisel ve gurupsal çıkarlara alet edilmektedir eğitim sistemimiz ne
yazık ki. Oysa bir milletin eğitim sisteminin temelini, kendi kadim-milli
kaynakları ve kendi dini değerleri tayin etmelidir. Bu temeller üzerinde
şekillenmeyen bir eğitim sistemi, asla hür nesillerin yetişmesini sağlayamaz.
Varoluşun sigortası olamaz. Ne acı ki, yüce ve büyük ülkülere ve o ülküleri
gerçekleştirecek cesarete sahip devlet adamlarından mahrumuz. Dolayısıyla, bu
yöne meyyal nesiller yetiştirecek eğitim sisteminden de mahrumuz. Bütün varoluş
kaynaklarımızı; kısır, cılız ve sathi ideolojik kavgalara kurban ediyoruz. Oysa çelik gibi nesiller yetiştirecek, dini
ve milli kimliğini ölümüne sahiplenecek nesiller yetiştirecek, bağımsızlık
aşkıyla yanan ve büyük Türkiye sevdasıyla dalgalanan bir nesil yetiştirecek
eğitim sistemimiz yok hala. Ki, bu yönde çok ciddi gayret edende yok.
Beyin göklerine karanlıklar
çökmüş bir adam aynen şunları söylüyor ODATV denilen karanlıklar krallığında;
‘’yeni sistemde laik formasyonla yetişen öğrenci kalmayacak, onların yerini
dini formasyonla yetişen yurttaşlar alacak ve bugün olduğu gibi, gelecekte de
Türkiye Cumhuriyeti’nin bu yurttaşlar tarafından yönetilmesi sağlanacaktır.
Böylece, yıllar öncesinde söylendiği gibi İslami kimlikli bir cumhuriyet
yaratılmasına yol açacaktır.’’
Allah aşkına, şu
sözlerin neresinde kabul edilebilir bir durum var? Üstelik bunu söyleyen kişi,
eski YÖK üyesi imiş. Yani güya bir bilim adamı. Hayır yani, eğer yeni düzenleme
böyleyse, bu vatanın bütün sadık evlatları bunu zaten dünden kabul eder. Tabi
kimliklerini ve kişiliklerini de korumalıdırlar. Müslüman Türk Milleti, İslam
Dininin ahkâmlarıyla idare olunmayı şeref telakki eder. Ne yani, yıllarca
sekülerizmin ahkâmlarıyla idare olundu, başı göğe mi erdi? Bilakis, alçaklara
yuvarladıkça yuvarlandı. Hem dininden hem de kimliğinden oldu. Robot gibi
nesiller üretildi. Bilim adamı kılıklı yobazlar, bilimin kökünü kuruttular.
Bomboş politikacılar, ülkenin ve milletin yarınlarını mahvettiler. Bu ülkenin
ve milletin bu hale gelmesinin yegâne müsebbibi olan her türlü kurumda ki
egemenler, herhalde yeni düzenlenmekte olan eğitim siteminin ürünleri
değillerdi. Peki, ülkemizin ve milletimizin hali pür melali nasıldır? Zeka var,
zeka var!